19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 12 2/5/07 15:47 Page 1 CUMARTESİ EKİ 12 CMYK Renkler dile geldi Canlı renk enerji verir Kendini kötü hisseden insanlara sevdikleri, kendilerini iyi hissetiren renkleri kullanmalarını tavsiye ediyor Özşeker, “Daha canlı, daha parlak renkler daha enerjik hissettirir. Sabah kalktığınızda bugün iyi değilim diyorsanız koyu renklerle kendinizi kapamak yerine parlak renkler giyerek kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz” diyor. Sarı, turuncu, sıcak bir yeşil gibi renkleri görülebilir yerlere koymak, en azından bilgisayarın arka fonunu o renkle değiştirmek de bir çözüm. Yaratıcılar parlak renkli Sarı ve turuncu... Güneş akşamları battığı için insanda geçiciliği ama parlaklığıyla da eğlenceyi çağrıştırıyor. Güneşin rengi olan sarı ve turuncu da insanda bu iki hissi uyandırıyor. Taksi ve rent a car firmalarının logolarının sarı olması da bu yüzden. Bunun yanında işinde yaratıcılığını kullanan insanlara tavsiye ediliyor. Reklamcılar ya da tasarımcıların canlı ve parlak renklerde giyinmeleri yaratıcılıklarını körüklüyor. Müşterilerinde de ‘bu insan farklı, demek ki benim için farklı bir şey üretecek’ düşüncesi uyandırıyor. Ama bunun dışındaki meslek gruplarına tavsiye edilmiyor. Gayri resmi yeşil Yeşil dinginliğin rengi. Yeşil giyinmiş birine ‘siz’ diye hitap etmek güçleşir. Doğada çok bulunan bir renk olduğu için, insan doğal ortamında pek de sizli bizli konuşmadığı, rahat olduğu için, karşıdaki insanda rahatlık hissi uyandırıyor yeşil giymiş biri. Duvarların yeşil olması da tansiyonu düşürüyor, sakinleştiriyor, siniri alıyor. Ayrıca insana sağlığı hatırlattığı için sağlıklı ürünler yeşil paketlerde oluyor. maj her şey mi gerçekten. Araştırmalar ve konunun uzmanları ‘evet’ diyor. İlk izlenim dediğimiz görüş, yapılan araştırmalara göre hiç değişmiyor. Kendini doğru tanıtmak isteyenler için de doğru renkleri, doğru stili kullanmak gerekiyor. Çünkü dış görünüşünüz sizi yansıtmıyorsa, karşıdaki yanlış fikirlere kapılabiliyor. İmaj danışmanı Rana Özşeker, moda kurbanı olmayı değil, uygun giyinmeyi öğütlüyor. ‘Yere, zamana, duruma ve SİNEM insana göre giyinmek gerekir’ diyerek, insanlara hangi mesajları DÖNMEZ renklerin verdiğini, hangi ortamlarda kullanmak gerektiğini anlatıyor. Doğadaki bütün renkler, bilinçaltı tarafından farklı algılara yol açıyor. Bu yüzden de insanın aynası, hiç konuşmasa da kendini yansıtan bir araç haline geliyor. Renkler mesaj verirken, ten rengine bağlı olarak sağlıklı ya da hasta gösterebiliyor. Ayrıca gözü yanıltarak daha ince ya da uzun görünmeyi sağlıyor. Rana Özşeker, ilişkilerde en önemli aşamanın ilk izlenim olduğunu özellikle vurguluyor. Bunun için de 1996 yılında California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmadan örnek veriyor. Dönem başında öğrencileri toplayıp, öğretmenleri 30 saniyelik sürelerle konuşma yapmaya çağırıyorlar. Daha sonra öğrencilerden, gördükleri öğretmenler hakkında tek tek yorum yapmalarını istiyorlar. Yıl sonunda yine öğrencilerden öğretmenleri hakkındaki yorumlarını yinelemeleri isteniyor. Ortaya çıkan sonuç oldukça şaşırtıcı. İlk görüş ile bir yıl sonraki görüşler paralel... 1967 yılında Mahrevian ve Fehrer adlı iki bilim adamının yaptığı araştırmaya göre, bir insan ilk görüşte, yüzde 55 dış görünümden, yüzde 38 ses tonundan, yüzde 7 de konuşmalardan etkileniyor. Bugüne kadar bu araştırma tekrar edilse de sonuç hiç değişmemiş. Önemli olan ilk görüşmede nasıl göründüğünüze, beden diline dikkat etmek. Bunun için cinsiyet çok da sorun değil, nasıl bir yerde, nasıl bir insanla, hangi koşullar altında görüştüğünüze bağlı olarak giyinmek gerekiyor. Kadın da erkek de sabah ebeveyn, öğlen yönetici, akşam arkadaş ya da eş oluyorlar. Bu ortamlara bağlı olarak bir tek parçayı değiştirerek giysiyi yere ve zamana uydurmak mümkün. Örneğin erkekler, boyunlarındaki kravatı ve ceketlerini çıkarttıklarında o ağır iş adamı görüntülerinden çıkabiliyor. Bir kadın da bir fular ya da ceketle istediği resmiyeti, samimiyeti uyandırabiliyor. Her ne kadar kadınların daha çok alternatifi var gibi görünse de bir takım elbise küçük oynamalarla büyük değişimler gösterebiliyor. Bunlarla birlikte tabii ki vücut tipini de hesaba katmak gerekiyor giysi seçimi yaparken. Renkler göz yanılsaması İ yaratabildikleri için, doğru renkleri doğru yerlerde kullanarak istenen etki ve görüntü elde edilebiliyor. Örneğin üst kısım daha kalınsa, koyu ya da kat kat giyinmek dikkati alt kısma çekebiliyor. Çünkü açık renkler bulundukları ortamı daha geniş, koyular daha dar gösteriyorlar. Kilo problemleri olanlar yazın açık renk giyemeyecek diye bir şey yok. Önemli olan dikkati nereye çekmek gerektiğini bilmek. Aynı rengin tonlarını giymek daha ince ve uzun gösteriyor. Bu erkeklerde aynı renk pantolon kemer ve ayakkabıyla sağlanıyor. Çok uzun insanları kısa göstermek içinse tam tersi yöntem uygulanıyor. Farklı ve kesin çizgilerle ayrılmış renkler gözün görme mesafesini kısaltıyor. Aynı şekilde bedene göre fazla ince olan kısımları bu şekilde kalın göstermek de mümkün. Siyah otoritenin, ‘masaya yumruğu vurmanın’ rengi. İnsana geceyi hatırlattığı için gizemli ve korkutucu. Aynı zamanda karanlık her şeyi sakladığı için de sır tutabilirim mesajı veriyor. Özellikle ekonomik alanda faaliyet gösteren şirket elemanlarına tavsiye ediliyor. Simsiyah giyinen insanlar da, ya gerçekten dominant karakterli, ya otorite kurmak isteyen, ya da duygusal açıdan güçlü. Kahverengi doğada çok bulunduğu için doğal bir renk. İnsan doğada çok rastlanan bu rengi gördüğünde samimileşiyor. Kahverengi silik bir renk olduğu için daha çok psikolog ve gazetecilere öneriliyor. Politikacılar ise bu rengi asla kullanmamalı. Mavi ve lacivert güven ve kalıcılığı simgeliyor. Klasik insanların, bankacı, sigortacı ve avukatların sıkça kullandığı bu iki renk ‘bana güvenebilirsiniz’ mesajı veriyor. Kırmızı, adrenalin, tutku, seks ve kanın rengi. Beyinde adrenalin salgılanmasına yol açıyor. Uykusuzluğa neden oluyor ve kıyafetlerde farkedilmeyi sağlıyor. Gece kulüplerinin de kırmızı fonlu olmasının sebebi insanları canlı tutmak. Kırmızı daha gergin, stresi, mücadeleyi sever, sivri bir renktir. Gri sadece pazarlık yapması gerekebilecek iş sektörlerinde önerilebiliyor o da pazarlık yapılacağı günlerde. Yansız, sıkıcı, yaratıcılıktan uzak bir renk gri. Griyi seven insanların içinde klasik, taraf tutmayı sevmeyen bir yön var. Beyaz kar, temizlik ve masumiyeti çağrıştırıyor. Pek çok politikacının bu rengi kullanmasının nedeni bu. Şaibeden uzak görünümü veriyor. Fakat baştan aşağı beyaz tam tersine yapay izlenimi uyandırıyor. Pembe, kırılganlığın, narinliğin simgesi. Kız bebeklerin rengi olduğu için insanlarda yardım etme isteği uyandıran bir renk. Marx and Spencer markasının kasiyerlerinin pembe giyinmesinin sebebi bu. İnsanlar ona para verirken kendilerini kötü hissetmiyorlar. Zam istemeye gidenler pembe giymeliler denilebilir. Mobilya statü sembolü Türkiye mobilya sektöründeki şirketlerin tasarım ve markalaşma yatırımlarıyla küresel pazardaki güçlerini artırmalarına ve uluslararası markalar yaratılmasına destek olmak vizyonuyla hareket eden MOSDER (Mobilya Sanayicileri Derneği), sektöre katma değer sağlamak amacıyla yeni bir kampanya başlattı. “Markalı mobilya kullanımını teşvik” kampanyası ile tüketicileri bilinçli alışverişe davet eden MOSDER, tüm üye şirketlerini de belirlenen ilkeler doğrultusunda üretim ve hizmet vermeye zorunlu tutuyor. MOSDER Başkanı Memduh Boydak kampanya ve mobilya sektörü hakkındaki sorularımız yanıtladı. Öncelikle ‘markalı mobilya’dan neyi anlamamız gerekiyor? Marka kabul edilmenin şartları nelerdir? MOSDER üyeleri dışında sektörde başka markalar da var mı? “Markalı mobilya kavramı ile pazarda herkes tarafından bilinen, tanınan, tescil ettirilmiş ve kullanıcıya bir takım vaatler sunan mobilyaya işaret ediyoruz. Markalaşmış mobilya şirketleri de bulunuyor.” Marka olarak bilinirlik, doğrudan kalite anlamına gelir mi? Tüketicinin bu konuda dikkat etmesi gereken noktalar var mı? “Marka olarak bilinirlik, doğrudan kalite anlamına gelmez. Tüketiciler, mobilya seçerken uzun ömürlülük, hijyeniklik, ergonomik olması, garanti, ücretsiz montaj ve nakliye, kalite, ekonomiklik, işlevsellik, alternatiflilik, teknolojiklik, özgün tasarım gibi konulara dikkat etmeliler. Markalı mobilyayı tercih eden tüketiciler, hem parasının karşılığını almayı, hem de sağlıklı, uzun ömürlü ve hijyenik ürünler kullanmayı garantiliyor. Markalı mobilya, tüm bu açılardan önceden belirlenmiş ve bildirilmiş vaatleri olan mobilyadır.” Marka olup olmamanın yanı sıra sektörde kayıt dışı ya da merdiven altı diye tanımlayabileceğimiz üreticiler bulunuyor mu? “Sektörde özellikle son zamanlarda markalı ve kalite standartlarına uygun üretim yapan ve tüketici odaklı pazarlama anlayışına sahip kurumsallaşma yolunda ilerleyen mobilya üreticisi şirketler hızla artıyor. Buna rağmen belli bir teknolojiye dayalı ve endüstriyel üretim yapan fabrikalar kadar da, küçük ve atölye tarzı üretim yapmaya çalışan çok sayıdaki dağınık işletmeleri de göz ardı etmememiz gerekir. İşte bu tip küçük işletmeler pazarlamaya, teknolojiye, tasarıma, insana yatırım yapmadan, yapıp sattığı taklit ürünün ne yazık ki satış sonrası hizmetini de verememesi, karşımızda duran en önemli haksız rekabet unsurları arasında bulunuyor. Devamlılığı olmayan, yaptığı malın arkasında duramayan, kayıt düzenine tam olarak uyum sağlayamayan, müşteriyi memnun edemeyen bu ciddi kesimin oluşturduğu haksız rekabet koşullarının zaman içinde tüketicinin bilinçlenmesi ile hızla azalacağına inanıyoruz.” Sektörün toplam büyüklüğü ne kadar? Markalı ürünler bunun yüzde kaçını oluşturuyor? “Türkiye’de mobilya sektöründe faaliyet gösteren yaklaşık 60 bin firma bulunuyor ve bu firmalar yaklaşık 260 bin kişiye istihdam olanağı sağlıyor. Bu sektörde faaliyet gösteren firmalar genellikle İstanbul, Ankara, Kayseri, Bursa (İnegöl), İzmir ve Adana’da yoğunlaşmış durumda. Kayıtlı rakamın bir kısmının da gayri faal olduğunu ifade edebiliriz.” Son yıllarda mobilya reklamlarında önemli artış görüyoruz, bu satışlara yansıyor mu? Türk tüketicinin mobilya alışkanlıklarında bir değişim söz konusu mu? “Ttemel değişiklik, artık mobilyanın yalnızca oturma, yemek yeme gibi gereksinimleri karşılamanın ötesinde, kullanıcısına bir statü kazandırmasının beklenir duruma gelmesidir. Reklamlar da elbette kullanıcıları etkiliyor, çünkü stilleri etkiliyor. Mobilya bugün hızlı tüketim ürünü olma noktasına gelmiştir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle