Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 8 KASIM 2008 CUMARTESİ Küçük bir kahkaha tüm otoriteyi yerle bir eder Çocukların sevgilisi bir yazar denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olur kendisi. Muzaffer İzgü’nün dünyasına konuk olduk bu kez. Gülmece yazarı olarak her dönem halkın ilgisini çeken, kendi deyimiyle sırça köşklerde değil, doğrudan yaşamın içerisinde bulunan, OZAN ülkesinin insanlarını soluyan yazın emekçisi YAYMAN Muzaffer İzgü. Acılar içinden çıkmış bir ülkenin gülmece yazarı olmayı, “Güçsüzün, güçlüye karşı kullandığı silah” olarak niteleyen İzgü’nün, geçen yıl 135 kitabı toplam 57 baskı yaptı. Bu durumu, toplumu için yaşayan bir yazara, halkının sahip çıkması olarak değerlendiren İzgü, “Daha yapacak çok iş var” yönünde değerlendiriyor. Ardından da ekliyor: “Ama kaplumbağa değiliz. Günü gelince sahneden çekileceğiz. Perde kapandığında ardımızdan, insan ve yurt sevgisiyle yaşadı derler ise ne mutlu bize.” Yazarlık serüveninde en büyük okulun yoksul geçen çocukluk yılları olduğunun altını çizen İzgü, “Çok yoksul bir aileydik. Evimize yeri gelir ekmek girmezdi ama sevgi eksik olmazdı. Bu sevgi ortamını yaşamımın tüm aşamasına kattım. İnsanları en çok da çocukları ve ülkemi sıkı sıkıya sevme kültürünü çocukluğumda öğrendim” diyor. ‘Allahım, bu evlerde de çocuklar yaşıyor. Onlar bu saatlerde uykudalar. Ben niye çalışmaktan dönüyorum. Yoksa sen beni sevmiyor musun’ diye mırıldanırdım”. BENİ YAZAR YAPAN YER İlkokul yıllarındaki Nedim adlı arkadaşını hâlâ unutmadığını söyleyen İzgü, “Nedim’in ailesinin hali vakti yerindeydi. Yağmurlu günlerde üstümü onlarda kurutur, öylece giderdim eve. Nedim, yolda yeniden ıslanırsam diye bana bir yer tarif etmişti. Dediği gibi oldu, yolda yeniden yağmura yakalandım ve tarif ettiği binaya attım kendimi. Baktım, bir çok çocuk bu binadan kitap alıyor. Adana Ramazanoğlu Kütüphanesi’ymiş burası. Beni yazar Muzaffer İzgü yapan yere sığınmışım farkında olmadan. O günden sonra bu mekandan ayağımı hiç kesmedim. Hayal kurmayı, sorgulamayı, duyguyu öğrendim bu kütüphanede” diyor. 1933 yılında doğan İzgü, Diyarbakır İlköğretmen Okulu’nu bitirmesinin ardından uzun yıllar yurdun değişik bölgelerinde öğretmenlik yapıyor. 1979 yılındaki emekliliğinin ardından kendisini tümüyle yazılarına veriyor. Tiyatro yapıtları çok sayıda topluluk tarafından sahnelendi. Çocuklara yönelik yazdığı öykü kitapları, ilköğretim öğrencileri için başucu yapıtı olarak değerlendirildi. Kendi yaşamını anlattığı “Zıkkımın Kökü” adlı kitabı sinemaya uyarlandı ve ödüller kazandı. HAYALPEREST BABA “Yazar olmamda çocukluk yıllarımın etkisi çok büyüktür” diyen İzgü, o yılları şu sözlerle anlatıyor: “5 kardeştik ve çok yoksul bir aileydik. Tek yemeğimiz otlu, etli ve sütlü bulgurdu. Tabi palavra hepsi sade bulgurdu. Babam çok hayalperestti. Eve gelirken koltuğunun altında bir şeyler varmış gibi yapardı. Koşun çocuklar alın elimden şu torbaları derdi. Tabii ortada torba falan yok. Ama biz kardeşlerimle, bir şeyler varmış da alıyormuşuz gibi yapardık. Babam; yakın çocuklar mangalı derdi. Yakardık olmayan mangalı. Yellendirirdik, numaradan tabi. Babam atardı olmayan etleri, olmayan mangala. Az pişkin mi olsun çok mu pişireyim diye de eklerdi. Muzo doydun mu, bi ekmek arası daha yapayım mı diye sorardı. Ver baba ver, çok lezzetliymiş diye yanıtlardım. Bizim evde ekmek yoktu ama sevgi eksik olmazdı.” İzgü, sadece kendisinin yazarlık serüveninin değil tüm yazarların yapıtlarında çocukluklarının aranması gerektiğini söyleyerek ekliyor: “İlkokul dördüncü sınıfta geceleri ekmek fırınında çalışırdım. Gecede bin 300 ekmek tartıyordum. Günlük kazancım, evimizin ekmekleri oluyordu. Fırından sabaha karşı çıkar evin yolunu tutardım. Geçtiğim yollardaki evlere bakar ve Mütevazı kral: B.B. King Blues’ın en önemli yapıtaşlarından biri olduğuna herkesin hemfikir olduğu B.B. King’i ilk kez izleme şansına eriştiğim zaman, İstanbul Festivali kapsamındaki “Açık Hava Tiyatrosu” konseriydi. O zamanki konsere gelişi sağlık APTÜLKADİR sebeplerinden dolayı iptal edilebilir endişesini ELÇİOĞLU de barındırıyordu. Zira sanatçı artık 70’ine adım atmıştı ve böylesi durumlar söz konusu olabilirdi. Neyse konser günü geldiğinde bu endişelerin yerini büyük ustayla buluşma sevinci alacaktı. O konsere gelemeyenlere “Çok harika bir şeyi kaçırdınız. Artık bundan sonra görme şansınız da olamaz” diye böbürleniyorduk. Eh öyle ya bu yaşa gelmiş biri müzik yapsa bile eskisi gibi konser turnelerinde kendini yoramazdı. Ancak öyle olmadı yıllar geçti ve usta 80 yaşını aşmasına rağmen üretmesine devam ediyor. Şimdilerde de yeni çıkardığı “One Kind Favor” albümünde blues standartlarından seçtiği 12 şarkıyı, kendi süzgeçinden geçirerek bizlere sunuyor. ait bir radyo kanalında müzik programı sunmasından kaynaklanıyor olabilir. TBone Walker izinde “One Kind Favor” albümünde elektro gitarın ilk ekollerinden T – Bone Walker’ın “I Get So Weary” isimli blues standartını da yorumlayan BB King gitar tekniği için tüyoları da veriyor. BB King gitar tekniği olarak T Bone Walker’dan etkilenerek yola çıkmıştı. Müzik kariyerinin ilk başlarında aldığı bu bayrağı taşıyan BB King daha sonrasında kendinden kattıklarıyla bir çok isme feyiz kaynağı olacaktı. O siyahlara ait ve sadece onların dinlediği müzikle beyazların da ilgilenmesini sağlamıştı. Bunu tabiî ki özellikle yapılmış bir şey değildi, onun doğaçlamalarında kurduğu cümleler ve arpejlere dayalı solo tekniği ilerde çıkacak rock gruplarını da etkileyecekti. Peder’in elektrogitarı 1925’de Missippi’de doğan BB King, müzikle klisede tanıştı. Annesi onu zorla kliseye götürürken bir gün Peder Archie’nin kilisesinde ilk kez gitarı görüp büyülenecekti. 7 yaşında gitarla tanışmasından sonra 8 yaşında da kendini kilise korosunda gospel okurken bulacaktı. Ama aklı fikri pederin elektirik gitarındaydı. “One Kind Favor” albümünde BB King’i bir zaman tünelinin içinden geçerken buluyoruz. Tüneldeki bu tarihi gezide Lemon Jefferson, Big Bill Broonzy, John Lee Hooker gibi blues’ın kilometre taşlarıyla yüzleşiyoruz. Ancak albümü dinlerken artık bunların hepsinin BB King parçası haline geldiğini görüyoruz. Onun yorumunun alameti farikası kendini burada da belli ediyor. Çağdaşı olan John Lee Hooker’ın “Blues Before Sunrise”ında ruh halimizi hüzünlü ortamlara taşıyan BB King, “The World Is Gone Wrong” de ise bizi 20’lerin Missippi deltasına taşıyor. 1899 ile 1970 arasında yaşamış olan caz gitaristi vokalisti Lonnie Johnshon’un iki parçasının yer aldığı albümde finali oluşturan “Tomorrow Night” dinleyeni damardan vuran bir etkide diyebiliriz. 83 yaşını yeni albümle deviren BB King’i dinlememiş olmak bir müziksever için kayıpların en büyüğüdür. Hele ki “One Kind Favor” da büyük ustayı dinlerken tarihe malolmuş blues ustalarının eserlerini buluyor olmamız da ayrı bir lütuf olsa gerek. Ne diyelim; “Yaşaşın Kral!” Beyazlara da blues yaptıran adam Her ne kadar lakabı “Kral” olsa da onun böbürlenmeden uzak mütevazı bir duruşu vardır. Neredeyse bir BB King’i mahalle kahvesinde gazetesini okurken görseniz şaşırmazsınız. O “dünyanın en iyi yüz gitaristi arasından ilk üçüncü” sırada gösterilirken ufak bir tebessümle geçiştirmesi olasıdır. BB King sadece blues’un en büyük ekollerinden biri olmakla kalmaz, 60’lı yılların rock efsanelerinin de varlık sebebidir. Beatles, Yardbirds, Eric Clapton, Gary More gibi rock müzisyenleri ondan feyiz alarak yola çıkmışlardı. Hatta John Lennon bir televizyon söyleşisinde, “Keşke BB King gibi çalabilseydim” diyecekti. BB King’in blues ekolünü oluşturan gitar tekniği de kişiliği gibidir. Onu örnek alanlar hız ve debdebeli bir tavır içindeyken King, tane, tane çalışıyla dikkat çeker. O gitarın sapını sıkıca kavrayıp notalara basarken vibrato sesini yakalar. Böylece dinleyen notaları tane, tane hisseder. O vokaliyle öyküsünü anlatırken gitarı da konuşur gibidir. BB King’in konuşmalarını dinlerken gitarının akışını da hissedersiniz. Bu özelliği belki de müzik kariyerine adım atmadan önce siyahlara B.BKing, yeni çıkardığı “One Kind Favor” albümünde blues standartlarından seçtiği 12 şarkıyı, kendi süzgeçinden geçirerek bizlere sunuyor. Yaşam ‘yüz’se kötülük ‘beş’ metre Şimdilerde “Hayatımda en çok onu sevdim” dediği eşi Günsel İzgü’yle üretmeye devam ediyor. Eşiyle üretiyor çünkü, kitapların ortaya çıkmasında Günsel İzgü’nün de çok katkısı olduğunu söylüyor. 55 yıldır birlikte olan İzgü çifti, tanışmalarından bugüne hep omuz omuzalar. ASLA PES ETMEYİN 1960’lı yıllarda Demokrat İzmir’de yazılar yazdığını ve devrin ünlü dergisi Akbaba’ya öyküler yolladığını söyleyen İzgü, Akbaba’ya giriş sürecini şöyle anlatıyor: “Akbaba’nın sahibi Yusuf Ziya Ortaç’tı. 42. öyküyü yolladım o da çıkmadı. Ortaç’a, ‘Akbaba kadrosuna girene dek biliniz ki, posta, İzgü’den Ortaç adına çalışacaktır’ diye bir telgraf yolladım. Bu telgraf üzerine Ortaç benim yazılarımı istetmiş. Daha önce yolladığım 41 yazı bulunamadığından son yazımı okumuş ve ilgisini çekmiş. Ondan sonra Akbaba’da yazmaya başladım”. Akbaba Dergisi’nde, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve kendisinin gülmecenin en edebi eserlerini yansıttıklarını söyleyen İzgü, Türkiye’nin acılar içinden çıktığını buna karşın halkın mizaha olağanüstü yatkın olduğunu vurguluyor. Gülmecenin güçsüzün, güçlüye karşı silahı olduğunu aktaran İzgü, “Küçük bir kahkaha tüm otoriteyi yerle bir eder” diyerek, elindeki silahı her zaman halk yararına kullandığını kaydediyor. Mizahı seven bir halk olmamıza karşın bazı kesimlerin, “Sırıtma karşımda, çok güldük başımıza bir iş gelecek, ağlayan deli gülen deliden iyidir” yaklaşımı sergilediğini C MY B C MY B söyleyerek “Bunu otorite zayıflığına bağlıyorum. Eksik insan, otorite kurmak için bu yola başvurur. Oysa otorite bilgi ve sevgiyle kurulur. Eğer bilgi sahibiyseniz, suratınız asla asık olmaz. Bazı bürokratların odalarında, oturduğu masanın arkasında kocaman içi kadife bir çerçeve asılıdır. Ben onu hep, adam küçük, orada büyük görünsün diye o çerçeveyi astırmış diye yorumlarım. Büyük adam olmak için önce sevgi ve bilgi gerekir” görüşlerine yer veriyor. Bugüne kadar 135 ayrı kitap yazan ve yapıtları geçtiğimiz yıl 57 baskı yapan İzgü, bu durumu, “Halkını seven bir yazarı, halkının sahiplenmesi” diye değerlendiriyor. Çocuklarla buluşmalarının kendisi için ayrı bir tören olduğunu vurguluyor yazar. Çocukların en çok, “Nasıl yazar oldunuz?” “Bunu niçin yazdınız?” sorularını yönelttiğini söyleyen İzgü, çocuklara “Asla pes etmeyin. Yaşam yüz metreyse kötülükler bunun beş metresini oluşturur” öğüdünü verdiğini aktarıyor. İzgü, Türkiye’nin gündemine çocuk kitabındaki gülmeceyi Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve kendisinin dahil ettiğini vurgulayarak, “Bunun onurunu her zaman yaşıyorum” diyor. Türkiye’de son dönemlerde mizah yapıtları çıkmamasının nedeninin de, sırtını debiyata dayayan yazar sayısının azlığı olduğunu dile getiriyor: “Kahvehanelere gidiyorum. Yazar olduğumu söylemiyorum, pazarcılık yaptığımı anlatıyorum. O kadar çok şey öğreniyorum ki. Bir yazar fildişi kulelere kapandığı zaman işi bitmiş demektir. Ben her zaman halkın arasında oldum bundan da büyük mutluluk duyuyorum.”