20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 07 22/8/07 15:11 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 25 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 7 İnsanlara sakız muamelesi yapılıyor P elin Batu, henüz 12 yaşındayken gittiği tatil beldelerinde denizin dibinden çöp toplayarak geçirirmiş vaktini. Onu bir oyuna çevirerek ne kadar toplarsa gününün o kadar güzel geçeceğine inanırmış. Batu, şimdi 29 yaşında ve hala aynı enerjiyle savaşına devam ediyor. Bir yandan sinema filminde oynuyor, şiir yazıyor, resim yapıyor ve küçük ZUHAL hareketlerle büyük resmin AYTOLUN değiştirilebileceği inancıyla mitinglere gidiyor, eylemlere katılıyor. Toplum Gönüllüleri Vakfı ile saha ziyaretlerine giden, Baskın Oran’ın seçim ofisinde görev alan, Küresel Eylem Grubu ile eylemlere katılan, Doğa Derneği’nde çevresel çalışmalara destek veren Batu, “İsyan güzeldir. İnandığın şeylerin peşinden gitmek, bağırmak, haykırmak önemli” diyor. Bu kadar fazla konuyla uğraşıp enerjisinin nasıl yettiğini sorduğumuz Batu, üreterek varolduğunu ve yaptıklarından duyduğu heyecanla yaşama sevinci dolduğunu, her işin ona ayrı ayrı enerji verdiğini söylüyor: “Benimki 68 kuşağının aptal denilen idealizmi olarak algılanabilir. Ama ben bu heyecanı yaşıyorum ve bazı şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum. Çünkü inanmadığım zaman zaten savaşı kaybetmiş olurum.” İlk başlarda babasının gölgesinde kaldığını düşünse de artık bu durumun değiştiğini ve birey olarak kendi projeleriyle varolduğunu vurguluyor. Çok fazla göz önünde bulunmamayı tercih eden Batu, yeni çıkacak şiir kitabından sinema filmlerine ve politikaya kadar sorularımızı yanıtladı. Fotoğraf:UĞUR DEMİR Pelin Batu, 29 yaşında genç bir kız. Sinema filminde oynuyor, şiir yazıyor, resim yapıyor ve küçük hareketlerle büyük resmin değiştirilebileceği inancıyla mitinglere gidiyor, eylemlere katılıyor. Toplum Gönüllüleri Vakfı ile saha ziyaretlerine gidip, Baskın Oran’ın seçim ofisinde görev alan, Küresel Eylem Grubu ile eylemlere katılan, Doğa Derneği’nde çevresel çalışmalara destek veren Batu, “İsyan güzeldir. İnandığın şeylerin peşinden gitmek, bağırmak, haykırmak önemli” diyor. Gençlerin genel kültürü çok düşük Türkiye’deki sivil toplum anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? “Sivil Toplum Kuruluşları (STK) dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir rol oynuyor. Daha da büyüyecek. Çünkü herşeyi hükümetten beklememek gerekiyor. Hükümet bazı hizmetleri vermek zorundadır. Ama bireylerin harekete geçmesi ve birşeyleri değiştirmesi, hem toplumun refah düzeyini yükseltecek hem de insanları sorumluluk sahibi yapacaktır. Dünyanın en büyük STK’sı Bangladeş’te. Oranın hükümeti gibi; üniversiteleri ve fabrikaları var. Türkiye’de STK’ları birbiriyle didişmekten çok fazla birşey yapamıyor gibi görünebilir ama bu da yavaş yavaş kırılacak. Çünkü sivil toplum hareketleri, ancak birlikte hareket edilerek yürür.” Gençleri nasıl görüyorsunuz? “Bir taraftan gençliğin çok fazla okumadığını görüyorum. Diğer yandan da istekli ve heyecanlı bir kitle görüyorum. Aslında ikisi arasında çelişkideyim. Ancak yine de bildiğim birşey var ki, gençlerin genel kültürü çok düşük. Yurtdışındaki akranlarından çok kötü bir eğitim aldığını, hayata çok daha geride başladığını görüyorum. Vizyonu dar, bakış açısı kısıtlı bir kesim yetişiyor. Ama yokluktan güç doğabilir. İnandığın şeyi savunmak, bağırmak, isyan etmek güzel birşeydir. Gençliğin daha fazla okuması ve inandığı düşüncelerin peşinde koşması gerekiyor.” Televizyonlarda çok fazla görünmüyorsunuz. Bu nasıl bir tercih? “Tercihen televizyonda yer almıyorum ama bu bir protesto değil. Ancak böyle bir endüstrinin olması da önemli. Sadece sabun köpüğü gibi giden, özensiz yapımları izlemek istemiyorum. Çünkü bu tür dizileri izledikçe, benim yaptığım iş bu mu diye düşünüp, mesleğimden soğumaktan korkuyorum. O yüzden genellikle kendimi arka planda tutuyorum. Sinema hala bir endüstri olabilmiş değil. Bir oyuncunun yılda bir iki filmde oynayarak yaşamını sürdürmesi mümkün değil. Arada sırada televizyona da iş yapmak gerekiyor. Ben de önümüzdeki ay bir televizyon kanalında sinema programı yapacağım.” Babanızın gölgesinde kaldığınız oldu mu hiç? “Babamın bürokrat olması ilk başlarda insanların çok ilgisini çekti. Hep babamla birlikte anıldım. Ama diğer yandan da babamla o kadar yakınız ki, yan yana fotoğrafımın olması bile beni mutlu ediyor. Artık babamla değil, kendi yaptığım işlerle, bir birey olarak tanınıyorum.” YAZI DİLİM İNGİLİZCE Sizin çok yönlü bir kişiliğiniz var. Bir yandan resim yapıyor, şiir yazıyor, diğer yandan mitinglere, eylemlere koşuyorsunuz. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? “Tanımları oldum olası sevmedim. Çünkü tanımlama yapmak, bir anlamda kişiyi kısıtlamak anlamına geliyor. Konsantre olmak daha önemli bana göre. Bir iş bitmeden diğerine geçmek çok sağlıklı olmuyor çoğu zaman. Ressam, oyuncu, yazar demek gerekmiyor. Belli dönemlerde biri ön plana çıkabiliyor. Hayatta mutlu olduğum şeyleri yapıyorum ve her birinden ayrı ayrı besleniyorum. Son iki yıldır sadece kitabıma yoğunlaştım. Eylül ayında çıkacak şiir kitabımın şimdilerde çevirisi yapılıyor.” Neden İngilizce yazıyorsunuz kitaplarınızı? İngilizce yazarken daha mı rahatsınız? “Çünkü kendimi öyle ifade ediyorum. Bana her zaman sorulan bir soru bu: ‘Türksünüz, neden Türkçe yazmıyorsunuz?’ Evet ben belki Türkçe konuşuyorum ve problem yaşamıyorum. Ama yazmak ve dili iyi kullanabilmek bambaşka bir şey. Sadece güzel kelimeleri yanyana getirip insanların ilgisini çekmek değil, duygu ve düşüncelerimi doğru şekilde dile getirmek istiyorum. Uzun yıllar yurtdışında yaşadım, İngilizce düşündüm, okudum, yazdım. Buna tembellik diyebilirsiniz. Ama ben böyle ifade ediyorum kendimi. Bir taraftan da bir mayını iyi kazmanızı sağlıyor. Yani orada bir şey arıyorsanız çok derinlere gidebiliyorsunuz tünellerde. Son bir yıldır Türkçe yazmaya başladım ama hala rahat hissetmiyorum kendimi. Belki bir kaç yıl sonra Türkçe yazabilirim.” Herkese düşen bir görev var Bir taraftan Baskın Oran’ın seçim ofisinde görev alırken diğer yandan mitinglere ve eylemlere katılıyorsunuz. Bir sanatçının politik tavrı nasıl olmalıdır sizce? “Bir taraftan senaryo yazıyorum, bir taraftan kitabımın çevirisiyle ilgileniyorum. İki film çekimim var ve doktoraya başlayacağım. En az 150 kitaplık bir okuma listem var, en nihayetinde sivil toplum işleri var. Gazeteyi açtığınızda savaş, kriz, siyaset, çevre konularında pek çok haber okuyorsunuz ve artık bunlar tekrar edildikçe gündelik yaşamın bir parçası haline geliyor. Artık dayanamıyorum. Kafelerde, barlarda oturup, konuşup hiçbir şey yapmamak kadar sinir bozucu gelen başka bir şey yok. Belki de bu benim tahammülsüzlüğümden kaynaklanıyor. Şikayet etmekle hiçbirşey değişmiyor, bir yerlerden başlamak gerekiyor. Bu benimki 68 kuşağının aptal idealizmi gibi gelebilir insanlara. ‘Biz de gençliğimizde yaptık, ne oldu, niye uğraşıyorsun?’ diyorlar. Ama ben bu heyecanı yaşıyorum ve bazı şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum. Çünkü inanmadığın zaman zaten savaşı kaybetmiş olursun. ‘Nasıl olsa iklimler böyle gidecek. Yapacak birşey yok’ diyerek kenara çekilmek doğru değil. Herkese düşen bir görev var. Özellikle bir sosyal sorumluluk işinde sanatçı devreye girdiğinde daha çok önemseniyor ve daha fazla insanın dikkatini çekiyor. Aslında bu konuda sanatçılara büyük iş düşüyor.” Sanatçılar politik tavırlarını reklam aracı olarak kullanıyor mu? “Açıkçası bu işlerle ilgilenen çok fazla sanatçı da yok. Tabii ki herkes politik olacak diye birşey yok. Ama iyi birşey yaptığını düşünürek, mutlu olur insan. Haber olarak görünmesi de iyidir. Ama insanlara sakız muamelesi yapılıyor. Çiğneyip atma eğilimi var Türkiye’de. Tabi o zaman da duvara çarpıyorlar ister istemez.” Baskın Oran’ın seçim ofisinde de görev alıyorsunuz. “Seçim ofisi, Baskın Oran’ın seçimi kaybetmesine rağmen kapanmadı. Bence bu çok önemli. Çünkü orada düşünce üreten bir çok insan bir araya geliyor ve en azından bir alternatif oluşturuyorlar. Sistemin bize dayattığı sol olmayan solda, böyle bir muhalefet gerekiyor. Sistemin sağlığı için bu önemli. Çünkü ben gerçek anlamda bir sol olmadığını düşünüyorum. Bizler işin çok başındayız. Ama bence güzel bir rüzgar yakalandı. Meclise girmemesi bir başarısızlık olarak değil, bir başlangıç olarak değerlendirilmeli. 3 maymun gibi bakabiliyorsan hayata ve için rahat ediyorsa bir şey diyemem ama harekete geçmek gerekiyor. İkinci el kıyafet satın almayı tercih eden Batu, “İkinci el kıyafet giymek, bir anıyı paylaşmaktır. Onlarda yaşamın izlerini görüyorum” diyor. Doğu’daki çocuklara ders verebilirim Çokkültürlü bir yapınız var. Pek çok ülkeyi gezdiniz ve gördünüz. İstanbul’un sizdeki yeri nedir? Çok ülke gezdim ve her seferinde bir adapte sorunu yaşadım. Bu durumun en güzel yanı, birdenbire bambaşka bir hayata giriyor olmak. 10 yıldır Türkiye’de yaşıyorum ama hala biraz yabancıyım. Bir şehri sadece taşıyla, toprağıyla, binalarıyla değil insanlarıyla da sevmek gerektiğini düşünüyorum. Gittiğim şehirlerde oradaki insanların gittikleri yerlere gider, onları tanımaya çalışırım. İstanbul’da da bir turist gibi her yeri inceleyerek geziyorum. İstanbul’da en sevdiğim yerler; Eminönü, Sultanahmet ve Kadıköy. Genellikle buralarda vakit geçiriyorum ve biliyorum ki daha gitmediğim pek çok yeri var İstanbul’un. TOG ile doğuya saha ziyaretlerine gittiniz. Orada neler gözlemlediniz? Doğuyu ve Karadeniz’i görmeyi çok istiyordum. Küçük yaştan beri orada yaşamış medeniyetleri öğreniyoruz, tarihi eserlerini görüyoruz. Ama birden bire oraya gidince çok büyülü geliyor insana. Doğuda görülecek o kadar çok güzellik var ki... Biz saha gezilerinde okulları ziyaret ettik, öğrencilerle konuştuk. Ama insan eli kolu bağlı hissediyor orada. Yapılması gereken çok fazla şey var. Bu bana çok hüzünlü geliyor. Bir kaç gün yerine, orada birkaç ay kalıp, çocuklarla yaşamak istiyorum. Onların hayal güçlerini kullanabilecekleri ve sosyal olarak beslenebilecekleri bir ortam yaratmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Mesela ben oyunculuk, origami gibi dersler verebilirim. Herkesin kendi adına yapacak birşeyi vardır mutlaka. RÜZGÂRLARIN HİKÂYESİ Şiir kitabınızın adı niye Rüzgarlar? “Bu kitap aslında İstanbul rüzgarlarının hikayesi. 4 bölümden oluşuyor. İstanbul’un rüzgarları birer karakter olarak görülebilir kitapta. Mesela bir bölümde lodosu kadın gibi tanımladım. Çünkü bana kadın gelen bir rüzgardır lodos. O bölümdeki şiirler lodosun monoloğu gibi oldu. Şiirlerimde olabildiğince saydam olmaya çalışırım, her okuyan kendini bulsun, kendi şiirini yaratsın diye. Kendini bulmasa bile farklı okumalara açık olması gerektiğini düşünüyorum. Şiirlerimi yazarken resimden de çok beslendim. Çünkü resim yaşamımının büyük bir bölümünü kaplıyor. Bazı rüzgarlar, belirli ressamların rüzgarları gibi oldu.” Yeni dönemde hangi filmlerde göreceğiz sizi? “Bu yıl 3 ayrı film projesi var. Safa Önal’ın Hicran Sokağı’nda oynayacağım. O benim için çok enteresan bir deneyim olacak. Türk Sineması’nın önemli isimleri ve en önemlisi Önal’la çalışacağız. Artık işlere sadece iş olarak değil, anı olarak bakmaya başladım. Önal’ın jübile filminde oynamak benim için çok önemli bir deneyim ve çok güzel bir anı olacak. İrfan Tözüm’ün Masum Kanıtlar adlı filminde rol alacağım. İki kız kardeşin hikayesini anlatan bu filmin senaryosu da çok ilgimi çekti. Bu yıl çekilmesi planlanıyor ancak henüz tarihi belli değil. Bir diğeri de Nisan Akman’ın filmi. Onun çekimleri Ekim ayında gerçekleşecek.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle