Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 22/8/07 15:55 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 25 AĞUSTOS 2007 CUMARTESİ 3 Pera’da Pirosmani’den güncel sanata yolculuk Bodrum’da sergi Sergi S anat tarihi eğitiminin ilk yıllarında tartışılan en temel konulardan biridir: “Yapıtın kendisi mi, yoksa o yapıtı gerçekleştiren sanatçının ismi mi onu önemli kılar?” Bu soruyu çok farklı biçimlerde sorabiliriz aslında... Örneğin büyük ustaların her yapıtı, her çizdiği aynı derecede önemli midir; Mona Lisa, Da Vinci’nin imzasını taşıdığı için mi, Mona Lisa olduğu için mi paha biçilmezdir; önemli bir imza düz bir çizgiyi sanat yapıtına çevirebilir mi vs... Bu türden soruları bir kez daha hatırlamamıza neden olan bir sergi var Pera Müzesi’nde... Picasso, Matisse, ESRA Chagall, Beuys, Rainer, gibi birbirinden ALİÇAVUŞOĞLU Braque önemli ismin yer aldığı ve esraali@yahoo.com kağıt üzerinde neredeyse kısa bir 20. yüzyıl sanatı seçkisi izlenimi veren bu sergi, genel olarak ne yazık ki, “eş dost” vasıtasıyla gerçekleştirilmiş bir koleksiyonun daha doğrusu bir imza koleksiyonun sunumundan başka bir şey değil... Avusturyalı katolik rahip Otto Mauer’in koleksiyonundan bir seçki olan ve “20. Yüzyıl Ustalarından Baskı, Desen ve Suluboyalar” adıyla sunulan serginin, Pera Müzesi’nin farklı katlarında aynı tarihlerde açılan diğer iki sergiden de rol çaldığını söylemek gerek. Eğer imza tutkunu ya da yukarıda saydığımız isimlerin orijinal yapıtlarını daha önce izleme olanağı bulamadıysanız sergiyi görmenizde bir sakınca yok. Ama sanat tarihinin büyük isimlerinin aynı ölçüde “büyük” ve karakteristik yapıtlarını görmek umudu taşıyorsanız hevesinizi bir başka sergiye saklamınızı öneririz. Öznel bir yaklaşım olacak belki ama, Picasso’nun portreleri, Rainer’in otoportresi ve bir kaç çalışmanın dışında pek bir şey bulabileceğiniz bir sergi değil. Hatta, gerçekleştirdiği her serginin katalogunu yapmayı bir misyon olarak benimseyen Pera Müzesi’nin bu serginin yayınına harcanan bütçeyi bir başka etkinliğe kaydırsaydı daha iyi olacaktı dedirten türden adeta... Kısaca, içerdiği o kadar önemli isme karşılık ışıltısı olmayan bir sergi bu... Picasso, Rodin, Rembrandt gibi sanat tarihinin önemli isimlerini ağırlayan özel müzelerin özellikle uluslararası sanat ortamından sergi getirirken işin içeriğine de isim kadar önem vermeleri gerekiyor sanırız. Çünkü artık çıta yükseldi; beklentileri karşılamak eskiye oranla daha güç; zaten böylesi de sanat ortamı için daha sağlıklı değil mi? Pirosmani’nin müthiş bir gözlemci olduğunun da altını çiziyor. Sözünü ettiğimiz bir önceki sergi ne kadar renksizse, bu sergi bir o kadar renkli ve izleyiciyi içine çeken türden. Muşamba üzerine bir kaç saat ya da bir kaç günde yapılan Pirosmani tabloları “safyürekli” olarak Türkçeleştirilen Naif sanatın en sahicilerinden kuşkusuz. Sergideki resimlere dikkatlice bakmanızı öneririz; ama en çok aktris Margarita’nın portrelerine... Pirosmani’nin büyük bir aşkla sevdiği kadının portreleri olan bu resimler sanatın yaşamla ne kadar içiçe geçtiğini hatırlatıyor izleyenlere.... ÖĞRENCİLERE DESTEK Sanatın yaşamdan beslendiğini ve hayatı kavrarken sanatın ne denli geniş bir deneyim alanı sunduğunu gösteren üçüncü sergi ise Yıldız Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin 20062007 öğrenci projelerinden oluşuyor. Geçen yıl Marmara Ürniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin diploma projelerini sergileyen müze, bundan böyle yaz aylarını üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerine ayıracağa benziyor. Aslında hem müze, hem de öğrenciler için müthiş bir fırsat bu. Müze bu sergilerle öğrencileri destekliyor ama aynı zamanda çağdaş sanatla ilişkisini de güçlendirmiş oluyor. Öğrenciler ise hem “müze”nin koruyucu kollarında işlerini sergiliyor hem de bir çoğu ilk kez bir katalogda kendine yer buluyor. İşlere gelince; fakültenin sanat eğitimindeki yaklaşımını, eğilimlerini tam olarak gözönüne seren bir sergi bu. Özge Aytekin’in Manet’nin ünlü Kırda Piknik tablosundan hareketle güncelleştirdiği “Kırda Yangın”, Feride Öztürk’ün “Çifte Peyzaj”, Superfresh’in Pirosmani’nin resimlerine ait sandıkları kullanarak gerçekleştirdiği video yerleştirmesi, Güneş Terkol’un “Birlik Sağlamak Mümkün mü” adlı çalışmaları sergide öne çıkan işlerden ilk akla gelenler. Genel olarak, bir “öğrenci sergisi” izlenimi vermeyen; sanatta güncel eğilimleri sergileyen bir yaklaşımı olduğunu söyleyebiliriz bu serginin. Pera Müzesi’ni daha önce ziyaret etmediyseniz özellikle Pirosmani’nin yapıtlarını da izlemek için gitmenizi öneririz. Naiflerden hoşlanmıyorsanız o zaman genç sanatçılara destek olmak için bir kaç saatinizi bu müzeye ayırabilirsiniz. Rifart Show, Milta Bodrum Marina, Osmanlı Tersanesi’nde kapalı ve açık mekan tasarım sergisi olarak gerçekleşiyor. Zerrin Ulusman’ın yapımcılığını üstlendiği Rifart Show heykeltasarım sergisinde RİFAT (Rifat Koçak), son zamanlarda yoğunlaştığı yeni çalışmalarında, çeşitli materyalleri kullanarak, araba parçaları, cam fivi tüketilen ve bir kenara atılan nesnelerin ve gül ağacı gibi doğal malzeme olarak kullandığı ağaç cinsleriyle bütünleştirip, tüketim toplumuna göndermelerini kendi sanat anlayışıyla ortaya koyuyor. Sergi, 12 Eylül tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 252 316 18 60) BarışaRock anıları Karşı Sanat Çalışmaları, ‘Barışarock’ festivallerinde çekilmiş fotoğraf ve videolardan oluşan bir sergiye yer veriyor. Beş yıldır savaşa, ırkçılığa ve küresel ısınmaya odaklanan muhalif duruşuyla, ücretsiz, kar amacı gütmeyen ve sponsorsuz biçimde yoluna devam eden BarışaRock festivalinde çekilen 50’nin üzerinde fotoğraf ile festivalin belgesel videoları eşliğinde izlenebilecek sergi, 1 Eylül tarihine dek sürecek. Sergi ayrıca, 24, 25 ve 26 Ağustos tarihinde yine Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’nda ücretsiz yapılacak beşinci festival için açık bir çağrı olma amacını taşıyor. (Tel: 0 212 245 15 08) Atatürk fotoğrafları Capitol Alışveriş Merkezi, 2531 Ağustos tarihleri arasında Atatürk’ün bugüne dek çok fazla yerde görünmeyen fotoğraflarının olduğu bir sergiye ev sahipliği yapacak. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 85. yılını kutlama kapsamında Capitol Alışveriş Merkezi, Atatürk Vakfı’na ait nadir Atatürk fotoğraflarını, Capitol’ün orta alanında sergileyecek. Ayrıca Zafer Bayramı’na özel bir gösteri hazırlayan bando takımı izleyenlere coşkulu ve anlamlı bir gün yaşatacak. (Tel : 0 216 554 77 77) NAİF SANAT Yazının girişinde Otto Mauer’in koleksiyonunun iki sergiden rol çaldığını ifade etmiştik. Bunlardan ilki Naif sanatta bir efsane olarak nitelenen Gürcü ressam Pirosmani’nin resim sergisi... 19. yüzyıl ortalarında Gürcistan’ın küçük bir köyünde doğan ve 1918’de Tiflis’te yoksulluk içinde ölen Pirosmani’nin, daha yaşarken para, ün ve şöhret elde etmiş meslektaşları ile aynı müzenin karşılıklı salonlarını paylaşıyor olması ise ironik gerçekten. Yaşamı sırasında köyündekiler dışında kimselerin tanımadığı ama ölümünün ardından primitif sanata ilgi duyan pek çok önemli ismi etkileyen Pirosmani’nin karşı salondaki Picasso tarafından 1970’lerde bir portresinin yapılmış olması da ilginç ayrıntılardan biri; hatırlatalım... Sanattan para kazanmayan, geçinebilmek için meyhanelerde ve tren istasyonunda çalışan Pirosmani için resim yapmanın yaşamının temel anlamı ve meselesi olduğunu onun çalışmalarını gören herkes tarafından söylenebilir sanırız. Çünkü Pera Müzesi’nde sergilenen her resim ressamın yaşama sevincinin ipuçlarını sunarken aynı zamanda S ahne tozu Suna İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi “Pirosmani” 2 Ağustos7 Ekim 2007 “20. Yüzyıl Ustalarından Baskı, Desen ve Suluboyalar” 2 Ağustos7 Ekim 200 “İşleyen Mekan Yıldız Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi 2006 2007 Öğrenci Projeleri Sergisi” 2 Ağustos7 Ekim 2007 Meşrutiyet Caddesi No: 141 34443 Tepebaşı, Beyoğluİstanbul Tel: 0212 334 99 00 İki kişilik bir oyun... Tiyatro Dot’un geçen sezon sahneye koyduğu son oyunu ‘İki Kişilik Bir Oyun’ 6 ve 7 Eylül tarihlerinde ‘Projektion Europa Festivali’ kapsamında ‘Hamburg das Schauspielhaus’da dört oyun sergileyecek. “Projektion Europa” 6 yönetmen, 6 ülke ve 6 Avrupa hikayesi başlığı altında gerçekleşen bir festival. Türkiye’den Dot’un davet edildiği festivale, Estonya, Çekoslovakya, İrlanda, İsviçre ve Almanyadan projeler katılıyor. Festival’in amacı Avrupa Birliği’nin eski, yeni ve aday ülkelerinin kültür kurumlarını bir hafta boyunca Hamburg’da seyirciyle buluşturarak Avrupa Birliği için ortak bir kültürel dil aramak ve sorgulamak. Bülent Erkmen’in yönettiği, Melike Güner ve Alper Kul’un rol aldığı İki Kişilik Bir Oyun, Yekta Kopan tarafından kaleme alınmış. Oyun, hayat yolculuğunun hafıza koridorlarında ilerlemeye ‘çalışan’ bir kadın ve bir erkeğin birbirlerine kavuşamamalarının, ‘beraber’ olup, birlikte olamamalarının ‘şimdi ve burada’ki hikayesini kuruyor. Kadın ve erkek oyun süresince birbirlerine ulaşmaya çalışıyor. Birbirlerini görüp, konuşup, zaman zaman birbirlerine dokunup, yaklaşıp, uzaklaşmalarına rağmen izledikleri ‘yollar’ onları bir türlü birleştirmez.. Kentler ve Kütüphaneler ZÜLAL KALKANDELEN “Bir kentin gelişmişlik göstergesi nedir?” sorusuna çeşitli yanıtlar verilebilir. Ama kısaca söylemek gerekirse, yanıt, kzulal?yahoo.com kent halkının ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki yaşam kalitelerinin düzeyidir. Kentin gelişmişliğini asıl belirleyen, her yerde pıtrak gibi biten büyük alışveriş merkezleri değil kütüphaneler olmalı, değil mi? Kütüphanelerine özen göstermeyen bir toplum gelişmiş bir toplum olarak değerlendirilebilir mi? Bu soruları bana sorduran şey, son bir haftadır yaz sıcağında adeta cennetten bir köşe olarak faydalandığım New York Halk Kütüphanesi. Manhattan’da 42. Sokak ile 5. Cadde’nin kesiştiği yerde bulunan bu görkemli binanın içinde bir süre kalınca, “Bir kütüphane nasıl böyle bir çekim merkezi haline getirilebilir?” diye soruyorsunuz kendi kendinize. Düşünsenize, yaşadığınız kentte mimarisiyle baş döndüren bir binada hizmet veren, günde binlerce kişinin faydalandığı, Türkçe ve yabancı dillerde geniş bir arşivi bulunan, sergi salonları, konferans ve internet merkezleriyle her yaştan insanın buluştuğu ve ödünç kitap alarak okuyabildiği bir kütüphane olsa… Daha önce kütüphanelere ilgi göstermemiş olanlar böyle bir binadan içeri girmezler mi? Bu soru, akla Vizontele Tuuba filminde Tarık Akan’ın canlandırdığı öğretmenin, bir Güneydoğu Anadolu kasabasında bin bir güçlükle kurduğu kütüphanenin kaderini akla getiriyor. Elbette, öncelikle insanlarda kitap sevgisini geliştirmek, okumaya olan ilgiyi artırmak gerekiyor. Bunu sağlamak için, “Her semte bir kütüphane” projesi başlatılsa, özel sektör ve belediyeler bu konuda el ele verse, gençler kütüphanelere yönelmezler mi? Özel sektör ile kamu sektörünün kütüphanecilik alanında gerçekleştirdiği en başarılı örneklerden birisi New York Halk Kütüphanesi. Sayısal veriler de, bu başarının boyutlarını çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Bugün Bronx, Manhattan ve Staten Island’ı kapsayacak şekilde toplam 86 semt kütüphanesi ve 4 araştırma kütüphanesinden kurulu geniş ağıyla hizmet veren kütüphanenin temeli 1895 yılında atılmış. O dönemde özel mülk halinde bulunan iki büyük kütüphane, Amerika’nın eski başkan adaylarından Samuel Jones Tilden’ın New York’ta halkın ücretsiz kullanımına açık kütüphaneler kurulmasını vasiyet ederek bıraktığı para kullanılarak bir araya getirilmiş. Kütüphanenin koleksiyonunda 20 milyonu kitap olmak üzere 50 milyonu aşkın belge var. Toplam 13.6 milyon kullanıcısı; 2.31 milyon kütüphane kullanıcı kartı sahibi; 20 milyonu internet üzerinden olmak üzere toplam 34.5 milyon ziyaretçisi; 234 ülkeye açık internet sitesi; ziyaretçi kullanımına ayrılan 2337 bilgisayarı; çocuklara ve yetişkinlere yönelik 27.790 ayrı eğitim programı ve 2366 tam zamanlı, 1349 yarı zamanlı çalışanı bulunuyor. 90 binada kentin 338 kilometrekarelik alanını kapsayacak şekilde hizmet sunan dev bir kurum bu. (Bu rakamlar, kütüphanenin internet sitesinde yayımlanan 2006 yılına ilişkin genel rapordan alınmıştır.) Bütün bu hizmetin toplam maliyeti, 2006 yılı rakamlarıyla 303.794.000 dolar. “Eh, Amerika zengin ülke, karşılar tabii bunca masrafı” diye düşünebiliriz. Ama işin ilginç tarafı, bu mucize yalnızca kamu olanaklarıyla yaratılmamış. Eyalet hükümeti ve belediye desteğin önemli bir bölümünü karşılamakla birlikte, özel sektörden ve kütüphane mağazalarındaki hediyelik eşya satışlarından gelen kaynaklar, bağışlar ve çeşitli yatırımlar çok önemli bir destek sağlıyor. Ayrıca 1455 kent gönüllüsünün, yıl boyunca toplam 100.320 saat çalışarak yaptığı katkıyı da belirtmek gerek. Görüldüğü gibi, New York Halk Kütüphanesi, tam bir modern kent projesi. Yaşadıkları kente gönül verenlerin el ele vererek yürüttükleri, imrendirici bir örnek proje. Darısı ülkemizdeki bütün kentlerin başına! Ülke genelindeki kütüphanelerin boğuştuğu finansman ve materyal sıkıntılarını ve kütüphanecilik mesleğinin pek de önemsenmediğini düşününce bu biraz hayal gibi kalıyor… Ama yine de süpermarketler, manavlar, berberler gibi, yaşadığımız semtte hemen ulaşabileceğimiz kütüphaneleri düşlemek bile güzel. O zaman semt kütüphanesinde çalışmak için gönüllü de oluruz! RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com