20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 yeni 1/8/07 17:42 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 4 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ Uludağ Kebapçısı’nda Merhaba Kavganın ve şiddetin olduğu yere kadın yakışmaz, yakıştırılmaz. Zaten yaradılışı da uygun değildir. Doğası gereği barış yanlısıdır, sevgi doludur, şefkatlidir... Hiç elinde satırla maça giden, otobüsleri taşlayan, sopalarla rakip takımın taraftarlarına saldıran, tirübünlerde ağza alınmayacak küfürler savuran, “ölmeyeee ölmeyeee geldik” diye bağırıp çağıran kadın taraftar duydunuz mu? Her yıl lig döneminde yaşanan ‘futbolda şiddet’ olaylarının önlenmesi için tirübünlere daha çok kadın gelmesi yönünde yapılan çağrılar da bu yüzden değil midir... Seçimlerde Meclis’e daha çok kadının girmesi gerektiği savunusunun başında da “kadının girdiği alana nezaket ve zarafet kattığı” geliyordu. Zeka, beceri, yetenek, azim ve çalışma konusunda karşı cinsle aynı koşullara sahip kadınların sadece kas gücüne dayanan alanlarda fazla ağırlık göstermemesi normal sayılabilir. Ancak, fiziki güç gerektirmeyen bazı alanlar bile ‘erkek dünyası’ olarak adlandırılıp kapılar kadınlara kapatılıyor... Simla Şimşek, bu kapıları açmaya çalışan genç kadınlardan biri. Gönlünü futbola kaptırmış. Mimarlık okumuş, bankacılık yapmış. Ama futbol spikerliği tutkusu peşini asla bırakmamış. “Ölene kadar spor anlatmak isteği” Simla’nın en büyük düşü... Yaşamına anlam katmak adına işinden ayrılmış, hayalinin peşine düşmüş. Erkek dünyasına kendisini kabul ettirmesi hiç de kolay olmamış... Çok çalışmış ve başarmış.... Sadece futbol değil basketbol, beyzbol, golf, softball, yüzme, atletizm, plaj voleybolu, tenis, squash hatta boks bile anlatmış. Şu anda iş bulamıyor, çarkın kırılmasını bekliyor. Çünkü Türkiye’nin, futbol anlatan kadın sesine alışması gerekiyor... Simla Şimşek ile Didem Dalman konuştu. İyi hafta sonları. iskenderin hası Z aman ve Bursa tutkunu olan Ahmet Hamdi Tanpınar, bu iki tutkusunu “Bursa’da Zaman” şiirinde birleştirmiştir. Beş şehir adlı kitabında, bu büyük yazarımız, beş yüzyıldır kentin değişmediğini yazarsa da, son yıllarda zaman onu yanıltmıştır. Eski Bursa’nın üstünde, şimdi bambaşka bir kent yükselmekte, canım Yeşil Bursa’nın yeşil ovası yerini sanayii kuruluşlarına bırakmış bulunmakta. Çok şükür Tanpınar’ın Bursa’sını, sırtını dağa verip ovaya dingin bakan o kenti, o camiileri, o türbeleri yaşadım. Bursa ile ilk tanışıklığım, Demokrat Parti’nin 14 mayıs 1950 seçimlerini kazandığı günlere rastlar. İstanbul’dan buharlı vapurla Yalova’ya uzun bir yolculuktan sonra, burunlu otobüslerle, dağlara tırmanan, artık kullanılmayan eski yoldan, 2, 5 saatte Bursa’ya varırdınız. O zamanların Bursa’sı bir ucu Yeşil Türbe’den başlayıp, Çekirge’deki kaplıca oteller uzanan tek çizgi halindeydi. Pınarbaşı’nda buz gibi su açıktan akardı. Henüz çocuktum, daha bir gül bahçesinin ortasında oturan gonca gül sevdiğim yoktu o kentte, daha doğrusu varmış da, ben onun varlığından haberli değildim. Üniversite yıllarımda, Bursalıları deniz yoluyla İstanbul’a ulaştıran Mudanya vapurlarını çok beklemişliğim olmuştur Galata rıhtımında... Nişanlanıp da, yarin evini resmen ziyaret hakkını kazandığımda, arada Yeşil’e gidip, o canım ovaya bakarken, çevrenin dinginliğini bozmamak için, adeta sesimizi bile yükseltemeye cesaret edemez, fısıltıyla konuşurduk. aradım, taaa ki, yirmi yıl kadar önce, o zamanlar Bursa’nın ana terminali olan Santral Garajı’nın hemen orada, Şirin Sokaktaki minik Uludağ Kebapçısı’na gidene dek. KAYBOLAN TADI YENİDEN BULMANIN SEVİNCİ Dostum Bursalı gazeteci Levent Gencelli’nin tavsiyesiyle gittiğim bu yerde Cemal Usta’nın (Çalışır) hazırladığı kebabı yerken, damağımı köhnemişlikle boşuna suçladığımı anladım. O bildiğim, yıllarca özlediğim tat meğer duruyormuş. Cemal ve Cemil Çalışır kardeşlerin 1964’ten beri çalıştırdığı Uludağ Kebapçısı, saat 12’den akşam 17 – 18’e kadar servis veriyor. Bildiğiniz klasik İskender Kebabı, ayranı şırasıyla klasik Bursa işi. Ritüel aynı. Yine oturup, o güzel kokuları teneffüs ederek bekliyorsunuz ve sabrınız sonunda önünüze konan enfes lezzetle ödüllendiriliyor. Geçen ay son gittiğimde, hemen bir dükkan ötedeki kestane şekerciyi de almışlar ve orada da servis yapıyorlardı. Cemil Usta artık salonun tek hakimi değil, Cemal Usta ise, arada leziz parçaları mideye indirip, şekerini yükseltmesin diye, artık karşı kaldırımda oturarak döner ustasını izlemekle yetiniyor ve ikide bir de, “Şöyle yap! Böyle yap!” diye müdahale ediyor. Tat eski tat, tören eski tören, Bursa’da eskiden kalan ve değişmeyen bir gelenek. Bir kez tam bir gurme, usta bir ahçı olan Fransız dostumu da götürmüştüm oraya, artık o da benim gibi, arada bir salt, Uludağ Kebapçısı’na gitmek için, Anadolu’ya sefere çıktığında yolunu uzatıp Bursa’ya uğrayanlardan oldu. Cemal ve Cemil Çalışır kardeşlerin Uludağ Kebapçısı’nı hepinize salık veririm. Önceden telefon etseniz bile bekleyeceksiniz, ama ben yine de telefon numaralarını da veriyorum size. Afiyet Olsun!... ULUDAĞ KEBAPÇISI. Eski SANTRAL GARAJI KARŞISI. ŞİRİN SOKAK – BURSA TEL: 0224 254 72 64 Ajda bizi diskoya götür! Hitt Production tarafından düzenlenen Avea Harbiye Açıkhava Konserleri, 6 Ağustos Pazartesi akşamı Ajda Pekkan konseriyle başlıyor. Ünlü divanın bambaşka bir konseptle sevenlerinin karşısına çıkacağı gecenin ismi ‘Ajda Disco’da’. Yıllardır şarkıları pek çok diskoda, barda çalınan Pekkan, bu kez Harbiye Açıkhava’ya gelen dinleyenlerini diskoya götürüyor. Pekkan ‘Ajda Disco’da’ isimli projede özel olarak tasarlanmış bir sahnede konser verecek. Pekkan konserde kostümüne de önem verecek. İzleyenlerin disco havasına iyice bürünmelerini sağlayabilmek için Ece Sükan imzalı birçok kıyafet giyecek. Işıkların ve dansçıların da yardımıyla Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, şaşaalı bir diskoya dönüşecek. Tabii Pekkan’a bu konuda yardım edecek DJ’ler de sahnede olacak. Can Hatipoğlu, Hüseyin Karadayı, Suat Ateşdağlı ve Uğur Kirik tüm hünerlerini döktürecek. Diva ayrıca, Aytekin Kurt, Levent Yüksel ve Ege Çubukçu ile düetler yapacak. Sahnenin görsel bir şova dönüşeceği konserde Ajda Pekkan sevenleri pek çok yeniliğin beklediği kesin. 6 Ağustos Pazartesi akşamı konsere gelenler açıkhava diskosunda dans etmeden duramayacak. 18 Ağustos Cumartesi akşamı son bulacak Avea Açıkhava Konserleri kapsamında pek çok ünlü sanatçı konser verecek. 7 Ağustos Salı akşamı yaşayan en iyi gitaristlerden Jose Felliciano müzikseverlerle buluşurken, 8 Ağustos Çarşamba da Sibel Can konser verecek. 9 Ağustos’taki İbrahim Tatlıses konserinin ardından, 11 Ağustos’ta Özcan Deniz İstanbul Senfonik Project Orkestrası eşliğinde sahneye çıkacak. 12 Ağustos’ta ise Nükhet Duru hayranlarını şaşırtacak. Sanatçı Chico&Gypsies topluluğu ile birlikte konser verecek. Geceye Ege de konuk sanatçı olarak katılacak. 13 Ağustos’ta Rock Müzikaller, 16 Ağustos’ta da Folklorika İstanbullulara değişik gösteriler sunacak. 14 Ağustos Salı akşamı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, iki sanatçıya ev sahipliği yapacak. Yaşar ve Aşkın nur Yengi müzikseverlere geniş bir repertuvar sunacak. 15 Ağustos’ta da Duman, süpriz konuklarıyla sevenlerini coşturacak. Avea Harbiye Açıkhava Konserleri, 17 ve 18 Ağustos akşamları yapılacak olan Ebru Gündeş ve Serdar Ortaç konserlerinin ardından son bulacak. BURSA’NIN TADI İSKENDER KEBABI Bursa ile tanışır tanışmaz, onun ayrılmaz bir parçası olan Bursa kebabını tattım. O zamanlar Heykel semtindeki, adını bu ürünle bütünleştirmiş İskender Kebapçısı idi en makbul yer. Yalnız öğlenleri açık olan, İskender kebabı, yoğurt, ayran, üzüm şırası, soda ve sudan başka hiçbir şeyin servis edilmediği bu dükkanda, kebabınızı beklemek, işin ritüeliydi. Mis gibi kokular iştahınızı daha da arttırır, sabrınızın tam sınırına geldiğinizde, önünüze konan enfes kebapla ödüllendirilirdiniz. Gençlik yıllarımda, nişanlımın annesinin, enfes öğlen yemeklerini yemeden önce, bir bahaneyle sokağa fırlar, önce İskender’e gider, kebabımı yer, sonra evde hiç renk vermeden önüme konanları mideye indirirdim. Gözü doymazlık, yatılı okullarda yetişip, sofradan genellikle aç kalkan bütün insanların çocukluktan taşıyıp getirdikleri bir miras mıdır? İskender Kebabın, sırrı, etlerin hayvanların kekik yedikleri Uludağ’dan gelmesiydi bittabii ki, tereyağının da... Cızırdayan tereyağı kebabın üzerine dökülürdü, ve bu o enfes yemeğin onsuz olmazıydı. Baba İskender’in dostu olan rahmetli kayınpederim, İhsan Barlas, bir gün gittiğinde yağsız kebap isteyecek olunca, ustadan yanıtını alıvermiş: İhsan Bey, perhiz yapacaksan evde kal, kebap yemeğe geldiğinde de, adam gibi yağıyla ye!... Zamanla, damak belleğimdeki İskender Kebap tadını arayıp bulamaz oldum, Bursa’da ve başka kentlerde, o eski güzelimi nafile Kebapçiğköfte ve suşi AYÇA AKPEK Medyamız seçim sonuçlarını tartışıyor. Beyaz, Siyah Türk kavramları uçuşuyor havada. Bir yandan Siyah Türkler’in seçim zaferinden duyulan mutluluk ifade ediliyor, bir yandan medyamızın “Beyaz Türk” temsilcileri “Siyah Türk” olarak niteledikleri Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a ünlü modacılara danışarak nasıl giyinmesi gerektiği yönünde tavsiyeler veriyor. Tüm dünyada göz önünde insanların giyimleri tartışılır, modayı ne kadar izledikleri hakkında yorum yapılır, öneriler verilir. Ama iş bizim ülkemizde biraz kabuk değiştiriyor. Medyanın genel kanaati AKP’nin artık herkesin partisi ve merkeze oturduğu yönünde olduğundan Sayın Emine Erdoğan’ın da giyimini bir nevi merkeze oturtma hadisesi var. Aslında giyim tarzı modernmiş ama açık renkleri tercih etmeliymiş, marka giymemeliymiş, aynı anda hem kolye hem küpe takmamalıymış, türbanının altından bonesi görünmemeliymiş filan. İkircikli bir tutum sergileniyor burada. Hem türbanın sorun olmaması gerektiği söyleniyor, hem de güne uygun giyim tavsiyeleri veriliyor Sayın Emine Erdoğan’a. Giyimindeki sorunun türbanı olmadığından dem vuruluyor ama satır aralarında türbandan duyulan rahatsızlık var. Başbakanımızın eşi nasıl giyinirse, türbanı daha az göze batar çabası bu bir yandan. Peki, medyamıza göre bu seçimden yenilgiyle çıkan Beyaz Türkler kimdir? Soylu aileden gelmek, zengin olmak, taksinin arka koltuğuna oturmak Beyaz Türk olmanın alametlerinden. Suşi Beyaz Türkler’in sembolik yiyeceği sayılıyor bu tahlillere göre; Siyah Türkler’in tercihi ise kebapçiğ köfte. Bu seçim de Siyah Türkler’in zaferiymiş efendim. Bu durumda seçimden kebapçiğ köftenin zaferle çıktığını söylemek yanlış olmaz herhalde. Aynı medyada seçimden önceki kutuplaşmanın seçim sonuçlarıyla beraber uzlaşmaya dönüştüğü havası da hâkim. Bu durumda suşi ile kebapçiğ köfte arasında kutuplaşma yerini uzlaşmaya bırakmış oluyor. Ama ben suşinin hiçbir zaman iktidar olduğunu hatırlamıyorum. Aslında çiğ köftekebap da çok uzun yıllar önce zaferini ilan etmişti. Hatırlanacağı gibi TBMM’nin tavanında bile çiğ köftenin kıvamı imtihan edilmişti yıllar önce. Ayrıca üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuzda balık dahi kendine kebap olarak yer bulabiliyor sofralarımızda. Seçim sonuçlarından Beyaz Türkler’in yenilgisiyle beraber merkezin zaferi çıktığına göre yakında medyamızda bu uzlaşıya dair görüntüler de izleyeceğiz. Kim bilir belki suşiyi merkeze oturtma çabasıyla suşi kebabı icat edilecek. Belki de Siyah Türkler’e suşi yedirilmek suretiyle toplumsal uzlaşının temelleri güçlendirilecek. Ya da Japon yosununun içine ince bulgur ve çiğ et eklenerek damak tadımıza uygun suşi yapılması da seçenekler arasında. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle