19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 5/9/07 16:52 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 8 EYLÜL 2007 CUMARTESİ Sahan restoranlarının sahibi Tahir Tekin Öztan’dan Türkiye’nin tanıtımına ilişkin ilginç iddia: Bir yıllık reklam harcamasını versinler 10 yılda yapamadıklarını yapayım! addebostan’da küçük bir kulübe ve bir sandalyeyle başladığı iş yaşamını İstanbul’un en büyük restoran zincirlerinden birinin sahibi olarak sürdüren Tahir Tekin Öztan şu günlerde daha bir heyacanlı. Sahan Restoranları’nın sahibi Öztan, Sahan’ın yurtdışındaki ilk şubesini Ekim ayındaYunanistan’ın Glyfada’da şehrinde açacak. Öztan’ın hedefi Türk mutfağını dünyaya en iyi şekilde tanıtabilmek. “Türkiye’de en iyi isim olmak, AHMET sonra da dünyaya açılmak diyor. Öztan’la iş YAZICI istiyorum” yaşamını, işletmecilik anlayışını ve gelecek planlarını konuştuk... Ailenizden gelen bir kebapçılık geleneğiniz var. Nasıl devraldınız bayrağı? Sahan’ı kurmamız 1970’e dayanır. Babam ve eniştem bir arada bu işe başlamışlar. 1984 yılında kendi şubemi açtım. Çünkü babam ve eniştem benim fikirlerime çok değer vermiyordu. Ne dersem ‘o iş öyle olmaz, böyle yapılmaz’ diyorlardı. Paket servis yapalım diyordum, eve paket servis gitmez diyorlardı. Size garip gelebilir ama o zamanlar böyle değildi. Müşteriye gereken ilgi gösterilmezdi. Caddebostan’da küçük bir kulübe ve bir sandalyeyle başladığım işi şimdi daha iyi ve profesyonel çalışma hayatına kadar getirdim. İstanbul’da şu an 7 şubemiz var. Diğer restoranlardan farkınız bunlar mı sadece? Benim restoranlarımın mekanları özellikle geniştir. İçinde çocuklar için mini bir restoran bile var. Bunda amaç çocuklarıyla yemeğe gelenlerin sıkılmadan ve çocuklarıyla birlikte ağızlarının tadıyla yemek yiyebileceği bir ortam yaratmaktı. Hâlâ gözlemlediğim bir sorun var ki Türk işletmeleri çocuklara gereken önemi vermiyor. Bu yüzden sürekli kendilerini fast food restoranlarına götürtmeye çalışıyorlar. Bizdeki bu hizmet için Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen insan var. Restoranlardaki temizlik sorununa da farklı bir çözüm getirerek mutfaktan sahada çalışan elemanlara kadar hepsine haftada bir manikür ve pedikür yaptırıyoruz. Ayda bir bazen de iki ayda bir olmak üzere psikoloji ve yönetim dersleri alıyoruz. Manikür ve pedikür?... Buna neden gerek duydunuz? Merhaba Çiçekler duvarlardan aşağı sarkardı. Kırmızı, pembe, beyaz renk harmonisinin kokusu bütün sokağı sarardı. Sokaklarda ağaçların, bahçelerde çiçeklerin, çimenlerin olduğu zamanlardı. İnsanlar yeşile, doğaya hasret değildi henüz. Kredi kartı yoktu, naylon poşet yerine kese kağıtları kullanılırdı. Cep telefonu ve internet daha icat edilmemişti. Telefonda konuşmak için numara yazdırılır, saatlerce beklenirdi. Çok değil, bir yaşamın ilk çeyreğinde yaşandı değişim. Kentleşme ve teknolojik gelişimin hızı bir çok şeyi sildi süpürdü. Hayat daha da kolaylaşacaktı oysa. Beton duvarlar birbirine yapıştı. Ağaçlar parklara hapsedildi. Çocuklar sokaktaki arkadaşı yerine televizyon ve internetin karşısında sanal kahramanlarla tanıştı. Kredi kartları taksitlendirildi, daha çok tüketim için teşvik edildi. Alışveriş merkezleri şehrin dört bir yanını sardı. Gülümsemeyi unutan insanlar cep telefonlarına yapıştı. Sevgiler sahteleşti. Yapay, kocaman bir dünya yaratıldı. İki genç öğrenci Baysan Yüksel ve Gamze Özer, herkesi içine çeken bu plastik yaşama karşı olduklarını söylemek için yola çıktı. Üç yıl boyunca uğraştılar. Bir sergi hazırladılar: “Plastik Dünya. ” İnsanların kafalarını karıştırmak, biraz olsun düşünmelerini sağlamak için ironik bir yol seçtiler. “bayananderson & frobuk” takma adıyla bir konteynırın içine sığdırdılar plastik dünyayı. Bir de manifesto hazırladılar: “Plastik şehir, doğala karşı bir duruş olarak oluşturulmuştur. Bu nedenle doğaya ait hiçbir öğe plastik şehirde bulundurulmamalıdır. Plastik şehirde yaşamayı kabul etmiş bir birey yirmi dört saat gözlem altında bulunduğunu bilmelidir. Plastik şehir, halkına her türlü kolaylığı sağlamak için bünyesinde yapay zeka sistemine yer vermektedir. Yapay zeka sistemi gönülsüz işçilerce yürütülmektedir. ” Yaşadığımız zamana acı bir gülümsemeyle baktıran sergiyi Sinem Dönmez kaleme aldı. İyi hafta sonları... C Sadece deniz ve kum yok Türkiye’nin tanıtımını yemekle nasıl yapacaksınız? Öncelikle şunu anlamak lazım. Türkiye’nin sadece deniz ve kumu yok. Bizim ülkemizin bir tarihi ve inanç turizmi var. Yemek kültürü var. Türkiye’yi tanıtmak iki reklam panosuyla ile bitmiyor. Bunu sayın başbakanımızla da konuşacağım ama kendisinden bir türlü randevu alamıyorum. Teklifim şu, Türkiye’nin bir yıllık tanıtım reklam gelirlerini bana, kendilerine 10 yıl içerisinde geri ödemek suretiyle versinler. Dünyanın en büyük ve kozmopolit şehirlerinde restoran açayım, kapı girişlerine ve masalarına broşürler koyayım. Türkiye’yi yemeğiyle, tarihiyle, kültürüyle tanısınlar. Aynı restoranın girişine Türkiye’ye turlar düzenleyen bir şirketle anlaşıp stand kurayım. İddia ediyorum, 10 yılda yapamadıkları reklamı ben insanlara yaparım. Kredi haricinde bana ülkemin kefil olmasını istiyorum. Türkiye köşelerdeki dönercilerden daha öte bir yemek kültürüne de sahip. Otellerde ya da restoranda çalışan insanlar ellerine eldiven kafalarına da bone takarlar. Bunun nedeni ellerinin pis oluşudur. Tabağınız size gelene kadar kim bilir ne şartlar altında üretilmiştir. Bizim çalışanlarımız kişisel temizliklerine özen gösteriyorlar. Bakımlı ve temiz geziyorlar. A’dan Z’ye denetlemeden geçiyorlar. O adam bone ya da eldiven takmasa da temizliğinden emin oluyorsunuz. Manikür ve pedikür kozmetik amaçlı değil. Aynı zamanda dermatologlara da elde mantar olup olmadığını kontrol ettiriyoruz. Dışarıdan anlaşılmayan bir deri hastalığı olduğu için müşterilerin ve bizim bunu farketmemiz çok zor. Bir doktor ameliyata girerken eldiven takıyorsa, mutfağa da o kadar steril girmeli. Yurt dışına açılma planınız olduğunu ve bunun için girişimlerde bulunduğunuzu biliyorum. Neden yurtdışına açılmak istiyorsunuz? Ben iyi yemek yapıyorum diyerek bir yerlere gelemiyorsunuz. Benim ekstram hizmetim ve bunun yanında kebap kültürünü söylenirken utanılan bir halden çıkarıp insanların elit bir şekilde yemek yiyebilecekleri bir restoran zincirinin baştacı yapmışım. Türkiye’nin tanıtımını yapmak ve Türk yemeklerine başka ülkeler tarafından sahip çıkılmaması için yurtdışına açılmayı istiyoruz. Burada yemek yiyenler size işinizi kendi ülkelerine taşıma fikrini sunuyorlarmış. Ama siz neden gidip hâlâ bir girişimde bulunmadınız? Burada iş yapan yabancılar mekânımda yemek yiyiyorlar. Arkamda bir güvencem olmadığı için açılmaya yurt dışına açılmaya cesaret edemiyorum. Yunanistan Turizm Bakanı bana randevu verip görüşmek istiyor ben daha başbakanımızdan bir randevu alamıyorum. Kuveyt’e gittim. Emir’in oğlu ile restoran açma işini konuştuk. Beni davet ettiler sağolsunlar, ülkelerini gezdirdiler. Adamlar “Bizim Osmanlı’ya saygımız var. Sen Osmanlı soyundan geliyorsun. Biz seni her zaman dinleriz. Bir başka bakana gidip bunları bu kadar rahat anlatamazsın. Gel bizim ülkemizde restoran kur” diyorlar. Yani bu kadar talep varken arkamda biri dursun yeter ki açayım, gelirini de bir vakıf açsınlar bağışlayayım. Parasında değilim. Ülkemin yemek kültürüne sahip çıkayım, ülkemi tanıtayım bu kafi. Benim bu noktadan sonra paraya ihtiyacım yok. Keşke ülkemden başka bir girişimci yurt dışında ülkesini tanıtacak, kültürünü tanıtacak restoranlar açsa ama bunu yapacak benden başka biri olduğunu sanmıyorum. Verdi’nin operası bir saate adını verdi Saat insanın karakterini belli eder derler. Her ne kadar saat kullanmayarak bu önyargıyı yıkanlar olsa da gün içinde en çok bakılan, en gözönündeki aksesuar olan saat birçok insanın vazgeçilmezi. Saatte kaliteye önem verenlerin rağbet ettiği, sektörün önde gelen markalarından Raymond Weil da yeni erkek koleksiyonunu piyasaya sunmadan önce uluslararası basına ve dağıtımcılara tanıtımını İstanbul’da gerçekleştirildi. 1876’dan beri üretim yapan Raymond Weil markası üç kuşaktır ailece sürdürülüyor. Merkezi Cenevre’de bulunan Raymond Weil, güçlü dağıtım ağı sayesinde dünya çapında 90’dan fazla ülkede temsilciliğe sahip. Raymond Weil’in damadı ve torunu tarafından yönetilen marka şu an dünyada en çok kabul gören lüks saat markalarından biri. Raymond Weil bağımsızlık temasıyla piyasaya sürdüğü Nabucco adlı koleksiyonunun tanıtımını Suada’da gerçekleştirdi. Bu organizasyon için markanın 25 ülkedeki 100 dağıtımcısı da Türkiye’ye geldi. Raymond Weil’in Türkiye dağıtımcısı Günsal Saat 1976’dan bu yana ülke genelindeki 60 satış noktasıyla markanın pazar payının büyümesine yardımcı oluyor. Kuruluşundan beri koleksiyon adlarını ünlü operalardan seçen markanın şimdiki koleksiyonu Nabucco, adını Verdi’nin kurtuluş ve bağımsızlık mesajı taşıyan operasından alıyor. Metro Group’tan kısa film yarışması Metro Group ve TÜRSAK Vakfı’nın işbirliği ile düzenlenen ‘Metro Group Kısa Film Yarışması’ için başvurular başladı. Türkiye’den dünyaya farklı renkler sunma potansiyeli taşıyan yönetmen adayı sinema öğrencilerinin, uluslararası platformlarda eğitimine ve Türk sinemasının gelişimine katkıda bulunmayı amaçlayan yarışmaya katılmak için son tarih 31 Ekim 2007. Bu yıl beşincisi gerçekleşecek yarışmanın kazananları, yine sinema otoritelerinden oluşan dev bir jüri tarafından belirlenecek. Sinema öğrencileri ve camiası için bir klasik haline gelen ‘Metro Group Kısa Film Yarışması’nın bu yılki jürisi; Ayda Aksel, Muharrem Gülmez, Nurgül Yeşilçay, Atilla Dorsay, Tevfik Başer, Doğan Hızlan, Ali Saydam, Nurdan Tümbek Tekeoğlu’ndan oluşuyor. Kısa filmlerin kıyasıya yarışacağı yarışmanın jüri başkanlığını ise TÜRSAK Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Engin Yiğitgil yapacak. Sinema ve iletişim alanlarında ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim gören gençlerin katılımına açık olarak düzenlenen yarışmaya, 2007 yılında mezun olan öğrenciler de filmleriyle katılabilecekler. İmgesel (fiction), deneysel, belgesel ve animasyon türlerinde 15 dakikayı geçmeyen tüm projeler kabul edilecek. Başvuru yapan eserler arasından birinciliğe layık görülecek filmin yönetmeni, Londra New York Film Akademisi’nde burslu sinema eğitimi almaya hak kazanacak. Birinciye ayrıca 2 bin 500 Euro ödül verilecek. Konu sınırlaması olmayan ve sinema öğrencilerinin katılımına açık olan yarışmada, ikinci 3 bin, üçüncü 2 bin ve dördüncü de bin Euro ile ödüllendirilecek. METRO Group Türkiye Temsilcisi Nurdan Tümbek Tekeoğlu, beş yıldır düzenledikleri kısa film yarışması ile Türk sinemasına katkıda bulunduklarının altını çiziyor. Tekeoğlu yarışma için şu yorumları yapıyor: “Genç yönetmen adaylarının eğitimine katkıda bulunmak ve kısa film üretimini özendirerek Türk Sineması’nın gelişimini desteklemek amacıyla başlattığımız bu proje, sosyal sorumluluğumuzun bir uzantısı. Bu yarışma sayesinde, önümüzdeki yıllarda önemli yönetmenlerin çıkacağından hiç kuşkumuz yok” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle