Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 27 ARALIK 2008 CUMARTESİ Oyunculuğa acilen metot gerek Amerikalı oyuncu koçu Anthony Bova, oyunculuk yapmadan oynamayı öğretmenin peşinde. Bova, ABD’nin en çok aranan oyuncu koçu Eric Morris’in yöntemini öğretiyor. Tiyatro Dot geçen hafta ünlü isimlerin öğrenci olduğu bir oyunculuk atölyesine tanıklık etti. Aralarında Şebnem Dönmez, Azra Akın, Enis Arıkan, Burçin Terzioğlu ve Esra Akkaya gibi birçok ünlünün de bulunduğu yirmi beş kişilik bir oyuncu topluluğu, Amerikalı oyuncu koçu Anthony Bova’nın altı ELİF günlük atölye çalışmasıyla, çağımızın en önemli BEREKETLİ tiyatro kuramcılarından biri olarak kabul edilen Eric Morris’in geliştirdiği ve onun adıyla anılan ‘Morris Metodu’nu öğrendi. 1947’de unutulmaz yönetmen Elia Kazan’ın ünlü kuramcı Stanislavski’nin fikirlerinin üzerine kurduğu ‘Actors Studio’ adlı eğitim merkeziyle yaygınlaşan ‘metot oyunculuğu’nun çağımızda yaptığı en önemli açılımlardan biri, hiç kuşkusuz tiyatro kuramcısı Eric Morris’in geliştirdiği ‘Morris Metodu’. Türkiye’nin bu metotla tanışıklığı, Dost Kitabevi Yayınları’nca Türkçe’ye aktarılan Morris imzalı kitaplara ve Meltem Cumbul’un Morris’le yaptığı çalışmaların kulaktan kulağa yayılmasına dayanıyor. Morris’in öğrencisi Bova’nın Türkiye öyküsü ise oyuncu Saadet Işıl Aksoy’un New York’ta kendisinden ders almasının ardından oyuncu direktörü Harika Uygur‘u da bu atölyeye getirmesiyle başlamış. Türkiye’de metot oyuncularının yetersiz olduğunu ve bir oyunculuk metodunun kabul görmemiş olduğunu düşünen Uygur da, bunun Türkiye’de de benimsenmesi gerektiğini düşünmüş ve bu atölye çalışmasını düzenlemiş. Nicholson, Greg Mullavey, Sue Lyon, Michael Parks, Linda Crystal, Teri Garr, Arnold Schwarzenegger, Johnny Depp ve Matthew Fox gibi sayısız dünya yıldızınca da benimseniyor. Peki ABD’nin en çok aranan oyuncu koçu Eric Morris’in bu metodunu bu kadar özel kılan ne? Metodun bilgiyi dayatmak yerine, ‘nasıl’ sorusu üzerine kurulu olmasının katkısı büyük. ‘Nasıl’, öğretmek’ değil ‘benimsetmek’ için odaklanılması gereken kilit bir sözcük bu yöntemde. Tüm derslerin ana amacı, “duygusal, fiziksel, psikolojik, entelektüel ve hatta maneviruhani olarak gerçekçi bir karakter yaratmak nasıl başarılır?” sorusu üzerinden açılımlar yaratmak. Metodu bunca oyuncu benimsemiş, çünkü söz konusu olan çabuk oyunculuk çözümleri ve uzun kuramsal konuşmalarla oyuncunun kafasını karıştırmak ve dolayısıyla gerçek bir karakter oluşturmakta malzemesiz bırakmak değil, eğitimciye bağlı olmaksızın kendi dizgelerini oluşturmaları. Anthony Vincent Bova ‘Morris Metodu’nu şöyle anlatıyor: “Metot, temelde iki bölümden oluşuyor: Birincisi oyuncuların kendilerini ifade etmelerine engel olacak her ne varsa ortadan kaldırmak, bu çok önemli bir bölüm, çünkü eğer kendilerini ifade etmezlerse ne yaparlarsa yapsınlar tıkanacaklardır ve bunu izleyici anlar. İkincisi ise, işin ‘işçilik’ kısmı, oyuncuya oynadığı karakteri nasıl gerçek yapacağının anlatıldığı süreç.” Ve sonuç: yalnızca ‘yapan’ değil, gerçekten o karakter ‘olan’; ‘oynayan’ değil, ‘gerçek yaşamdan an ve anlar oluşturan’ bir oyunculuk. Sahnede hayalet çağıran gösteri 22/11 Proje Topluluğu’nun aykırı kişiliğiyle son otuz yılın en ilginç yazarlarından biri olarak tanımlanan, genç sayılacak yaşta hayata veda eden Sevim Burak’ın metinleri üzerine sahneye taşıdıkları performans ‘Bana Islak Mayonuzu Gösterin’ ocak ayında Ghetto’da izleyiciyle buluşuyor. Bir dans gösterisi ya da tiyatro oyunu düşündüğünüzde ilk önce ne hayal edersiniz? Muhtemelen pek çoğumuz gibi ihtişamlı kırmızı kadife perdeleriyle açılan bir sahne; sonra o sahnenin üzerinde bir dekor ve yerlerini almış sanatçıları canlandırırsınız hayalinizde, yani her şey tam da olması gerektiği gibidir! Ama tüm bu bildik sanat anlayışının dışına çıkan, sahnedeki o güven duygusunu yıkan, belki de sınırları biraz ÖZGE fazla zorlayan bir gösteri izlemek isterseniz ‘Bana Islak KESKİN Mayonuzu Gösterin’i görün. Çünkü 22/11 Proje Topluluğu her seferinde farklı mekânlarda sahneledikleri bu gösteride; çakıl taşları, kum, çimen ve içi su dolu küvetten oluşan dekorları ile beklentilerin dışına çıkıyor. Islak bedenlerini kuma bulayıp çakıl taşlarının üstünde titreyerek yatarken, sizleri sahnenin o bilindik güven duygusundan çok uzakta; hem görselliği hem de size hissettirdikleriyle ezber bozan, sorgulayan, sizi de içine alan bir performansla karşı karşıya bırakıyor. Onlar sahnede Sevim Burak’ın hayaletlerini çağırırken sizi de belki kendinize bile itiraf edemediğiniz, üstüne kilit vurduğunuz duygularla yüzleştiriyor! ‘ÖĞRETMEK’ DEĞİL ‘BENİMSETMEK’ Dot’taki atölyeye katılan tüm Bova’nın altı günlük atölye sonrası Türk oyunculuğuyla ilgili oyuncular, atölyenin yalnızca edindiği izlenim, “Bilgiye aç, tutkulu, arzulu ve iletişimi kuvvetli” oyunculuk anlayışlarını olduğu: “Türk oyuncularının algısı çok açık ve bilgiyi çok takdir değil, yaşamlarını da ediyorlar. Burada olmak belki de en çok bu yüzden bu kadar heyecan değiştirdiğini söylüyor. Bu verici, çünkü verdiğinizin karşılığında elle tutulur bir şeyler almanız, metottan söz eden biri yaptığınız işi çok daha değerli kılıyor.” ‘muhteşem’, ‘şahane’, Ünlü koç, oyunculuk yapmadan oynamayı öğretmenin peşinde. Ona göre ‘fevkalade’ gibi Türk oyuncular çok gerçek, kendi bedenleri ve ruhlarıyla olan ilişkileri çok iyi. Bu sözcükleri kullanmadan da iyi bir oyuncu olmak için kolaylıkla bir avantaja dönüştürülebilecek bir özellik. edemiyor. Birçok Ünlü koç, atölyeye katılan Türk oyuncuların kendi doğrularıyla metotlarına ulaştığını ve işin en heyecan verici kısmının da bu olduğunu anlatıyor. oyunculuk metodu bir bir Türk oyunculuğuna edilen bunca iltifat ister istemez insanın aklına ‘Peki bizler cazibesini yitirirken niye hala oyunculuğumuzla bir dünya markası olamadık?’ sorusunu gelirken Morris metodu getiriyor. Yanıt Harika Uygur’un sözlerinde saklı: “Bir oyunculuk metoduna yalnızca uzun yıllardır bile sahip değil Türk oyunculuğu hâlâ; hatta bununla uğraşan birileri bile ayakta kalmakla yok. Eğer bu sistem oturmuş olsaydı, Türk oyunculuğunun dünya yetinmiyor; Jack sahnesinde kapladığı konum, mevcut konumla kıyas bile Türkler çok tutkulu ? Gözde Kansu: İçimizdeki şahane renkleri en doğal biçimde ortaya çıkaran mükemmel bir çalışmaydı, gerçekten çok etkileyiciydi. Anthony yaptığı işi tam yapan, gerçek bir profesyonel. Hepimiz hala etkisindeyiz, derin şeyler yaşadık. Basit yerlerden geçti, ince noktalara dokundu, içimizde tutundu. Kendimizi hem kişi, hem oyuncu olarak yeniden hissetmenin taze yollarını aramak çok iyi hissettiriyor insana kendini. Dünyaya daha güzel bakmamızı sağladı bile diyebilirim. ? Enis Arıkan: Güvenli sularda yüzüyorlar İlk gösterimlerini 2007 yılında yapan topluluğun kurucusu yaklaşık 20 yıldır koreograflık yapan Handan Ergiydiren. Kimisi dansçı kimisi tiyatrocu olan topluluğun Handan Ergiydiren’in tabiriyle ‘gösterimcileri’ ise Müge Yetişmen, Gizem Erden, Zerçin Sönmez, İlyas Omdan, Misket Alkım, Çağlar Yiğitoğulları ve Ufuk Şenel. ‘Bana Islak Mayonuzu Gösterin’i ‘performans’ ekiptekileri de ‘gösterimciler’ diye adlandıran Ergiydiren, bunun nedeninde şöyle açıklıyor: “Biz burada Sevim Burak’ın metinlerini temel alarak onun metinlerinden hayaletler çağırıyoruz. O hayaletler de gösterimcilerin bedenlerinde canlanıyor. Buna ne sadece dans gösterisi ne de sadece tiyatro diyemeyiz. Zaman zaman gösterimciler bağırıyorlar, bazen anlaşılır şekilde bazen de mırıldanarak konuşuyorlar. Bunlar duygu durumları. Oradaki gösterimciler sergiledikleri performansla insan hallerini seyirciye aktarıyorlar.” Bu çalışmanın en azından Türkiye sınırları içinde bir benzeri daha olmadığını belirten Ergiydiren, “Bunu söylememin nedeni çok iddialı olmak değil; farkında olmak. İnsanlar farklı şeyler denemiyor. Hep güvenli sularda yüzüyorlar. Bu yüzdende birbirine meydan okuyan, kafa tutan, yenilikçi işler çıkmıyor özelliklede çağdaş gösteri sanatlarında” diyor. Birbirini tanımayan insanların bütün saf duygularıyla burada olması çok keyifliydi. Hepimiz el eleydik, birbirimize bağlandık, aile gibi olduk burada. Biz buradaki en doğal halimize ulaşmaya çalıştık. ‘Biz bir rolü yaparken ona en doğal nereden yaklaşabiliriz, içimizdeki hangi duygudan çıkarak onu en doğala indirgeyebiliriz’i çok güzel metodlerle öğrendik. Aslında ne olursa olsun, kendimizin götürmeyecekti.” Ve böylece açık olmadığını, bizim Bova’nın Dot’ta altı gün içimizde büyük boyunca verdiği bu dersten fırtınaların çıkardığımız ders de, henüz olduğunu, bunu yükselmekte olan Türk oyunculuğuna acilen bir nasıl dışarı metot gerektiği oluyor. çıkarabileceğimizi ve gerektiği yerde sahneleyebileceğimizi değişik metodlerle öğrendik. Bu inanılmaz bir sistem, bunu sözcüklerle anlatamam. Her zaman her eğitim insana bir şey katar ama ben bununla, bundan sonra çok büyük bir şansa sahip olduğumu düşünüyorum. Çünkü çok önemli bir oyuncu koçu ülkemize geldi. Çok doğru insanlar, bir arada, çok doğru bir enerji yarattık; şunu söyleyebilirim ki ben oyunculuk anlamında hayatımda hiç çıplak olmadığım kadar çıplaktım burada. Çıplaklıktan utanılmayacağını, onun aslında ne kadar güzel bir şey olduğunu gördüm. Keşke fırsatımız olsa da, her ay beş gün bu çalışmayı yapabilsek bu hazzı ve doruğu yaşasak... Çok sıcak bir ortam vardı burada. Buradaki çoğu insanla yeni tanıştım. Amerika’dan önemli biri geldi, bu benim için önemli bir şans. Bu bana çok şey kattı. Ama bu sıradan bir eğitim değil, başka büyük şeyler var ardında. Özgürlüğe kavuşuyorsunuz, kendi gerçeğinizi keşfediyorsunuz. Bu atölyenin sonucunda her zaman yaşamla savaşmam gerektiğini anladım. Bu olağanüstü bir deneyimdi, birçok atölye çalışmasına katıldım ama hiçbirinden böyle etkilenmemiştim. Burada çok ehil ellerdesiniz. Oyuncu olarak enstrümanınızı çalıştırmanız için yeni araçlar veriliyor elinize, hem de rolünüze yaklaşımınızla ilgili yeni bir yol gösteriliyor. Ne var ki, en önemlisi bunu nasıl yapmanız gerektiğini söyleyerek değil de, elinizden tutarak yapıyor. Dayatılan bir teknik yok yani, yardımcı olan bir teknik var. Size eziyet etmiyor, yaşamınızı kolaylaştırıyor. ? Burçin Terzioğlu: Seyirci şarj oluyor Ergiydiren, bu çalışmanın ortaya çıkışını ise “Sevim Burak’ın eserleriyle ilk tanıştığımda o metinlerin sanki bir çağdaş performans yapılsın diye yazıldığını düşündüm. Metinler çağdaş performansa çok uyuyordu. Daha sonra yine o metinler doğrultusunda hayal ettiğim yüzleri tek tek topladım ve ekibi oluşturdum. Ekip oluştuktan sonrada çalışmalara başladık” diye anlatıyor. Sahneye çıkmadan önce bildiğimiz şekilde dekor kurup bire bir prova yapmadıklarını daha çok metinlerin üzerinden çalıştıklarını söyleyen Ergiydiren, şöyle devam ediyor: “Bu çok canlı kanlı bir iş. Tabii ki neyin nasıl yapılacağı belli ama o anki duygu durumu farklı olabilir biz gösterimciler bunu gerçekten yaşasın ve seyirciye aktarsın istiyoruz. O yüzden bedenlerin doğrudan etki altında kaldıkları böyle bir dekor hazırladık. Küvete girip ıslanıyorsunuz. Sonra kumlara yatıyor, çıplak ayakla çakıl taşlarının üzerinde yürüyorsunuz. Belki o an gerçekten taş ayağını acıtıyor ya da ıslak olduğu için üşüyor. Yani gösterimci ezberleyip ‘gibi yapmıyor’ gerçekten yaşıyor. Seyirciye de tanıklık hakkı ve şansı veriyor. Seyirci o an oluşan duruma şarj olabiliyor.Kusursuz kopyalar yerine kendini her gösterimde tekrar oluşturan bir iş olsun; rastlantılar, kazalar, sapmalar olsun ki gerçek olsun istedik.” Çığlıkların atıldığı, hezeyanların yaşandığı acının fazlasıyla hissedildiği performansta mutlu olma durumuna neden yer verilmediğini sorduğumuz Ergiydiren de bize soruyor: “Aslında normal olan bu değil midir? Biz hep mutluluğu mu yaşarız ya da sonlar hep mutlu mudur? Acı, üzüntüde hayatın parçası değil midir?” Performansın bir diğer gösterimcisi da olarak adlandırabileceğimiz müziği de unutmamak lazım tabii. Bu çalışmanın ortaya çıkmasından önce Zafer Aracagök gene Sevim Burak metinleri üzerine ‘Yalvarırım Beyefendi Saatiniz Kaçı Gösteriyor’ adlı albümü hazırlıyor. Ardından Ergiydiren ile Aracagök çıkış noktaları Sevim Burak olan bu iki yapıtı ‘Bana Islak Mayonuzu Gösterin’de bir araya getiriyor. Bazen gösterimcilerin hareketleri ile uyumlu bazense tamamen bağımsız akıyor müzik. Zafer Aracagök her performansta ekiple beraber oluyor ve müziğe sahnedeyken anında müdahalelerde bulunabiliyor. ? Azra Akın: ? Esra Akkaya: ? Harika Uygur (Oyuncu Direktörü) Dünyada birçok oyuncu metodu var ama bizler ne yazık ki henüz bir oyunculuk metodu geliştirmedik. İşin acısı, bunun üzerine kafa yoran da yok. Ben böyle bir atölye düzenledim çünkü bu tür metodlarla insanların kendi öğrendiği oyunculukla, dışarıdaki metodların nasıl bir araya getirilebileceğini; aradaki uçurumların nasıl kapatılabileceğini göstermek istedim. Sınıf halinden istisnasız çok memnun. Eric Morris bir efsane tabii ki. 19 sene önce kitabını okumuştum hala bu sistem işliyorsa ve hâlâ bu sistemle oyunculuk yapanlar varsa bu sistemin ne kadar faydalı olduğunu görmek zor değil. 15 katılımcımız var, ama zaman zaman günlük katılımcılarla sayımız artıyor. Büyük olasılıkla bu topluluğa bir ikinci seviye atölyesi düzenlenecek, tadı damaklarında kaldı, iç yolculuklarını tam anlamıyla tamamlayamadılar. C MY B C MY B