Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 25 EKİM 2008 CUMARTESİ Portakal’a yıldız yağdı Sinema denilen büyüyü yedeğine alan ve Türkiye’nin Oscar’ı diye de betimlenen 45. Altın Portakal’a geçen hafta veda ettik. Türk sineması gün geçtikçe gelişiyor buna şüphe yok (bu yıl yaklaşık 80 film çekildi), yönetmenlerimiz tarzlarını değiştiriyor ona da lafımız yok. Hatta ve hatta turistik cazibe merkezi Antalya, Cannes’a dönüşsün de isteriz. Ancak… Ödül ALPER törenleri iktidar partisinin gövde gösterisi TURGUT altında kalmasın, politika filmler aracılığıyla yapılsın kürsüde nutuk atarak alperturgut.blogcu.com değil… Neyse… 45. Antalya Film Festivali’nde Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) ile Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) işbirliğinde gerçekleştirilen Altın Portakal Film Festivali’nde birbirinden güçlü filmler yarıştı. Şimdi yarışan 16 uzun metrajlı filmi değerlendirelim. Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kapan Nuri Bilge Ceylan’ın “Üç Maymun”u gerçekten güzel bir film. Ceylan’ın olgunluk döneminin bu ilk yapımını sakın kaçırmayın. Üç Maymun’un, Altın Portakal’dan eli boş dönmesinin izahı ise sanırım, jüri üyelerinin vicdanında saklıdır. Tuncel Kurtiz’in başkanlığını üstlendiği jüriye Fadik Sevin Atasoy’un nasıl seçildiği ise en az benim kadar birçok kişi içinde hala muamma… filmi “Sonbahar”ı eminim seveceksiniz. Sonbahar, Altın Portakal’da değil 4. Uluslararası Avrasya Film Festivali’nde yarıştı ve NETPAC ödülünü aldı. Alper’in, Metris Cezaevi’nde işkence altında öldüğü savlanan Engin Çeber’in annesine ödülünü ithaf etmesi ise uzun süre alkışlandı. ‘ARTIK DİZİ YOK’ 45. Antalya Altın Portakal Ulusal Yarışma’nın kazananı “Pazar: Bir Ticaret Masalı” oldu. Ulusal bir yarışmada, ödül bir İngiliz yönetmene gitti. Buna Ben Hopkins de şaşırdı ve “Zevkten dört köşe oldum. Bir İngiliz zevkten dört köşe oluyor, böyle görünüyor. Şimdi artık Türkçem de bitti” dedi. “Pazar” gerçekten iyi bir film, en iyi senaryo da ona gitti, en iyi erkek oyuncu da… Tayanç Ayaydın, hayatının rolünü oynamış dersek sanırım abartmış olmayız. Filmde kısa ve öz bir rolü bulunan genç aktris Şenay Aydın ile de konuştum. Şenay Aydın, bir kaçakçının hamile eşi Elif’i canlandırdı; “Bu masal gibi bir film, ekip iyiydi ve set süreci gayet keyifli geçti. Yönetmen Ben Hopkins, Türkiye’yi bizden daha iyi tanıyor, buna biz şaşırdık, sizler de şaşıracaksınız.” Şimdi geriye sadece “Ulak” kaldı. Çağan Irmak’ın bir sonraki filmi “Issız Adam”, 7 Kasım’da vizyonda… Ulak yeni bir film değildi ve bu nedenle şansı azdı. “Babam ve Oğlum”dan sonra Ulak’ı çeken Irmak, Antalya’da ilk kez Ulak ile ilgili konuştu. Seyircilerin katılımıyla gerçekleşen basın toplantısı, gayet duygusal ve keyifliydi. Irmak, “Çemberimde Gül Oya” kalitesinde yeni diziler çekmesini isteyen seyircilere, “Artık dizi çekmeyeceğini çünkü sakil bir ortamda bulunmak istemediğini, yalnızca sinemaya devam edeceğini” söyledi. Çok da haksız değil hani… Festivalin açılış filmi, Ferzan Özpetek’in “Mükemmel Bir Gün”ü birçok eleştirmen tarafından beğenilmedi. Efsanevi savaş filmi “Full Metal Jacket”ta büyük usta Stanley Kubrick ile Altın Palmiyeli Birdy filminde Alan Parker’la çalışan Matthew Modine, halkla en yakın temas halindeki isimdi. Filmden filme koşan sıkı bir sinefil olduğunu gösteren Danny Glover, sonunda yorgun düştü ve basın toplantısında uyuya kaldı. SIRADA BAL VAR Yeşim Ustaoğlu’nun “Pandora’nın Kutusu” yine ilginç seyirliklerden… Bilen bilir, Pandora’nın Kutusu pekte tekin değildir, artık gündelik hayatın kirli çamaşırları, geçmişin tüm pislikleri ve eksik hesaplaşmalar birer birer dökülebilir. Ülkenin en iyi yönetmenlerinden Reha Erdem, “Hayat Var” ile inanın hazmı zor bir esere imza atmış ama film finalde güzel bir tat bırakıyor bunu da baştan söyleyeyim. Özellikle çocuk oyuncu Elit İşcan harikalar yaratıyor. Festivale en yakışan yapıtlardan “Süt” ise sıkı sinemaseverler tarafından büyük bir keyif ve ilgiyle izlenilecek. Semih Kaplanoğlu’nun, Yumurta’sını çokta sevmemiştim Süt’ü ise beğendim. “Yusuf Üçlemesi”nin tamamlanması için artık sırada sadece “Bal” var. Derviş Zaim, “Cenneti Beklerken”den sonraki filmi “Nokta” ile festivalin en iyi yönetmen ödülünü kazandı. Sizlerde hiç çekinmeden bu filmi listenize alın. Yönetmen Cemal Şan, “Başlarken amacım aşkla ilgili üç kelimeye dair üçer film yapmaktı; akıl, kalp ve ruh. Ali, akla; Zeynep, kalbe, Dilber de ruha denk düşüyordu” diye konuştu. Üçlemenin karakterleri Ali, Zeynep ve Dilber’in yaşayan insanlar olduğunu vurgulayan Şan, hikâyelerin gerçekten yola çıkarak senaryolaştırıldığını söyledi. Gelelim işin özüne… “Zeynep’in Sekiz Günü”nü beğenmemiştim, “Dilber’in Sekiz Günü” ise tam aksine iyi kotarılmış bir film. Oyuncular Nesrin Cavadzade ve Fırat Tanış tek kelimeyle rollerinin hakkını vermişler. Cemal Şan, “Ali’nin Sekiz Günü” ile üçlemeyi tamamlamıştı. Festivalde, Dilber adaylar arasına seçilmişti, Ali’nin akıbeti ne olacak ilerde hep birlikte göreceğiz. Neyse ki toplantı kendisiyle ilgili değildi. “Cehennem Silahı”, “Predator 2”, “Testere” ve “Mor Yıllar” ile milyonların sevgilisi Glover, son filmi “Körlük”ün galasındaydı. Yıllara meydan okuyan Jaquelline Bisset ve “Bolero” ve “On” ile aklımıza kazınan Bo Derek de Antalyalıların ilgisine mazhar oldular. “Kötü adamları oynamayı severim. İyiler film boyunca dayak yer, kötülerse sadece bir kez, sonda” diyen ünlü karakter oyuncusu Michael Ironside, Fatih Pelle ile hem Altın Küre hem Altın Palmiye hem de Oscar alarak sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran saygın yönetmen Bille August, “Nürnberg Mahkemesi” ve “Deep Impactle” ile hafızalara kazınan Oscar’lı eski kuşak aktör Maximilian Schell, “After the wedding” ile tanıdığımız yönetmen Susanne Bier, şaşırtan Türkçesini İstanbul doğumlu olmasına borçlu olan “Addicted Love” ve “Taking Lives” filmlerinin kabiliyetli oyuncusu Tcheky Karyo ve “Süpermen”den bildiğimiz Micheal York, festivalin uluslararası bir arenaya dönüştüğünü müjdeler gibiydi 4. Uluslararası Avrasya Film Festivali’nin jüri başkanı ise Danimarka asıllı Amerikalı yönetmen Paul Verhoeven idi. Robocop, Temel İçgüdü ve Kara Kitap sanırım onu anımsamanıza yeterde artar bile… Sonra 65. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan’ı kapan “Pi” ve “Bir Rüya İçin Ağıt”ın becerikli yönetmeni Darren Aranofsky imzalı “Güreşçi” gala gösterimine her dem asi, serseri ve deli Mickey Rourke ile Oscar’lı güzel yıldız Marisa Tomei katıldı. Gelelim Kevin Spacey’e… İki Oscar ve pek çok kült film. En ünlüsü o ve en alçak gönüllüsü… Adam egosunu sıfırlamış. Sahildeki kapanış partisinde; o ve Adrien Brody şarkı söyledi, Marisa Tomei dans etti. Gençler yanına gelince güler yüzlü Kevin Spacey, onları kırmadı, hemen ayağa kalkarak sohbetlerine katıldı. Kim çağırdıysa yanına gitti. Kendisine sanatçıyım diyenler duysun, onlara tavsiyem bu dünya yıldızından ders almalarıdır. Dilber’in Sekiz Günü’nün başrol oyuncusu Nesrin Cavadzade. Susanne Bier. BİLEĞİNİN HAKKIYLA.. Ne iyi ne de kötü diyebileceğim filmler ise; Raşit Çelikezer’in yalnızlıklarımıza ve sıkışmışlıklarımıza dem vuran eseri “Gökten Üç Elma Düştü”, Aydın Bulut’un Gazi Mahallesi’nin gençlerini anlattığı ve çok fazla şeyi ortaya döktüğü için karman çorman hale gelen 10 yıllık projesi “Başka Semtin Çocukları” bunlar arasında… Başka Semtin Çocukları ile en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kucaklayan küçük dev adam Volga Sorgu, “Barda” filminden beri aklımın köşesindeydi, o bileğinin hakkıyla kazananlardan… Bu listeye Hüseyin Karabey’in aslında enteresan denilebilecek bir konuyu tam olarak yansıtamadığı filmi “Gitmek” ve Mehmet Göreli’nin “Gölge” adlı yapıtını da ekleyebiliriz. Ve “Vicdan”… “Âdem’in Trenleri” ve “Eğreti Gelin” ile harikalar yaratan Nurgül Yeşilçay, keşke bu yapıtla yani Vicdan’la (vasat filmler arasında sayıyorum) en iyi kadın oyuncu ödülünü almasaydı. Benim bu dalda favorim Hatice Aslan idi. Tülin Özen ve Başak Köklükaya da sürpriz yapar diye düşünüyordum. Vicdan’ı çeken usta yönetmen Erden Kıral, “Hakkâri Bir Mevsim’i çektiğimde sinema yazarları ‘hiçbir filme benzemeyen bir film’ demişti. Şimdi 2008 yılında da hiçbir filme benzemeyen bir film yapmaya çalıştım” diyor ve zaten bize söz bırakmıyor. İstanbul doğumlu yönetmen Susanne Bier (solda) sinema söyleşisinde... Matthew Modine festivalin en sosyal isimlerinden biriydi. İsmail Necmi’nin (solda) Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım? filminin başrol oyuncusu Herold (sağda) ve muhabirimiz Alper Turgut... MASKEYLE DOLAŞAN ADAM Gelelim olmamışlara, iki filmi bu listeye soktum. Biri Kadir İnanır’ın oynadığı Şahin Gök’ün çektiği “Son Cellât” diğeri ise Selim Evci’nin çektiği “İki Çizgi” (Gülçin Santırcıoğlu iyi oynamış, hakkını yemeyelim). Hukuk okuyan ancak avukatlık yapmayan, Almanca bilmediği halde uzun yıllar bir Alman TV’sinin Türkiye temsilcisi olan İsmail Necmi’nin “Bunu Gerçekten Yapmalı Mıyım?” adlı ilk filmine ise herhangi bir kategori bulamadım. Bu bir gerçek hayat öyküsü ve belgesel bir film... Başka bir mecrada değerlendirilmesi kuşkusuz daha hayırlı olurdu. Filmin yönetmeni İsmail Necmi ve festivalde dahi maske ile dolaşan başrol oyuncusu Herold ile bir söyleşi yaptım. Kısaca özetlersek; İsmail Nemci gerçekten zorlayan bir film yaratmış, öncelikle gitmiş 10 bin avro kredi çekmiş bankadan sonra bununla ışık, kamera almış ardından da Hamburg, Berlin ve İstanbul’da (2,5 yıl sürmüş bu tur) bu filmi tamamlamış. Filmin kahramanı Petra bir Alman kadın… Klasik hikâye… İstanbul’a tatile gelir aşık olur, evlenir ve kentte kalır. Sonra eşinden boşanır ve Çukurcuma’ya yerleşir. Üst katında bir Fransız vardır Petra’nın, alt katında çarşaflı bir kadın… İsmail Nemci ise yan komşusudur. Evinde saç keser, modern dans yapan profesyonellere kıyafetler hazırlar, art direktörlük yapar. Film bir Türkiyeli olmuş bir Almanın (değişimin) öyküsü olarak başlar Petra’nın Almanya’da yaşayan ikiz kız kardeşi Karen’in kansere yakalanması ile konu değişir. Karen çekimler sırasında ölür, tek yumurta ikizi Petra’da kansere yakalanır ve bir böbreğini ameliyat masasına bırakır. Petra artık ömrü boyunca kontrol altında yaşayacaktır, canından çok sevdiği Karen’in köpeklerine bakmak için Almanya’da kalır. İsmail Necmi, “Filmim ya sevilsin ya ondan nefret edilsin, alkışlansın veya yuhalansın, çünkü sivri bir şey yaptığımın gayet farkındayım” diyor. Onun, eh işte ye ve tepkisizliğe ise asla tahammülü yok. Özcan Alper’in 2’si asker 32 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün yaralandığı Hayata Dönüş Operasyonu’nun yıldönümü 19 Aralık’ta gösterime girecek Foto muhabiri annesiyle Antalya’ya gelen ve bu sayede kadın hayranlarının çemberinden kurtulan “Piyanist” filminin Oscar’lı oyuncusu (en genç Oscar alan aktör) Adrien Brody, sempatik tavırlarıyla herkesin ilgi odağı olmasını bildi. Onun oynadığı vasat yapım “Bloom Kardeşler” festivalin kapanış filmiydi. (altta) Michael York. Ferzan Özpetek’in Mükemmel Bir Gün’ü eleştirmenlerce pek beğenilmedi. C MY B C MY B Altın Portakal partisinde Oscarlı oyuncu Adrien Brody de vardı...