22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 15 KASIM 2008 CUMARTESİ Hem cafe, hem pub, hem bistro ama özellikle biralarıyla Bibuçuk Boğaziçi mezunu iki delikanlı bir araya gelmişler, ana mönüsü tavuk kanadı ve köfteden oluşan bir yer açmayı düşünmüşler, “bibuçuk” un temeli Kozyatağı’nda böyle atılmış. O zamanların içkisiz “bibuçuk”u ile bugün kafe mi, pub mı, bistro mu ne olarak tanımlayacağımı tam kestiremediğim mekanı arasında, kurucuları Devrim Sirmen ve Hakan Akalın (şimdi onlara, yine Boğaziçili Mehmet Akkent ve Bilgi Üniversitesi çıkışlı Oytun Yazdıç katıldılar) ve mönüdeki tavuk kanadı ile köfte dışında çok ortak nokta kalmadı. edemeyeceğim. Ben başlangıçlar içinden bir Amerikan buluşu olan ve pek sevdiğim onion rings (kızartılmış soğan halkaları), çıtır tavuk ile soya sosuna banılarak yenen çok lezzetli çıtır patlıcanı tavsiye ederim. Kanat bibuçuk’un spesyalitesi, tavsiye ederim. Biralarınıza eşlik edecek, Franfkfurter sosisi de her yerde bulamıyorsunuz, kızarmış patates eşliğinde çok güzel oluyor. Tabii biranın yanında tavuk ya da et (behim tercihim et) şnitzel de deneyebilirsiniz. Dört değişik sosla sunulan ravioli, tortelini tagliatelleyle ve spganettinin yanında, Kayra’nın özel olarak İtalya’da yaptırdığı kırmızı Terra İtalia (Chianti) kırmızı şarabını denemenizi tavsiye ederim. Bibuçuk’ta Kayra’nın yurt dışında yaptığırdığı ithal şaraplar ile yine Kayra’nın Terra ve Buzbağı cinsi şarapları var. Fiyatlar şişe olarak 35 70 ytl arasında değişiyor. Bir nevi alafranga dürüm olan wrapları denemediğim için bir şey söyleyemeyeceğim. Ama, kimi okurlarıma şaşırtıcı da gelse, sevdiğim bir yemek olan burgerlerin (tabii Mc Donalds ürünlerini kastetmiyorum) burada iyi hazırlandığını söyleyebilirim. Her biri 200 gram saf dana etinden yapılan burgerleri ben özellikle bacon ilavesiyle yeğliyorum, Yine özel sosunda bekletilmiş 359 gramlık dana pirzolası ile T Bone steakini de tavsiye ederim. Izgaralar arasında but kısmından yapılan tavuk pirzola ile sucuk da denenebilir. Ama şimdiye kadar tatmadıysanız eğer, size özel olarak salık vereceğim, sebze ızgaradır. Hatta yiyeceğiniz diğer bir ızgaranın yanında sebze ızgarayı da tadabilirsiniz. Bu arada daha fazla ayrıntıya girmeden, tatlılar arasında kızarmış dondurma bulunduğunu da, belirteyim, kızarmış dondurma denemeye değer. Merhaba “Her gün düşüyor ücretler, yükseliyor hayat pahallığı/ ve vergiler de... küçüklere öylesine ağır/ büyüklere öylesine hafif vergiler/ şimdi ondört temmuz, dans etmeli... Pahalı hayatla dans ediyoruz/ Sefaletle dans ediyoruz... / Yarın kandiller sönecek/ ...ama “öteki” seneye,/ belki de seneye sıra “ötekinin” olacak/ “öteki” seneye nerede olacaksınız?.../ belki de ölmüş olacaksınız... ister misiniz?/ Elbetteki hayır!/ Hayır mı? Ve öyleyse savunun kendinizi!” Tekerleme diyebileceğimiz bu metin Fransa’nın en önemli Ulusal Bayramı sayılan ‘Ondört Temmuz’ başlığını taşıyor. Yazarı Jacques Prévert... Prévert 30’ların başında Fransız komünistlerini bile sollayan “Ekim Grubu’ adlı devrimci tiyatro topluluğuyla yazdığı skeçleri ve piyesleri, fabrika çıkışlarında, yoksul mahallelerde oynarmış. Ölümünün 31. yılında Paris Belediyesi bu büyük isme bir şükran sergisi açtı. Sergiyi Paris temsilcimiz Uğur Hüküm kaleme aldı. Uğur’un yazısını okurken gerçek bir sanatçıyla biz de yakından tanışmış olduk. Prévert’in yaşamı, hayatı bakışı, isyanı, başkaldırısı... Hem eserlerinde hem de kurduğu dostluklarda kendisini açıkça ortaya koyuyor. Tutuculuğun, gericiliğin, putperestliğin karşısına ‘Sözler’iyle çıkan bir isim. “Dinler batıl inanç tröstleridir” diyen bir sanatçı. Daima özgür düşünceli, bilinçli, açık bireylerin oluşturduğu bir toplum özlemi çeken adam, bir Paris âşığı. Paris, bu âşığını unutmamış ve onun anısına bir şükran sergisi açmış. Prévert’i okurken, herhalde sizin de aklınıza Nâzım Hikmet düşecektir... Ve Kübalı yazar Frolian Gonzalez’in Nâzım’la nasıl tanıştığını da okuyacaksınız bu sayımızda. Che’nin hayatını yazarken karşılaşmış Gonzalez ve eşi Nâzım’la. Annesine yazdığı bir mektupta ‘sana tanımadığın bir şairden bahsedeceğim’ demiş Che, ve onun ‘yalnız ve yarı kalmış bir şarkısının acısını toprağa götüreceğim’ dizesini eklemiş... Gamze Erbil, Gonzalez ile Che’den Nazım’a uzanan bir tanışıklığın öyküsünü konuştu ve yazdı. İyi hafta sonları... GALİBA EN İYİSİ BİSTRO DEMEK Başlıkta da belirttiğim gibi, “bibuçuk”u her şekilde tanımlamak mümkün, belki de bunun en iyisi her türü kapsayan “bistro”sözcüğü. Hem bir şeyler yenen, hem içki içilen Fransızların geleneksel cafeleri ile restoranları arasında bir kurum olan bistro sözcüğü bize Paris’ten gelmekle birlikte etimolojik olarak Rus kökenli. Devrimden sonra, Paris’i dolduran Rusların, gittikleri meyhanelerde, siparişlerini verdikten sonra, “bistro, bistro, bistro,” ( yani çabuk çabuk ) diye bağırmalarıyla bu gibi yerlere bistro denmiş. Yemek ile içkinin eşit ağırlıkta olduğu yer anlamına geliyor ve bu yüzden “bibuçuk” u en iyi tanımlayan sözcük oluyor. Ama belki de bubuçuk’u brasserie, yani birahane olarak da tanımlamak mümkün. Çünkü bibuçukun hem Beyoğlu hem de Caddebostan Bağdat Caddesindeki mekanları, Asmalımesçit’in kısa sürede ünlü hale gelen, eşsiz Fransız brasseriesi La Brise’den sonra en fazla bira çeşidinin bulunduğu yer. La Brise’in 25 çeşit birasını (ve de çok zengin kavını) burada yazmıştım. Bibuçuk, 19 çeşit birayla onun arkasından geliyor. Tabii bira skalasının göbeğinde Efes’in her türü var. Efes ve ürünleri yerli biralar arasında yer alıyor. Dünyanın en iyi biraları sıralamasında bana göre her zaman ilk ona göre, Pilsen, Budweiser da mevcut. Burada vahim bir yanlış anlamayı düzeltmek isterim. Pilsener Urqueul ile birlikte çekoslovakyanın en iyi iki birasından biri olan Budweiser’in adını Amerikalılar, uzun yıllar dünyanın en kötü biralarından biri olan kendi ürünlerinde kulladılar. Artık bu uygulama kalktı, o bana göre kötü olan Amerikan birasının adı “Bud”oldu. Ben beğenemesem de seveni de çoktur. Biralar hakkında son bir şey daha söyleyeyim. Kimi zaman ithalinde aksaklıklar olduğu için bazı markaları, örneğin şu anda pek sevdiğim Brooklyn Lager’ı bulamayabilirsiniz. Ama isli Alman birası Schlenkerla ile, İskoç “Ale”i Belhaven’i bulabilirsiniz. BENZER AMA DEĞİŞİK İKİ MEKÂN Bibuçuk’un macerası 2001 yılında Kozyatağı’nda başladı. Ama bibuçuk, 2002 yılında Beyoğlu’nda eski Vakko’nun karşısında bibuçuk oldu. 2007 yılında ise, Caddebostan’da geniş salonunun yanı sıra, yaz ve bahar aylarında çok güzel hizmet verilen yeni yerini de ekledi. Böylelikle artık iki, buçuk var. Ama iki bibuçuk, üç etmiyor, hem benzer, hem değişik iki üniteden oluşuyor. Bibuçuk da önceden rezervasyon yapılmıyor. Sözünü ettiğim tatları, kentin Avrupa yakasında da, Asya yakasında da, tadabiliyorsunuz. Mönü aynı mönü, servis her iki tarafta da aynı özenle yapılıyor. Bibuçuk Beyoğlu: Eski Vakko Karşısı. Şehit Muhtar Mahallesi. Süslü Sokak. No: 14/A Beyoğlu. Tel: (0212) 244 70 1012 Bibuçuk Caddebostan: Bağdat Caddesi 302/B Tel: (0216) 478 03 93 ZENGİN ÇEŞİTLİ MUTFAK Bibuçuk’un mutfağı zengin, bol çeşidi var. Kendi tercihime göre, önceliklerimi sıralayayım. Dikkat buyurursanız kendi tercihlerime göre dedim. Aralarında tavuk ızgara, bonfile, ızgara levreğin de bulunduğu 11 çeşit salataya kendi tercihime girmediği için değinmeyeceğim. Ama yine de bu kadar zengin bir salata mönüsünün içinde neden Niçoise salatasının olmadığını sormadan Türkiye’nin sinagogları tarihlerini anlatıyor Gözlem Yayıncılık’ın piyasaya sürdüğü iki ciltten oluşan ‘Türkiye’nin Sinagogları’ adlı albüm/eser, bir sinagog albümü olmaktan çok Türkiye’de SİNEM Yahudiliğin tarihini anlatan bir DÖNMEZ başvuru kaynağı niteliğinde. İzzet Keribar’ın objektifi ve Naim Güleryüz’ün kaleminden sunulan İstanbul’un Sinagogları ve TrakyaAnadolu Sinagogları, sinagogların hikayelerini ve tarihlerini anlatıyor. cemaatle Edirne’deki cemaat farklıdır. O cemaatler de artık tamir edebilecek bir sermayeye sahip olmadıkları için yıkılıyor. İnşallah bundan sonra sinagogların ayakta durmasını sağlayabilir, onları daha iyi koruyabiliriz gibi bir düşüncemiz de var. Göz göre göre kaybolan bir milli servet bunlar. En azından bu kitap bir yerde Türkiye’deki sinagogların durumunu anlatacak bir eser olsun” diyor. MİLLİ SERVETİ KORUMAK İstanbul ve TrakyaAnadolu Sinagogları olarak iki cilt halinde yayımlanan kitapta yer alan fotoğraf ve metinler yaklaşık 4 yıl süren bir çalışmanın eseri. Proje önce Keribar’a ulaşmış. Daha önceden de böyle bir isteği olan Keribar heyecanla kabul etmiş teklifi. Fotoğrafların yazı ile desteklenmesi gerekince de uzun yıllardır tanıştığı Güleryüz girmiş devreye. Güleryüz’ün 1990’da çıkan İstanbul Sinagogları adlı bir kitabı da varmış ve onun da kafasında bu kitabı Türkiye’nin sinagogları olarak geliştirme fikri varken tam anlamıyla denk gelmişler. Ve çalışmalar başlamış. 1 yıl sürmesi öngörülen proje 4 yıl sürmüş. Kolay değil. Bir yanda izinler, uzun yolculuklar, zaman içinde ilerleyen teknolojiyle bir türlü içe sinmeyen fotoğraflar... Tabii izin alacak kimsenin kalmayışı da bir yanda. Keribar, 15 yıl önce Ersin Alok ve Mili Mitrani’nin hazırladığı sinagog kitabından farklı bir şey yapmaları gerektiğini düşündüğü için öncelikle fotoğraflara insan faktörünü eklemiş. Bu arada Anadolu Sinagogları kitabında yer alan sinagoglardan bazıları yıkılmış ne yazık ki. Keribar, bazı sinagogların yerinde kalan yıkıntılarda yakaladığı detayları da kullanmış fotoğraflarında. Sinagogların cemaatler oradan ayrıldıkça bakımsız kaldıklarını ve zamanla da yıkıldığını ifade ederken, “Türkiye’nin pek çok bölgesinde farklı cemaatler var. Örneğin Kırklareli’ndeki TARİH EKSİK ANLATILIYOR Güleryüz, Yahudilerin Türkiye’de 700 yıllık bir tarihi olduğunu ve sinagoglardan bazılarının yerinde apartman, tarla olan şehirler olduğunu belirtirken, bu kitabı bundan sonraki kuşaklara bir tarih mirası olarak bırakmak bu şekilde bugünü yarınlara taşımanın amaçları olduğunu söylüyor: “Televizyona çıkan genç üniversitelilerin konuşmalarından görüyoruz ki tarih bilgimiz eksik. Örneğin OsmanlıTürk Musevi Cemaati dediğimizde burada 700 yıldan beri Osmanlı’yla beraber yaşamışlar. 1492’de bir insanlık örneği olayı yaşanmıştır. 2. Bayezid’in kimsenin kabul etmediği insanları ülkesine buyur etmesi çok büyük bir olgu. Bunlar yeterince anlatılmıyor.” Misafir değiliz! Türkiye’nin Sinagogları sergisinin daha pek çok şehirde ve yurtdışında dolaşacağını ifade eden İzzet Keribar, kitabın hem İngilizce hem de Türkçe olarak basıldığını ve yabancı ülkelere de gönderileceğinin de altını çiziyor. Güleryüz ise bu konuda Türkiye’nin bugün 70 milyon nüfusunda yaklaşık 20 bin kişilik bir Yahudi cemaati olduğunu ve bununla birlikte 700 yıllık dünyaya örnek bir beraberlik olduğunun altını çizerken, “Eğer biz bu beraberliği yaşatmazsak bunu bütün dünyaya bir örnek olarak göstermezsek çok yazık olacak. Türkiye’de ne yazık ki Yahudi’nin ne olduğunu bilmiyor insanlar. Biz, Yahudi’nin toplum hayatının bir parçası olduğunu, 700 yıldır beraber çalışıldığını, yaşandığını, toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatmak istiyoruz. Biz buraya fethedilerek gelmedik. Misafir de değiliz. Biz buranın vatandaşıyız. Bu birliktelik Dışişleri Bakanlığı’nın tanıtım çalışmalarının da bir parçası olmalıdır. Belirgin lobilerin Türkiye için pek de olumlu olmayan beyanlarına dolaylı bir yanıt olarak bu da bizim sözümüz. Bunlar Türkiye’nin onurudur, milli servetidir” diyor. Trakya ve Anadolu Sinagogları çalışması için Edirne’den yola çıkılmış. Ege’ye oradan Akdeniz’e oradan güneydoğu’ya ve iç Anadolu’ya uzanan bir yolculuk yapılmış. Kırklareli, İzmir, Bergama, Edirne, Antakya, İskenderun, Gaziantep, Kilis, Ankara’daki sinagoglar var. Keribar, çalışmaları süresince pek çok olay da yaşadıklarını ekliyor. Fotoğraf çekerken ‘Neden buradasınız? Gidin camii fotoğrafı çekin’ diyenler olmuş. Bir yandan da 10. kişi olmadığı için cenazesini kaldıramayan bir Yahudi cemaatinin 10. kişisi de olmuş Keribar. SİNAGOG YERİNDE KONSERVATUVAR Çorlu’da Yeni Camii adındaki camiinin eski bir sinagog olduğunu, cemaat kalmadığı için camii olarak kullanmak isteyenlere izin verildiğini, İzmir’de bir sinagogun da belediyenin isteği üzerine konservatuara dönüştüğünü ve bilinen ilk sinagogun da Sardis’te 2. yüzyılda inşa edilen ve şu an ören yeri olarak kullanılan Sardis Sinagogu olduğunu da okuyacaksınız kitapta. hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle