19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 26/9/07 16:03 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 29 EYLÜL 2007 CUMARTESİ Konser Roxy sezona başladı 27 Eylül Perşembe günü 7 Rus müzisyenden oluşan Russkaja grubu ile açılışını yapan Roxy, sezona bomba gibi isimlerle başlıyor. 4 Ekim Perşembe akşamı, Doritos Live Nights konser serileri kapsamında Zi Punt sahnede olacak. ElecTrip Records’ın hazırladığı üç kişilik çok hareketli bir prodüksiyon olan Zi Punt, uzun yıllardır birlikte müzik yapan Oğuz Kaplangı, Chi K. ve Uğurcan Sezen’den oluşuyor. Electro ile funk birlikteliğini İngilizce vokallerle eşleştiren Zi Punt’un eğlenceli müziği herkesi coşturacak. (0212 249 12 83, biletler 15 YTL) Erener ve Atakoğlu Amerika’da Türk pop müziğinin en güçlü kadın yorumcularından biri olan Sertab Erener ve dünyaca ünlü kompozitör ve piyanistimiz Fahir Atakoğlu, Los Angeles ve New York’ta iki konser verecek. Aynı sahneyi paylaşacak olan ikili, 4 Ekim Perşembe akşamı Oscar Ödüllerinin de dağıtıldığı Kodak Theatre’da (Los Angeles) ve 9 Ekim Salı ise Carnegie Hall’da (New York) sevenleriyle buluşacak. Bugüne kadar ülkemizde birçok mekanda birlikte sahne alan Erener ve Atakoğlu, bu kez Amerika’daki hayranlarına eşsiz bir müzik ziyafeti sunacak. Türler ve zamanlararası yolculuk ‘Bant Sunar: City Star Nights by Converse’ geceleri müzik tutkunları için yurtdışından alternatif gruplar getirmeye devam ediyor. Etkinlik kapsamında Belçika’nın Antwerp kentinin altını üstüne getirmiş topluluk Zita Swoon, 3 Ekim Çarşamba akşamı Babylon’da konser verecek. Deus’un kurucu üyesi ve zamanındaki bas gitaristi Stef Kamil Carlens’in ‘çok renkli ve çok kişilikli’ projesi olarak tanınan Zita Swoon’un albüm ve konserleri, Frank Zappa’dan Bob Dylan’a, Funkadelic’ten The Velvet Underground’a ve Tom Waits’ten Aphex Twin’e doğru kurulmuş köprüler üzerinde yürümeye benziyor. Zita Swoon, türler ve zamanlar arasında yaptıkları yolculukları ve muazzam enerjiyle yaşattıkları canlı performanslarıyla dikkatleri üzerine çekiyor. (0216 556 98 00, biletler 22.50 YTL) David Russell’dan S gitar sanatı arı saçlarıyla İspanyola hiç benzemiyor. Ancak parmakları gitarın tellerine dokunduğunda Latin ruhu kusursuz olarak müziğe dönüşmekte. Küçük yaştan beri İspanya’da yaşayan İskoç gitarist David Russell’ın Telarc’dan çıkan 12. albümünün adı ‘Art of the Guitar’ (Gitar Sanatı). Klasik gitarla çok sesli müzik sanatının neredeyse tamamına yakın bir alanı çalınabilir. Bu albümde İspanyol, Latin Amerikan, Macar müziklerinin yanında Norveçli Grieg ve Fransız Debussy’nin eserleri de yer almakta. Russell birçok önemli gitar yarışmasını BÜLENT kazanmasının yanı sıra 2005 yılında ERGÜDEN Grammy ödülü aldı. Yarışmaların, ödüllerin müzik ahlakıyla örtüşmediğini [email protected] neredeyse tüm müzisyenler kabul eder. Ancak profesyonel müzik yaşantısı için bu tarz ödüller yol açıcıdır. Russell’ın aldığı Grammy’nin önemi ise en iyi klasik müzik yorumcusunun bir gitarist olarak seçilmesindeydi. Russell bugün 50’li yaşlarında olan çok önemli bir ekolün içinde. Alvaro Pierri, Roberto Aussel, Manuel Barrueco, Eduardo Fernandez’le birlikte Russell 90’lı yıllarda önemli bir çıkış yaptılar. 80 yıllık Segovia dönemini kapatıp Romantik müziği Modern bir anlayışla çalan, teknik donanımları daha üst düzeyde ve dönem araştırmalarında ve performans tekniklerinde bilimden yararlanan altı gitarist. Günümüzde de zirvede olan bu gitaristlerden Russell dışındakilerin Güney Amerikalı olması, klasik gitarın Avrupa merkezinden çıkıp evrenselleşmesi anlamını taşımaktaydı. Günümüz müziğinde, bir dönem İtalya’nın, Almanya’nın, Paris’in ve Viyana’nın olduğu gibi bir merkez yok. Dünyanın her yerinde çok sesli müzik yapılmakta. Örneğin J.S. Bach artık her kültüre eşit uzaklıkta (ya da yakınlıkta). Nardis’te caz Nardis Jazz Club, yeni sezonunun da yerel ve ulusal pek çok caz topluluğunu ağırlamaya devam ediyor. Önder Focan’ın önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak olan CD projesi olan ‘Swing A La Turc’ ile Önder Focan, Şenol Filiz, Şenova Ülker, Erdal Akyol ve Cem Aksel’den oluşan grup, 6 Ekim Cumartesi akşamı Nardis’te sahneye çıkacak. Daha önceki albümlerinde Türk bestelerini caz disiplininde yorumlayan Focan, bu projesine ilk kez bir otantik Türk müziği enstrümanı olan neyi de dahil etti. Gece, çıkacak albümdeki pek çok parça cazseverler için seslendirilecek. (0212 244 63 27, biletler 20 YTL) Yüksek Sadakat Yüksek Sadakat, 5 Ekim Cuma akşamı Studio Live’da sevenleriyle buluşuyor. Vokalde Cemil Demirbakan, tuşlu çalgılarda Uğur Onatkut, gitarda Serkan Özgen, bas gitarda Kutlu Özmakinacı ve davulda Alpay Şalt’tan oluşan topluluk, albümde yer alan parçalarının yanı sıra sevilen diğer şarkıları da seslendirecek. Adını evlerimizde müzik dinlemek için kullandığımız ve canlı olarak icra edilen müziği en az kayıpla bizlere ulaştıran HiFi sistemlerden alan topluluk, unutulmaz bir gece yaşatacak. (0216 556 98 00, biletler 17 YTL) ESKİNİN YİTİRİLEN DEĞERLERİ Altı gitaristin öncülüğünü yaptığı bu kuşağı savunup Segovia ekolünü küçümseyenler olduğu gibi, tersine eskilerin bir büyüsü olduğunu yeni kuşağın oldukça mekanikleştiğini söyleyenler de çıktı. Aslında bu tartışma piyanoda, kemanda ve daha birçok çalgıda yapılmakta. Tarih boyunca eskiye olan özlemle yeni tutkusu çatışmıştır. Her ne kadar Russell’a yeni kuşak dediysek de, bu onun avangard olduğu anlamına elbette ki gelmiyor. Romantizm zamanla değişmekte. Segovia gibi Russell da çağdaş müziğe hiç sıcak bakmıyor. Ancak bu durumu geri kafalılık değil de eskinin yitirilen değerlerine sahip çıkma, zamanı zorunluluklarla yenilikçi olarak yaşamaktansa, hissettiği gibi yaşamak olarak değerlendirmek daha doğru. Don Kişot geri kafalılığı değil, eskinin yitirilen değerlerine olan aşkı, tutkuyu simgeler. Bülent Ortaçgil şarkısında ‘Değirmenlere karşı birer yitik savaşçı’ derken tam on ikiden vurmaktaydı. Russell ise bir yitik savaşçı değil. Hatta bir gitar kahramanı gibi görülmekte. Albüm ünlü İspanyol besteci Albeniz’in ‘Malaguena’sı ile açılıyor. Albeniz geleneksel melodileri nadiren kullanmıştı. Onun yerine kendi melodilerini dansla kenetleyerek, İspanyol Ulusal akımının öncülerinden oldu. Malaguena adını güney sahillerindeki Malaga kentinden almıştır ve kastanyet eşliğinde bir Flamenko dansıdır. Russell bu parçada Segovia ile yarışır gibi. Güney Amerikadan çıkan en önemli kompozitör olan H. Villa Lobos’un iki prelüdü de albümde yer almakta. Villa Lobos’un eserlerinde Avrupa, Afrika ve İnka müziklerinin karışımı var. Stanley Myers’in ‘Cavatina’ adlı parçasını ise sinemaseverler ‘Deer Hunter’ (Avcı) adlı filmden hatırlayabilir. Başrolde Robert De Niro’nun olağanüstü bir performans sergilediği bu filmde Vietnam savaşında kaybedilen canların yanında, kaybedilen kişilikler de konu edilmekteydi. Cavatina ve Russell’ın yorumu bu burukluğu çok iyi vermekte. gitarla yorumlanmakta. Şiirsellik ve müziğin buluştuğu bu kısa parçaların, gitarın şairi olarak betimlenen Russell tarafından ilk kez gitarla çalınıyor olması hiç de şaşırtıcı değil. ‘Art of the Guitar’ albümünde 21 eser bulunmakta. Russell yeni eser keşfetmeyi çok seviyor. Ancak bu eserleri genelde eski dönemlerde gizli kalmış, ya da kötü yorumlandığı için anlaşılamamış olanlar içinden bulmakta. Bu kayıt için ‘Gitar Sanatı’ adı kesinlikle doğru seçim. Klasik gitar ülkemizde çok çalınan, ancak az dinlenen bir çalgı. Gitar konserlerine neredeyse sadece gitaristler gelmekte. Dünya ilk gitarın Anadolu’da kullanıldığını kabul ediyor (Ankara Arkeoloji Müzesindeki Hitit Gitarı). Klasik gitarın Türkiye’de dinleyicisinden kopması oldukça üzüntü verici. Russell ülkemizde yine de oldukça tanınan, sevilen bir gitarist. Sadeliği, zarafeti, piyanoyu anımsatan olağanüstü tuşesi, kusursuz tekniği ve en önemlisi duygularının doğallığı onun çalışını şaşırtıcı yapmakta. Bu albümü dinlerken gerçekten gitar sanatını duyacaksınız. Basatap gecesi 5 Ekim Cuma akşamı İndigo’da Basatap dergisinin gecesi var. Fransızların house geleneğini, Intelligent Dance Music anlayışı ile ışıldatan Jackson & His Computer Band ile funk soslu electro setleriyle tanınan Maral Salmassi aynı sahnede buluşacak. 90’ların sonunda ‘Sense Juice’ ve ‘Gourmet’ gibi parçalarıyla adını duyuran Jackson, farklı duruşu ile NME, ID ve Pitchforkmedia gibi önemli yayınlar tarafından övgüyle karşılanıyor. Gecenin diğer konuğu Maral Salmassi ise, bir diplomat ailenin kızı. Salmassi, Köln elektronik müzik arenasının genç yıldızlarından biri. (0216 556 98 00, biletler 28 ve 18 YTL) GİTARIN ŞAİRİ OLARAK YORUMLANIYOR Norveçli besteci Edward Grieg’in ‘Lirik parçalar’ı piyano edebiyatında çok önemlidir. Kuzeyin sakinliğini, dinginliğini ve kendine has ruh halini içeren bu eserlerden beşi bu kez Babylon’un Patti Smith’le görkemli açılışı İlerde bir gün İstanbul’un müzik tarihi yazılacak olursa, kzulal?yahoo.com 25 Eylül 2007 bu tarihçede özel bir yer tutmalı. Çünkü o gün punk rock’ın ilham perisi Patti Smith ve grubu Babylon sahnesindeydi! Yalnızca İstanbul’un değil, ülkemizin en iyi canlı müzik mekanı olan Babylon, 9. sezon açılışını öylesine görkemli bir şekilde yaptı ki, o gece hiç unutulmayacak bir şekilde hafızalara kazındı. Tam iki saat on dakika süren konserde, hem çok sevilen eski şarkılarını, hem de yeni albümü “Twelve”de yer alan cover şarkıları söyledi Patti Smith. Özellikle “Gloria”, “Because The Night”, “Children of the Revolution”, “People Have The Power” ve konserin kapanışını yapan “Rock’n Roll Nigger” adlı şarkılarda salondaki hemen herkes kendisine eşlik edince de çok mutlu oldu. Sahneden elini uzatıp tek tek insanlarla el sıkıştı; dinleyicilerin arasında dans etti; kalabalık içinden atılan laflara karşılık verip herkesle diyalog kurdu; espriler yaptı; dinamizmiyle gençlere taş çıkartacak bir performans sergiledi ve punk rock kraliçeliğini kimseye kaptırmadığını kanıtladı. Bir ara dinleyicilerden birisi, sosyal başkaldırıyı doruğa taşıyan şair olarak tanınan Allen Ginsberg’ün ünlü “Howl” adlı şiirinin de bulunduğu kitabı uzatınca alıp cebine koydu. Sonra bis için tekrar sahneye geldiklerinde kitabı açıp şiirin ünlü kapanış bölümünü ritmik gitar ve bateri eşliğinde okudu. O okudukça kalabalık hareketlenip kabardı, kitabı Patti Smith’e veren dinleyici ise tam anlamıyla transa geçti. Müzisyenlerle dinleyicilerin karşılıklı yoğun etkileşim içinde oldukları olağanüstü güzel bir konserin en muhteşem dakikalarıydı belki de… Patti Smith ismini duyunca aklınıza ilk ne ZÜLAL KALKANDELEN geliyor? O hiç eskimeyen, 1975 tarihli ilk albümü “Horses” olabilir. Üzerinde kot pantolonu, beyaz gömleği ve sırtına attığı ceketiyle albüm kapağındaki erkeksi görüntüsü olabilir. Robert Mapplethorpe’un çektiği o ünlü fotoğraftan bu yana 32 yıl geçti; Patti Smith bugün 61 yaşında, adı efsaneleşti ama o hiç değişmedi. Salı akşamı Babylon’daki konserinde üzerindeki giysiler bir tek farkla aynı gözüküyordu. Beyaz gömlek yerine, üzerinde barış işareti olan “Love” yazılı beyaz bir tişörtle çıktı sahneye. Saçları şimdi daha uzun ve aklarla dolu, ama o yine bildiğimiz Patti Smith: Kariyerine Paris’te sokak performansları yaparak başlayan o şiddet karşıtı, duygu yüklü, naif punk şarkıcı… Benim Patti Smith’le canlı olarak ilk karşılaşmam, bir konser mekanında olmadı. 2003 yılında New York Borsası’nın önünde “People Have The Power”ı söylerken gördüm onu. Irak işgalinin sona erdirilmesi ve Bush’un aleyhinde soruşturma açılması için yürütülen kampanyaya destek veriyordu. Yanında Amerikan solunun önemli isimlerinden, eski Başkan adayı Ralph Nader vardı. Kalabalık nedeniyle Wall Street civarındaki sokaklar trafiğe kapatılmış, polisler etrafa bağırarak talimatlar yağdırıyordu. Ama yaşanan kargaşa kimsenin umurunda değildi. Çünkü Patti Smith’in mikrofondan sokaklara yayılan sesi, gücün halkta olduğunu büyük bir inançla haykırıyordu. Hafızama öyle bir kazındı ki o görüntü, şimdi artık ne zaman Patti Smith adını duysam o anı yeniden yaşıyorum. Onu ikinci kez gördüğümde, New York’ta aynı Babylon büyüklüğünde bir mekanda sahnedeydi. 30 Aralık 2006 gecesi bu defa grubuyla birlikte şarkı söylüyordu. 31 Aralık doğum günüydü. Saatler gece 12’yi geçince herkes, “Happy Birthday!” diye tempo tutunca önce hafif utanarak gülümsedi, sonra sahneden inip dinleyicilerle kucaklaştı. Yıl 2007… Irak Savaşı tüm hızıyla sürüyor; milyonlarca insan öldü ve Başkan Bush hakkında soruşturma açılamadı ama Patti Smith Amerika’yı yönetenleri eleştirmekten vazgeçmedi: “Bazılarımız elinden geleni yaptı ama biz hükümetimizin bir başka ülkenin topraklarını haksız yere işgal edip bombalamasına engel olamadık. Hükümetlerinizi sorgulayın. Savaşlara izin vermeyin! Adil savaş yoktur!” Benim için Patti Smith, popüler olmak ya da daha çok para kazanmak uğruna hiçbir zaman inandığı yoldan şaşmayan; erkek egemen rock sahnesinde bir kadın olarak ama cinsiyetini öne çıkarmadan ayakta kalmayı başaran; yazdığı şiirlerle akıllara girip kalpler kazanan; politik konularda görüşlerini söylemekten korkmayan; karizmatik, entelektüel bir hikaye anlatıcısı. Herşeyin parayla alınıp satılabildiği, çıkar peşinde koşanların bir günde tamamen değişebildiği bir dünyada, bir insanın inandığı ilkeleri yaşadığı sürece aynı güçle, hiç yılmadan savunabileceğinin kanıtı o. Albümleri çok satsın diye soyunanların, skandallar yaratarak gündemde kalmaya çalışan kadın şarkıcıların cirit attığı bir ortamda, Patti Smith, gerçek bir sanatçının erdemini temsil ediyor. O, benim için bir umut kaynağı. Bazı güzel şeylerin değişmeden kalabileceğine inanmamı sağlıyor. Çok yaşa Patti Smith! RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle