22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 22 KASIM 2008 CUMARTESİ Tarih sevgisiyle büyüyen profesör O, beyin ameliyatlarının Pir’i… Dolayısı ile Nöroşirürji denilince ilk onun ismi akla geliyor… Prof .Dr. Cengiz Kuday’ın hayatında önemli bir alan daha var: Tarih... Prof. Kuday’ın ASLI tarihe olan ilgisinin aslında pek nedeni var… Belki DEMİR çok Çanakkale’de şehit olan olan dedesi, belki de yüzünü hayal meyal hatırladığı hava şehidi babası... Çocukluğunda ‘Feridun Fazıl Tülbentçi’nin radyo programlarında anlatılan tarihi hadiseler hala kulağında... Prof. Dr. Kuday’ın en büyük isteği, gelecek kuşakların tarih bilinci ile yetişmesi… Onca yoğunluğunun arasında, üniversitelerde ‘Tarih Bilinci’ üzerine konferanslar veriyor... O konferanslardan biri de 10 Kasım’da İstanbul Üniversitesi’ndeydi... Prof. Dr. Kuday ile tarihle şekillenen yaşam öyküsü üzerine konuştuk… birlikte geri çekildik.” Bunlar sizde nasıl bir etki yaratıyordu? Savaş sırasında mağaralara nasıl saklandıklarını, erkeklerin çarşaflara girip ordu ile birlikte nasıl kaçtıklarını çok esprili bir şekilde aktarırdı. Bozuyük’e döndüklerinde evlerini nasıl yanmış bulduklarını, evin ve çevresinin Yunanlılar tarafından değil de, Türk asker kaçakları tarafından nasıl yağmalandığını anlatırken yüzünde beliren şaşkınlık ve kızgınlık ifadesini hiç unutmadım. Büyükannemden ve annemden dinlediğim buna benzer hikayelerle büyüdüm. Tabi ailem bunları anlatınca bende ister istemez bir tarih bilinci oluşmaya önemlidir. Bununla ilgili de bir söz vardır. “Vasat öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, usta öğretmen gösterir, büyük öğretmen ilham verir”. Benim öğretmenlerim şansıma bana hep ilham verdi. Merhaba Tarık Akan, ‘Anne Kafamda Bit Var’ adlı kitabında anlatmıştı Yol filminin hikayesini. Yılmaz Güney’in cezaevindeyken senaryosunu yazdığı film, 12 Eylül darbesinin hemen ardında çekilmişti. Kısaca Yol, sıkıyönetimin en acılı günlerinde İmralı Yarı Açık Cezaevi’nden verilen izinle köylerine, evlerine gitmek isteyen beş mahkumun yaşadıklarını anlatıyordu. Akan, filmi nasıl zor şartlarda çektiklerini açık açık yazmıştı kitabında. Film çekildikten sonra apar topar yurt dışına kaçırılmış, 1982 yılında Cannes’da Altın Palmiye ödülü almıştı. Arkadaş, Sürü, Duvar... Yılmaz Güney’in Türk siyasi sinemasındaki yeri ve önemi malumunuz. Hele de içinde bulunduğu dönem ve koşullar gözönüne alındığında... 12 Eylül darbesinin Türkiye’den götürdüklerini az ya da çok hepimiz biliyor ve yaşıyoruz. Toplumsal yaşamın her alanında yaşanan, bastırılmışlık, sindirilmişlik ve korku maalesef, Türk sinemasında da kendisini gösterdi. Aradan geçen 28 yılda kimi zaman bir silkiniş, bir kıpırdanma dahi umut filizlerini yeşertti. Çalkantılarla dolu Türk siyasi tarihi, bu anlamda beyazperdeye konu bolluğu sunuyor. Bırakın toplumsal olayları, portre olarak ele alınıp, sinemaya aktarılacak o kadar çok yaşam var ki... Geçmişle yüzleşme, hesaplaşma ve genç kuşaklara tarih bilincini aşılamak adına... Hadi geçmişi bir kenara bırakalım, günümüz Türkiye’si ne güne duruyor. Siyasi sinema için ülkemizde ne kadar çok ‘malzeme’ olduğu su götürmez bir gerçek. Peki sinemacılarımız gerek oyuncu, gerek yönetmen ya da yapımcılarımız siyasi sinemaya nasıl bakıyor? Türk sineması bugün Yılmaz Güney’i aşmış durumda mı? Gelecek planlarında neler var? Bu hafta bu konuyu tartıştık. Zuhal Aytolun ve Alper Turgut, perdenin yetkin ve etkin isimleriyle konuştu. Ortaya cesur ama kafası karışık bir tablo çıktı. Tartışmaları sayfalarımızda okuyacaksınız ama bana göre en çarpıcı tanımlamayı Hüseyin Karabey şu cümleyle yapıyor: “Siyasi film diyoruz ama siyasetle ilgili olmayan filmler çok daha politik.” İyi hafta sonları... ROMAN GİBİ... İlkokulu Kütahya’da mı bitirdiniz? Babam havacı idi, 1945’de şehit düştü. Ondan sonra beni ve kardeşimi annem ve dayım büyüttü. Dayımın yaşadığı İstanbul’a geldiğimde 3’ncü sınıftaydım. Kadıköy Acıbadem Özdemiroğlu İlkokulu’nda öğretmenim bana Kütahya’yı tanıtmamı istediğinde Kütahya’nın tarihinden ve TARİH BİLİNCİ Siz alanınızda çok iyi tanınan bir tıp adamısınız. Tarih sevginiz nereden geliyor? 101 yaşında hayata veda eden Kafkas kökenli büyükannemin masalsı tarih anlatımıdır belki de... Çünkü o birçok şeyi farkında olmadan anlatırdı... Ona da annesi anlatırmış. 1864’te Kafkasya’dan nasıl göç ettiklerini, Osmalı’nın onları nerelerde misafir ettiklerini daha sonra nerelerde iskan edildiklerini vs… Beş padişah devrini yaşadığını söylerdi! Çok çeşitli tarihi olayları kendince yorumlayarak anlatırdı. Kardeşimle ben merakla dinlerdik... Bu arada annem tarafından bana hediye edilen ilk kitap ‘Türkler’in Tarihi’ idi. Başka neler anlatırdı? Tabi sadece bu değildi... Eşinin, yani dedemin Çanakkale Kumkale’de şehit olduğunu ve yine dayısının 5 oğlunun aynı gün şehit künyelerinin geldiğini, çok yalın bir şekilde bize aktarırken o günleri sanki yeniden yaşardı. Tabii kolay günler yaşamamışlar… Evimiz İnönü Savaşları’nın olduğu bölgede, Bozuyük’teydi. Büyükannem, Birinci İnönü Savaşı’nı, Yunanlılar’ın bu savaşta kendilerine iyi davrandıklarını anlatırdı. İkinci İnönü Savaşı’nda ise Yunanlılar’ın bambaşka bir yüzü ile karşılaştıklarını, onların kıyafetlerinin, ne kadar gülünç olduğunu bize iletirdi. Şöyle anlatmıştı; “İkinci İnönü Savaşı’nda, o sırada çok küçük olan anneni ve teyzeni aldım. At sırtında ordu ile Ameliyathanede konuşurken.. Tarih bilinci konferansları ile neyi hedefliyorsunuz? Şu anda okumaya çalıştığım iki kitap var… Kitabın birinin basılma tarihi 1680 (henüz 2. Viyana Seferi yapılmamış). Kitabın adı ‘Osmanlı İmparatorluğu Politikası ve Askeri Gücü’. Diğeri de, 1883 yılında basılmış ‘Türkiye’ adlı kitap. Her iki kitabı biraz okuyabilirsek, birinci kitapta Osmanlı, bugünün güçlü ülkesi Amerika gibi, güçlü, mağrur biraz küstah, sözü dinlenen bir ülke… İkinci kitap ise, bugünün herkesin ondan bişeyler koparmak isteği bir ülke Türkiye: Ben etrafı tarihi seven ve tarih bilen dostlarla dolu şanslı bir insanım. Dün ameliyathanede Atatürk’ü konuşurken çok sevdiğim ve saydığım mestektaşım şöyle söyledi. (Bir Fransız düşünürün söylediği) Bu çok önemli bir söz. Bunu anlatmak en büyük isteğim. “Türk milleti Mustafa Kemal’i Allah’a, geri kalan her şeyini Mustafa Kemal’e borçludur.” başladı. Bu sadece ülkemin değil, ailemin de öyküsüydü... ÖĞRETMENLERİN ETKİSİ Peki ya savaş sonrası? Büyükannem harpten sonra yeniden evlenmiş, yeni eşi şapka inkılabına karşı geldiği için Kahire’ye göç etmişler. Eşi ölünceye kadar 15 sene orada kalmışlar. Bize Mısır Piramitleri’nden (piramitlere ehram derdi) ve firavunlardan bahsederken beynimde bir kıvılcım oluşuyor, bu şekilde Mısır medeniyetinin de varlığını öğrenmiş oluyordum. Peki okul hayatınızda sizi en çok etkileyen neydi? İlkokula 1949’da Gazi Mustafa Kemal İlkokulu’nda Kütahya’da başladım. İlkokul öğretmenimiz ileri yaşta bir beyefendi idi. öğretmenleri bir insanın hayatında çok Frigyalılardan bahsetmiştim. Öğretmenim bunun üzerine beni tebrik ettiğinde hissettiğim gurur bugün bile aklımda. Ya ortaokul ve lise yıllarınız? Ortaokulu İzmir Buca’da okudum… Okuduğum ortaokul binası o zamanlar tanınmış bir Rum Banker’in köşküymüş. Bahçesindeki eski Yunan Tanrıçalarının heykellerini gördüğümde yine büyük merakla mitolojiye heves sarmıştım. İzmir Atatürk lisesi de eski bir Rum okulu idi. Tarihçimiz Ege Üniversitesi açıldığında Tarih bölüm başkanlığına geçen ‘Şeker Kemal’ idi. İzmir işgalini çocukken yaşamış… O nedenle bu işgali, büyük İzmir yangınını, Türk Ordusu’nun 9 Eylül’de İzmir’e girişini son derece etkileyici bir üslupla anlatırdı. İstanbul’un alınışını da bir roman gibi dinledik. Roman gibi, hikaye gibi anlatıldığı için tarih derslerine koşarak giderdik. Geçmişin soluk aldığı yer Safranbolu Zengin kültürel mirası ve onu korumadaki başarısı Safranbolu’ya ‘Dünya Kenti’ olma özelliğini kazandırmış ve Safranbolu UNESCO tarafından ‘Dünya Miras Listesi’ndeki yerini çoktan almış. UNESCO tarafından ‘Dünya Miras HAYRİ Listesi’ndeki yerini korumak adına bu yıl ARSLAN 9.’su düzenlenen Altın Safran Belgesel Film Festivali geçtiğimiz günlerde büyük bir katılımla gerçekleşti. Karabik’e yeni atanan Vali Nurullah Çakır coşkuyla gelecek yıl 10.’su yapılacak olan festivalin hazırlıklarına festival komitesiyle toplantılar yaparak şimdiden star vermiş. Adını safran bitkisinden alan Safranbolu, ekonomik ve kültürel gelişimini Osmanlı zamanında tamamlamış. 17’nci yüzyılda İstanbulSinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi halini alan yöre, bölge ticaretinin gelişmesine büyük katkılar sağlamış. Hatta çeşitli kaynaklarda, İstanbul Kastamonu arasındaki yoğun ilişkilerin ilk adımlarının bu dönemlerde atıldığı dahi yer alıyor. Cennet köşeleri Tarihi eserleri ve kimliğini kaybetmemiş evleri kadar doğal güzellikleriyle de Safranbolu göz dolduruyor. Ayrıca, yolu düşüp de kamp kurmak isteyenleri de ortada bırakmıyor. Yörenin tüm güzelliklerinin toplandığı Sarıçiçek Yaylası, bu talebi karşılayacak en doğru adresler arasında yer alıyor. Safranbolu’ya 8 kilometre uzaklıkta bulunan Sarıçiçek Yaylası’nda isteyenler dağa tırmanabiliyor. Safranbolu’ya 50 kilometre uzaklıkta bulunan Uluyayla ise Safranbolu’nun görülmeye değer bir başka güzelliği… Ortasındaki gölet ve içinde yeraltı nehri olan bir mağarayı kucaklayan Uluyayla, asırlardır ilgi odağı... Yörenin vadileri de oldukça ilgi çekici. Bu vadiler piknik yapmaya elverişli olduğu kadar yürüyüş, tırmanma ve bisiklet gibi diğer turistik etkinliklere de olanak sağlıyor. İncekaya Su Kemeri ve Kanyonu, görkemli evlere sahip Yörük Köyü, Bulak ve Hızar Mağaraları, Hacılar Obası, Üçbölük Köyü civarındaki Kaya Mezarları, Düzce Kanyonu, Gürleyik piknik alanı kentin diğer turizm alanlarından... GEZMEYİ SEVENLERE Tarihi eserler kentin Çarşı kesiminde yoğunlaşıyor ve burası Safranbolu’nun en turistik kısmı olarak biliniyor. Çarşı kesimi, kuzeydeki Kale ile güneydeki Hıdırlık tepelerinden kolaylıkla izlenebiliyor. Mezarlık ise en iyi panoramik görüntüyü veren yerlerden... Mezarlıktan bakıldığında 4 bin yıllık geçmişiyle insanı zamanda yolculuğa götüren tümülüs görünüyor. Kale ve çevresi ise Safranbolu’nun ilk yerleşim alanları olarak önem taşıyor. Tepede bulunan Eski Hükümet Binası, halen çalışmakta olan iki yüz yıllık Saat Kulesi ve artık kullanılmayan Hapishane Binası kentin görülmeye değer tarihi eserlerinden bazıları... Eski dönemlerde açık hava namazgâhı olarak kullanılan ve üzerinde iki anıt mezar bulunan Hıdırlık Tepesi’nden kentin anıtsal eserleri bir arada görünüyor ve burada manzara, çarpıcı bir etki uyandırıyor. Kentte yirmi beşin üzerinde cami bulunuyor ve camilerin hepsi tarihi değeri ve mimari yapısıyla büyük değer taşıyor. Köprülü Mehmet Paşa ile Sultan III. Selim’in Sadrazamı İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdıkları camiler en çok adı geçenler… İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri KENT KÜLTÜRÜNÜN İZLERİ Safranbolu denince akla ilk gelen hiç şüphesiz ki, Safranbolu evleri... Safranbolu evleri, geleneksel Türk mimarisinin paha biçilmez zenginliklerini bugünlere taşıyan en önemli sivil mimarlık örneklerinden... Mimari yapısı kadar kentsel konumuyla da dikkatleri üzerine çeken Safranbolu Evleri, Türk kent kültürünün izlerini yaşatıyor. 18’inci ve 19’uncu yüzyılın geleneksel yaşantısının geçmişini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve sosyal yaşamını her yönüyle yansıtan sade ama zarif evler, yörenin iki bölümünde toplanıyor. Bir tarafta, ‘Şehir’ diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim; diğer tarafta ise ‘Bağlar’ adıyla bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesim yer alıyor. Yönetim merkezi ‘Kale’de bulunuyor. Alışveriş merkezi ise ‘Çarşı’ olarak anılıyor. Akçasu, Gümüş, Musalla, Kıranköy, Takhane Safranbolu’nun diğer semtleri... Şehirden Safranbolu evlerine doğru ilerledikçe, tarihi dokunun sahip olduğu kültür birikimi ve geçmişin zenginliği göze çarpıyor. İleri seviyedeki ustalığın ürünü olan Safranbolu evlerinin hemen hemen hepsi bir bahçe içinde bulunuyor. Çoğunlukla üç katlı olan bu yapılar, altı ya da sekiz odadan oluşuyor. Geniş hacmiyle döneminin ihtiyaçlarına uygun bir estetikle tasarlanmış olan bu evler, bugün de hayranlık uyandırıyor. Safranbolu’da bulunan yaklaşık iki bin geleneksel Türk evinden, sekiz yüzü koruma altında bulunuyor. Bugün halen üretimin sürdüğü Demirciler, Bakırcılar, Kalaycılar ve Semerciler Çarşıları kentteki el işçiliğinin devamını sağlıyor. GELENEKSEL LEZZETLER Geleneksel Türk mutfağının zengin çeşitleri Safranbolu mutfağında da karşımıza çıkıyor. Domates salçası, tarhana, ayım denilen erişte, asma yaprağı salamuru, dut pekmezi, üzüm pekmezi, üryani erik kurusu, tavşut denilen elma kurusu, dut kurusu çok seviliyor. Elmaayvakızılcık suyundan yapılan marmelat kışın sulandırılarak içiliyor. Evlerde sac ekmeği denilen yufka yapılarak, serin bir yerde saklanıyor; ihtiyaç oldukça sulandırılarak yumuşatılıyor. Yeşil fasulye ve etli dolma da şehrin doyumsuz lezzetlerinden… Arnavut kaldırımlı sokakları, yan yana dizilmiş evleri, evlerin detayları kentin üzerinde gizemli ve büyülü bir atmosfer yaratıyor. Safranbolu, gezmeye gelenleri yıllar hatta yüzyıllar öncesine sürüklüyor. hayri@cumhuriyet.com.tr hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle