19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 KASIM 2008 CUMARTESİ ‘ Türkiye 7 yarı açık ’ bir cezaevi 12 Eylül’den sonra 17 yaşında cezaevine giren Görkem Turgut, ‘belleği çok zayıf’ olan bir topluma o günleri hatırlatmak için kamera arkasına geçmiş. “Bu ülkede muhalif olmak cezaevine girmek için yeterli bir neden maalesef” diyen Turgut, Türkiye’yi de yarı açık cezaevine benzetiyor: “Çünkü devletimiz maalesef farklı düşünenlerle, muhalif olanlarla kavgalı” Görkem Turgut ilk uzun metrajlı filmi ‘Yağmurdan Sonra’yı geçtiğimiz haftalarda tamamladı. Filmin ana karakteri 12 Eylül askeri darbesinin ardından fikirlerinden ötürü tutuklanan Nuri İlker... Filmde İlker, ağır işkence ve baskı görüyor. Bu karakter aslında yönetmen Turgut’a çok yabancı değil çünkü o da 90’lı yıllarda siyasi mahkum olarak cezaevine girmiş. Üstelik de henüz çok küçükken, ŞİRİN 17 yaşındayken... GÜVEN Turgut’un Osman Şahin’in ‘Üzüm Bağları’ isimli öyküsünün ana fikrinden ve kendi yaşamından yola çıkarak yaptığı film, 26 Aralık’ta vizyona girecek. Yani Turgut’un doğum gününde... Hatta filmin başrol oyuncularından Pelin Batu’nun da doğum gününden bir önceki günde... ‘Yağmurdan sonra her zaman gökkuşağı görünür mü’ alt metniyle kurgulanan film için yönetmenle buluştuk, söyleştik. O her ne kadar bu filmde yağmurdan sonra gökkuşağı görünemiyor dese de, filmini umudun rengi olan mavi yapmış. Çünkü o, hâlâ umutlu. Bir gün artık 12 Eylül, 12 Mart, Gazi olayları ve Madımak süreci gibi tatsız olaylar hakkında film yapmanın gerekmeyeceği günlerin geleceğini umut ediyor. Ancak o gün gelene kadar, bu olayları hatırlatmak ve unutturmamak gerekir diyor. O bu kaygısı için, belleği zayıf bir topluma hatırlatmak için geçiyor kamerasının arkasına. Hatta sıradaki filminin konusu bile hazır, Türk devrimci hareketinin önemli liderlerinden Harun Karadeniz’in yaşamını beyazperdeye uyarlayacak. Siyasal anlamda bir yarı açık cezaevi olarak gördüğü ülkesinde daha çok hoşgörü olabilsin, şiddete yol açmayan ya da şiddeti övmeyen her türden fikir beyan edilebilsin diye... Memleket meselelerine kafa yoran adam Hangi yönetmenlerle çalışmak istersiniz ve yeni film Aktör Halit Ergenç, sürekli araştıran, hep sorgulayan ve projeleriniz var mı? memleket meselelerine kafa yoran bir adam. Lise Çok değerli bir yönetmen, hayli ses getirecek yeni yıllarından beri şarkı söylemeyi seven filminde adını saklamamı istediği malum yapım, Ergenç, mutsuz bir mühendis olmamak ALPER gerçekten dört dörtlük kotarılmış bir eser bana rol teklif adına Gemi İnşaatı ve Deniz etti ama “Binbir Gece”ye verdiğimiz söz sebebiyle projeye TURGUT Bilimleri’nden ayrılıp Mimar Sinan dâhil olamadım. Kimseyi yarı yolda bırakmadım, o Üniversitesi Opera ve Müzikal Tiyatro alperturgut.blogcu.com yönetmenle gelecekte bir film çekmek isterim. Zeki Oyunculuğu Bölümü’nü bitirmiş. Demirkubuz’un tarzını seviyorum, Ferzan Özpetek’in Müzikal, opera, bale, dans, tiyatro, filmlerindeki rahatlığı ve duygusal hali çok beğeniyorum. film, TV dizisi, dublaj, reklam, yarışma programı Çalışmayı en çok sunuculuğu… Onun arzuladığım başlıca marifetleri saymakla yönetmenler ise Reha tükenmiyor ve el attığı Erdem ve Çağan her işten alnının akıyla Irmak... Yeri gelmişken çıkmasını da beceriyor. söyleyeyim, Türk Yıllarca geçim sıkıntısı sinemasının geleceğini çeken, zorluklar ve çok parlak görüyorum, yokluklarla boğuşan ve en çünkü artık hem genç hem nihayetinde “Zerda” ve de üstün yetenekli “Kara Melek” dizileriyle yönetmenlerimiz var. şeytanın bacağını kıran Ergenç, sanırım bilmeyen Peki, sahneleri kalmamıştır; dillere özlüyor musunuz? pelesenk olmuş bence Sahnelerle setleri artık gına da getirmiş pek kıyaslamak mümkün çok hayranlı “Binbir değil, ikisi gerçekten çok Gece” dizisinin de başrol ayrı ve farklı şeyler. oyuncusu… O, Dormen Tiyatrosu’nda gösterimdeki “Devrim çalıştım, ABD’de çocuk Arabaları” adlı filmde müzikallerinde ise dahi mühendislerden oynadığımda ise 2000 Uğur Engin’i yılıydı. Aradan çok uzun canlandırıyor. Halit zaman geçti. Şimdi iyi bir Ergenç ile magazine iş olursa ve benim de bulaşmadan, özel hayatını içime sinerse tekrar bugünlerde biten evliliği sahneye çıkmayı her gün manşetlerdedüşünebilirim. Ve Bir oyuncu hayatın her alanından beslenmelidir, deşifre ve delik deşik komediye dair oyunları buna siyaset de dâhil. Katılır mısınız? etmeden bir söyleşi sahnelemek ve seyirciyi Cumhuriyet’imiz, yaşanan onca şeye karşın gerçekleştirdik. güldürmek gerçekten kuruluşundaki sağlam maya yüzünden hala dimdik Diziler, bir zordur. Çünkü dün ayakta, Türkiye, bütünüyle bir başarı öyküsüdür. Çok oyuncunun ekmek güldüğünüz şeye yarın fazla derine inmek istemiyorum ancak şu an neler olup kapısı… Ancak her gülmezsiniz, eskiden bittiğini görüyorum. Her şeyin gayet farkındayım. açıdan verdiği kadar komik dediğiniz espri Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 1927 yılındaalıp götürdüğü de bugün bir anlam ifade ülkenin ilk uçak fabrikası inşa edildi. Bu millet orada 185 olmuyor mu? etmeyebilir. uçak üretti, hatta yurtdışından uçak sipariş edildi. Ama Oyuncunun atlet Gelelim “Devrim “Biz kim uçak yapmak kim” diyen görüş galip geldi ve olduğunu varsayalım, işte Arabaları”na… fabrika kapandı. Yerine traktör fabrikası açıldı. “İstikbal o vakit, diziler maraton Devlet Başkanı Cemal göklerdedir” diyen Atatürk’e kulak verseydik bugün ise filmler kısa mesafe Gürsel’in emriyle, gökyüzü bizim olurdu. Hani bize lisede öğrettiler ya, yarışıdır. Dizide 1961’de 23 mühendis, bir Türkiye kendi kendine yetebilen tarım vs.vs. bir ülkedir devamlılık için çok ciddi otomobil yaratmak için diye… Peki, bugün durum nedir? Her şey satılık ve egzersiz yapmalısınız. kolları sıvıyorlar. Yıllarca üretim yapılmadığı için ne varsa dışarıdan ithal ediliyor. Özel çalışmak ve toplu iğne dahi Biz nicesine sahipken değişmez dediğimiz tempoyu ayarlamak çok üretemeyen bir ülke, 130 değerlerimizden de vazgeçer hale gelmişiz. İşgal önemli… Zaman dar, bu günde tüm altyapı kuvvetleri başaramadı ancak biz başardık. Bu ülkenin nedenle hızlı ve ciddi eksikliğine karşın yüzde toprakları toptan satılığa çıkarıldı. Biliyoruz ki; ülke olmalısınız. Aynı yüz Türk işi bir araba bölünmeye çalışılıyor. Çözüm Atatürk’ün gençliğe karakteri iki, üç yıl farklı yaratmayı başarıyor. Bir hitabesini yani birinci vazifeyi anlamaktan ve yönlerinden tutup örneği Eskişehir’de uygulamaktan geçiyor. götürmek, aslında hiç bulunuyor Bu gerçek kolay değil. Eskiden anlamda Türk insanına kaliteden ödün dair çok özel bir başarı veriliyordu, şimdilerde rakipler de güçlü ve sağlam öyküsüdür. Hatta aynı dönemde üretilen Japon ve Çek projelerle geldiği için senaristler ve yönetmenler, uzun otomobillerden daha iyi ve daha üstün bir araba bu… soluklu dizilere çok daha fazla özen göstermeye başladılar. Devrim’in üretimi sürseydi belki de elin yabancısı iç Düşünün öğrencisiniz, aylarca karne dönemini beklersiniz, işlerimize müdahale etmeyecek, edemeyecek ve bize dizilerde ise karne, reyting raporlarıyla ertesi gün verilir. “sizler kendi topraklarınızda petrol çıkaramazsınız” Hatasıyla sevabıyla bu bir iş… Gayet riskli bir iş… Öyle diyemeyecekti. İşte biz ekip olarak bu filme omuz verdik, bakmalı… Ve ayriyeten dizilerin, sinema filmi için iyi bir ülkemiz çocukları yaşanan her şeyi bilsin ve içindeki deneyim olduğu da gözden kaçırılmamalı… cevheri fark etsin istedik. BASKI VE İŞKENCE ORTAK Filminizin yaşamınızla ne gibi ortak noktaları var?Ana karakter Nuri İlker’in başına gelenler benim başıma gelenlere benziyor. 12 Eylül sonrasında karakterimiz cezaevinde yoğun bir baskı ve işkence görüyor. Sorgu süreçlerinde ve sonrasında acılı bir cezaevi yaşamı var. Dolayısıyla bu anlamda bir özdeşlik var. Ben de siyasal mahkum olarak cezaevinde bulundum. Neden içeri girmiştiniz? Aslında bu ülkede muhalif olmak cezaevine girmek için yeterli bir neden maalesef. Ben elime silah da almadım, bir yere bomba da koymadım, kimseye de zarar vermedim. Bir lise öğrencisiydim zaten. O dönemlerde zaten içeri alınırdınız ve amiyane tabirle size giydirebildiklerini giydirirlerdi ve suçunuz o olurdu. Belki hala da böyle durum. Eğer operasyonunuzda silah çıkarsa örgüt üyesi olurdunuz ve 15 yıl alırdınız... Eğer yaşınız ve konumuz biraz farklıysa örgüt yöneticisi olurdunuz ve müebbet alırdınız... Ve eğer bunlar yoksa da, 4.5 sene verirlerdi. Size ne verdiler peki? Bu dediklerimi bulamadıkları için 4.5 sene verdiler bana. Ama hem infaz kanuna göre, hem de 18 yaşımın altında olduğum için ceza 2 seneye indi. 17 yaşınızda cezaevine girdiğinizde lisede miydiniz? Yeni bitirmiştim. Üniversite sınavına cezaevinde girdim ben. Kazandım ama gidemedim tabii. Sonra 2000 senesinde aynı dava devam ediyordu ve mahkumiyet çıktı. Onu da tamamladıktan sonra sınava tekrar girdim ve akademik kariyerimi tamamladım. HİÇBİR ŞEY ÇÖZÜLMEDİ 12 Eylül’ü filmde fon olarak kullanıyorsunuz... Evet ama aynı şekilde 12 Mart’ı da, Madımak sürecini de, Gazi olaylarını da kullanabilirdim. Yani maalesef bu ülkede çok fazla kötü dönem var. 12 Eylül’e öncelik vermemin nedeni yaşamımla ilgisi olması tabii. Bu arada şunu da söylemeliyim bu bir 12 Eylül filmi değil aslında, 12 Eylül’ün acılarıyla ilgili bir film. Bir de 2008 yılındayız ve şu an bir film çekseniz, o da 12 Eylül filmi olur. Çünkü koşullar makyajlanarak, törpülenerek maalesef aynen devam ediyor. Hiçbir şey çözülmüyor. Maalesef resmi ideolojimiz, ülkenin farklı siyasal ya da sosyal tarafıyla kavgalı halde. Filmimin rengi mavi. Mavi umuttur. Umutlu olmaya devam edeceğiz ama umutlu olurken de bir şeyleri hatırlamak lazım. Belleği çok zayıf bir toplum olmamız beni çok rahatsız ediyor. Bazı şeyleri unutmamak lazım, hatırlamak lazım... Olanların tekrarlanmaması için yaşananları canlı tutmalıyız. Ve tabii yaraları da sarmalıyız. Bu anlamda hatırlamaya özen gösteriyorum ve maalesef tek hatırlanması gereken 12 Eylül değil. Daha başka çok olay var. Hiç bir şey çözülmedi, değişmedi aslında dediniz. Sadece biraz makyaj yapıldı dediniz. Ne olacak da değişecek peki? Bizim ağzımıza çok pelesenk olmuş bir kavram var, ‘demokrasi’. Bence kimse demokrasinin ne olduğundan haberdar değil aslında. Herkesin demokrasisi kendine maalesef bizde. Oysa teorik olarak demokrasiye göre, bu ülkede yaşayan herkesin kendini ifade edebilmesi gerekir. Aslında çok basit bu, yani şiddeti övmeyen ya da şiddete yol açmayan her fikir beyan edilebilir olmalı demokrasilerde. Ama bizde durum öyle değil. Öyle olmadığı sürece de bu tür filmler çekmeye devam edeceğiz. Ta ki bir gün gerek kalmayana kadar... Filmi niye Gökçeada Cezaevi’nde çektiniz? Ada çıkışsızlıktır. Yağmur biraz fazla yağar ve hiçbir yere gidemezsiniz. Bu anlamda bir benzetme de yapıyorum: ‘Ülkemiz maalesef siyasal anlamda bir yarı açık cezaevi’. Çünkü devletimiz maalesef farklı düşünenlerle, muhalif olanlarla kavgalı. Bu anlamda ada da konsept olarak bir cezaevidir zaten. Adanın içinde cezaevi olması ise, daha etkileyici. Ülke bir başarı öyküsü Her sabah hatırlamalı Yeni bir film projeniz de var sanırım... Evet, Türkiye devrimci hareketinin önemli beyinlerinden, liderlerinden Harun Karadeniz’in hikayesini çekeceğim. Senaryo aşamasındayım şu an. Çok önemli bir proje bu. Bence her sinema ve tiyatro oyuncusunun ‘Ben bu işin içinde olmalıyım’ diyeceği bir proje bu. İçinde olan herkese çok şey katar bu proje. Zor bir proje ama bizim gibiler zorları sever sanırım... Siz az ya da çok dokunsa da siyasi içeriği olan filmler mi yapacaksınız? Aslında tabii ki her türden film çekebilirim ama elbette benim bir kaygım var. Bahsettiğim gibi unutmamız gereken çok fazla hikaye var ve onlara dokunmak ve onların hatırlanmasını sağlamak istiyorum. Her sabah hatırlamalıyız bunları ki, böyle filmler zaman içinde azalsın. Bir de zaten sanatın birinci koşulu muhalif olmasıdır ve muhalif olmayan şey sanat değildir zaten. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle