11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Talip Karamahmutoğlu’nun yönettiği filmde Ozan Bilen, Fuat Saka, Eda Özerkan ile Teoman Kumbaracıbaşı rol alıyor. İstanbul Üniversitesi’ni kazanan Umut, Antalya’dan gelip kiralık bir ev ve iki ev arkadaşı bulur. Yaşadığı bazı mistik, doğaüstü olaylar arkadaş çevresini ve yaşam tarzını da değiştirir. Karşılaştığı olaylarla başa çıkmanın bir yolu olarak, dini bir hayat tarzını seçen Umut için başlangıçta her şey iyi gitmektedir. Fakat yaşantısı, yalnızca ibadetlerle sınırlı kalmayıp siyasallaşır ve çevresinden uzaklaşır, saldırgan bir kişiliğe bürünür. Bu ruh ve düşünce halinin Umut’u götürdüğü son nokta intihar eylemcisi olmaktır. ? Girdap (The Bank Job) Roger Donaldson’un yönettiği ve Jason Statham, Saffron Burrows, Stephen Campbell Moore ile Daniel Mays’ın oynadığı Banka İşi, 35 yıldan daha fazla bir süre önce Londra’da meydana gelen olağandışı gerçek bir olaydan, cesur ve çözülememiş bir soygundan esinlenerek beyazperdeye aktarıldı. Eylül 1971’de, hırsızlar Londra’daki Baker Street’te bulunan bir bankanın kasasına tünel kazarak girdiler ve milyonlarca Sterlin değerinde nakit para ve mücevherin bulunduğu kasaları yağmaladılar. Çalınanların hiçbiri bulunamadı. Kimse tutuklanmadı. Soygun sadece birkaç gün manşetlerde kaldı ve sonra Birleşik Krallık hükümetinin basına ‘D Uyarısı’ yaparak susturmasıyla ortadan kalktı. Film o kutularda neyin saklı olduğunu ve kraliyet ailesiyle bağlantıları olan cinayet, yolsuzluk ve seks skandalını kapsıyor. Jason Reitman’ın yönettiği Juno’da Ellen Page, Michael Cera, Jennifer Garner ile Jason Bateman rol alıyor. Yaşıtlarının çoğu MySpace’teki veya Facebook’taki sayfasını güncellerken, alışveriş merkezlerinde alışveriş yaparken zeki bir kız olan Juno, hayatını kendi koyduğu kurallara göre yaşar. Her zamanki gibi sıkıcı geçen bir öğle sonrasında erkek arkadaşı Paulie ile sevişmeye karar verir. Cinsel ilişki sonrasında önceden planlanmamış bir hamilelikle yüz yüze kalan Juno ile en iyi kız arkadaşı Leah, Juno’nun henüz doğmamış bebeğini evlat edinecek bir aile bulmak için bir plan geliştirirler. İkisinin gözüne kestirdiği ilk aile, Mark ve Vanessa çifti olur. İlk şoku atlatan ailesi de Juno’ya yardımcı olmak için devreye girer. Juno’daki fiziksel değişiklikler olgunlaşmasa sebep olurken, bebeği evlât edinmek isteyen çiftin de mutlu hayatında çatırdama sinyalleri başlar. ? Banka İşi ? Juno Ölümüne bir aşkın gölgesinde… Babam Romulus (Romulus, My Father), Avustralyalı felsefe ve ahlak profesörü, yazar Raimond Gaita’nın yürek burkan öz yaşam öyküsünü (çocukluğu mevzubahis) dillendiriyor. Afişinde “O, ölümüne bir aşkın gölgesinde büyüdü” yazıyor. İnanın, tam isabet… Bu dram, ALPER hayatın sillesini yemiş bir aileye TURGUT dair… Gelgitlerin, sadakatsizliğin, yoksulluğun, deliliğin, ölümün karşısında, sevgiyi kuşanmış bir çocuğun ibretlik yolculuğuna tanık olacağız. Evet… O, erken büyüyecek, sizler etkileneceksiniz. Türkiye’de “Felsefecinin Köpeği” adlı eseriyle tanınan Raimond Gaita, aşk acısından deliye dönen babası Romulus’u katık ettiği anılarını, 10 yıl önce yayımladı. Ünlü aktör Richard Roxburgh (namı diğer Kont Dracula), soluksuz okuduğu çarpıcı hikâyeyi filme dönüştürebilmek için (aynı zamanda onun ilk uzun metrajlı denemesi) hemen kolları sıvadı. Ancak acıya meyilli çokça trajik hayatını, beyazperdede görmek istemeyen Gaita’yı ikna etmek zordu ve bu kovalamaca yalan yok yıllarca sürdü. Sonuçta sabır meyvesini verdi, Gaita’nın da onayıyla, şair ve oyun yazarı Nick Drake, güzelim senaryoyu kaleme aldı. Anti kahraman Hulk, mitolojik savaşçı Herkül derken iyice ünlenen Avustralyalı Eric Bana ile Koş Lola Koş ile bellediğimiz, beğendiğimiz Alman aktris Franka Potente ise, Babam Romulus’un başrollerini üstlendiler. Marton Csokas, Kodi SmitMcPhee, Russell Dykstra, Jacek Koman da yan rollerini… İnsanı yüreğinden yakalayan Babam Romulus, Pinema Film’in dağıtımıyla, 28 Mart günü gösterime girecek. rolünü sürdürmekten bunalmıştır. Havai, hercai ve tam tekmil depresif Christina, sorumluluklarını terk eder ve Romulus’un yakın arkadaşı Mitru’yla (Russell Dykstra) kayıplara karışır. Raimond’un babalığı dışında anneliğini de üstlenmek durumunda kalan Romulus, büyük bir aşkla bağlandığı Christina’yı unutamaz. Can dostu iyilik timsali Hora (Marton Csokas) ve uçuk kaçık evsiz bilge Vacek (Jacek Koman), Raimond’u büyütmesine yardımcı olurlar. Sonra günlerden bir gün Christina habersiz çıkagelir, Romulus’un yaraları depreşir. Dengesi altüst, içi sürekli kanayan Romulus, motosikletiyle kaza geçirir ve ölümden döner. Arkadaşını korumak isteyen ve ona yeni bir eş adayı (Lidia Vukovic) bile bulan Hora, Christina (sadece belaya davetiye çıkarmaya mükelleftir bu kadın) ile kavga eder. Mitru’ya geri dönen Christina, hamiledir. Herşeye karşın (yüreği kan ağlasa da) Romulus, Christina ve onu can evinden vuran aşığı Mitru’ya maddi destek sağlar. Oğlu Raimond’un doğum günü için Frogmore’a gelen Christina, genelde insanların, özellikle erkeklerin kendini dışladığı gerekçesiyle intihar girişiminde bulunur. Onu kurtaracak kişi, tabii ki Romulus’tur. Metropolis: 81 yıl sonra Sessiz sinemanın klasiklerinden Metropolis (Fritz Lang/1927) yeniden çekiliyor. Baron Munchausen’in Serüvenleri, Gülün Adı, İskender filmlerinin yapımcısı Thomas Schuehly ile Temel İçgüdü, Şov Kızları, Terminatör 2 filmlerinin prodüktörü Mario Kassar bu ölümsüz klasiği yeni yüzyılda sinemaya taşımak için ünlü yönetmenlerle görüşmeye başladılar. ASLI yaşamımızdaki SELÇUK “Gündelik teknolojinin boğucu, bunaltıcı rolünü, varsılların ve yoksulların arasındaki gittikçe artan ayrımı, orta sınıfın eriyip yokolmasını da göz önüne alarak Metropolis öyküsünün uzak bir gelecekte değil artık günümüz toplumunun korkutucu bir yansıması olduğunun bilincine vardık” diyerek Metropolis’in yapım haklarını satın alan Schuehly bu denli etkili bir klasiğin yeniden çeviriminin onları çok heyecanlandırdığını belirtiyor. Sinema tarihinin unutulmazları arasına giren, Frankenstein, Dr. Strangelove, 2001: Uzay Yolu Macerası, Blade Runner, Gattaca, Matrix gibi filmlerin bir anlamda da yolunu açan Metropolis, anıtsal gökdelenlerin, art deco mimarinin egemen olduğu, 1927’de çekilmiş, 2026 yılında geçen, zamanının en yüksek bütçeli yapımıydı. Üç buçuk saatlik bu bilimkurgu 7 milyon marka (yaklaşık 1.68 milyon dolar) malolmuş çekimi 11 ay sürmüştü. Geleceğin dev kenti Metropolis, milyoner patron John Fredersen’ce (Alfred Abel) yönetilmektedir. Babasının yeraltındaki işçileri insanlık dışı ağır koşullarda çalıştırıp sömürdüğünden habersiz olan yozlaşmış Freder’in (Gustav Fröhlich) lüks dairesine bir gün yeraltında yaşayan hasta çocuklarla birlikte gelen güzel Maria (Brigitte Helm) Freder’e bu çocukların onun kardeşleri olduklarını söyler. Yeraltının yabanıl hayvanları benzeri koşullardaki bu gençlerin acılarını öğrenen Freder, salt merakından karanlık, küflü dehlizlere inip Metropolis’in çalışma düzeneğini sağlayan ağır işçilerin korkunç dünyasını görünce çok etkilenir. Maria ise insanlara umut vermek çabasındadır. Patron Fredersen öncü Maria’nın yönetimi ele geçireceği günlerin korkusu içindedir. Bilim adamı Rotwang’dan (Rudolph KleinRogge) Maria’nın robot kopyasını yapmasını ister. Bu asi robotun işçilerin ayaklanmasına neden olacağını uman Fredersen, makineleri yok ettikten sonra işçilerin başkaldırıp birbirlerine düşeceğini planlamaktadır. İşçiler şeytan robotun önderliğinde kentin beyni ana makine Moloch’u yok ederler böylece su depoları patlar, yerlaltını sular basmaktadır. Maria ve Freder işçilerin çocuklarını, işçiler de kendilerini kurtarırlar. Freder’in aracılığıyla işçiler ve patron arasında barış sağlanır. Robot yok edilir, işçiler özgürlüklerine kavuşurlar, Maria Freder’le evlenir. Film, “Yürek (Freder), beyin (Fredersen) ve eller (işçiler) arasında aracı olmak zorundaydı” yazısıyla biter. Dürüst temalı bir çalışma olan Metropolis, teknik açıdan sinemanın en başarılı, çarpıcı örneklerindendir, sanat yönetimi, özel efektler, görüntüler kusursuzdur. Metropolis’in mimarisini oluştururken 1924’te gittiği New York kentinden etkilenen Fritz Lang, The Nibelungen’in başarısının ardından senarist karısı Thea Von Harbou’yla birlikte bu fütüristik öyküyü yazmaya girişir. Çekimlere 1925’te UFA stüdyolarında başlanır. Görüntü yönetmeni Eugen Schüfftan, canlı görüntüleri maketlerle, set tasarımlarıyla iç içe geçirir. Sanat yönetmeni Erich Pommer, kentin bazı bölümlerinin yapımını kabullenir, diğerleri özel efektlerle oluşturulur. Gotik dehşetle fütüristik bilimkurgunun karışımı Metropolis’i 1984’te Giorgio Moroder renklendirir, rock şarkılarla donatır. Japon Rintaro ise 2001’de animasyonunu yapar. Alman ve uluslararası arşivlerin katılımıyla özgün Metropolis 2002’de restore edilir. Yerüstünde konfor içinde yaşayan seçkinlerin yaşamlarını besleyen ağır işçilerin sınıf savaşımını betimleyen Metropolis, Birleşmiş Milletler’in EğitimBilimKültür Örgütü’nün listesinde Alman kültürünün belgesel mirası olarak yer alıyor. Yapımcı Thomas Schuehly, ünlü Alman dışavurumcu akımın en etkileyici örneğinin yeniden çeviriminin bir ilk olmayacağını belirterek Metropolis’in ardından Nosferatu’nun (F. W. Murnau/1922) üçüncü versiyonunun çok yakında gerçekleştirileceğini de açıklıyor. ÖLÜM GELİYOR Çok sevdiği annesinin intihar teşebbüsünden etkilenen Raimond, yaşından beklenilmeyecek bir olgunlukla kocaman kadına göz kulak olmak ihtiyacı hisseder. Kardeşi Susan doğumuyla birlikte annesi ve Mitru ile Maryborogh’da yaşamaya başlar. Bebek, yalancı bir bahar getirmiştir ve ne yazık ki mutluluk bazen kandırmacadır. Sis perdesi kısa sürede dağılır ve Susan bebeğin bakımı, bizim afacan Raimond’a kalır. Fakirlikten, yoksunluktan nefret eden çekici ve arıza kadın modeli Christina, Romulus’un ardından Mitru’yu da canından bezdirir. Belki de sevmekten başka bir günahı olmayan Mitru, su deposundan atlayarak hayatını sonlandırır. Çalışmaktan imanı gevreyen Romulus, Raimond’u yatılı ve kaliteli bir okula yazdırır. Christina ise yaşamına çeki düzen vermek konusunda son derece beceriksizdir. Arındığı iddiasıyla eve geri dönmek isteyen Christina’ya kimse inanmaz ve güvenmez. Bu duygu, onun varlığını hiçliğe dönüştürür ve genç kadını ölüme sürükler. Romulus’un biricik aşkının ölümüyle boşluğa düşmesi kaçınılmazdır. Acılar büyütürmüş insanı… Raimond’un anne ve babası yetişkin olmayı başaramamıştır. Saf ve sarsılmaz bir sevgiden gücünü alan Raimond’a düşen, divane Romulus’u (ah minel aşk) kurtarmaktır. http://alperturgut.blogcu.com İDEAL EŞ ROLÜ BUNALTINCA.. Yugoslav demir ustası, hüzünlü adam Romulus Gaita (Eric Bana) ve ayran gönüllü karısı Alman Christina (Franka Potente), ikinci dünya savaşının getirisi yıkım ve yoksulluktan kaçarak, yeni bir umut adına Avustralya’ya göç ederler. Yanlarında, trajedilerine ortak olacak olan küçük Raimond (Kodi SmitMcPhee) da vardır. Tenha coğrafya, göçerlerin akınına uğramıştır. Oysa Victoria’nın vahşi doğasında yaşama tutunabilmek oldukça zordur. Öte yandan insanın tabiatı ise değişime, dönüşüme (olumluolumsuz) tümden açıktır. Mükemmel bir emekçi profili çizen Romulus, Frogmore kasabasında hem çiftçilik hem de demircilik yaparak ailesinin rızkını kazanmaya çabalar. Güzel Christina derseniz, ideal anne ve eş C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle