19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 27 ARALIK 2008 CUMARTESİ Bir gün tatile çıktım ve hayatım değişti Hani ölmeden önce görülmesi gereken yerler listeleri yapılır ve insan içlerinden birini seçer ya. Hindistan’ın Goa şehri benim için öyleydi. Önce bizim kış aylarımızın onların yaz aylarına denk geldiğini öğrenmiştim, kalbimi çalan ise SİNEM hippiliğin orada başlaması olmuştu. heves düştüm yola. İstanbul’dan DÖNMEZ Bir Delhi’ye, Delhi’den Goa’ya ve İstanbul’a geri dönüş için Goa’dan Bombay’a uzanan Hindistan için kısa, İstanbul için uzun bir yolculuk yaptım. Gözümün önünde hâlâ unutulmaz anılar, duygular var. Döndüğümden beri tekrarladığım “Fırsatı olan Hindistan’ı görmeli” cümlesini yeniden dile getiriyorum... Bu ülke koynunda yetişen meyve ve çiçeklerin rengini yansıtıyor. İçinde barınan toz, toprak, pislik ne varsa onun üstünü örtüyor bu renkler. Her ülkenin belki de her şehrin kendine has kokularının arasında en keskini burada. Etrafta hiçbir şey yokken baharatlı bir rüzgâr esiyor. Kimbilir nereden taşıdığı baharat kokulu rüzgârı burnunuzu sızlatıyor önce, sonra siz de baharat kokmaya başladığınızı hissediyorsunuz. Hiçbir yere benzemeyen ülkenin, neon ışıklı, lokmacı, çaycı ve bilimum satıcılı otellerinin bulunduğu bir sokakta kaldık Delhi’de. İki yanı açık, motosikletten bozma taksileri, yine taksi görevi gören bisikletleri, bir motosiklete 5 kişi binen insanların olduğu sokakları, tapınakları, sürekli size bir şeyler satmaya çalışan, sürekli fiyat indiren insanları, Müslüman zamanlarından kalma kocaman kaleleriyle ve hiç susmayan korna sesleriyle tuhaf bir şehir Delhi. Sokakları dünyanın pek çok şehrinden daha kalabalık. Çünkü o sokaklardan geçenler kadar orada yaşayanlar var. Sokakların köşelerinde, bina önlerinde yere örtülerini sermiş ve o örtülerin üzerinde yaktıkları ateşin üzerinde yemeklerini pişiren aileler, az ileride tuvalet ihtiyacını giderenler... Sokaklar onların evleri. Delhi bu kadarla sınırlı değil tabii. Bir de Yeni Delhi kısmı var. Hindistan’ın geneline yayılan ekonomik uçurumun bir kanıtı Eski Delhi ve Yeni Delhi arasındaki farklılık. Ünlü markalar, parlak ışıklar, görkemli binalarla dolu Connaught Place adı verilen Yeni Delhi Meydanı... Merhaba Tek tek koparacağız yaprakları... Her birinde yaşanmış yeni sevinç, acı, keder, ayrılık, hüzün, hayal kırıklığı, kavuşma, aşk ve sevgilerle... Bir gün, bir hafta, bir ay derken yeni bir yıl daha katacağız hayatımıza... Dönüp bakacağız yine geriye. Nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitti diyeceğiz. Bavulumuzda bize kalan anılarla... Tüm olumsuz şartlara karşın her yeni yıl insanın içinde taze umutlar doğar. Ve daha başlamadan büyük bir yük bindiririz sırtına... İç hesaplaşmalarımızı yapar, tek tek yeni hedeflerimizi, beklentilerimizi sıralarız. Neredeyse kesinlikle eminizdir, bu kez farklı olacağına... Yeni yılda şansımız dönecek, boşa geçirilen zamanlar ise telafi edilecektir. Sıfırdan başlamak gibi, büyük bir heyecan ve sonsuz bir istençle... Yine öyle günlerdeyiz işte. Savaşlarla, ölümlerle, krizlerle, işsizlik ve açlıklarla tüketip bitirdiğimiz 2008’e güle güle demeye hazırlanıyoruz, belki de umutlarımızı çoktan 2009’a erteledik... Sıkkın, bıkkın, yılgın, bitkin ve gergin olsak da daha yapılacak çok iş var. Sadece dünyada ve Türkiye’de değil, kendimizde de... Kimi evlenecek, kimi çocuk yapacak, kimi yurt dışına gidecek, kimi kilo verecek, kimi yalnızlığını paylaşacağı bir yoldaşa kavuşacak, kimi iş bulacak, kimi de ev alacak belki... Sonuçta, herkes ‘ideal bir benlik’ üzerinden hayallerini kurgular. Ancak uzmanlara göre; bu tür değişim atmosferi taşıyan özel günlerde alınan kararlar, bir iki hafta içinde belki daha uygulanamadan unutulmaya yüz tutar. Ve ne yazık ki geriye, başarısızlık algısı, kendine güvenin azalması, hayal kırıklığı, stres, öfke gibi duygular kalır. O halde ne yapmalı? Elif Tokbay, bu hafta psikologlarla ‘yeni yıl sendromu’nu konuştu. Uzmanlar, yeni yıla çok fazla şey yüklemek yerine, beklentilerin gerçekçi hedefler çerçevesinde belirlenmesini ve bireyin kendisine karşı acımasız olmamasını öneriyor. Ne de olsa hayat devam ediyor ve 365 gün sonra yeni bir yıl daha gelecek. İyi hafta sonları... Goa’nın gece hayatı da sakin Goa, kuzeyinden güneyine pek çok sahili olan bir şehir. Kuzeyde Arambol, Aswem, daha güneye doğru Vagator, Calangute, Baga, Anjuna, Palolem gibi sahilleri var. Upuzun kumsallarında dalga sesleri dinlerken Hintlilerden biri size masaj yaptırmanız için ısrar ediyor, yanınızdan kafasının üzerinde taşıdığı sepetin içindeki ananaslar, hindistan cevizleri, mango, karpuz, papaya gibi meyvelerden yemeniz için yaklaşan güleryüzlü kadınlar geçiyor. Bir diğeri fal bakmak istiyor, bir diğeri elinde kumaşlar, şallar, takılarla gelip oturuyor. Unutmamanız gereken tek şey pazarlık yapmak. Hindistan pazarlık konusunda gerçekten komik bir ülke. Size en az üç katı söylenen fiyatları küçük bir piyes sergilercesine indiriyorsunuz. Buna arkanızı dönüp gitmek de dahil... Her zaman olmasa bile genellikle arkanızdan geliyor ve istediğiniz fiyata yakın bir fiyata düşüyorlar. Panjim/Panaji Goa’nın yönetim merkezi. Mondovi nehrine kıyısı olan şehir diğer sahil bölgelerine göre hayli lüks. Tabii ki korna sesleri, meyve satıcıları eksik değil. Ama orayı ilginç kılan Portekiz mimarisinden kalan rengârenk evleri. Biz oradayken nehir kıyısında teröristler bu kez kıyıdan gelebilir istihbaratını alan askerler kum torbasından ördükleri tek tarafı açık hendeklerinin içinde gözlerini dikmiş denize bakmaktaydı. Üstelik arkaları anayola dönükken. İşte Hindistan’ın ruh halinin özeti bu aslında. Bizim kadar diken üstünde değilller. Onlara yetiyor kendi güvenlik önlemleri... TAC MAHAL Delhi’ye kara yoluyla 4 saat uzaklıktaki Agra kenti ise TacMahal haricinde yine Eski Delhi’yi hatırlatıyor. Yine kalabalık sokaklar, yine aynı keşmekeş. Agra’yı ilginç kılan detaylardan biri de kentte sanayileşmeye izin verilmemesi. TacMahal’e zarar gelmemesi için böyle bir uygulamanın yer aldığı kentte, Tac Mahal’in inşasında çalışan ailenin yeni kuşak üyeleri hâlâ ikamet ediyor. Aile cuma günleri TacMahal’e geliyor, onarıma gereksinim duyan yerleri tamir ediyor ve devletten maaşını alıyor. TacMahal’in kendisine gelince, dünyanın 7 harikasından biri olan bu bina, tamamen Hindistan mermerinden inşa edilmiş. Üzerinde bulunan akik, oniks, yakut, zümrüt, kağlangözü gibi taşlar, mermerin içine tek tek kakılarak yapının asıl ihtişamı sağlanmış. TacMahal’i gezdiren rehberimiz bu mermerin günün her saatinde farklı renkte göründüğünü ve dolunay gecelerinde ışıl ışıl parladığını anlattı. Ne yazık ki biz bu seyirlik manzarayı göremedik. TacMahal’i görkemli kılan en önemli şey tabii ki yapımındaki efsane. Şah Cihan’ın üçüncü eşi Mümtaz Mahal’in 14. çocuklarını doğurduktan sonra ölüm döşeğindeyken kocasından üç arzusu olmuş. İlki kendisinden sonra kimseyle evlenmemesi, ikincisi çocuklarına iyi bakılması üçüncüsü de kendisinin anısına bir bina inşa edilmesiymiş. Muhtemelen Mümtaz Mahal de kocasının bu denli büyük bir yapı inşa edeceğini tahmin etmemişti. Tam 22 yıl sürmüş TacMahal’in inşası. Şah Cihan kendisi için siyah bir TacMahal daha yaptırma hazırlığı içindeyken oğullarından biri kendisini saraya hapsettirmiş. Tam karşısında yer alacak olan TacMahal’in yerinde bugün aynı büyüklükte bir arazi var. 22.00’den sonra müzik yasak Goa’nın gece hayatı diğer şehirlerden oldukça farklı. Güneş batarken müziğin sesi yükseliyor ve orada keşfedilen trance müziğin tınılarını hissetmeye başlıyorsunuz. 70’li yıllarda Goa’ya yerleşen Hippiler, bozuk plak seslerinin motor gürültülerine eklenmesiyle bugünkü trance müziğinin tohumlarını atmış. İşte bu müziği ortaya çıktığı yerde dinlemek için günbatımından akşam 22.00’a kadar vaktiniz var. Çünkü resmi olarak yasak. Saat 22.00 civarı parti bitince hiç kimse itiraz etmeden az ilerideki restoranlara gidip akşam yemeklerini yiyor ve günü bitiriyorlar. ZAMANIN DURDUĞU YER Delhi’de geçirdiğimiz 2 günden sonra Goa’ya yolculuk günümüz gelip çattı. Heyecanlıydık, hakkında pek çok şey duymuş, daha görmeden aşık olmuştuk. Nihayet Goa’ya vardık. Sımsıcak bir güneş, Boğaz’a benzeyen Mondovi Nehri, yemyeşil bir doğa karşıladı bizi Goa’da. Hindistan’ın Hindistan’a bile benzemeyen bu şehrinin, adımınızı attığınızda sizi sarıp sarmalayan başka bir ruhu var. Sürekli gülümsetiyor, kendinizi dinlemenize olanak tanıyor, zamandan bağımsız, sizden bağımsız, dünyadan bir süreliğine ayrılmışsınız da kumsallarda geziyormuşsunuz gibi bir his uyandırıyor. Bambaşka bir huzur veriyor. Orada yaşayan herkesin bu huzurun peşinden buraya geldiğini ve bırakamadığını seziyorsunuz zaten. Palmiyeler, hindistan cevizi ağaçları, nişasta kadar ince kumları olan sahilleriyle bir rüya şehri Goa. Ama burada da bir yaşam savaşı var elbet. Hindistan’ın her yerinde olduğu gibi burada da yoksulluk var. Böyle elim bir yoksulluğa, kaldırımlarda, sokakta yaşamalarına rağmen, yine de akşamları şarkı söylemeyi, yüzlerini asmamayı başarıyorlar. Yaşamın sizi bugüne dek nasıl tükettiğini anlıyorsunuz Goa’da. Goa’ya giden herkesin hissetiği, “buraya yerleşmeliyim” dürtüsü beliriyor içinizde birden. Kendinizi Goa’da nasıl yaşayacağınızı hesap ederken buluyorsunuz, Tac Mahal çünkü özellikle büyük şehirlerde yaşamını sürdüren insanları özellikle etkileyen bir özgürlük duygusu ve sonsuzluk hissi var orada. Zaman sizin için gün doğumu ve güneşin batışından ibaret. Mumbai Goa’da 6 gün süren cennet hayatımız bittikten sonra İstanbul’a dönmek için Mumbai’ye doğru yola çıktık. Tıpkı İstanbul gibi bir şehir Mumbai. Kaldığımız otelin bulunduğu yer Mumbai’nin kordonboyu gibi olan Marine Drive’dı. Otel Mumbai’nin sınır çizgisi desem yeridir. Çünkü az ileride geçen ay terörist saldırıya uğrayan lüks oteller, İstanbul’da yeni gördüğümüz markalar var. Neriman Point ve Mahatma Gandhi Caddesi’ne doğru ilerlediğinizde ise Eski Delhi’ye benzer bir manzara karşılıyor sizi. Yine kaldırımları evleri bellemiş, bebekleri ile birlikte uyuyan aileler, trafik, korna sesleri ve kalabalık. Mumbai maceramız bir gün sürdü. Belki bu yüzden İstanbul’a dönerken aklımızda hâlâ Goa vardı. Ve oraya yerleşme planlarımız... Dağ evlerinde oksijen tatili ŞİRİN GÜVEN Kış tatili deyince herkesin aklına hemen kayak merkezleri gelir. Oysa kayak kaymayı bilmeyen pek çok insan buralara gidemez ya da gitse bile verdiği paranın karşılığını alamaz. Peki bembeyaz karların ve yemyeşil doğanın keyfini çıkarmak onların da hakkı değil mi? Yurt dışında çok popüler olan ve yavaş yavaş bizde de uygulamaları başlayan dağ kulübeleri işte tam bu tatilcilere göre aslında. Günlük olarak kiralanabilen bu dağ evleri doğa içinde yürümeyi, artık çok bulunmayan kuzine sobalarla ısınmayı, hatta üstünde kestane pişirmeyi sevenlere göre... Bu arada iyice eskilere dönüp kuzine sobada ağır ağır yemek yapmak bile mümkün... Tabii bir yandan çoğunluğu ahşaptan yapılmış ve doğanın bir parçası gibi duran bu kulübelerde kışın ve doğanın keyfini çıkarmak da cabası... Hatta kimbilir, yılbaşına şehirlerin yoğun kalabalıklarından uzakta, sakin bir doğa içinde girip bütün yılınızın böyle geçmesini de dileyebilirsiniz. yemyeşil bir ormana sırtını vermiş bir dağ kulübesi. Günlük olarak kiralanabilen bu küçük kulübe bir tarafından da Amasra ve deniz manzarasıyla çevrili. Park Amasra, kafasını dinlemek, şehrin yorucu gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler için birebir. Kulübenin içindeki kuzine sobada yapacağınız kestaneler de keyfinize keyif katacaktır. “Tatilde yemeğimi kendim mi yapacağım. Yorulurum ben ev işlerinden. Şöyle ayaklarımı uzatırım ve iş yapmak istemem” diyenler için de uygun seçenekler var tabii. Sahiplerinden bireysel olarak kiralanan dağ evlerinin yanı sıra, işletmelerini dağ kulübelerine benzeten doğa içine konuşlanmış yerler de mevcut. Mesela RizeÇamlıhemşinAyder Yaylası’ndaki Kuşpuni Dağ Evi gibi. Kuşpuni Dağ Evi Karadeniz’in inanılmaz doğasıyla çevrili, yeşillikler içinde bir işletme. Kuzine sobada pişen yöresel yemeklerin tadı da damağınızda kalacak. BoluMudurnuKilözüDağ Mevkii’nde ve Abant Gölü’ne 20 kilometre mesafedeki Değirmenyeri Dağ Evleri ise, inanılmaz güzellikteki dağ manzarasına karşı, yeşil bir bahçenin içinden akan derenin kenarına konuşlanmış beş konforlu dağ kulübesinden oluşuyor. Hepsi kışın keyfini doyasıya çıkarmak isteyenler için şömineli. İçinde oturma odaları da bulunan bu dağ evleri farklı büyüklüklerde. 8 kişilik bir arkadaş grubu olarak büyüklerden birini ya da iki kişilik romantik bir tatil için küçüklerden birini kiralayabilirsiniz. Balıklar ve ördeklerin yanı sıra, tavşanlar, sincaplar, tavuklar, kurbağalar, kediler ve köpekler de size eşlik edecektir. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri TABİAT ÖRTÜSÜ EŞSİZ Bolu Köroğlu Dağları’nda yeşillikler arasındaki Villa Neva, yeşilliğin yanı sıra bisiklet merakı olanlar için çok uygun. Çünkü Villa Neva yılın çeşitli zamanlarında Köroğlu Dağları’nda bisiklet turları düzenliyor. Villa Neva’da yan yana dizilmiş küçük altı evden hangisinde kalırsanız kalın muhteşem dağ manzaranız eksik olmayacaktır. Tokat Niksar’da Kelkit Vadisi’ne baş döndürücü bir yükseklikten bakan köyde, çam ormanlarının yanıbaşındaki Ardıçlı Dağ Evi’nde de dörder odalı iki müstakil dağ evi var. Kaz Dağları’nı da unutmamak gerekir tabii. Kaz Dağı’nda Çamlıbel Köy’ünün üstünde, orman içindeki Albatross Dağ Evi o bölgedeki pek çok dağ evinden biri. Ahşap evler, Kaz Dağları’nın güzelliklerle bezenmiş eşsiz manzarası ve tabiat örtüsüne nazır... İnanması çok zor ama İstanbul’un içinde de böyle yerler bulmak mümkün. Kavacık’tan 17 kilometre uzaklıktaki Kulindağ Dağ Evi, Beykoz’un yemyeşil ormanlarıyla çevrili. Hatta öyle ki insanda ‘demek İstanbul’un bütün ormanları buraya saklanmış’ hissi uyandırıyor. Kulindağ, küçük, şirin ahşap kulübeleri, lezzetli menüsü ve dev büyüklükteki yemyeşil ormanıyla adeta İstanbul için bir nimet. MANZARA MÜTHİŞ Ilgaz Dağı Milli Parkı’nın büyük yeşil ağaçları arasına konuşlanmış Ilgaz Mountain Resort’ta tam bu bahsettiğimiz dağ evlerini bulabilirsiniz. Ya da Manisa’ya bağlı Spil Dağı’ndaki Orman İşletme Müdürlüğü’ne bağlı dinlenme tesislerinde... Spil Dağı’nda 25 ahşap evden oluşan tesis yemyeşil bir doğayla çevrelenmiş durumda. Gediz Nehri ovasının 60 metrelik seviyesinden başlayarak Karadağ zirvesinde 1517 metre yüksekliğine ulaşan Spil Dağı’nın çevresinde pek çok vadi, dere yatağı ve mağara var. Sülük dolu olduğu için ‘Sülüklü Göl’ olarak adlandırılan gölün etrafında yürüyüşler yapmak da mümkün. Ayrıca ‘Ağlayan Kaya’ adı verilen Spil Dağı eteklerindeki doğa harikasını görmeyi de unutmayın. Sapanca’nın yeşil doğasıyla ünlü Maşukiye’de de kiralık dağ evleri bulmak mümkün. Sapanca Dağ Evi, Sapanca Gölü’nün büyülü manzarasına karşı yapılmış dağ evlerinden. Bartın’ın şirin ilçesi Amasra’daki Park Amasra da hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle