19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ARALIK 2008 CUMARTESİ 7 Izİzlenim ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com ? Uyuyan ID Uyuyan ilkel benlik! Mitoloji öykülerinin en derinlerine doğru yolculuğa çıkmak ister misiniz? Galeri Spendid’de ‘Uyuyan ID’ sergisinde adeta bu var. Devamı ise Karşı Sanat’ta ve Beyoğlu’nun vazgeçilmez bazı dükkanlarında. Katya Şapka’da, Kelebek Korse’de, Mudo’da ve daha başkalarında. Sergi etrafa fetiş nesneler bağlamlı baktırıyor! Spelendid’den çıkıp Galatasaray civarında yürürken aklınızın bir köşesinde yer etmiş fetişlerden bir çoğuna göndermede bulunmanız işten bile olmuyor, inanın. Dünyanın süregelen tarihselliğinde fetiş yaklaşıma güdülenmek olağan mıdır? Soralım. Elbette, insanlar bu konuya hep duyarlı olmuşlardır. Öncelikli insanlarca yüce kılınan herşey sorunların çözümlenmesinde görevlendirilmiş. Bir ses, bir fiil, bir canlı ya da cansız olabilmiş fetişler. Dinsel, toplumsal, kişisel sığınmaların ta kendileriler tarih sayfalarında. Sanatsal dışavurumlar da fetişleştirmeyle bağlantılı olabilirler. Renee Stout’un ‘Fetiş’ adlı heykelinde tam da ilkelliğe gönderme okunur. Erotik sanatta, body art’ta bol bol fetişler görülür. Aslında Rönesans’dan, Barok’dan ve ilerleyen zamanlarda birçok akımdan fetiş nesnelere göndermeler pek çoktur. Pop Sanat’ta Richard Hamilton’un modern ev içini anlattığı fetişleştirme idolleri her yanımızı dondurur. Hiçbir şeyin yapamadığını bir şarkı sözü yaptı Çağan Irmak’ın Issız Adam’ı konusu, oyunculukları gibi müzikleriyle de adından söz ettiriyor: En çok da ‘Anlamazdın’ şarkısıyla. Çünkü her yerden bir ‘Anlamazdın’ sesi, melodisi çalınıyor kulaklara. Ayla Dikmen’in seslendirdiği bu şarkının sözleri çok değerli söz yazarı Fikret ZUHAL Şeneş’e ait. Hepimizin hayatında bir yere dokunur onun AYTOLUN mutlaka şarkıları. ‘Kimler geldi, kimler geçti hayatımdan’, ‘Bana yalan söylediler’, ‘Seninleyim’, ‘İki Yabancı’, ‘Uykusuz her gece’, ‘Memleketim’... Saymakla bitmez; dile kolay 300’e yakın şarkı sözü ile damgasını vurmuş Şeneş Türk pop müziğine. Bu şarkıları da 3 ay sonra evleneceğiz diye düşünürken aradan 48 yıl geçmesine rağmen kavuşamadığı aşkına yazmış Şeneş; sevmiş yazmış, kızmış yazmış; üzülmüş, kaçmış, kavuşmuş yazmış... Aşkı bittiği anda da bırakmış yazmayı. En son Ajda Pekkan’a 1991 yılında yazdığı ‘Bir Hata’ şarkısıyla seslenmiş aşkına. O gün bugündür de kalemi eline almamış hiç. Şeneş’i evinde ziyaret ettik, keyifli bir söyleşi yaptık. Ancak 87 yılı bir söyleşiye, o yaşanmışlıkları bir fotoğraf karesine sığdırmak o kadar zor ki... Varın dinleyin şarkılarını, siz tanıyın birinci ağızdan o hüznü, o aşkı, o yaşamı... Herkes ‘Anlamazdın’ı mırıldanıyor. Ne hissediyorsunuz? 18 yıl önce kaybettik Ayla Dikmen’i. Unutulmuştu eski şarkılar. Hiçbir şeyin yapamadığını bir şarkı sözü yaptı. Bu şekilde tekrar dönmüş olduk Ayla’mıza. Emeği olan insanlar değerini buldu. Şimdi herkes soruyor bu kim diye. Çok fazla kırıldığım ve ah etmek istediğim bir zamanda yazmıştım. Son satırı benim için çok önemli: “Günahım boynunda, ağlayan bir çift göz bıraktın ardında.” Nasıl başladınız yazmaya? Şan eğitimi, konservatuvar ve Amerikan koleji. 1932’den bu yana dünya müziği ne söylüyor, Amerikan folk songlarda ne var hepsini takip ettim. Bir hocamız vardı, bizi o kadar derin bir şekilde müzikle yoğurmuş ki. Hiç aklıma gelmezdi müziğe girmek. Çünkü sınıfta ilk evlenen, ilk doğum yapan da bendim. Ama 40 yaşından sonra başladım yazmaya. AŞKTAN BESLENDİM Ama söylemediniz, yazdınız. Sesiniz de çok beğeniliyordu. Sesim çok iyiydi. Hatta Ajda (Pekkan) “İyi ki şarkı söylemedin” diye de şaka yapardı. Ben yazmayı tercih etmişim. Ama şarkıyı kime vereceğim çok önemlidir. Gider, görür, sesine bakarım. Hakikaten istediğim gibi söyleyene kadar da kafasında beklerim. Oğlum Ahmet Çapa, yurtdışından plaklar getirirdi, onları dinler, bünyemize nasıl uyar diye defalarca elekten geçirirdim. Şimdikiler bir gecede oturuyor, şarkı yapıyor. Gelin görün ki yıllar sonra bile insanların yüreklerine dokunabiliyor. Ama hepsinin üzerinde ‘Memleketim’ şarkısı var tabii. Ana sınıfında dahi öğretiliyor, İstiklal Marşı gibi sanki. Günümüz şarkılarını nasıl yorumluyorsunuz? Batıyı almaya çalışıyoruz, ama bir yandan da geçmişten de seçiyoruz. Aslında geniş bir müzik arşivimiz oluştu sayılır. Onun için “Vay sen gittin, ben şöyle öldüm” diye şarkı sözleri yazılmamalı. Zamanında TRT bir kelime yüzünden aylarca geçirmezlerdi o parçayı. Mesela ‘Seninleyim’ şarkısında “Başkası kollarımda, sen varsın yanımda” sözü geçiyor diye müstehcen buldular. O zamanlar çok zordu tabii. Bu güzel şarkıların bir sırrı olmalı mutlaka. Hala beğendiğim güzel sözlerin notlarını alırım. Kendime ait bir felsefem vardır. Mesela sevgi. Sevgiliye, evladına, köpeğine, dostuna. Sevgiler aynı sevgiyle beslenmek ister; eksilmez çoğalır. İnsanlar aman yalandan nefret ederim derler, gerçeği söylediğin zaman da çok kızarlar. “Aynalar yalan söylesin istiyorsun, insanlar söyleyince kızıyorsun” cümlesi ne güzel anlatıyor durumu. Gerçek olduğuna inandırırsa beni, yalana kızmam. Nereden beslendiniz? Sevgiden mi yoksa ‘Aşk’ınızdan mı? Aşktan tabii. Başka türlü olamazdı zaten. Her zaman söylerim İhtilal kurbanıyım diye. O dönemde askere ilgi başka türlüydü. O da askerdi, cazip geldi. Eşimden yeni ayrıldığım bir devirdi. Çok sevdim. 3 ay sonra evleneceğiz derken 48 yıl geçti aradan. İçimdeki hisler o kadar fazla gelmiş ki bu sözler çıkmış. Çünkü sevdikçe yazdım kızdıkça yazdım; sevindikçe, sinirlendikçe yazdım. Beraberliğim süresince çıktı bu şarkılar. Başka türlü olmaz. Bir hayatı yaşaman lazım. AŞK BİTTİ SÖZ YAZARLIĞI DA BİTTİ Peki şimdiki aşklar nasıl yaşanıyor? Hesap kitap var artık. Emekli mi, evi arabası var mı diye onlara bakılıyor. Ailemin durumu çok iyiyken herşeyi reddedip ilk evliliğimi yaptım ben. Çünkü aşk vardı. 15 yıl yoksulluk çektim, aşkıma gittim. Genç yaşta evlendiniz ve aileniz ne tepki verdi? Çok mutlu bir çiftin çocuğuyum ben. ‘Şeneş’ soyadı oradan geliyor zaten. O yüzden evlilikte mutsuzluğu aklıma getirmezdim. Ailemin o kadar büyük idealleri vardı ki benim için. Herşeyi oldum onların gözünde ama tek bir hata yaptım. Sevdiğime gittim. Kıyamet koptu. Hiçbir şeyimiz yoktu. Yarım kilo kıymayı 4 yemeğe bölüyordum. Sosyal hayatımız bile yoktu. Para yok ki. Rüyanda görürsün. Aşk bu işte. Hiç pişmanlık yaşamadık o günlerde. Söz yazmaya Bedii Bey’le ayrıldıktan sonra mı başladınız? Ayrılık bir tokat gibi indi. Ne yapabilirim diye düşündüm ama bir şey bulamadım. Beklemediğim bir darbe inmiş. Gönül Yazar’la beraberlikleri vardı. Bir kadının kocası kudurduktan sonra çocuklarına garantisi yok bizim memlekette. Ailem olmasaydı sudan çıkmış balık gibi olurdum. Çalışma hayatını da bilmiyorum. Bildiğim piyano çalıp şarkı söylemek. İngilizce söz yazarken bir gün Tanju Okan geldi. “Türkçe söz yazacaksın” dedi. “Sen çıldırdın mı dedim, yazamam”. Hiç unutmam gramofonu getirdi, plağı yanına koydu. Şarkı da Sinatra’nın Stranger in the Night. Ve İki Yabancı çıktı ortaya. İlk olarak 250 lira kazandım. Çok şaşırdım müzikten para kazandığıma. Sonra beni sormaya başlıyorlar. İlla söz yazmamı istiyorlar. Ardından da Ajda’ya Sensiz Yıllarda’yı yazıyorum. Peki ne zaman bıraktınız yazmayı? Aşkımı bıraktığım zaman. Kaç yıl olduğunu sorma. Beynim çok güzel çalışır: Hoşlanmadığı şeyleri kaset gibi siliverir. Samimiyetle bilmiyorum kaç yıl olduğunu. En son Ajda’ya ‘Bir Hata’yı yazmıştım. O gün bugündür yazmıyorum. Fotoğraf: UĞUR DEMİR C MY B C MY B Fetişler bazen natürmort malzemesi de olabilirler. Tıpkı Karşı Sanat’ta Tayfun Sertaş’ın büyük salona boylu boyunca yaydığı natürmortunda olduğu gibi. Böylece sizin, benim, onun seçkilerimizden bazılarını bulup memnun olmamız normaldir. İstersek dinden bahsederken, istersek ritüllere değindiğimizde kolayca uzanırız fetiş kavramına. Ya politikadan, metadan söz açtığımızda ne olur? Nesneleşmiş gerçekler her yanımızı kolayca sarmaz mı? Sarar elbette, hatta sarsar bizi. Sergide tüm bunlardan alıntılar var. İlginçler! Galeri Splendid’de Elçin Poyraz sadece saçın fetişliğine değindiği işini küçük mekanda sunmuş. Gon Çizgi Roman dükkanında Murat Ertel fotoğraflarıyla 5 süper türk kadınında fetişin önü alınamaz halini seyrettiriyor. Dükkanın çizgi film kahramanlarıyla dolu raflarında şu dönem dönem vazgeçilemezlerimiz arasında acaba kendimizi sorgulamamızı mı öneriyor. Fotoğrafların renkleri sıcak mı sıcaklar, ayrıntılar ise göz alıcı mı alıcı. Onların ilkel benlikleri fetişlere sığınmışlar. Ya bizimkiler? Robinson Crusoe’nin kitaplarının arasına yerleştirilmiş olan Ali Kazma işinde biteviyeler var. Durmaksızın olanlar onlar. Sıkılmak ve daralmanın tam anı. O kitapevinin sıkışıklığında işim ne, ilgimi kaybetmeyeyim derken biteviyelerden birimi oluyoruz ne? Ne akıllıca bir iş bu? Uyuyan ID disiplinlerarası sanat üretimine mekanyapıtsunum birlikteliğini yeni bir açılım olarak getirmesiyle dikkat çekici. Beyoğlu topyekün sanat algılamalarının beşiği bir semt, orada herkes tıpkı bu yaşayan sergi gibi güncel sanata ait olabilir. Sanat için başkalarını kullanıp kendisini de kullandırabilir. Vitrinler sahibi olunmak istenen nesnelerle doludur. Duruşlar, yansıtmalar, bakışlar onu dışavururlar. Peki, Beyoğlu’nda bir heykeli satın almak mümkün müdür? Onu da yapmışlar Mudo Consept’te Serkan Özkaya kutulamış bile, satıyor. Çağdaş sanatın dediğimiz gibi malzemeyi sınırsızca kullanan hali insanı diri mi diri kılıyor, bir de sanat yapıtlarına ulaşma çabasına girilince olay daha da unutulmazlaşıyor. Bu kesin. HALKIN ZEVKLERİ UCUZLADI Bunca yıl, bunca yaşanmışlık... Kırgınlıklarınız oldu mu hiç? Bizim memlekette müzisyen, sanatkar olup kırılmamak mümkün mü? Yıllar evvel Memleketim’i dinliyorum. Koskoca korodan... Etkilenmişim. Altına da eserin sahibi Mehmet Akif Ersoy yazmasınlar mı! Çıldırıyorum zannettim. Vicdanınız yok mu ya? Yazdığım hiçbir şarkı orjinalinde bile popüler değilken Türkiye’de ortalığı sarsıyordu. Yurtdışında en ufak bir ödül aldığı “Aşkın zaman insanlar kendine mâl kökeninde hiçbir etmiyorlar o şerefi. Karısına, kocasına, emeği geçene zaman pişman teşekkür ediyorlar. Köpeğine olmamak esası yatar. teşekkür edeni duydu bu kulaklar. Ama bizde yok. Erkekler kadınları Adımı geçirmiyorlar bile. anlamadıklarını söylerler. Yıllardır böyle. Ajda Pekkan’a da bu Kadınlar da sizi anlayamıyor bir sebepten kırgındınız türlü. Asıl olay şu: Kadın erkeğin değil mi? Tabii. “Unutuyorum” hayatının bir parçası. Kaçamak diyordu. Ama şimdi de yapması sevgisini eksiltmiyor. Ama bağırıyor “Beni siz yarattınız” diye. Ancak erkek kadının bütün hayatı. idrak etti. Bizde sanatçı Onun yan gözle başka birine birdenbire çıkıyor ve aniden kayboluyor. Nota bilmiyor bakması bile yaralıyor, şimdikiler, yorum bilmiyor. Siz hasta ediyor.” ne bilirsiniz? Eşek de anırır, afedersiniz. Öyle şey olur mu ya? O eserin sahibini ağzınıza almadan geçiştirirsiniz. Şimdi söz yazsanız kim yorumlasın istersiniz? Çok iyi yorumcular var. Müzik ne kadar yozlaştıysa o kadar da iyi yorumcular var. Hayret ediyorum. Şimdiki sanatçılar hissederek okuyor. Hiç sözüm yok onlara. Zuhal Olcay aşığıyım. Yeşim Salkım ve Aşkın Nur Yengi’yi de seviyorum. Yorumlar bu kadar iyiyken Türk pop müziği nasıl bu kadar yozlaştı peki? Hayatım halkımızın zevki o kadar yerlerde sürünüyor ki. Zevkler ucuzladı; basitleşti, adileşti. Halk dinlemiyor, beğenmiyor. Ama bakın eski şarkıları nasıl dinliyorlar. Demek ki insanların içinde biraz da olsa var. O kadar uzun süre sulanmamış ki içindeki çiçekler, ölmüş tıpkı sevgi gibi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle