19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 16/5/07 14:55 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Tepenin Gözleri 2 (The Hills Have Eyes 2) Martin Weisz yönettiği ve Michael McMillian, Jessica Stroup, Jacob Vargas ile Daniella Alonso’nun rol aldığı Tepenin Gözleri ikinci filmle devam ediyor. Rutin görevleri arasında NewMexico sınırındaki bilim adamlarına ekipman taşımak olan bir grup asker kampa vardıklarında herkesin ortadan kaybolduğunu fark ederler. Atomik araştırmalar yapan ekipten yalnızca yardım isteyen bir sinyal kalmıştır. Takım dağdan gelen sinyali araştırmaya karar verir. Carter ailesinin başına gelenlerden habersiz şekilde bu ıssız ve lanetli tepelerde araştırmaya girişirler. Ve onları da diğerlerini bekleyen yamyam mutantlar beklemektedir. Bu kez kötülerin gücü çok daha fazla ve soylarını devam ettirebilmek için çok daha akılcı ve saldırganlardır. Si ne ma 8 Cinayet Gecesi ??????????????????????????????????? Derslere konu olan ‘Şifreci Katil’ ALPER TURGUT bireysel Ş u günlerde sinemalarımızda yargı temasını işleyen iki film gösterimde: Shooter (Tetikçi) ve Fracture (Cinayet Gecesi). İkisi de yasaların kanıt yetersizliğinden ötürü serbest bırakılan gerçek suçluları, katilleri ele alıyor. Afroamerikalı yönetmen Antoine Fuqua, son aksiyongerilimi Tetikçi’de, Afrika’da bir operasyonda kendi hatası yüzünden ölen asker arkadaşından etkilenerek mesleği bırakmış olan Bob Swagger’ın (Mark Wahlberg) devlet görevlilerince yeniden bulunarak Amerikan ASLI başkanına düzenlenecek suikastı istemelerini anlatıyor. SELÇUK engellemesini Ülke sevgisiyle bu göreve girişen Bob olaylar ilerledikçe bunun eksiksiz bir komplo teorisi olduğunu, işin içinde Orta Doğulu Tetikçi teröristlerin değil devletle çalışanların, gizli ajanların, senatörlerin, politikacıların olduğunu açıkça görüyor. Bu arada kendini uğruna feda ettiği devlet mekanizmasının acımasızca onun idam fermanını hazırladığını da anlıyor. Çözüm yargı mı? direnmek gerekir yoksa yenilgi kaçınılmazdır, bu da toplumların diktatörler yaratmasıyla sonuçlanır” diyen Antoine Fuqua, Training Day (İlk Gün/2001), Tears of the Sun (Güneşin Gözyaşları/2003), King Arthur (Kral Arthur/2004) filmlerinde iyiliğin kötülükle savaşımını vurguladı, vurgulamayı da sürdürecek. Zodiac, “Şifreci Katil” olarak bilinen ama asla ele geçirilemeyen medyatik bir caniyi anlatıyor. Ve onun sırlarla dolu karanlık dünyasında savrulan polis ve gazetecilerin trajik hikâyesini… Şiddet, dehşet ve vahşet örgüsü ise çözülecek gibi değildir. Düşünün, 2500 zanlının olduğu yerde katil kimdir ve bu zifiri keşmekeşin içinde aydınlatılacak olan nedir… Çıldırtan ayrıntılarla bezediği filmleriyle haklı bir üne kavuşan, sansasyonel yapımların üstadı David Fincher, bir kez daha seri cinayet işleyen katilin peşinde... Yedi’de (Seven), bizleri gelmiş geçmiş en büyük psikopatlardan John Doe (Kevin Spacey) ile tanıştıran Fincher, Zodiac’ta ise bugüne dek yakalanamamış bir katilin öyküsünü işliyor… Sinemaseverler, beş yıl aradan sonra yönetmenlik koltuğuna oturan David Fincher’i, Oyun (The Game), Yaratık 3 (Alien 3), şimdiden efsane Dövüş Kulübü (Fight Club) ve Panic Odası (Panic Room) ile hatırlıyorlar. Cinayetleri bir gazeteciçizer olarak takip eden Robert Graysmith’in Zodiac adlı kitabından esinlenilen filmin senaryosunu James Vanderbilt yazdı. Graysmith, yıllar yılı ABD’nin gündeminden düşmeyen sarsıcı olayı şöyle anlatıyor: “Uzun arayış, davanın dayanılmaz cazibesi, gizemi, trajedi ve kayıpları, yıkılan evlilikler, yoldan çıkan kariyerler, harika bir muhabirin bozulan sağlığı… Polisin tekrar tekrar yenildiği bir hayal kırıklığı dolu bir araştırmaydı.” Görüntü yönetmenliğini Harris Savides’in üstlendiği filmin müzikleri David Shire’e ait... Eksantrik kült film Donnie Darko ile çıktığı yolda Brokeback Dağı’na (Brokeback Mountain) kadar yükselen Jake Gyllenhaal, birçok iyi yapımda (ekseriyetle komedi filmlerinde) yer almış Mark Ruffalo, doğaçlama uzmanı, yetenekli oyuncu Robert Downey Jr. ve İskoçyalı usta aktör Brian Cox, Zodiac’ın başrollerini paylaşıyorlar. Anthony Edwards, Elias Koteas, Donal Logue, John Carroll Lynch ve Dermot Mulroney ise yardımcı rollerdeler… Unutmadan hatırlatalım. Zodiac, ülkemizde dün gösterime girdi. ‘ONLAR İÇİN FAZLA İYİYİM’ “Zodiac konuşuyor; polis beni asla yakalayamaz çünkü onlar için fazla akıllıyım… Ölüm makinesi çoktan yapıldı bile...” diyen Karındeşen Jack muadili karanlık ve sır dolu bir katil… Cinayetlerinden 13’ünü (polis 5 vakada onun izine rastladı) açıklayan ve 37 kişi öldürdüğü sanılan bu adam, yaklaşık 40 yıldır yakalanamıyor. Dedektiflik derslerine konu olan, polisiye türüne (ne yazık ki) büyük katkı sağlayan “Şifreci Katil” (Zodiac), adeta kriminoloji tarihinin mihenk taşı… Medyatik olma azmi, kendi reklâmını yapmaktaki hüneri ve basını kullanmaktaki yeteneği ise cabası… Testere (Saw), Amerikan Sapığı (American Psycho), Cani (Monster), Kuzuların Sessizliği (The Silence Of The Lambs), Sapık (Psycho)… İnsanın kanını donduran seri katillere dair filmler asla sona ermeyecek gibi görünüyor. Ne yapsın adamlar, arztalep ilişkisi… Zodiac için ise, ”Seri katil filmi değil, içinde seri katil olan bir film” tanımlaması yapılabilir. Polisler, gazeteciler, zanlılar ve tanıklar, 2007’nin belki de en zorlu filminin gerçek kahramanları… 1968 yılında önce San Francisco körfez bölgesini ardından da tüm ABD’yi titreten seri katil, Zodiac takma adını kullanarak gazetelere tehdit içeren şifreli mektuplar gönderir. Polis merkezlerini arayarak işlediği cinayetlerin detaylarını anlatan bu adam, aslında dalgasını geçiyordur. Basının da yardımıyla paniğin ve dolayısıyla ününün artmasını sağlar. İpuçları tabiri caizse onun zırhı gibidir. Zodiac, kriptolarıyla suyu bulandırdıkça, insan avını daha rahat sürdürür. Olayı kişiselleştiren gazeteciler ve dedektifler için artık Zodiac’ı bulmak bir saplantı haline gelmiştir. Ancak Zodiac hep bir adım öndedir. Çalıştığı gazetenin genel yayın yönetmeni için karikatürler çizen kibar, utangaç ve zeki bir adam olan Robert Graysmith (Gyllenhaal), içgüdüleriyle hareket eder. O bir amatördür. Ancak yine de kilit adam odur. San Francisco Chronicle’in nevi şahsına münhasır suç muhabiri Paul Avery (Downey Jr.) ise çeşitli kaynaklara ve yılların birikimine sahiptir. Avery’nin, San Francisco Polis Teşkilatı’nın hırslı, tutkulu aynı zamanda da başarılı Cinayet Masası Dedektifi David Toschi (Ruffalo) ve onun titiz ortağı William Armstrong (Edwards) ile yakın bağlantıları vardır. Dört adam, Zodiac’ı avlamak için hayatlarını ortaya koyar. Kurbanlar, zanlılar, tanıklar, kanıtlar, binlerce sayfalık raporlar... Uzun soluklu mücadele, kimin av kimin avcı olduğunu onlara gösterecektir. AYRINTININ KIRILMA NOKTASI Fracture’de (Cinayet Gecesi) uçak mühendisi Ted Crawford (Anthony Hopkins), genç ve güzel karısı Jeniffer’ın (Embeth Davidtz) kendisini aldattığını öğrenince karısını öldürme planları tasarlar. Jeniffer’ı öldürmeden önce onunla sevgi dolu bir konuşma da yapar. Yaşlı kocası Ted’i “Kendini herkesten akıllı, üstün görüyorsun bu da içindeki baskıcı yönünü ortaya çıkarıyor” cümlesi de genç kadının son sözcükleridir. İtiraf mektubuyla birlikte teslim olan, savunmasını kendi üstlenen Ted’in cinayet davasına bölge savcısı Joe Lobruto’nun (David Strathairn) yardımcısı Willy Beachum (Ryan Gosling) atanır. Her durumda kendine çok güvenen, yeni atanacağı özel şirkete kendini çok kaptırmış olan Willy, Ted’in davasını hafife alır. Sonuçta Ted Crawford kanıt yetersizliğinden ötürü serbest bırakılır. Yüzünden vurduğu karısı Jeniffer’sa hastanede bitkisel yaşamdadır. 1990’larda popüler olan cinayet ve duruşma dramlarına yeniden dönüş niteliğindeki Fracture, bu türün ustası Gregory Hoblit’in imzasını taşıyor. Filmin açılış sahnesi aldatılan yaşlı koca güzel karısını öldürüyor gerilim ustası Alfred Hitchcock’un filmlerini anımsatıyor. Hırslı başsavcı yardımcısı Willy’ye “Uzaktan kusursuz görünen herşey yakından bakıldığında kusurlu olabilir, her ayrıntının bir kırılma noktası vardır” diyen Anthony Hopkins’in oyunculuğu yer yer Dr. Hannibal Lecter’i çağrıştırıyor. Primal Fear’de (İlk Korku/1996) gerçeğin peşindeki bir avukatı, Fallen’da (1998) doğaüstü güçlere karşı savaşan bir dedektifi, Frequency’de (2000) ölen babasıyla iletişime geçen cinayet masası dedektifini anlatan yönetmen, yapımcı, senarist Hoblit oyuncu yönetiminde başarılı bir sinemacı. Fuqua ve Hoblit, yasanın yetersiz kaldığı durumlarda bireylerin girişimleriyle gerçekleştirilen yargıyı değişik anlatım biçemleriyle, mekan kullanımlarıyla, resim seçimleriyle, çarpıcı oyunculuklarla aktarıyorlar, Amerikan yargı sistemine eleştirel yaklaşımlarını düşündürücü, etkileyici bir bakışla sunuyorlar. DERİN DEVLET 1970’lerin politik gerilim türünde çekilmiş film, izleyiciye satılmış senatörleri, kişisel çıkarlarını sürekli koruyan onur madalyalı ajanları (Danny Glover), derin devlet olgusunu tüm gerçekliğiyle yansıtıyor. İki yüzlü senatörün (Ned Beatty) “Artık Cumhuriyetçiler, demokratlar, sünniler, şiiler yok. Günümüzde salt kazananlar ve kaybedenler var” tümcesi de filmin iletisini çarpıcı bir biçimde çiziyor. Fuqua, Tetikçi’de terorist ve vatan haini kavramını sorgulayarak hükümetlerin nasıl yeraltı dünyasıyla işbirliğinde olduğunu, etik, ilke, onur, vatan gibi sözcüklerin anlamını yitirdiğine işaret ediyor. Altı yüz metreden hedefini vuran Tetikçi Bob, yargının kanıt yetersizliğinden uygulayamadığı adaleti tek başına yerine getirerek filmin sonunda izleyiciye beklediğini veriyor. Tetikçi,The Day of the Jackal (Çakal/1973) The Parallax View (1974), Three Days of the Condor (Akbabanın Üç Günü/1975) tadında ABD’deki komplo teorilerini konu alan, silahların bol bol patladığı başarılı bir aksiyongerilim. “Her bireyin kötülükle savaşması gerektiğine yürekten inanıyorum” diyen Fuqua, iç hesaplaşmayla, vicdan sorgulamasıyla sürekli ilgilenen bir sinemacı. “Kötülüğe karşı durmak için kimi zaman tek bir insan bile yeterlidir. O kişinin ardından da sayısız insanın geldiğini görmek sizi şaşırtabilir. Kötülüğe ? Mr. Bean Tatilde (Mr. Bean’s Holiday) İngiliz komedyen Rowan Atkinson, 1997 yapımı Bean’de kendisini uluslararası star yapan rolüne ‘Mr. Bean Tatilde’ ile 10 yıllık uzun bir aradan sonra tekrar geri dönüyor. Steve Bendelack’ın yönettiği ve Rowan Atkinson, Emma de Caunes, Jean Rochefort ile Antoine de Caunes’in oynadığı filmde Mr. Bean, Fransız Riviera’sına tatile gider. Londra’nın sıkıcı ve nemli havasından sıkılan Mr. Bean, valizlerini ve kamerasını yüklendiği gibi plajlarda güneşlenmek için Güney Fransa’nın yolunu tutar ancak amacı tatilini yaparken bir yandan da film çekmektir. Ancak sinemasal amaçlarla çıktığı bu Avrupa macerasında da beklemediği komik tuzaklara düşer.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle