Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Cedric Klapisch’in yönettiği ve Juliette Binoche, Romain Duris, Fabrice Luchini ile Albert Dupontel’in rol aldığı film, hasta ve ölebileceğini düşünen bir Parisliyi anlatıyor. Öleceğini düşünen profesyonel dansçı Pierre, ciddi bir kalp hastalığına yakalanmış ve organ nakli beklemektedir. Yeni organın ise onu kurtarmayacağı kesin değildir. Durumu, etrafındaki herkese yeni ve farklı biçimde bakmasına neden olur. Pierre’in üç çocuklu ve dul olan kardeşi Elise, Pierre’le ilgilenmek için yanına taşınır. Öleceğini düşünmek kendi ve şehirdeki diğer insanların hayatına yeni anlamlar katar. Manav, mimar, dansçı, fırıncı, evsiz, üniversite profesörü, sosyal işçi, illegal Kamerun göçmeni... ? Paris Tolga Örnek’in yönettiği ve Taner Birsel, Vahide Gördüm, Selçuk Yöntem, Uğur Polat, Ali Düşenkalkar, Halit Ergenç ile Sait Genay’ın aralarında bulunduğu geniş bir oyuncu kadrosuyla vizyona giren Devrim Arabaları, “Benzini bitti diye yolda kalan araba” etiketiyle unutulan ‘Devrim’in hikayesinin bilinen ve bilinmeyenlerini anlatıyor. Murat Şeker’in üçüncü uzun metraj filmi olan Aşk Tutulması’nda Tolgahan Sayışman, Fahriye Evcen, Tim Seyfi ile Ali Erkazan rol alıyor. Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olan Uğur, gayet sakin bir kişiliği varken söz konusu futbol olduğunda bambaşka bir adam olmaktadır. Annesi ve kız kardeşiyle birlikte yaşayan Uğur, annesinin evlenme baskısından sıkılmıştır. Pınar da aynı baskıyı annesinden görmektedir. Trafik kazası sonucu tesadüfen tanışan Pınar ile Uğur’un hayatlarında köklü değişiklikler olacaktır. ? Devrim Arabaları ? Aşk Tutulması ? Sihirli Şehir (The City of Ember) Gil Kenan’ın yönettiği ve Bill Murray, Tim Robbins, Saoirse Ronan ile Toby Jones rol aldığı filmde Lina ve Doon adlı iki çocuğun öyküsü anlatılıyor. Onlar, gökyüzünün her zaman karanlık olduğu, güneşin doğmadığı Ember kentinde yaşar. Kentteki sokak lambaları ve evlerdeki ışıklar sürekli yanmaktadır. Kentin enerji kaynaklarının tükenmeye başlamasıyla lambalar da sönmeye yüz tutar. Bunun üzerine iki kardeş, Ember kentinin gizemini çözmek ve insanlara gün ışığı sağlamak için çare arar. Türk sineması Selanik’te 1423 Kasım’da SÜT Yunanistan’ın ikinci büyük kenti Selanik’te gerçekleştirilecek 49. Selanik Uluslararası Film Festivali bu yıl çağdaş Türk ASLI sinemasına SELÇUK saygıda bulunuyor. Etkinliğin Balkanlara Bakış bölümünün düzenleyeceği bu geniş kapsamlı gösteride doksanların bağımsız yönetmenlerinin, ikibinlerin genç sinemacılarının uzun metraj, belgesel ve kısa filmleri Yunanlı izleyiciyle buluşacak. 1997’de Ömer Kavur, 2005’te Kutluğ Ataman, 2006’da Nuri Bilge Ceylan toplu gösterimleri, Ceylan’ın Panoramik Türkiye: Nuri Bilge Ceylan’ın Fotoğrafik Dünyası adlı fotoğraf sergisinin dünya galasını yapan Balkanlara Bakış bu yıl uluslararası ödüllü Türk filmlerine programında yer verdi. Çağdaş Türk Sineması’na Saygı üstbaşlığı ile sunulan bölümde, 61. Cannes en iyi yönetmen ödüllü Üç Maymun (Nuri Bilge Ceylan), San Sebastian’da Altın İstridye en iyi film, en iyi kadın oyuncu ödüllerini toplayan Pandora’nın Kutusu (Yeşim Ustaoğlu), Tribeca’da en iyi sinemasal anlatıcı seçilen Gitmek (Hüseyin Karabey), Locarno’da Cicae ödülü alan Sonbahar (Özcan Alper), Venedik Film Festivali’nde yarışan Süt (Semih Kaplanoğlu), Toronto ve San Sebastian’da yarışan Nokta (Derviş Zaim) gösterimde. Bölümde ayrıca Uygar Asan’ın dijital olarak çektiği ikinci uzun metrajı Kabuk, Selanik’te ilk uluslararası galasını yapacak yönetmenmüzisyen Nezih Ünen’in yaptığı Anadolu’nun Kayıp Şarkıları, Anadolu bölgesinin geleneksel şarkılarıyla melodilerinin, bu geçmişin seslerinin çağdaş enstrümanlar ve elektronik eklemelerle nasıl yeniden düzenlendiğini betimliyor. Balkanlara Bakış’ta Arnavutluk, Bosna, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan’dan seçkin yapımlarda yer alıyor. İzleyicinin seçtiği en iyi Balkan filmine 2 bin Avro ödül var. Kan kırmızı bir arzu PANDORANIN KUTUSU NOKTA BELGESELE YAKINU Arnavutluk’tan ülkenin bugüne dek yaptığı en pahalı yapım Time of the Comet (Fatmir Koci) katılıyor. Ünlü yazar İsmail Kadare’nin öyküsünden filmleştirilen 1914’te geçen bu kara komedide halkın Haley kuyruklu yıldızının görünmesiyle beş yüz yıllık Osmanlı yönetiminden kurtulacaklarına inanması anlatılıyor. Balkan Fonu’ndan 10 bin Avro alan, 61. Cannes Eleştirmenler Haftası büyük ödülünü kazanan Aida Begic’in Snow’u da (Bosna) programda. Begic,bu özgün çalışmasında savaşın içindeki Slavno’da yaşamda kalmaya çalışan kasabalıların öyküsünü aktarıyor. Geçen yılki başarılı Nae Caranfil toplu gösteriminin ve Romen yeni dalga akımının başlamasından sonra festival, 9 kısa metrajı programına kattı. Gündelik olayları gerçekçi, belgesele yakın biçemde yansıtan bu kısa metrajlar arasında Cannes’da Altın Palmiye alan Megatron (Marian Crisan), Berlin’de Altın Ayı kazanan A Good Day for a Swim(Bogdan Mustata), Locarno’da Altın Padrino alan Waves (Adrian Sitaru) var. Dokuzuncu yılını dolduran, Balkan ülkelerinden katılan yapım aşamasındaki projelere 10 bin Avro destek veren Balkan Fonu’na bu yıl Türkiye’den tam 4 proje katılıyor. Oniki proje arasına girmeyi başaran yapımlar şunlar: Clemency (Senaristyönetmen Cem BaşeskioğluMakara Film), Number Zero Senaristyönetmen Sırrı Süreyya ÖnderBeşiktaş Kültür Merkezi), Submission (Senarist:Zeynep Özcan Akbal, Yönetmen: Emre YalgınSFR), Tersakan (Senaristyönetmen: Barış PirhasanAnka Film, TürkAlman ortak yapımı). Türkiye’den bugüne dek Balkan Fonu’na başvurup destek alanlar arasında Kutluğ Ataman’ın Kürk Manto’su, Handan İpekçi’nin Saklı Yüzler’i var. Pandora’nın Kutusu ise etkinliğin ortak yapım fonu Crossroads’un 2006 Nokia N Serisi ödülünü almıştı. SONBAHAR USTALAR SINIFI Festivale katılacak ünlü yönetmenlerse Terence Davies ve Takeshi Kitano. Bağımsızlık Günleri bölümü İngiliz yönetmen oyuncuöykücü Terence Davies’in eksiksiz bir toplu gösterimini yapıyor. Sanatçının otobiyografik görüntüler, gerçekçinostaljik izlenimler, belleğin çekiciliğinin oluşturduğu sinemasal yaratımını kapsayan 6 çalışması izleyicilerle buluşuyor: The Trilogy: Children (1976), Madonna and Child (1980), Death and Transfiguration (1983), Distant Voices, Still Lives (1988), The Long Day Closes (1992), The Neon Bible(1995), The House of Mirth (2000), Of Time and City (2008). Filmleri ilk kez Yunanistan’da gösterilecek olan, İngiliz sinemasının en önemli yaratıcılarından Terence Davies, yapımcısı Olivia Stewart ile festivale katılarak bir ustalar sınıfı yapacak. Davies gibi ilk kez Selanik’e gelecek olan Japon yönetmenoyuncu Kitano’da son filmi Achilles and the Tortoise’ın tanıtımında bulunacak. Altın İskender ödülü verilecek Kitano’da ustlar sınıfına katılıp izleyicilere sinemasını, sanat görüşünü açıklayacak. C MY B C MY B “Üç Maymun”, içi kanayan ve fokur fokur kaynayan fakir bir ailenin özelinde bizi biz eden duygularımızı sorguluyor. Bu aynı zamanda örtbas edilmeye çabalanan bir gerçeğin öyküsü... Doğrulardan kaçmak, ölesiye susmak ve asla duymamak... Üç maymunun çok bildik hikâyesi, sonuçta ve ALPER esasen gündelik hayatımızdan TURGUT beslenmez mi? İstanbul’da derme çatma ama alperturgut.blogcu.com deniz manzaralı bir evde yaşama tutunmak için didinen bir ailenin yürek burkan öyküsü bu... Anne Hacer, baba Eyüp ve oğul İsmail... Yokluğun, yoksunluğun, yoksulluğun ve ailelerimizi inadına çepeçevre saran ve onu bozan yenidünya düzeni heyulasının gölgesinde yaşanır her şey... Aile vakti zamanında evin küçük oğlunu yitirmiştir, belki de birbirlerinden hem uzak durmalarının hem de sıkı sıkıya sarılmalarının nedeni budur. Eksik yaşanmışlıklar ve lanet para... Eyüp’ün açgözlü, kurnaz ve hırslı patronu Servet ile inanın pek çok örneği bulunanartık tanışabiliriz. Politikacı Servet tamda seçim arifesindeyken bir kazaya karışır ve belli bir meblağ karşılığı Eyüp’ün suçu üstlenmesini ister. Ailesinin paraya ihtiyacı olduğunu gören Eyüp, 9 aylığına demir parmaklıkların ardına çekilir. Ölen ölmüş, gerçeğin üstü örtülmüş ve vicdan parayla satın alınmıştır. Sonra Hacer, ilk defa “ne istersen yaparım” diyen bir adamı yani Servet’i tanır ve gücün simgesi kafasını karıştırır. Çekim gücü cazibeye, cazibe tutkuya dönüşmüştür. Yalnızlık, dinmeyen ihtiyaçlar ve kan kırmızı bir arzu... Servet uçkur çözmenin bedelini ödeyecektir, peki gerçek katil kimdir? İşte alın size öykünün anahtarı, özgün bir final için ise en yakınınızdaki sinemanın kapısını açmalısınız. “Koza”, “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı”, “Uzak”, “İklimler” ve en nihayetinde Üç Maymun... Nuri Bilge Ceylan, sinema adına her ne varsa üstüne kata kata ilerliyor ve sanırım sıra artık onun olgunluk dönemi ürünlerinde... Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde izlediğim, Türkiye Fransa İtalya ortak yapımı Üç Maymun (dün gösterime girdi), bence şimdilik Ceylan’ın en iyi ve en güzel filmi... Zaten Cannes’da adama öyle kolay kolay en iyi yönetmen ödülünü vermezler. Üç Maymun aynı zamanda 81. Akademi Ödülleri’nde kısaca “Oscar” diyoruz, Türkiye’nin yabancı film dalında aday adayı... Peki, Üç Maymun, Altın Portakal’dan eli nasıl boş döndü; işte bu olsa olsa “tutkuyla sevilen yalnız ve güzel ülkem”de olur. Senaryo, Ebru Ceylan, Ercan Kesal ve Nuri Bilge Ceylan’a ait. Yedikule’den İstanbul’a etkileyici bir pencere açan Üç Maymun’un görüntü yönetmeni ise Gökhan Tiryaki... Filmin başrollerinde, hepsi dört dörtlük iş çıkaran Hatice Aslan, Yavuz Bingöl, Ahmet Rıfat Şungar ve doktor Ercan Kesal var. Üç Maymun, Yılların tiyatrocusu Hatice Aslan ve Ercan Kesal’in ilk filmi... Ama ikisi de deyim yerindeyse döktürüyorlar. Ve Rıfat Şungar... Eğer bir film jürisinde yer alsaydım, gelecek vaat eden oyuncu ödülünü hiç düşünmeden genç aktör Rıfat Şungar’a verirdim. Şarkıcı ve oyuncu Yavuz Bingöl, Üç Maymun’daki performansı ile Cannes’da en iyi erkek oyuncu adayıydı, ödülü ise Che’yi canlandıran Oscar’lı aktör Benicio Del Toro’ya kaptırdı. MUHALİF FİLMLER NE ZAMAN YAPILACAK Yavuz Bingöl ile Antalya’da yaptığımız konuşmada; 1970’lerde çekilen film sayısının 150, 200’leri bulduğunu, 1990’lı yıllarda ise bu rakamın ne yazık ki 11, 12’ye düştüğünü belirterek, en nihayetinde silkinmeyle karar veren Türk sinemasının son 3, 5 yılda büyük bir aşama kaydettiğini söyledi. ABD’nin yılda 146 milyar dolar sinemaya ayırdığı bir dünyada, gişe kaygısıyla hareket etmenin kaçınılmaz göründüğünü vurgulayan Bingöl, “Örneğin Türkiye’de film çekeceksen devletten 250, 300 milyar para alıyorsun, bu durumda iktidarı nasıl eleştireceksin ve nasıl muhalif bir yapıma imza atacaksın” diyor. Üç Maymun’da kapitalist sisteminin aile üzerindeki baskısının rahatlıkla görülebileceğini ifade eden Bingöl şöyle konuşuyor; “ Fakir bir aileydik ve ben gecekonduda büyüdüm. Böylesi aile öykülerine çok tanık oldum. Eyüp karakteri, ailesini korumak ve geçimlerini sağlamak pahasına cezaevine düşmeyi göze alabiliyor. Karısının kendisini aldattığını hissettiği halde ona kıyamıyor, çünkü Eyüp, Hacer’i seviyor. Ölen oğul ise aileyi hem dağıtan hem de birleştiren yegâne şey. O sevgiyi betimliyor. Ve sonra değişim başlıyor. Nuri Bilge Ceylan, sahneleri üç alternatifli çekti. Yorumlayışı, duruşu, buluşu ve çekim tarzıyla bizi besledi, sahne matematiğini iyi kurmamızı sağladı.” Yavuz Bingöl’e Türkiye’de Yılmaz Güney’den sonra neden siyası filmler yapılmadığını ve yakın tarihimizi niye beyazperdede göremediğimizi soruyorum, o yanıtlıyor; “Genelde yönetmenlerin eli kolu bağlı oluyor, film bütçe demek. Hangi yapımcı bir TV’ye dahi satılamayacak filme para yatırır ki... Kesinlikle tarihten korkmamalıyız. Siyasi ve muhalif sinema öcü değildir ve o da bu ülkenin ihtiyacıdır. Soyut işler, alt metinler değil, ben yaptım oldu hiç değil, gerçek ve sahici sinema gerek bize... Çorum, Maraş ve Sıvas katliamlarının filmi yapılsın, bir Kızıldere, bir Mahir Çayan, bir Deniz Gezmiş, bir Erdal Eren öyküsünün filmi çekilsin isterim. Kim bilir, belki gelecekte ben de bir siyasi film yönetirim.”