19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tarihin tanıkları ‘gerçek sinemada’ Nesli Çölgeçen’in 14 Kasım’da vizyona girecek yeni filmi Son Buluşma’nın kahramanları Kurtuluş Savaşı’nın üç tanığı. Kurtuluş Savaşı’nın son tanıklarının bir daha asla çekilemeyecek hikâyelerinin gerçekliğiyle, Türk sinemasında farklı bir yer edinecek olan Son Buluşma, Nesli Çölgeçen’in son filmi. Selamsız Bandosu, Züğürt Ağa, İmdat ile Zarife gibi önemli yapımları seyirciyle buluşturan Çölgeçen’in meslek yaşamının ilk yıllarından bu yana çekmek istediği gazilerin hikâyesi, bir Kurtuluş Savaşı filmi değil. Bir vefa ve vedanın öyküsü. Yalın, sıcak, samimi ve gerçek. Yaşamları ZUHAL pahasına savaşan ve her şeyi AYTOLUN göze alan son üç gazi, gerçek hikâyelerinin içinde buluşuyor izleyiciyle. Film çekildiği sırada 108 yaşında olan Ömer Küyük ve Veysel Turan ile 110 yaşında olan Yakup Satar artık aramızda değiller. Son Buluşma’nın bir özelliği de bu. Kurtuluş Savaşı’nın son tanıklarının, tarihe bıraktıkları son ve en gerçekçi belge; hem de kendi yaşamlarında, anıları, esprileri, hüzünleri ve mutluluklarıyla. Çölgeçen, Son Buluşma ile farklı bir türü de izleyiciyle buluşturuyor. Bir Gerçek Sinema örneği olan film, provalı, tekrarlı, hazırlıklı ve sorucevaplı değil; aksine müdahalesiz ve tamamen doğal bir biçimle kaydedilmiş. Çölgeçen, “Bu benim sinematografim içindeki en iyi filmim” diyor Son Buluşma için. Beğeniden ziyade kendi sinema anlayışına gönderme yaparak, “Çünkü bu benim yapmak istediğim sinemaydı” diyor. Çölgeçen’le hem filmi, hem de Türk sinemasını konuştuk. Filmin Türkiye’de er geç yerini bulacağına inandığını söylüyor. Uzun yıllar uzak kaldığı etmedim. Kırgınlık olmadı yani. Bir film yapmak zordur ve artık giderek şartlar daha da zorlaştı. Yapım ve gösterim anlamında pek çok unsur bir araya gelmeli. Belki bunlar bir araya gelmedi. Bütün filmlerimde hep bir mücadele verdiğim için kaşarlandım biraz. Hem sanatsal bir değeri olacak, hem herkesin beğenisi alacak bir film yapmak bu ülkede çok kolay bir şey değil. Siz de zorlanıyorsunuz tabi. Ben bu toprağın insanını anlatıyorum. Filmlerimde gösterdiğim bütün karakterler, bu toprağın, bu insanların yüzü. Bu ülke ne kadar zorsa, bu ülkenin insanını anlatmam da o kadar zor oluyor. Sizce bu film ilgi görür mü? Bence Türk halkı ilgi gösterecek. Her şeyden öte bizi anlatıyor. Filmin eninde sonunda Türkiye’de yerini bulacağına inanıyorum. 1 KASIM 2008 CUMARTESİ 5 Onu kanserden koruyun ‘AN’I KAYIT ALTINA ALMAK Gerçek sinemayı biraz açar mısınız? Gerçek sinemada filmin gerçek kahramanları, kendilerini anlatırken kendileriyle ve çevreleriyle ilişkiye ve çatışmaya giriyorlar. Ve bir öykünün içinde yol alıyorlar. Gerçek sinemada bu durum hiçbir müdahaleye gerek duymadan, tamamen kendi yaşamlarında, dekor, ışık, makyaj, kostüm gibi ilaveler katmadan, an’ı kayıt altına alma şeklinde yapılır. Yönetmen sadece bir katalizör. Hikâyenin rayında gitmesini sağlamak için küçük yönlendirmeler yapıyor. Bu tür bir çalışma var mı Türk Sineması’nda? Olup olmadığını bilmiyorum ama ben böyle bir çalışma seyretmedim. Buna yakın birtakım belgeseller var ama belgeselden farkı o. Kahramanları gerçek ve günlük sorunlarıyla, günlük bir olayın, bir ilişkinin içindeler. Teknik nasıldı? Gizli kamera tekniği değil bu. Yani kameralar ortada ve aleni. Saklanmış hiçbir şey yok. Görüntüyü kaydedebilmek için asgari bir hazırlık yapılıyor. Kameralar kayda giriyor ve kayıt kasetler bitene kadar devam ediyor. O anda çekilenler kurguda ayıklanıyor. Türk sineması için de kimseye kırgınlığı olmadığını dile getiriyor Çölgeçen ve tüm samimiyetiyle ekliyor: “Hep savaşarak yapıyorum filmlerimi. Bu ülke ne kadar zorsa, bu ülkenin insanını anlatmam da o kadar zor oluyor.” TARİH İÇİN ÖNEMLİ Nasıl başladınız, nasıl peşine düştünüz hikâyenin? Bir Kurtuluş Savaşı gazisinin dramasını yapmak istiyordum. Ancak bir türlü oturup ciddi şekilde projelendirip sinema filmini çekememiştim. Sonra bu türe karar verdim. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki bu kararı vermişim diyorum. Çünkü bu benim istediğim türde ve benim sinema anlayışım açısından iyi bir film oldu: Çok daha vurucu, çok daha güçlü bir hikâye olarak. Artık bir daha böyle bir film çekilemez. Türkiye tarihi için çok önemli. Peki, gözlemleriniz neler? Biz sahip çıkabildik mi son gazilere, yani geçmişe? Yanıtı film versin istiyorum. Seyirci filmden ne algılayacaksa gerçek odur. KIRGIN DEĞİLİM 8 yıllık bir suskunluk döneminiz var. Bu filme mi hazırlandınız yoksa bir küskünlük mü oldu Türk sinemasına? Hayır bir kırgınlığım, küskünlüğüm yok. O süre içinde bu filmle haşır neşir oldum. Bu filmle geçirdiğim 34 yıl boşa harcanmış değildir; hatta iyi geçirilmiş bir zamandır. O anlamda tembellik Kansere yakalanmaktan korkuyoruz. Çocukları olanlar, onlar adına daha da çok korkuyor. Çernobil’in etkilerini ortadan kaldırmamız mümkün değil belki ama bizim de bireysel olarak alabileceğimiz pek çok önlem var. FİGEN Üstelik bunları ATALAY yapmak hiç de zor değil. Cep telefonu, bilgisayar ve televizyon için bir şey diyemem ama hayatımızdan ıslak mendilleri, hazır gıdaları, alüminyum folyoyu, jelibon şekerleri, cipsi çıkarmak çok zor olmasa gerek. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. İnci Ayan, “Çevresel etkenlerin ne kadar farkında olursak, ne kadar bunlardan uzak durursak kanserin oluşmasını geciktirebilir ya da önleyebiliriz” diyor. Prof. Ayan, kansere zemin hazırlayan 9 etkeni şöyle sıralıyor: H Radyasyon kirlenmesi H Kirlenen topraklar H Gereksiz radyolojik incelemeler H Cep telefonu, bilgisayar ve TV nedeniyle manyetik kirlenme H Zararlı kimyasallar H Hazır gıdalar H Gıdalara ilişkin kötü saklama koşulları H Islak mendil kullanımı H Doğal olmayan kozmetiklerin aşırı kullanımı Radyasyon: Ülkemiz güneşin bol olduğu bir ülke. Bu nedenle annelerin hamilelik sırasında güneş koruyucu kullanmaları büyük önem taşıyor. Güneş koruyucuların yüksek faktörde kullanılması gerekiyor. Radyasyon kirlenmesi de Türkiye açısından önemli. Özellikle 20 yıl önce ortaya çıkan Çernobil faciasında ülkemiz bazı zararlar gördü. Bu zararların etkileri sağlık sektörüne, halka güvenilebilir bir ölçüde yansımadı. Bulutlarla radyasyon partikülleri taşındı. Özellikle de üç önemli radyoaktif maddenin zararından söz etmemiz gerekiyor: Sezyumun zararlarından kurtulmak için en az 30 yıl geçmesi lazım. Amerikum ve platonyum çocukların eline oyuncak diye verilse ve başına oyuncak diye konulsa bile zarar verebiliyor. Plazma televizyonların zararı daha az. Çocuklara televizyon karşısında yemek yedirilmesi ise binlerce yıl ülkemizde zararlarını doğru değil, televizyon izlenmediğinde gösterebilecek. mutlaka kapatılmalı. Elektrikli aletlerden elektro manyetik Gereksiz tetkikler: kirlenmeye maruz kalıyoruz. Elektrikli Radyasyonu bazı bilinçsiz kullanımlarla tüm cihazlarla kirlenme yaşıyoruz. da alabiliyoruz. Gereksiz tanısal tetkikler, Kullanmayınca kapalı tutmak ve her öksürükte akciğer filmi, her başını çocukların bulunduğu ortamda çarpışında MR gibi incelemeler gereksiz kullanımını en aza indirgemek gerekiyor. yere yapılmamalı. Röntgen, BT Bir birikimle söz konusu cihazların konusunda da dikkatli olunmalı. zararlarını belirgin hale getirmek söz konusu oluyor. Çocuğun 1–2 saatten fazla Manyetik kirlenme: Cep bilgisayarla oynamaması lazım. Daha üç telefonları günümüzde artık ilkokul aylık bebeklere reklâmlarla çocukları tarafından bile mama yediriliyor, kullanılıyor. televizyon karşısında Üstelik cep Kimyasallar: emziriliyor. telefonları Teknolojinin gelişmesi ve insan yaşamının kolaylaştırılmasına yönelik birçok ürün zararları da birlikte getirdi. Bazı basit önlemler alabiliriz. Bebeklere yalancı meme verilmemeli, plastik biberon kullanılmamalı, plastik kapta bebek maması hazırlanınca ortaya zararlı maddeler çıktığından tercih edilmemeli. Cam biberon kullanmamız daha doğru. Sıcak mama cam biberonun içinde bebeğe verilirse daha sağlıklı. Anne emzirmeye yüreklendirilmeli. Doğal koşullar zorlanmalı, suni meme başları meme ucuna konularak emzirmekten kaçınılmalı. Bisküvi, çikolata, gofret ve cipslerin hazırlanışı sırasında kullanılan katkı maddeleri, ambalaj ürünleri önemli zararlara neden oluyor. Çocuk hayatı boyunca yüzlerce bu maddelerden tüketirse zarar oluşuyor. Çocuklar, cips, jelibon değil boyasız şeker yerine ev yapımı kurabiye yemeli. Hazır gıdalar: Saklama koşulları: Alüminyum folyo, sulu ve sıcak besinlere ağır metaller bırakıyor. Bunlar da vücutta beyinsel hastalıklara ve kanserlere neden olabiliyor. Plastik kaplar sulu ve ıslak gıdalara ambalaj maddesi olarak kullanılmamalı. Gerek taşıdıkları elyaf gerekse kullanılan alkol ya da kimyasal madde nedeniyle bazıları büyük zararlar verebilir. Bebeklerin altını bunlarla silmek yerine, akan suda yıkamak gerek. Pamuklu bezlerle kurulamak da önemli. Bozuk genler ve hücrelerle doğan çocukta daha kolay, daha dirençli ve daha erken yaşta kanser çıkıyor. Nemlendiriciler, saç boyaları, selülit ve zayıflama kremleri, bebek sabunları, şampuanlar, pişik önleyicilerin içinde o tüpe ait kullanımda zararlı doz olmasa da belirli standartları korumadan yapılıyorsa birikmiş kullanımlar zararlı etkiler yaratıyor. Gerekli değilse nemlendirici kullanmamak, doğal sabunlarla banyo yaptırmak, kokulu, katkılı ürünlere rağbet etmemek gerekiyor. Islak mendiller: Kozmetik ürünler: figenatalay?yahoo.com Faks: 0 212 343 72 64 Öğrencilere temiz eller eğitimi “Tüm Dünyada Temiz Eller’’ projesini başlatan JohnsonDiversey ekipleri, 5 kıtadaki 25 ülkede, aynı gün ziyaret ettikleri okullarda el yıkamanın önemini anlattılar. Kasımpaşa Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu’nu ziyaret eden JohnsonDiversey Türkiye ekibi, hastalıklardan korunmada el yıkamanın önemine dikkat çektiler. İstatistikler anlatıyor H Her yıl 164 milyondan fazla gün okul devamsızlığı yaşanıyor. Okul devamsızlıklarının en önemli iki nedenini, el yıkamayla önlenebilen soğuk algınlıkları ve ishaller oluşturuyor. H Gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 4 milyon çocuk ishal ve zatürre yüzünden hayatını kaybediyor. H Sabunla el yıkamanın, beş yaş altı çocuklarda ishal ve zatürre ile ilintili enfeksiyonların sayısını yüzde 50’den fazla azalttığı ispatlanmış. H Parmak uçları ve dirseklerde 2 ila 10 milyon arası bakteri yaşıyor. H Tuvaleti kullandıktan sonra parmak uçlarımızdaki mikrop sayısı iki katına çıkıyor. H Nemli eller, kuru ellere oranla bin kat daha fazla mikrop yayıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle