Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 26/9/07 16:02 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Yeni Ailem (Michou d’Auber) Thomas Gilou’nun yönetmenliğini yaptığı filmde Gérard Depardieu, Nathalie Baye, Mathieu Amalric ile Samy Seghir’ın rol alıyor. Kabil’li Mesut, 9 yaşındayken Fransa’da bir köyde yaşayan çocuksuz çift Georges ve Gisèle Duvailly’nin (Gérard Depardieu ve Nathalie Baye) yanına yerleştirilir. Bu olay, çiftin kötü ve mutsuz bir dönemine rast gelmiştir. Bu sırada Fransa ile Cezayir arasında her gün gerçekleşen çatışmalar hayatlarının bir parçası olmuştur. Bu karmaşık politik durumu dikkate alan Gisèle, Mesut’u köydeki insanların geri kafalılığından ve kocasının hışmından korumak için çocuğun ismini Michou’ya, dinini de Müslümanlıktan Katolikliğe değiştirir. Kahverengi saçları sarıya boyatır. Yavaş yavaş Georges ve Michou arasında bir yakınlık doğmaya başlar. Çocuk sırrına rağmen kendisine yeni bir aile, yeni bir okul ve normal bir hayat edinir. Fakat gerçekler eninde sonunda patlak verir. ? Korsikalı (L’Enquete Corse) Alain Berberian’ın yönettiği ve Christian Clavier, Jean Reno, Caterina Murino ile Didier Flamand’ın oynadığı Korsikalı, tuzaklar, adam kaçırmalar, takipler, şaşırtıcı karşılaşmalar ve patlamalarla dolu bir film. Dedektif Palmer için, Leoni’yi bulup kendisine miras kalan emlak hakkında belgeleri vermek kolaydır ancak Leoni’nin Korsika’da polis tarafından tutuklanmış yüksek rütbeli bir özgürlük hareketi üyesi olduğunu öğrenince işin rengi değişir. Palmer verilen işi kabul eder, ancak bu cennet kadar güzel adaya geldiğinde hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. Si ne ma 8 ??????????????????????????????????? Gri bölgeye geçmek ireysel öç, suç, yasa, öz savunma, etik sorgulama, ahlaki sorumluluk, sınırları aşmakla ilgili çok sayıda film çekildi, çekiliyor da. Bunların en ünlüsü Michael Winner’ın Death Wish’idir (Yara/Öldürme Arzusu, 1974). Karısıyla kızını hırsızların katlettiği Charles Bronson yasa yaptırımının yetersizliği karşısında öcünü tek başına almaya karar verir. Çok ilgi gören yapımın Death Wish 2 (Vahşi Kin/1982), Death Wish 3 (1985) bölümlerini yine Winner yönetir. Ardından Death Wish 4: The Crackdown (J. Lee Thompson/1987), Death Wish 5: The Face of Death (Allan A. Goldstein/1994) gelir. İçlerinde en tedirgin edici olanı ise Sam Peckinpah’ın Straw Dogs’udur (Köpekler/1971). Karısına (Susan George) tecavüz eden serserileri tüfekle tek tek öldüren matematikçinin (Dustin Hoffman) uygarlıktan çıkıp ölüm makinesine dönüştüğü sahneler unutulmazdır. Taxi Driver (Taksi Şoförü/Martin Scorsese, 1976), ASLI Dispara (Öfke/Carlos Saura, 1993), Eye for an Eye (Göze Göz/John SELÇUK Schlesinger, 1995) bu konunun başarılı yapımlarıdır. 5 Ekim’de sinemalarımızda gösterime girecek Neil Jordan’ın yönettiği, Jodie Foster’ın başrolü üstlendiği The Brave One (İçindeki Yabancı) yine bireysel öcü, yine yasaların işlemeyişini vurguluyor. Bu psikolojik polisiyegerilim, öz savunmayı, silah taşıma yetkisini, polisin ve hukukun yetmezliğini tartışıyor. New York’ta bir radyo istasyonunda çalışan Erica Bain’in (Jodie Foster) sahip olduğu her şey bir gecede elinden sökülüp yokedilir. Uğradıkları saldırıda nişanlısı David (Naveen Andrews) öldürülür, Erica’da ölümün ucundan döner. Genç kadının bedenindeki yaralar iyileşse de içsel yarası asla kapanmaz. Bir zamanlar çok sevdiği New York kenti ona yabanıl, ürkütücü görünmeye başlar. B Kadının fendi erkeği hep yener mi? Dersini iyi çalışmamış yalancı ve alkolik bir gazeteciyle, gündelik hayatta bile oynamayı sürdüren kokain bağımlısı egosantrik televizyon yıldızını aynı eve kapatırsanız ne olur? Görüşme (Interview), işte bu minvalde ilerleyen ve hasbelkader psikolojiyle kızıştırılan bir kedifare oyunu... Verilmek istenen mesaj açık; Şöhret bir batak, gazeteciler düşman, habere giden her yol mubah… Kıssadan hisse; Görüşme, kadın ve erkek arasındaki hiç bitmeyen iktidar mücadelesini anlatan sıkı, şaşırtıcı ve sürükleyici bir hikâye… Görüşme, İslam dinine küfrettiği gerekçesiyle şeriatçı fanatikler tarafından katledilen Hollandalı Yönetmen Theo Van Gogh’un 2003 yılında çektiği aynı adlı filmin yeniden çevrimi… Ünlü ressam Van Gogh’un soyundan geldiğini iddia eden Theo’yu anmak ve saygı duruşunda bulunmak için kollarını sıvayan ilk isim Steve Buscemi oldu. Keza tüm sinemaseverlerin (ben dâhil) en sevdiği aktörlerden birisi olan Steve Buscemi, yönetmenlik koltuğuna da (bu dördüncü filmi) yakışmaya başladı. O, bağımsız sinemanın yüz akı… Bu yetenek timsali dev oyuncunun rol aldığı filmleri saymak bile yersiz. Görüşme’nin sağlam senaryosuna imza atan ekip ise Steve Buscemi, David Schechter ve Theodor Holman’dan oluşuyor. Gelelim Hollywood’un yükselen yıldızı güzel oyuncu Sienna Miller’e… Miller, Buscemi karşısında ezilmek bir yana, bazı sahnelerde ondan rol bile çalıyor. Deyim yerindeyse, kimyaları tutan ikili, adeta döktürüyorlar. Bir Film tarafından dağıtımı sağlanan Görüşme, ülkemizde dün gösterime girdi. Savaş, kirli savaş, uluslararası siyaset ve iç politika kulvarında deneyimli bir isim olan Pierre Peders (Steve ALPER TURGUT Buscemi), son yıllarda yazdığı abartılı ve yalan haberler nedeniyle gözden düşmeye başlamıştır. Cepten yiyen sorunlu gazeteci, çalıştığı gazetenin editörü tarafından asparagasları yüzünden kızağa çekilir ve sabun köpüğü röportajlar yapmakla görevlendirilir. Pierre, Washington’da yaşanan sıcak gelişmeleri ve patlamaya hazır skandalı takip etmek yerine, pembe dizilerle ucuz korku filmlerinin yıldızı “aptal sarışın” Katya (Sienna Miller) ile görüşmek zorunda kalır. Kate Moss, Paris Hilton ve türevleri gibi magazin malzemesi ve popüler bir ikon olan Katya, genç, güzel, küstah ve şımarık bir kadındır. (Medya ile ünlüler birbirlerinin besin kaynağıdır) Sıradan görünüşünün altında şeytani bir zekâyı barındıran Katya ile içten pazarlıklı, burnu kalkık ve kendisini entelektüel bir deha sanan Pierre… Birbirinin zıttı bu ikili, pahalı bir lokantada (birazda zoraki) gerçekleşen ilk görüşmelerinde birbirlerine girerler. “Geç geldin”, “filmlerimi izlememişsin”, “sen yeteneksiz bir oyuncusun”, “politika muhabiriysen burada ne arıyorsun” ve benzeri sataşmalarla başlayan tartışma galiz küfürlerin uçuştuğu bir kavgaya dönüşür. Küçümseyen bir adam ve önemsenmeyi adet haline getiren bir kadın… Egolar çarpışmıştır. ADALETİ SAĞLAMA SAPLANTISI Kendini yaşamın tanığı bir ses olarak gören radyocu Erica, hastabakıcı olan, basketi seven, müzik çalan, köpeğiyle oynayan David’in katli sonucu fiziksel kimliğini yitirmiş gibi duyumsar. Adeta bir hayalete dönüşüp yemekteniçmekten kesilen, uyuyamayan, gecegündüz kenti başıboş dolaşan Erica’nın tek bir saplantısı vardır: Silahlanıp adaleti tek başına sağlamak. Böylelikle ancak yeniden etekemiğe bürünecek, kimliğine kavuşacak, varoluşunu sürdürecektir. Duyduğu derin öfke, korku onu öc almaya yönlendirir. Bu durumun sonucunu istediğince değiştirebilme duygusu Erica’nın David’i geri getirebilirim diye düşünmesine neden olur ki bu çok ürkütücü bir aşamadır. Bu arayışın kendisi için doğru bir seçim olup olmadığını, peşine düştüğü şeye dönüşüp dönüşmediğini ayrımsaması gerekmektedir. İçindeki Yabancı’nın yapımcılarından biri de olan Jodie Foster: “Bence her insanın asla aşmaması gereken sınırlar vardır, çünkü belli koşullar altında nasıl birine dönüşeceğinizi asla bilemezsiniz. Etik anlamda bazı kurallarınız olsa da zorla sokulduğunuz bir durumda nasıl değişebileceğinizi asla öngöremezsiniz” diyor. KALBURÜSTÜ PSİKODRAMA Paparazzisever Katya ve gerginlik timsali Pierre kısa bir süre sonra (tesadüfün ittirmesi ve inayetiyle) ikinci kez karşılaşırlar. Yolda kıvırta kıvırta yürüyen Katya’ya hayranlığını sunan taksi şoförü, öndeki araca toslar. Taksinin arka koltuğunda oturan Pierre, çarpışmanın şiddetiyle kafasını güvenlik camına vurur. Hafif yaralı gazeteci meslektaşımızın yardımına, kazaya yol açan ve olmayan vicdanı sızlayan can düşmanı (nereden nereye) Katya koşar. Kahramanlarımız, ne hikmetse hastaneye değil, filmin sonuna dek kalıp savaşacakları Katya’nın devasa dairesine giderler. Aslında ikisinin de istemediği röportajı gerçekleştirme fikri yine ve yeniden peyda olur. (Hazır gelmişken bir araya bitsin bu çile denilerek…) Ama öncesinde Pierre kendini alkole, Katya ise uyuşturucuya teslim eder. Aralarında yaşanacak fırtınalı bir ilişkiyi perçinleyecek ne varsa sahtelik ve sinsilikle yoğrulmuştur. Demlenen çift, çoktan oyuna başlamıştır. Soğukkanlı birer satranç ustasıymışçasına yaptıkları kararlı hamleler yetmez. Ve gayet sofistike planlar ardı ardına tahammülsüzlük denilen zuladan çıkartılır. Severek kullandıkları tek şey ise yalnızlıktan muzdarip iki kişiye dair psikolojik savaş tekniğidir. Aralarındaki korkunç mesafe, aslında birbirlerinden ettikleri nefretle doğru orantılıdır. Katya kışkırtıcı dişiliğini, Pierre de yalanlarla kodamanlaşan donanımını sergiler. (Steve Buscemi, Katya ve Pierre’nin bizce gerçekle pekte bağdaşmayan bu durumunu ‘Birbirlerine açılıyorlar. Sonra da bunu birbirlerine karşı kullanıyorlar, ilişki yaşayan çiftler gibi’ diye açıklıyor.) Ancak Katya, Pierre’in sandığı kadar kolay bir lokma değildir. Özel itiraflar, ortaya dökülen kirli çamaşırlar, sırlarla dolu acı hatıralar, kapanmayan yaralar, açık arama telaşı ve aldatmacanın bin bir türü… Delidolu bir tutku, yapay bir samimiyet, baba özlemi, evlat hasreti, ölen bir eş… Usta işi bir senaryodan damlayan zekâ pırıltıları, gürül gürül akan ilginç, özenli ve alkışa muktedir diyaloglarda ışıldıyor. Bu kalburüstü bir psikodrama… Acaba, kadının fendi bir kez daha erkeği yenecek midir? Mükemmel bir performansa bürünen ikilinin sürüklediği bu tiyatrovari anlatım, şaşırtan bir final ile sona eriyor. Karakter çözümlemeli filmleri seviyorsanız, izleyin derim. KARANLIK VE AYDINLIK ARASINDA GEZİNMEK Karmaşık, bıçaksırtı, tartışmalı konuları vurucu bir biçemle işleyen ünlü yönetmen Neil Jordan’da filmin zorlayıcı etik sorular taşıdığını belirtiyor: “Yanlış birşeyle karşılaşınca bir yanımız bunu hemen düzeltebilmek için ilkel bir şiddete başvurmayı çok ister ama yapamayız çünkü uygarlık bize böyle davranmamayı öğretmiştir. Bireyin etik anlamda sorgulanabilir tehlikeli bir bölgeye geçtiğini görmek hem korkutucu hem de bir anlamda büyüleyicidir. Karanlık ve aydınlık arasında gezinen, alışıldık sınırları zorlayan karakterleri anlatmayı seviyorum.” Jordan’ın babaoğul Roderick ve Bruce Taylor’ın özgün öyküsünden çektiği filminde düşkırıklıklarıyla dolu karakterler gri bölgeye geçip sorumluluk, suç, yasa, cezayla ilgili sorular yöneltiyorlar. Gri bölge, insan denen hayvanın o ince çizgiyi geçtiği yer oluyor. Neil Jordan’ın sinemasını çok seven, yazar olmasından ötürü de ona çok güvenen Jodie Foster, iki kadının öpüşme sahnesinden dolayı yapımcı şirket Warner’la tartıştığını vurguluyor: “David Lynch’in rahatsız edici, tiksindirici, büyüleyici Blue Velvet’in (Mavi Kadife/1986) düşünerek Erica ve fahişenin ölüm öpücüğünü ben önerdim. Fahişenin ayılınca Hala Amerika’da mıyız ? sözcüğünü stüdyo yersiz bularak çıkarmak istedi. Karanlık, puslu, titreşen bir dünyayı yansıttığından kalmasında direttim.” ABD’deki silah taşıma, öldürme konusunu tartışan İçindeki Yabancı’da görüntü yönetmeni Philippe Rousselot, Erica’nın kişilik bölünmesini özel objektiflerle, ışıklandırma teknikleriyle yansıtıyor. 11 Eylül’den sonra oldukça güvenli sayılan bir kente dönüşen New York’ta yaşanan bu parçalanma öyküsünde, yaşamını sürdürmeye, kendini yeniden yaratmaya çalışan Erica Bain’de yine yetkin bir oyunculuk sunan Foster: “Bu film tartışma yaratacak. Bazı izleyiciler nefret edecekler, bazılarıysa sevecekler. Çünkü öz savunma ince sınırlar arasında gezinen karmaşık bir olgudur” diyor.