Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 27 ARALIK 2008 CUMARTESİ Kendileri küçük ‘iz’leri büyük Hepsi döneminin yaşam tarzını, mimari özelliklerini ve ruhunu yansıtıyor. Tam 20 ‘Minyatür Oda’. Aralarında Osmanlı Kahvehanesi de, Amerikan Lokantası da var. 15 Mart’a kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebilir Rahmi M. Koç Müzesi, bugünlerde farklı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Minyatür sanatının günümüzdeki tek aktif temsilcisi Amerikalı sanatçı Henry Kupjack’ın her detayı düşünülmüş, tarihten büyük izler taşıyan Minyatür Odalar’ı, görenlere ZUHAL hayallerin sınırsızlığını hatırlatıyor Daha önce Florida Naples AYTOLUN yeniden. Sanat Müzesi, Winterthur Müzesi, Chicago Sanat Enstitüsü, Boston Kütüphanesi ve Illinois Devlet Müzesi gibi dünyanın belli başlı müze ve galerilerinde sanatseverlerle buluşan 20 minyatür odanın yer aldığı serginin alanı küçük olmasına rağmen, büyük ve geniş bir tarihi yansıtıyor. Dünya tarihinde iz bırakmış dönemlerin yaşam tarzını, mimari özelliklerini ve ruhunu yansıtan serginin en ilgi çeken parçası ise 18. y.y. Osmanlı kahvehanesinin minyatürü. Çok ince detaylarla bezenmiş, dönemin alışkanlıklarını ve yaşayış biçimini yansıtan bu minyatür oda, sergide en fazla vakit geçirilen bölüm denilebilir. sergi İksir Yıllardır Mezopotamya, Yunan ve Anadolu efsanelerini tuvaline aktaran önemli ressamlarımızdan Ahmet Güneştekin, Küratör Beste Gürsu tarafından projelendirilen ‘’İksir’’ sergisinde insanoğlunun ölümsüzlük arzusunu işliyor. Gılgamış‘tan bu yana destanlara konu olan, Zümrüdü Anka’yı doğuran, Şahmaran’la Lokman Hekim’e geçen ölümsüzlük iksiri sanatının kökeni bu topraklara dayanan çağdaş bir sanatçı tarafından yeniden yorumlanıyor. Sergi, 3 Şubat’a dek Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde görülebilecek. (Tel: 0 212 326 46 46) Kahve tutkunlarına Endüstriyel tasarım, mimari, takı tasarımı, heykel, grafik tasarım gibi farklı disiplinlerden gelen 35 ünlü tasarımcı, Starbucks’ın kahve tutkusunu hayal güçleriyle yorumlayarak 28 kupa yarattı. Ünlü tasarımcıların yaratıcılıkları ile hayat bulan kupalar, 31 Aralık’a dek Kanyon Alışveriş Merkezi’nin giriş katında kahve tutkunları ve sanat dostlarıyla buluşuyor. Lösev yararına... Dessin Turizm, Harbiye’deki salonunda, elde edilen gelirin tamamının LÖSEV’e bağışlanacağı karma bir sergi düzenliyor. 18 Ocak’a dek görülebilecek sergide 51 sanatçının eseri yer alıyor. (0 212 224 20 15) Beyoğlu’ndan Edebî Esintiler Türk Edebiyatı’nda Beyoğlu’nu konu edinen ve Doğan Hızlan’ın seçtiği 100 edebiyatçıdan 100 eserin yer aldığı “Beyoğlu’ndan Esintiler” adlı kitap, Beyoğlu Belediyesi’nin 150. yıl kutlamaları nedeni ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından yayınlanmıştı.Tan Oral’ın bu kitap için hazırladığı çizimler ile yine Beyoğlu binalarının cephe süslemelerinden derlediği ayrıntılar Beyoğlu’ndan Edebi Esintiler adıyla 4 Ocak’a dek Schneidertempel Sanat Merkezi’nde görülebilecek. (Tel: 0 212 249 01 50) TARİHE YOLCULUK Kupjack’ın çalışmaları o kadar gerçekçi ve detaylı ki, insan kendini oradaymış gibi hissediyor. Sanki bir evin içinde merdivenlerden ağır ağır ilerleyerek evi inceliyor gibi. Önce bilgilerini okuyor, sonra uzun uzun odayı incelemeye başlıyorsunuz. Hatta sergide bazen kendini uzun süre odayı seyrederken buluyor insan. Dönüp baktığında odayı görebilmek için sabırla sıra bekleyen birini görünce biraz mahçup geri çekiliyor, sonra dönüp yeniden odaya bakmaya gidiyor. “Amacım odaları öylesine gerçek yapmak ki bakıldığında odanın içindeymiş gibi hissettirebilmek” diyen Henry Kupjack, haftanın hemen her günü 30 yıldan fazladır çalıştığı stüdyosunda bir detayın üzerine eğilerek çalışıyormuş. Doğru ölçek için cetvel gibi tüm mekanik aletlere güvenmiyor ve “Sadece bakarak neyin doğru ölçekli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim” diyor. Her yeni odanın yeni bir meydan okuma olduğuna da vurgu yaparak. Osmanlı kahvesi EKSİKSİZ TASARIMLAR M.Ö. 333 yılı İskender’in kuşatma çadırını, 1983 yılında tahmini olarak tasarlayan Kupjack, genellikle bronzdan ve kolay taşınabilir olarak tasarlamış bu bölümü. Kapısında nöbetçi dahi bulunuyor çadırın. İçeride ise banyosu, dinlenme bölümü, kalkanı, kılıcı da görülüyor. Sergilenen Korsan Kamarası da ilgi çekici ayrıntılarla bezenmiş. 1680’li yıllara ait bu odayı Kupjack 2004 yılında tasarlamış. İç dekorasyon ve mobilyalar 17. y.y. İspanyol tarzını yansıtıyor. Bir sandığın içine yerleştirilerek sergilenen kamarada, ortada bulunan büyük masanın üzerinde korsanların paylaştığı ganimet duruyor. Eksiksiz bir tasarım; dışarıda ise manzara. 18. y.y. döneminden bir Osmanlı Kahvehanesi’nin minyatürü de bulunuyor sergide. Küçük detaylarla süslenen; sütunları, tabureleri, şöminesi, nargile, cezve, koltuk ve camdan görünen manzarasıyla ince ve şık bir işçiliğe sahip kahvehane. Bakıldığında Osmanlı coğrafyasında varolan bütün kahvehanelerden izler bulmak mümkün. Tam bir tarih yansıtıyor bu görüntü. Kırmızı mobilyalı Amerikan Lokantası ise kendi özel kutusu içinde 1942 yılı düşünülerek tasarlanmış. Kupjak’ın 1994 yılında yaptığı minyatürü, belirli bir lokantayı değil özellikle Amerika’nın doğu kıyılarında 2. Dünya Savaşı sonlarına kadar yaygın olarak görülen fabrikasyon bir iç dekoru yansıtıyor. Hatta bu oda, özel kutusuyla beraber sanatçı tarafından Clinton ailesine süreli olarak verilmiş ve 8 yıl boyunca da Beyaz Saray’da sergilenmiş. Elbette Raleigh Taverna’sında Yemek Odası, Ptolomies Sarayında Yatak Odası, Japon Çiftlik Mutfağı, Blackwell Misafir Odası, Montmorenci Merdivenli Salon, New Orleans Oturma Odası, 1950’ler New York Sanatçı Stüdyosu, San Francisco Bar ve Dans Salonu, Lüks Pulman Vagonu, H. C. Kupjack Loft’u, Biedermeier Kütüphanesi, 18. yy. İngiliz Pub’ı, 16. Louis’in Yemek Odası, Wintergarden Tiyatrosu Kulisi, Thomas Jefferson’un Çalışma ve Yatak Odası, Başkan U.S. Grant’in Yemek Odası’ndan oluşan bu 20 minyatür odayı anlatmak zor. Gidip görmek, gezip incelemek gerekiyor. tiyatro Izİzlenim Saat Kaç Oldu? Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde izlediğimiz son sergi, Saat Kaç? Çağdaş sanatta anlamın, estetiğin ve malzeme kullanımının çeşitliliğini gösteriyor. Düşündürücü ve uyarıcı bir sunum! Cengiz Çekil yitirilen zamana atıftan çok, elde edilen tecrübelerden söz açıyor. İsteği ve kurgusu ucu açık oluşa varabilme. Doğru, zaman akıp gider. Peki, tükenir mi? Asla. Onun ucu hep açıktır. Rahat hissedip siz de kendinizi bu akışta duyumsayın. İzleyiciler sergi mekânlarına girerken henüz neler göreceklerini bilmezler. Bu durumda bazen serginin adıyla bağdaşık algılar açık olur, bazen de sanatın yansıttıklarından etkilenip oyalanılır. Şu da olur: Bir sergide öncelikle görülen sadece bir yazı ise hangisinin öne çıkacağı bilinmez: Saat kaç? İşte, Cengiz Çekil’in sergisindeki etrafınızı sarıp sarmalayan soru da bu var. İster çaprazlama gezinin, ister sıradan devam edin duvarlar boyunca, hep aynı lafı okuyacaksınız: Saat kaç? Yoo, daralmayın. Akreple yelkovanın emrinde değil mi zaman? Anlar anları kovalamıyor mu? Tekilliğe bağdaştırabilir miyiz geçenleri ya da geleceği? Hayatın akışı zamanla bütünleşmiyor mu? Hepimiz birşeyleri yakalamaya didinmiyor muyuz? Bir şeylerin elimizden kaçmaması için direnmiyor muyuz? İster istemez kim sormuyor saatin kaç olduğunu? Var mı böyle birileri? Savaşı zamana karşı olurken hep biz kaybediyoruz. Evet, bu konuda çok soru var ve sanatsal olarak da çok işlenmiş. XX. Yüzyılın başında hareket, hız kavramını masaya yatıran ilk gelecekçilerden F. T. Marinetti ve olayı ? Ashura ÜMRAN BULUT yapıtlarıyla dillendiren U. Boccioni, C. Cara, M. Duchamp, H. Ball, gibi sanatçılar anların resimlerini yapmaya koyulup henüz ses imgeselliğini kullanmayı düşünmemişlerdi. Öngörülen gelecek olmalıydı ve yazılı olarak da açıklanmalıydı. 1991’de F. G. Torres yanyana boyadığı iki duvar saatiyle zamanı bize belki de en nesnel kılıfında sunun sanatçı oldu. Sergi de, tıpkı Torres gibi dondurulmuş anlar ve olağan işleyişli saatlerle bu gerçeği vurguluyor. Saatler ve sorular hep aynıyken, gelecek hep farklıdır… Bakın, duvarlarda dizilmiş olan gazetelerde neler neler var. Neler yaşanmış ve daha neler yaşanacak? Yoksa, zamanı geri mi almak isteyeceksiniz? bilinmez. İçtenlikle yanıtlanacak bir durum bu. Eğer öyleyse, girişiminizle çağdaş sanat sizi kolayca yapıtın bir parçası yapıverecek. Bu konumda kalmanız sanata bir öykünmedir. umranbulut@gmail.com Böylece çağdaş sanatın izleyene dönük çabalarından birisi olursunuz. Sanatsal birliktelik içindesiniz. Belki de serginin devamını üst katta izlemeye koyulduğunuzda orada bulamayacağınız bir koltuğa ilişmeyi düşleyeceksiniz. Yeniden ve bu kez “saat imgesinin çağdaş görünümleri” deyivereceğiniz nesnel yaklaşımla buluşmak sizi bir yandan da anlamın derinliklerine taşıyacaktır. Zira, akrep ile yelkovanın dönmekte oldukları büyük duvar işinde, zamanın bir dizi ve düzen içinde akışını su sızdırmaz, anlaşılır boyutsallığı ile karşınızda olacak. Günümüzden, geçmişten hatta gelecekten bahsediyor. Zaman sorunsalını geometrik biçim seçiciliğinin yalınlığıyla destekleyerek çağdaş sanat estetiğine dengeli bir yaklaşım sergileyip belleğinizde yer ediniyor. Sergi, 31Ocak 2009’a kadar açık olacak. Ashura, üç semavi dine ait şarkıların metnini oluşturduğu, zorunlu göç, kimlik, aidiyet, dil, dilsizlik gibi kavramları sorguluyan, müzisyen, şarkıcı ve oyuncuların birlikte yer aldığı bir müziktiyatro gösterisi. Adı insanlık tarihi kadar eski ashura; yüzlerce yıldır, Anadolu toprakları üzerinde “homojen” bir toplum yaratma adına oradan oraya savrulan, zorunlu olarak göç ettirilen insanları, dilleri, dinleri sürgünlerin göç yollarını, göç yollarında söylenen şarkılarla anlatıyor. 12 dilde söylenen 25 göç şarkısıyla, geçmişleri ile gelecekleri arasında sıkışıp kalan insanlar ayrılıklarını, çatışmalarını, yalnızlıklarını, bahtsızlıklarını ve pişirdikleri aşureyi Ocak ayının ilk 7 günü seyirci ile paylaşmaya devam ediyor. Üç büyük dinde pekçok karşılığı olan ashura, hicri yıl takvimine göre Muharrem ayının onuncu günüdür. Bizim için ashura ise, yüzlerce yıldır yok edilen “ötekiler” için bir taziyedir. Ashura 29 Aralık’tan 7 Ocak’a kadar toplam 10 gösterimle garajistanbul’da. (Tel: 0 212 244 44 99) C MY B C MY B