18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 EKİM 2008 CUMARTESİ 5 Onunla iyi iletişim kurmanın sırrı: Sen dili yerine ben dili Kundera’ma kum doldu Yağmuru ve soğuğu getiren bir kitap fuarı yaşandı bu yıl. Konuk ülkenin “sahiplerine”, yani Osmanlı hayranlarına başkası da yakışmazdı zaten. Açıktaki kitaplar ıslandı. İnsanlar üşümeye başladı. Kırpıp kırpıp yıldız yapılan aylar yeniden anımsandı. Örneğin, gönüllü veya gönülsüz tüm figüranları eşliğinde, pek yoğun “AKP Türkiyesi” propagandalarına sahne olan 60. Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nın arifesinde bir eski yıldız fena yara aldı: Milan Kundera... 1950 yılında “Miroslav Dvoracek adlı bir Batı Alman ajanı komünist istihbarata ihbar ettiği belgelenen” ünlü romancı, belgeleri çürütemedi. Reel sosyalizmin en aman vermez bir düşmanı, hakkındaki iddiaları şiddetle reddetti. Ama belgeler çok sağlamdı ve “Bu bir yazara suikasttır, hem tam da Frankfurt Kitap Fuarı arifesinde hiç olacak şey mi?” gibisinden bir şeyler söylemekle yetindi. Fakat bu, Frankfurt Kitap Fuarı çerçevesinde de pek fazla tartışılmadı. Belki önümüzdeki günlerde hava değişir. Ama öyle bir şey herkes için sürpriz olacaktır. Özellikle 1989 öncesi ve hemen sonrasının bu gözde antikomünist romancısı, Nobel’in müzmin adayı, 1950 yılında fanatik bir komünist olduğunu kamuoyuna yeniden hatırlatmış oldu. Böyle kızıl bir geçmiş, 1929 doğumlu Kundera’nın Nobel hayallerini tamamen gömmesini kolaylaştırabilir. Gerçi şu sıralarda İsveç’te yaşayan ve 58 yıl önce ajanlık hizmeti vermek üzere Çekoslovakya’ya giriş yaptığını kimsenin yalanlamadığı mağdur Miroslav Dvoracek, 14 yıl, bu nedenle cezaevine yattıktan sonra, başına gelenlerden açık bir dille Kundera’yı suçlamış değil. Ama artık tarihe OSMAN ÇUTSAY karışmış bir Çekoslovakya’dan geriye kalan halkın da, diğer Orta Avrupa halklarının da, böyle hesaplar sormaya niyeti bulunmuyor. Okurlar, böyle şeyleri önemsemiyor. Başka bir şey var: Gençliklerinde hareketli bir solculuk yaşayanların sol düşmanlığında her türlü sınırı aşması, anlaşılan bu özel tarihlerden güç alıyor. Yani Burhan BelgeMurat Belge çizgisi, Cengiz Çandar, Hadi Uluengin, hatta İsmet Özel gibi isimlerden çok daha azılıları, Avrupa’daki reel sosyalizmler döneminde ve sonrasında yaşamıştı. Bizimkiler onların kopyası gibi bir şey oluyor... Ama o da önemli değil. Önemli olan, başka bir şey: Halkların ve okurların duyarsızlığı. Kimse, bu işlerle yeniden ilgilenmek istemiyor. Küresel bir duyarsızlık bu. Nitekim, sadece AKP propagandasına hizmet veren ve dile getirilen eleştirilerin bile Türk gericiliğine hizmet verdiği bir kitap fuarı bünyesinde, Milan Kundera gibi bir dönemin en parlak yıldızının geçmişte arkadaşlarını sosyalist devletin güvenlik yetkililerine ihbar ettiği ortaya çıktığında bile önemli bir tartışma olmuyor. Bu da yine Türkiye’yi anımsatıyor. AKP Türkiyesi’nde, çalınanlar, yıkılanlar ve ülkenin sıfırlanma çabaları tek tek açığa çıkarıldığı halde halk, “Bırakın yahu çalsınlar, hiç olmazsa besmele çekiyorlar” diyorsa ve aydın veya aydın adayları da katılımlarını “Tamam bunlar çok gerici, ama hiç değilse demokratlar, hem yol paralarımızı karşılayıp bizi yurtdışına taşıyorlar, hem de oralarda onların her istediğini söylememizi istemiyorlar” diye meşrulaştırıyorsa, bu yeni Orta Avrupa karanlığının tüm dünyaya yayıldığını düşünmemek için ortada neden mi kalır? Frankfurt, kitaplar ve etik değerlere önem veren yargılayıcı okurlarla değil, gericiliğin her çeşidi ve böyle soğuk bir yağmurla kendini gösterdi. Ama tabii Kundera’mıza da kum doldu. Çocuklarınız, eşiniz, arkadaşlarınız için “iyi bir dinleyici” olduğunuzu düşünüyor musunuz? Yani, karşınızdakini, hiç soru sormadan, “boşver”, “sağlık olsun”, “aldırma” vb. demeden, çözüm getirmeden, FİGEN yargılamadan, teselli etmeden dinleyebiliyor ATALAY musunuz? Dinleme becerisine sahip olmak aslında hiç kolay değil. “sen” dili kullanarak farkında olmadan yanlış cümleler kurarak çoğu zaman iletişimi engelliyoruz. Geçenlerde kızım, çok önem verdiği bir defteri kaybettiği için çok üzgün olduğunu söyledi. Ben de ona “çok dağınıksın,o yüzden neyi nereye koyduğunu asla hatırlamıyorsun” dedim. Böylece de onun üzüntüsünü anlamaya çalışmak, defteri bulmasına yardım etmek yerine yalnızca suçlamış oldum. Bu suçlama, aramızdaki iletişimi engellediği gibi onu daha düzenli de yapmadı. Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda düzenlenen “Veli Sempozyumu”nda sunulan “Beni Çözersen, Çözümleyebilirim” başlıklı çalışma, “iletişim engelleri” ve “etkin dinleme” konularını çok kapsamlı biçimde ele alıyor. İletişim engelleri: ? Çözüm getirmek, yönetmek, yönlendirmek: şöyle yap, böyle yapma... ben ne dersem o... ben bir konuda karar verdim mi sana konuşmak düşmez... ? Yargılamak, eleştirmek, utandırmak, ad takmak: sen zaten hep kolaya kaçarsın... bebek gibi davranıyorsun... şikayetten başka bir şey bilmezsin zaten sulu göz, bir arkadaşınla oynamasını bile bilmiyorsun... ? Soru sormak, araştırmak, incelemek: Neden? Sen ona ne yaptın? O sana ne dedi? Neden doğru düzgün oynamayı beceremiyorsun? ? Teşhis, tanı koymak, yorumlamak, tahlil etmek: Aslında sen öyle demek istemiyorsun... Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum... ? Oyalamak, şakacı davranmak, konuyu saptırmak, avutmak, teselli etmek: Aldırma boşver.. Düzelir canım, bunu dert etme... Üzülme... Olur böyle şeyler, geçer... ? Karşılaştırmak: Komşunun çocuğu kadar olamadın... Bak Mehmet ne kadar çok çalışıyor... ? Övmek, iltifat etmek: Bu evin kralı sensin aslan oğlum... Sen dünyanın en güzel kızısın, sana herşey yakışır... Dinleme becerilerinizi geliştirmeniz için öneriler: En iyi zamanı seçin Dinlemek için kendinizi hazır hissedin Duygularını kabul etmek önemlidir Çocuğunuzun sizin seçtiğiniz çözüme ulaşmasını beklemeyin Çocuğunuzu birey olarak kabul edin Çocuğunuzu anlamaya çalışın Sen dili Sen dilinde tamamen karşı tarafa yönelik suçlama vardır. Ben dili Ben dilinde karşıdaki kişiye verilen mesaj, “ben böyle hissediyorum ama bu davranışın herkese böyle hissettirmeyebilir” anlamını içerdiğinden, kişinin kendini suçlamadan, gözden geçirmesine olanak tanır. ? Çok kabasın! Her zaman sözümü kesiyorsun ? Haydi yatağa. Saatin kaç olduğunu bilmiyor musun? ? Onlar senin kardeşin. Ne biçim davranıyorsun? ? Bir şey söylemeye başlayıp da bir türlü sonunu getiremediğim zaman çok rahatsız oluyorum. ? Geç yattığında seni uyandıramıyorum ve işe geç kalıyorum. ? Kardeşlerini kırdığın için ben de çok üzülüyorum figenatalay?yahoo.com Faks: 0 212 343 72 64 Çocuk Filmleri Festivali Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali başlıyor. 28 Ekim–13 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan festival, 30’un üzerindeki ülkeden 100’ün üzerindeki filmi, çocuklarla buluşturuyor. Çok sayıda filmin yer aldığı bu yılki festival programında, yedi ayrı ülkeden yedi ayrı çocuğun yaşamlarını ve ülkelerini anlatan yarı belgesel filmleri izleyebilir, Altın Arayan Çocuk’un macerasına ortak olabilir; fantastik bir öyküyle tanışıp Mozart’la arkadaşlık yapabilir; çocukların en çok sorduğu 100 sorunun bilimsel yanıtlarını bulabilirsiniz. Filmleri DPoint Cinecity Etiler, Wings Cinecity Trio Kozyatağı, Cinecity Olivium Zeytinburnu, İzmir Kipa Cinecity ve Beykent Üniversitesi Sanat Merkezi Sinema Salonu Beylikdüzü’nde izleyebilirsiniz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle