Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 22 KASIM 2008 CUMARTESİ sergi Sultanahmet’te bir Cumhuriyet Müzesi Bizans’ın sosyal yaşamının en önemli merkezi olan Hipodrom’un ayakta kalan tek kalıntısı sphendone üzerinde bugün Marmara Üniversitesi’nin eski rektörlük ESRA binası yer alıyor. ALİÇAVUŞOĞLU Bir zamanlar atlı arabaların U dönüşü yaptığı bu alan üzerindeki rektörlük binası Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi olarak hizmet verecek bundan sonra. Cumhuriyet Müzesi’nin ana çerçevesini oluşturan özgün baskı koleksiyonunun iki önemli tarihsel dönüm noktası var aslında. İlki 1972’ye dek uzanıyor. Koleksiyonun ilk adımı, Cumhuriyet’in 50. yılı dolayısıyla dönemin Kültür Daire Başkanı Semih Ünver’in Mustafa Aslıer’e yurtdışında sergilenmek üzere Türk Gravür Sanatı’nı konu alan bir sergi hazırlamasını istemesiyle atılıyor. Aslıer, özgün baskı yapan 28 sanatçı ve 116 yapıt ile bir sergi oluşturuyor. Aliye Berger, Cihat Burak, Mürşide İçmeli, Adnan Turani, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi önemli sanatçıların yer aldığı bu sergi, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, Rusya’da, Cezayir’de ve Belgrad’da sergileniyor. Aslıer, sergilerin sonunda sanatçılardan yapıtlarını gelecekte açılacak bir müzenin çekirdeğini oluşturması amacıyla bağışlamalarını istiyor ve böylece bağışlanan yapıtlarla bugün izlediğimiz koleksiyonun ilk biçimi oluşuyor. Hatta bu yapıtlar 1985’te Güzel Sanatlar Fakültesi yeni binasına taşınana değin okulun iç mekânlarına asılarak sergileniyor. Sabina Sabolovic Nataša İlic Ana Devic Sinan’a Saygı Fotoğraf Sergisi Forum’larda ÇEKÜL Vakfı’nın, Mimar Sinan’ın eserlerindeki sayısız yorumu bir araya getirmek, Sinan’ın mimarlık mirasına farklı bakış açılarını yansıtabilmek amacıyla Multi Turkmall’un desteğiyle düzenlediği fotoğraf yarışmasına katılan fotoğraflardan oluşan bir seçki ve ödüllü fotoğraflar, Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki Forum Alışveriş ve Yaşam Merkezleri’nde sergileniyor. Sinan’a Saygı Fotoğraf Sergisi Forum Bornova, Forum Trabzon ve Forum Çamlık’ta bugün sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sergiler, Forum Trabzon ve Forum Çamlık’ta da 30 Kasım’a dek açık kalacak. İstanbul Ayasofya Müzesi’nin ardından Forum Bornova, Forum Trabzon ve Forum Çamlık’ta açılan sergilerde İstanbul’dan Kayseri’ye, Edirne’den Van’a, Sofya’dan Şam’a kadar pek çok kentteki Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları yer alıyor. Müzesini düşleyen sergi Koleksiyonun ikinci atılımı ise 1998’de oluyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin o dönemki Dekanı Hüsamettin Koçan, zaman içinde fakülte içinde dağılmış olan koleksiyonu hem yeniden bir araya getiriyor, hem de sanatçı ve koleksiyonerlere çağrıda bulunarak koleksiyonu büyütüyor. Bugün Cumhuriyet Müzesi’nde gördüğümüz 220 özgün baskıdan oluşan koleksiyonun belki de en önemli özelliği bütün yapıtların bağışlarla bir araya gelmiş olması. 1999’da “Müzesini Düşleyen Sergi” önermesiyle koleksiyondan seçilen yapıtlardan oluşan bir sergi düzenleniyor. Ve ardından bir TIR’ın galeriye dönüştürülmesiyle oluşturulan “SanatTIR” Diyarbakır, Van, Bayburt ve Erzurum’a giderek gezici sergilerin ilginç örneklerinden birini sunuyor o yıllarda. Bu girişimin sabit bir mekâna geçmesi için 1999’da Üniversite’nin Sultanahmet’teki binasının bir müze olarak düzenlemesi gündeme geliyor ancak proje sonuçlanamıyor. İvet Curlin Sona’nın gidişine dair... Aradan geçen 10 yılın ardından nihayet bugün, bu kez Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necla Pur’un girişimleriyle bir düş olarak başlayan bu proje gerçeğe dönüştürülmüş durumda. Cumhuriyet Müzesi, Türkiye’deki özgün baskı sanatının tarihsel gelişimini, farklı eğilimleri görmek için önemli bir fırsat sunuyor. Yukarıda saydığımız sanatçıların yanı sıra koleksiyonda, Gülsün Karamustafa, Balkan Naci İslimyeli, Mehmet Koyunoğlu, Tayfun Erdoğmuş, Bedri Baykam gibi pek çok isim daha yer alıyor. Müze ayrıca sadece daimi bir koleksiyonla değil, geçici çağdaş sanat sergilerinin yer alacağı galerisi ile de dinamik bir yapı oluşturmayı planlıyor. Bu galerinin ilk konuğu da Hüsamettin Koçan. “Sona Gitti” başlıklı sergisi ile sanatçı, çocukluğunda evlatlık verilen sınıf arkadaşı Sona’nın gidişine ait yaşananları bu resimleriyle tekrar hatırlıyor. Geçmişe ait anıları, çaresizlikleri resim yüzeyinde tekrar gündeme getiriyor. Özel geliştirdiği silikonlu yüzeylerle gerçekleştirdiği bu resimlerde Koçan, Sona’ya atfettiği figürlerle, solan yüzleri ve savrulmayı temsil eden polenleri bir arada kullanıyor. Sergide ayrıca yer alan video gösterimlerinde ise, Sona’nın geride bıraktığı ya da yaşayamadığı özgürlük anlatılıyor. Küratörler sahnede 2009’da gerçekleştirilecek olan 11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesi hafta başında, Ses Tiyatrosu’nda yapılan bir basın toplantısıyla açıklandı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yıllardır The Marmara’da gerçekleştirdiği bir anlamda klasikleşmiş toplantılardan çok farklı, süprizli bir yapısı vardı bu yılki toplantının. İvet Curlin, Nataša İlic, Ana Devic ve Sabina Sabolovic’den oluşan WHM (What, How and for Whom / Ne, Nasıl ve kimin için) Ses Tiyatrosu’nun kırmızı perdesinin önünde belirdiğinde ve dans etmeye başladığında şüphesiz herkes, küçük çaplı bir şaşırma yaşadı. Küratörler Pet Shop Boys eşliğindeki kısa dansın ardından sahnenin önündeki sandalyelere çıkarak bienalin kavramsal çerçevesini Oliver Frljic yönetmenliğinde sahneye koydular. Böylelikle İstanbul Bienali’nin temsil biçimini, yapısını sorgulayarak işe koyulduklarının da ilk sinyallerini vermiş oldular. Küratörlerin Bienalin süregiden yapısına ilişkin getirdikleri bu ilginç deneyimden daha önemlisi sanırız sundukları kavramsal çerçeve ve izinden gittikleri Bertolt Brecht. WHM, Bertolt Brecht’in 80 yıl önce yazdığı Üç Kuruşluk Opera adlı oyunun ikinci perdesinin kapanış parçası olan “İnsan Neyle Yaşar” adlı şarkıyı bienalin başlığı olarak öneriyor. Brecht’in tarihin en büyük ekonomik krizinden ve Hitler’in iktidara gelmesinden az önce yazdığı bu yapıt biçimsel olduğu kadar içeriksel anlamda da radikal bir cesaret taşır. Epik Tiyatro’nun babası, gelenekselleşmiş tiyatro anlayışına getirdiği devrimle tiyatro tarihinde çığır açan Brecht’in kavramsal çerçevenin tam ortasına oturduğunu görmek, kuşkusuz bu bienalin nasıl olacağı ve aynı cesareti taşıyıp taşıyamayacağı konusunda merak uyandırıyor. Küratörler Brecht’in 80 yıl önce sorduğu “İnsan Neyle Yaşar” sorusunu bugüne yönelterek küresel değişimleri, sanatın toplumsal değişime katkılarını, kültür endüstrisini gündeme getirmeyi amaçlıyorlar. Bunu yaparken de 1960’larda kültleştirilen günümüzde ise “modası geçmiş” bir figüre indirgenen Brecht’i tekrar hatırlatmanın tam zamanı olduğunu düşünüyorlar. WHM, kültür endüstrisinin çıkmazlarının, iki yüzlülüklerinin farkında, sistemin dışından konuşmayı yeğliyor. Sorun şu ki tam da bu sistem içinde yer alan bienaller için bir sergi düzenleyecekler. Bu söylem ve bu sistemin nasıl bir araya geleceğini merak etmemek mümkün mü? Öğreticiliği, düşünmeyi tiyatro anlayışının merkezine oturtan, izleyicinin aklına büyük önem atfeden Brecht’in bu dört Hırvat küratörün elinde nasıl bir “gerçeklik etkisi” yaratacağını ilgiyle bekliyor olacağız. Mine Sanat Galerisi Nişantaşı’nda İstanbul’un Anadolu yakasının önemli merkezlerinden Caddebostan’da faaliyetini sürdüren Mine Sanat Galerisi, Nişantaşı’nda açacağı yeni mekanı ile sanatseverlerle buluşmayı hedefliyor. Bir yandan alışveriş ve eğlence merkezi, diğer yandan sanat ortamının merkezi olma yolunda ilerleyen Nişantaşı, Mine Sanat Galerisi’nin Avrupa yakasındaki şubesi olacak ve her iki mekanda da sergi, performans ve tamamlayıcı projeler sürdürülecek. Şehrin Asya yakasını Avrupa yakasına bağlayarak bir sanat köprüsü kurmayı amaçlayan Mine Sanat Galerisi, sanatçılara her iki mekanda paralel olarak gerçekleştirebileceği projeler için imkan da sağlayacak. 26 Kasım’da açılacak olan Nişantaşı’ndaki galerinin ilk sergisi, Marmara Nükleer Tıp Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Şükrü Bozluolcay’ın koleksiyon sergisi. Yansımalar Emine Akbucak’ın toplam 16 fotoğrafının yer aldığı Yansımalar adlı sergi, Kapalıçarşı‘nın egzotik havası içinde fotoğraf severlerin beğenisine sunuluyor. Serginin ana temasını, yağmur sonrası Paris sokakları oluşturuyor. Sadece soyut fotoğraflardan oluşan sergi, 30 Kasım tarihine dek görülebilecek. (Tel: 0 212 512 02 00) tiyatro Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi ve Sanat Galerisi Marmara Üniversitesi Rektörlüğü Sultanahmet İstanbul. 444 Alternatif yapısı ve oyunlarıyla 8.sezonuna giren Altıdan Sonra Tiyatro, yeni sezonun oyun provalarını sürdürürken 4. özgün oyunu “444” ile seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Daha önce yazdığı oyunlarla da çeşitli ödüller alan Yiğit Sertdemir’in yazdığı oyunu Yaman Ömer Erzurumlu yönetiyor. Gülhan Kadim ve Yiğit Sertdemir’in rol aldığı oyun, bir çağrı merkezinde geçiyor. “Hatırlatma Merkezi”nin şikayet bölümünde, biri uzun zamandır çalışan, diğeri yeni işe başlayan iki kişinin gece vardiyası sırasında, çağrı sisteminde işler karışır. Buldukları çözümler ve cevaplar; gerilim ve mizahın iç içe geçtiği yüksek tempolu bir gece sonunda, onları çarpıcı bir gerçeğe ulaştırır. 444, 24 ve 25 Kasım’da Oyuncular Tiyatro Kahve’de seyirciyle buluşacak. (Tel: 0 212 245 13 14) Izİzlenim ? ÜMRAN BULUT Akbank Sanat’taki “Metamorfoz” adlı sergi yaşamın döngüselliği, eğretilemeleri, geçici olmaları, anları, dönüşümleriyle dolu dolu. Videolar, üç boyutlular, yerleştirmeler, fotoğraflar en ince ayrıntılarında bile değişimin sürekliliğinin ne denli yaşamsal olduklarını sergiliyorlar. Düşünce çarpıklıklarının dışavurumlarını ya da en huzurlu anların yorumlarını bir başka deyişle beynin kıvrımları arasındaki olası hesaplaşmaları içeriyorlar. Zaman tünelinin sürprizlerini, bilinmezliklerini anımsatıp ona karşı oluşu hatta alıp başını gitmeyi bile öneriyorlar. Sergi bitirim bir güdülenme sunmakta. Öncelikle R. De Groot kafasını sarıyor da sarıyor olmasına takılabilirsiniz. Bakın ve görün hızlıca. Oradaki insan kendisini dönüştürme uğraşısında harap olup gidecek neredeyse. Vecd durumları mı yaşanmakta? Mankenin önünde duran renkli kağıtları alıp kafasına üst üste sokuşturması tam bir sınırsızlığa uzanma. Kafanın sarmalanmasında içinden çıkılamaz metamorfoz heyecanını paylaşmak size de doğal gelecektir. Kuşkusuz durum kanıksanıyor ama bir iç daralması var ki, sormayın gitsin. Ardından M. Snow’un videosundan salona yansıyan duraksama anı. Etkiliyor ve içinize bir üşenmişlik yayıyor… Yoksa metamorfoz için sorular mı ürettiriyor bu dondurulmuş an? M. Snow’un “Solar Nefes” i ise serginin en gözde yapıtı. Yola açılan pencereden çıkıp tekrar kabarıp sönen perdenin hareketiyle içeri dönüş sanatta zaman kavramına bir gönderme. Yapıtın şiirselliği ses ve görüntü ilişkisinin estetiğiyle arttırılmış. Metamorfoz bu kez rüzgarın hızına uyumlu iç mekana doğru şişen perdenin gidip de sineklerden korunma amaçlı gerilmiş olan tele yapışmasında sürüp gitmekte. İzlerken siz de perdenin yüzeye her çarpışında duyulan sesi bekleme durumundasınız ya da dalıp gidebilirsiniz metamorfozun kucağında. Karşınızdaki pencerede o krem perdenin havayla şişen kanadından gerisin geri yapışışına değin, yokla var arasında gidip gelirken sakın uzaklaşmayın kendinizden… D. Altmejd gayet şematiksel heykel formunu biraz da çocuksu dışavurumlarla süsleyip izlettiriyor. Aslında yaptığı insan bedeninin dönüşmesine bir atıf. Çok yormadan “İç umranbulut@gmail.com Metamorfoz izlencesi budur” dedirtiyor. Metamorfoz eğer insanın ta kendisiyse serginin anlatmak istedikleri çok açık. Metamorfozun içinde gizli olan çelişkiler dünyasını sunuyor. Hatta bu olayı derinleştirerek gezdiriyor kendisini. Bir başka işin yanına yeni bir merakla gidiliyor. Acaba ne diyor? Ne anlatmak istemiş? Çağdaş sanatın ilgi çekiciliği, şiirsel anlatımlardaki etkileyicilikle ya da rahatsızlık veren görüntülerle, seslerle, kokularla bütünleşiyor ve öylece kalıyor. Görüntüler zaman zaman iğrençleşiyor. Dinlenenler ise anlamsız. Örneğin, kesik hayvan kafaları, beyinlerden fışkıran teknoloji bağımlılığı, pis bırakılmış lavabolar kuşkusuz tiksindiriciler, iticiler. Birde J.Fortin’in yapıtı gibi tüm bu karmaşaya tezat oluş hali var. Sadece boş nota kağıtlarının düzenlenip sıra oluşturmalarıyla elde edilen sessiz ama müziksel bir projeyle uğraşmış Fortin. Sanatçı müziğin dolu yansımalarından boş nota kağıtlarının sessizliğine uzanırken dilediğince davranıyor. Dingin. Hoş, anlamlı ve alımlı olmayı seçiyor. Aksi de olabilirdi, bunu biliyoruz. İşte, çağdaş sanat bu! Sergi, 20 Aralık 2008’e kadar açık olacak. Döküntü Diva Döküntü Diva/The Dilapidated Diva Cabaret Show Tiyatro Z de. Avusturalya’dan gelen ve Türkiye’de sadece bir kez Tiyatro Z de gösteri yapacak Döküntü Diva’nın İngilizce sahneye koyulacak olan kabaresi bu akşam meraklısıyla buluşacak. (Tel: 0 212 249 16 65) snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B