22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 15 KASIM 2008 CUMARTESİ Konser Balkan ritimli gece Ünlü roman nefesli çalgılar orkestrası Koçani Orkestar, yeni albümlerinin tanıtım turnesi kapsamında 17 Kasım Pazartesi akşamı Roxy sahnesinde olacak. Geçtiğimiz aylarda çıkardıkları son albümleri ‘The Ravished Bride’ ile dikkatleri üzerine çeken dünyaca ünlü Makedonyalı topluluk, Balkan müziğini dünya listelerine taşıyan grup olarak tanınıyor. Ünlü yönetmen Emir Kusturica’nın ‘Underground’ ve ‘Times of Gypsies’ filmlerinde Goran Bregoviç‘le birlikte yaptıkları çalışmalarla bilinen Koçani Orkestar, yeni albümlerindeki parçaları İstanbullularla ilk kez paylaşacak. (0212 249 12 83, biletler 20 YTL) Sabaha kadar dans Adidas Originals’ın katkılarıyla bu akşam Junior Boys OttoSantral’de sevenleriyle buluşacak. ‘Indierock’ ile ‘minimal techno’yu sentezleyen Junior Boys, bu yılın en başarılı elektronik müzik grupları arasında gösteriliyor. Matthew Didemus ve Jeremy Greenspan ikilisinden oluşan Junior Boys, 90’lı yılların sonunda kuruldu. Grup, saat 23.00’de başlayacak gecede müzikseverleri sabahın ilk ışıklarına kadar coşturacak. (0212 427 18 89, biletler 20 YTL) Aslı ile Seksendört Aslı ile Seksendört 21 Kasım Cuma akşamı Balans Jolly Joker sahnesinde birlikte sahneye çıkacak. Türk rock müziğinin en başarılı bayan vokallerinden Aslı, 3. stüdyo albümü ‘Söylediğim Şarkılarda Saklı’ ile üniversiteler tarafından bu yılın en iyi bayan rock sanatçısı seçildi. 2005 yılında çıkardıkları kendi isimlerini taşıyan ilk albümleriyle dikkatleri üzerine çeken Seksendört, ikinci albümleri K.G.B ile müziğe kaldıkları yerden devam ediyorlar. Seksendört ve Aslı birlikte en beğenilen şarkılarını sevenleri için seslendirecek ve müzikseverlere unutulmaz saatler yaşatacak. (0216 556 98 00, biletler 23 YTL) Rock’n Roll’da hayat var Müzik dünyasının son 30 yılına baktığınızda sürekli değişim görürsünüz. Bu yeniliklere ve modalara uymadığınız taktirde ayakta kalmanız çok zordur. Hele ki APTÜLKADİR 90’larda zuhur eden grunge ve alternatif akımları bir anda rock ELÇİOĞLU müziğin kimyasını bozması dikkate alınırsa. O günlerden sonra gitar solosu ve doğaçlama gibi anlayışlar rock müzikten kanun hükmünde kararname gibi çıktı, gitti. Sadece 90’lı yıllar değil, 70’lerden bu yana aynı tarzı koruyarak ayakta kalmak zor olmanın ötesinde imkânsız gibidir. Ancak bu kuralı bozan topluluklardan biri de AC/DC. 1973’den beri aynı müziği yapan grup, yeni çıkan “Black Ice” albümüyle ortalığı hâlâ sallayabiliyor. AC/DC, 1978’de 5. stüdyo albümünü çıkardığında bir gazeteci, “Bu albümünüz bir öncekinin aynısı olmuş” diye nazirede bulununca grubun cevabı şöyle olmuş; “Biz zaten 4 albümdür aynı şeyi yapıyoruz”. Bunu bugün de sorsanız alacağınız cevap aynıdır. Üstelik onların yaptığı müzik tarzı 70’lerin anlayışından da eski 50’lerin rock’n roll’udur. Onlar Chuck Berry, Little Richard’ın rock’n roll’unu ve John Lee Hooker blues’ını 35 yıl boyunca değişen müzik tarzlarına ve modalara rağmen taşımanın ötesinde zirvedeki yerlerini de koruyabilmişlerdir. Öyle ki son albümleri “Black Ice” neredeyse can çekişen dünya müzik sanayinin de kurtarıcı can simidi olmuş durumda. Birkaç yıl evvelki konser DVD’lerini izlediğimizde ise ortalama 17 ile 20 arasında gezindiğini hissedebiliriz. Madcon Türkiye’de Geçtiğimiz yaza Beggin şarkısıyla damgasını vuran Madcon, eğlenceli ve enerjik şarkılarıyla bu akşam Balans Jolly Joker’de İstanbullularla buluşacak. 10 kişilik kadrosu ve özel şovlarıyla dikkatleri üzerine çeken topluluk, 1992 yılında Norveç Oslo’da kuruldu. Grubun son albümü ‘So Dark The Con Of Man’ de çok yakında Sony BMG etiketiyle ülkemizde yayınlanacak. Gece saat 22.00’de başlayacak. (0216 556 98 00, biletler 450 ve 50 YTL) KAYBEDİLENLERİ BİZLE BULUŞTURUYORLAR Bruce Springsteen albümlerinden aşina olduğumuz Brendan O’Brien’in prodüktörlüğünü üstlendiği “Black Ice” albümü oldukça doygunluk veren bir çalışma olmuş. Hem ismi hem de kapağı itibarıyla 1980’deki “Back In YAŞ ORTALAMASI 56 Okul üniformasıyla grubun simgeleşen gitaristi Angus Young bugün 53 yaşında. Albümün ardından çıkacakları konser turnelerinde Chuck Berry’den miras gelen ördek yürüyüşü zıplamalarıyla gitar çalmakla kalmayıp, oradan oraya elektirik çarpmış gibi koşup, sırtüstü yerde sololarını atacak. Bu bir temenni değil çünkü 50’sine adım attığı günlerde verdiği konserlerde de kamera suratına yaklaştığı zaman yaşlandığını biraz anlıyorduk. Angus Young grubun en genci diyebiliriz. AC/DC’nin ritm gitaristi olan abi Malcolm Young 55, davulcu Phill Rud 54, basçı Cliff Williams 59 ve vokalist Brain Johnson ise tam tamına 61 yaşında. Kağıt kalemi elimize alıp bir kaba hesap yaparsak grubun yaş ortalaması 56 ama albümü dinlediğimizde ise yaş ortalamalarının en fazla 35 olduğunu göreceğiz. Black”i anımsatmasını albümü dinleyince keskin bir kanıya döndürüyorsunuz. Efsanevi ilk vokalleri Bon Scott’ın ölümünden sonra çıkan ilk Brain Johnsonlu albüm olan “Back In Black” tarihe yer etmiş bir çalışmaydı, AC/DC yeni çıkan “Black Ice”da o günlerin etkisini taklit etmeden yakalamış. “Back In Black” Bon Scott’a ithaf ettikleri bir albümdü, “Black Ice”da ise ona saygılarının abidesi olmuş diyebiliriz. Brain Johnson’un vokali bazı parçalarda Scott’ı hatırlatır gibi oluyor. Ancak bunun bir taklitten çok Scott’ın vokalindeki blues tavrının yansımasının özümsenmesi olduğunu anlıyoruz. Albümde parçalar çok fazla uzatılmamış ama sololar ve işlemeler yoğun keyfi elde etmemizi sağlıyor. Angus gitarıyla rock adına kaybedilen ne varsa hiç kimseye kulak asmadan yeniden bizlere kazandırıyor. Bizi tek düşündüren Angus’un 50’inden sonra bu parçaları konserlerinde nasıl yorumlayacağı. Ama sonuçta bu rock’n roll anlaşılmaz bir enerji ve ruh işi. Bakınız hem AC/DC hem de bu türün ustası Chuck Berry 80’inin ötesinde sahnelerde değil mi? “Rock’n Roll Train” ile açılan albüm bizlere hemen “doğru yerdeyiz” dedirtiyor. “She Likes Rock’n Roll”da Cliff Williams’ın alameti farikası denilebilecek bir bas tınısıyla çok özel bir funky yapı yakalanmış. Gene Wiliams’ın bas tınılarına kulak kabartmamanın imkânsız olduğu “War Machine” parçasında nakarat etkili gitar rifflerinin bir sinyale dönüşmesiyle ilginç bir hava yakalanıyor. Gitar solosunun akışkanlığı ile parçanın nasıl tepe noktalara taşınabileceğini gösteren “Decibel”, solo fakiri yeni gitaristlere özlü bir ders niteliğinde. İlhan Şeşen geceleri İlhan Şeşen, 17 Kasım Pazartesi akşamı dahil her pazartesi akşamı Bahariye Sanat Merkezi’nde müzikseverlerle buluşacak. Şeşen, en beğenilen şarkılarını sevenleri için seslendirecek. Şarkıcıya kimi zaman sürpriz konuklar da eşlik edecek. ‘İlhan Şeşen Live’ müzikli sohbet geceleri adı verilen etkinlik boyunca müzikseverler Şeşen ile eğlenecek. 35 YILDIR OKUL ÜNİFORMALI 15 yaşında okuldan koşarak AC/DC provalarına gelen Angus Young’ın okul forması bugüne kadar üzerinden çıkmadı. Kızkardeşi’nin verdiği fikirle bir sahne kostümü haline gelen okul forması artık AC/DC ve Angus’la özdeşleşmiş durumda. Britanya’dan Avusturalya’ya göçen işçi sınıfı kökenli İskoç’larin kurduğu grup, yaptığı rock’n roll tarzını kimi zaman hard rock kimi zamanda heavy metal kategorisine taşıyarak sürdürüyorlar. Yaşlarına rağmen bu işi sürdürmelerine gelince, etraftaki yaygın kanı bir anda çürüyor. Yaygın imajın aksine AC/DC elemanları sade bir yaşam ve sürekli bir çalışmayla bunu başarıyorlar. Caz keyfi Piyanist, besteci, aranjör, eğitimci ve müzikolog olarak zengin bir müzik geçmişine sahip Janusz Szprot, bu akşam Nardis Jazz Club’de sahneye çıkacak. Profesyonel müzik yaşamına başladığı 1971 yılından bu yana pek çok ünlü caz sanatçısı ile çalışan Szprot, 1983’de yetenekli Polonyalı ve Türk caz sanatçılarını biraraya getirerek ‘PolonyaTürk Caz Topluluğu’ adında bir topluluk kurdu. Piyanist olarak, cazın her tarzına hakim olan Szprot 15’ten fazla albüm çıkardı. Gece Szprot’a Sibel Köse, Yahya Dai, Önder Focan, Kamil Erdem ve Cem Aksel eşlik edecek. (0212 244 63 27, biletler 25 YTL O bir kasırga “Bir esinti kadar serin, yumuşak olabilirim. Ama ben ağaçları yerinden söken bir kasırga olacağım...” Grace Jones, yeni albümü “Hurricane”de böyle anlatıyor kendisini. Müzik dünyasında yılın en heyecan verici ZÜLAL olaylarından birisi bu: 1980’lerin KALKANDELEN unutulmaz ikonu, 20 yıl aradan sonra yeni bir albümle yine kzulal?yahoo.com sahnede! Grace Jones ismi, çoğu kişinin aklına ilk anda muhteşem bir androjen imaj getirir. Biraz ürkütücü, ancak karikatürlerde görülebilecek kadar çarpıcı bir imajdır bu. Afrikalı kadının seksapelini sembolleştiren heykel gibi bedeni ve provokatif tavrı ile gerçekten bir örneği daha olmayan bir kişilik Grace Jones. Ama doğrusu, bu ismi duyunca benim aklıma ilk gelen şey, o etkileyici kontralto ses... Bunların yanı sıra, albüme en önemli etkiyi prodüktör kuşkusuz Brian Eno yapmış. Gerçek bir yaşayan efsane Eno. Elini neye değse, sonuç mükemmel oluyor... Kanımca “Devil In My Life”, bugüne kadar klasik müzikle triphop’u en güzel şekilde buluşturan şarkı. TİCARİ YAMYAMLARA ELEŞTİRİ Albümün tema açısından en ilginç şarkısı ise “Corporate Cannibal”. Grace Jones, ancak korku filmlerinde duyulabilecek türden bir ürpertiyi yaratan ses tonuyla söylüyor şarkıyı. “Piyasada iş yaparım; erkek, kadın, çocuk, herkes hedeftir. Adı sanı olmayan bir yığın insan daha az yokluk için daha çok öder; ben tüketicilerimi tüketirim” diyen bu dehşet verici ses, elbette 21. yüzyılın ticari yamyamlarından başkası değil... Grace Jones’un kendi hayatı ve ailesiyle ilgili yazdığı şarkılar arasında “William’s Blood” öne çıkıyor. Sanatçının annesine adadığı epik ve elektronik bir gospel bu. Şarkının DİSKO KRALİÇESİ Bugün 60 yaşında olsa da, bana göre, Disko Kraliçesi hâlâ Grace Jones’dur. Medyada bu ünvan hep çok satışlı Madonna’ya yakıştırılır, oysa Grace Jones’un yanında onun zayıf sesi de, artık klişeleşen performansı da sönüktür. Bunun aksini düşünen varsa, Grace Jones’un son albümünü dinlemeli. Bir de tabii, bu yılki Meltdown Festivali’nde gerçekleştirdiği performansı internette izlemek gerekir. Grace Jones dışında kimsenin o yaşta öyle dinamik bir performans sunabileceğini sanmıyorum. Vokal gücünü sorarsanız, o da en yüksek seviyesinde. Bazen buğulu bir sesle adeta konuşur gibi söylüyor, bazen de bir kadından duyabileceğiniz en sert sese ulaşıyor. Grace Jones, “Hurricane”de ağırlıklı olarak bilinen müzikal tarzını sürdürüyor. Yine ritimlere tutsak; yine geçmişte birlikte albümler yaptığı reggae prodüktörleri Sly & Robbie ile çalışmış. Afrika reggae ritimlerinin disko ve new wave ile bütünleştirildiği electrofunk türünde şarkılar dikkat çekiyor. Ayrıca albümde belirgin bir Massive Attack etkisi söz konusu. Triphop’u rock ile bir araya getiren “Corporate Cannibal”, bunun en iyi örneği. Massive Attack’ın eski üyelerinden Tricky’nin albüme katkı yapmış olması da, bu durumu yeterince açıklıyor zaten. sonunda Jones’a bir gospel şarkıcısı olan annesi de eşlik ediyor. “Love You To Life”ı haftalarca komada kalan eski bir sevgilisi için yazmış Grace Jones. Daha önceki albümlerinde olmadığı kadar özel hayatından söz ediyor bu albümde. Başka birisi olsa, bunun nedeni, 60 yaşın getirdiği rahatlıktır derdik, fakat hiçbir zaman kimsenin ne düşündüğünü umursamadı o... Hayatı her zaman kuralların dışında yaşadı. Çıkardığı skandallar nedeniyle insanlar onu hep eleştirdi. Ama Grace Jones’un isyankarlığının gerisinde ne olduğuyla pek de ilgilenmedi kimse. Çok dindar bir ailenin kızı olarak Jamaika’da doğdu Grace. Dedesi gibi babası da kilisede çalışan bir din görevlisiydi. 13 yaşına geldiğinde ailece New York eyaletine taşındılar. Burada gittiği okulda tek siyahi öğrenci oydu. Uzun boyu, aksanı ve afro saçlarıyla kendisini hep “öteki” olarak hissetti. Şarkı söylemeyi seviyordu ama sadece kilise korosuna katılmasına izin vardı. Çünkü ailesinin bağlı olduğu kilise, insanların yeteneklerini sadece tanrı için kullanmaları gerektiğini söylüyordu. Syracuse Üniversitesi’nde tiyatro derslerine devam etti. Ama artık kilise korosuna gitmesi de yasaklanmıştı. Nedeni, erkek kardeşinin eşcinsel olduğu ortaya çıkmasıydı. Sonunda bir gün kendi yolunu çizmek üzere motosikletli bir gruba takılıp evden ayrıldı... 70’lerin başında Paris ve New York’ta modellik ve oyunculuk yapmaya başladı. 70’lerin ikinci yarısında, New York’un hedonistik Studio 54 döneminde popart’ın yaratıcısı Andy Warhol ile tanıştı. Onun esin perisi olmuştu. Warhol sayesinde önemli prodüktörlere ulaştı. 1977’de ilk albümünü çıkardı. Bir dizi kalitesiz filmin yanı sıra, Conan ve James Bond gibi büyük filmlerde rol aldı. Fiziksel özellikleri nedeniyle, hep vampir, transseksüel, sadomazo katil rolleri önerildi. Fotoğrafçı JeanPaul Goude ile ilişkisi, hayatındaki dönüm noktalarından biriydi. Goude, Grace’in androjen imajını cilalayıp başka dünyadan gelmiş bir yaratığa dönüştürdü. 1989’a kadar toplam 9 albüm yaptı. Son 20 yıldır daha çok moda dünyasına daldığı için herkes bittiğini düşünüyordu. Ama şimdi tüm gücüyle yeniden esiyor. O yine bildiğimiz Grace; akıllara durgunluk veren ve önüne geleni savuran Grace... O ayrıksı bir kasırga... www.zulalkalkandelen.com sirin.guven?gmail.com RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle