19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 16/5/07 14:56 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 19 MAYIS 2007 CUMARTESİ Ece Asmalımescit’te: 9 amak tadına düşkün olanlar, İstanbul’un son 22 yıllık gece hayatını bilenler, daha doğru dürüst nezih barlar parmakla sayılabilecek kadar az iken Ece – Bar’ı yaratan Ece’yi bilirler. Levent Nispetiye caddesindeki Ece Bar, eğer şimdiye kadar, bir çok öyküye, romana konu veya mekan olmadıysa bundan böyle mutlaka olacaktır. Ve keşke, o günleri ve o mekanı ve de sonrasında açılan “Ece”leri yaşamış olanlardan biri çıkıp, o geceleri kitaplaştırsalar. Merhaba Öpüşme rekoru kıran Türk siyasetçisidir Hasan Celal Güzel. İddiasına göre 15 yıllık siyasi yaşamında 10 milyon kişiyle el sıkışıp, öpüşmüştü. Süleyman Demirel’in tabiriyle ‘bedeniyle siyaset yapan adam’ Güzel, kendine has bir üslup da geliştirmişti. Öpüşme sırasında herhangi bir kazaya yol açmamak için ‘el ense’ metodunu kullanıyordu. Bunun hem trafiğe hakimiyet kazandırdığını hem de olayı çabuklaştırdığını söylüyordu. Yakın temasın zararları da yok değil. Bir çok politikacı propaganda döneminde bulaşıcı hastalıkla karşı karşıya kalabiliyor. Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak da bu amaçla bir ara ‘öpüşmeme’ kampanyası başlatmış ama o da Hasan Celal Güzel’den kaçamamıştı.... Beden dili uzmanları dokunmanın ve öpmenin ortamı ısıtan bir davranış olduğunu söylüyor. Ancak sadece seçim dönemlerinde yapıldığı için samimiyetsiz bir görüntü oluşturduğunun da altını çiziyor. Hasan Celal Güzel’in de dediği gibi ‘her öptüğüm oy verseydi başbakan olurdum’ sözü de bu saptamayı doğruluyor. Gülmenin de bir samimiyeti var elbette. Siyasilerimizin çoğu sadece ağızlarıyla gülüyor. Uzmanlar seçmenlere özellikle gözlere bakmalarını öneriyor. Siyasilere de gülmelerini tavsiye ediyor. Bu hafta yaklaşan seçimleri gözönüne alarak politikacılarımızın beden dilini yorumladık. Duruşlarının, giyimlerinin, el kol hareketlerinin ne söylediğine baktık. Beden dili uzmanı ve imaj danışmanı Ercan Kaşıkçı siyasilerin eksikliklerini ve önerilerini arkadaşımız Zuhal Aytolun’a anlattı... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.... İyi hafta sonları... D Geç olmadan hastalığınızla tanışın Obezite, hipertansiyon, kolesterol ve diyabet sinsi sinsi ilerleyip gün geldiğinde vücuda ciddi zararlar veren, ömür boyu yaşamak zorunda kalınan hastalıklar arasında yer alıyor. Anne babası bu hastalıkları taşıyanlar başta olmak üzere, bir çok insan risk altında yaşıyor. Ancak, risk altında olan kişiler, şikayetleri yokken bu hastalıklar yönünden kontrol olmak için hastaneye gitmeyi külfet olarak görürken, şikayetleri ortaya çıktığında iş işten geçmiş, vücutta bir çok hasar ortaya çıkmış oluyor. Üyelerinin her biri bu hastalıkların birinden ya da birkaçından muzdarip olan Obezite, Hipertansiyon, Diyabet İle Mücadele ve Uyumlu Yaşam Derneği de, insanları varsa hastalıkları ile tanıştırmak ve henüz hastalık ortaya çıkmadan önlemlerini alıp daha sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sağlamak amacıyla kuruldu. 6’sı doktor olmak üzere toplam 18 üyeden oluşan dernek, bugün yeni bir proje üzerinde çalışıyor: Bu hastalıklarla ilgili, Türkiye’de 81 ili de kapsayan 210 merkezde yapılacak bir saha çalışması... Dernek, tıbbi donanımın tam olduğu bir minübüs, bir destek minübüsü, bir hemşire ve pratisyen hekimle 1 yıl sürecek proje ŞULE KÖKTÜRK ANILAR... ANILAR... Ece anılarım sayıp dökmek, anlatıp yazmakla bitmez. İkisini şurada kısaca nakletmek isterim. İsviçre’de yaşayan dayım, Belçika kökenli eşiyle İstanbul’a geldiğinde, bir öğlen yemeğine Ece’ye gitmiştik. Herhalde yirmi yıl oluyor. O sıralarda öğle yemeklerinde, Ece’de bir yaylı sazlar kuarteti, Mozart çalardı. Biz o gün salonda müşteri olarak dört kişiydik, sahnede de dört kişi vardı, sanki bütün masalar doluymuşcasına çaldılar... “Dostum Mozart”ın yazarı Nadir Nadi’nin Mozart tutkusunu anlatmaya gerek yok. Bir gün kalabalık bir grup öğlen yemeğine “Ece”ye gittik. Nadir Bey, büyük bir keyifle Mozart dinliyor, ama konser uzadıkça uzuyor, Nadir Bey, en ufak bir sıkıntı ve bezginlik ifadesi göstermiyor, sahnedekiler de öyle... Ama yemek ve konser uzadıkça uzuyor, bir ara Nadir Bey’in kulağına eğilip yavaşça, Yoruldunuz, artık kalksak mı? dedim. Fısıltıyla yanıtladı: Onlar bitirmeden ayıp olur... Meğer onlar da uzamış performanslarını sona erdirmek için Nadir Bey’e bakar, “o kalkmadan bitirirsek ayıp olur” derlermiş. TEPEBAŞI OTELLER SOKAĞI 9 Ece ondan sonra, biri Arnavutköy’de bir meydanda, ardından da Kuruçeşme’de Galatasaray adasına bakan iki tane bar restoran açtı. İkisi de türünün klasikleri arasında yer aldı. Ama hayali hep sonunda küçük, tencere yemeklerinin de bol olduğu bir yere kavuşmaktı. Nihayet o da oldu. Efsane Ece’nin tam gönlüne göre olan yeri şimdi Tepebaşı, Oteller Sokak 9 numarada, mekanın adı da, 9. Ece’nin yeni yeri 9’u Berna Bora tasarlamış. Girişte modern bir bölüm, iki yanda boylu boyunca uzanan ahşap tezgahlar, oraya hem bir koltuk meyhanesi havası veriyor, hem de bar... Ece’nin bütün mekanları akşamüstleri uğranan çevresinde toplanılan barları içerdiğine göre, buranın da bu amaçla da kullanılması mümkün. Ayrıca, 9’un bu kısmında, hemen yakındaki Babylon’dan çıktıktan sonra uğrayıp, bar muhabbeti yapmak da mümkün. Birkaç basamakla çıktığınızda içerde, küçük ama hoş, bir bahçeye bakıyormuş izlenimini veren salon ise, klasik Ece keyfini tadabileceğiniz bir yer. Yemeklere gelince: Gerçi, mutfağıyla ün yapmış bir yerin yemeklerini anlatmak biraz ayıp olacak ama, yine de bazı hatırlatmalarda bulunayım. Öncelikle köftelerini (sarımsaklı köftecikler, sahan köftesi, sokak köftesi) unutmayın. Erişteler de, Ece’nin spesyaliteleri arasında yer alıyor. Dilerseniz limon kabuğu ve şarap soslu erişteyi, dilerseniz, karidesli siyah erişteyi, ya da canınız çekiyorsa, keşli çevizli Bolu eriştesini deneyin. Ece’nin incecik, sarması hüner isteyen eriştelerinin de çok ünlü ve leziz olduğunu belirteyim. Tencere yemeklerine gelince: Onları gününe göre soracaksınız. Ama ben size öğlen akşam günde beş altı çeşit hazırlanan tencere yemeklerinden bazılarını sayayım. Ünlü etli yaprak sarma, patlıcan kebabı, maş çorbası, güveçte kuru fasulye, acılı bulgur pilavı, iç pilav nohut. Ece’de, pardon 9’da iyi sofra şarapları da bulabiliyorsunuz. Eğer rakı masası donatacaksanız, bırakın size Ece Aksoy yardım etsin. Hemen belirteyim, bu mutfakta margarin yok, bolca zeytinyağı, sade yağ veya tereyağı kullanılıyor. 9 Asmalımescit’e yeni bir hava katarken, bizi de, bir İstanbul efsanesi ile yeniden buluşturuyor. 9, Oteller Sokak No. 9 Tel: 0212 246 74 23 e mail bilgi@dokuzeceaksoy.com kapsamında, yaklaşık 42 bin insanın tansiyon, kan şekeri ölçümünü yapmayı ve aile öyküsünü dinleyerek risklerini araştırmayı hedefliyor. Derneğin amaçlarını ve projeyi Dernek Genel Sekreteri Selçuk Dinçer ve kurucu üye Aram Hamparsun Bingül’e sorduk. Selçuk Dinçer kısa ve orta vadede obezite ve hipertansiyonla ilgilenmeyi amaçladıklarını belirtiyor. Çünkü diyabetle ilgili çalışan ciddi bir dernek zaten bulunuyor, ancak bir taraftan da, ciddi çalşmalar yapan sivil toplum örgütü sayısının azlığından yakınıyor Dinçer... Derneğin amaçlarını sıralarken de, hastayı hekimle buluşturup doğru bilgi almasını sağlamayı ilk hedefler arasına yerleştiriyor. Dinçer, özellikle insanların hastalıklarının farkında olmadıklarını vurgulayarak istatistiklerin ürkütücü boyutunu gözler önüne seriyor: “İstatistiki çalışmalara göre, Türkiye’de yaklaşık 15 milyon hipertansiyon hastası olduğu varsayılıyor. 15 milyondan 9 milyonunun hasta olduğundan haberi yok. Çünkü yılda 1 kez bile tansiyon ölçtürmüyor, başı ensesi ağrır, başka birşeye yorulur, ağrı geçiyor ve bir daha bunu düşünmüyor. O nedenle 9 milyon insan, sokaklarda hasta olduğunu bilmeden geziyor ve bir gece çok da genç bir yaşta ölüveriyor. Geri kalan 6 milyonun sadece 1,5 milyonu, genel oranın yalnızca yüzde 10’u hasta olduğunun, hastalığı ile nasıl başedeceğinin farkında, tedavisini alıyor ve hastalığı ile uyumlu bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Geri kalan yüzde 90’ı ya hastalığını bilmiyor, ya tedavisini almıyor, ya önemsemiyor, ciddi bir risk altında.” ESTETİK BİR SORUN DEĞİL Selçuk Dinçer, sağlık sorunlarının farkında olmayan ikinci grubu da obezite sorunu yaşayanların oluşturduğuna dikkat çekiyor. Aşırı kilolu olmanın da kendi içinde bir takım sağlık riskleri olduğunu ancak insanların obeziteyi yalnızca estetik sorun olarak gördüklerini ifade eden Dinçer, “Piyasa insanların beğenilmeye yönelik güdülerini de tetikleyerek, obeziteyi uzun yıllardır sömürüyor. Oysa bu ciddi bir sağlık sorunu” diyor. Türkiye’nin bu hastalıklar açısından risklerini araştırmaya yönelik olarak geliştirdikleri proje için sponsor arayışı içinde olduklarını ifade eden Dinçer, 1 yıl içinde 210 merkezde, ücretsiz olarak, yaklaşık 42 bin kişinin aile öyküsünü dinleyip, tansiyon ve kan şekeri ölçümü yaparak riskleri belirlemeyi hedeflediklerini anlatıyor. Aram Hamparsun Bingül de, amaçlarının insanları önce hastalıkları ile tanıştırmak, daha sonra ise bu hastalılarla nasıl yaşayacaklarını öğrenmelerini sağlamak olduğunu vurguluyor: “İnsanlar ürküyor hastanelerden, hastanelerde horlandıkları ve aşağılandıkları için. İnsaların bunun gibi işler için bir yere gitmesi bile başlı başına bir külfet. İnsanların karşısına çıkmanız gerekiyor, şikayeti varsa zaten gidiyor ama, bu tür hastalıklarda şikayeti geliştiğinde iş işten geçmiş oluyor. Koruyucu çalışmalar bu nedenle şart. İnsanlar daha hastalıkları onlara zarar vermezken, hastalığı ile tanışıp, bununla nasıl yaşayacaklarını öğrenmek zorundadırlar. Aksi taktirde, hem yaşam süreleri kısalıyor hem yaşam kaliteleri düşüyor.” Evet çok şirinler ama, kilo, beraberinde ciddi sağlık sorunları getiriyor. Otobüs kitapçısı yola çıkıyor Lokman Kaya, bir kitap sevdalısı. Uzun yıllardan beri yayınevlerinde, kitabevlerinde çalışmış ve şimdi kendi kitabevini kurmuş Beyoğlu Sahaflar Çarşısı’nda. Aziz Nesin, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanlığı (TYS) yaptığı yıllarda bir ütopyası vardı; yakın çevresine hep söylerdi: “Bir tane büyük boy otobüs kiralayalım, içini kitaplarla dolduralım., Kocaeli’nden başlayarak, il il, ilçe ilçe imza günleri düzenleyelim, söyleşiler yapalım ve kitabı, Anadolu’daki okuyucunun ayağına götürelim.” İşte kitapçı Lokman Kaya, Aziz Nesin’in bu ütopyasını gerçekleştirmek üzere kolları sıvadı. Şehirlerarası bir otobüs satın aldı ve koltuklarını söktürdü. Otobüsün dört bir tarafını kitap raflarıyla donattı... Otobüslü kitapçılık düşüncesi, nereden aklına geldi? “Ben daha önce Alev Yayıncılık’ta çalışmıştım. Sonra Beyazıt Meydanı’nda kitap sergisi açtım. Beyoğlu’nda kendi sahaf kitabevimi kurduğumda bir idealim, bir ütopyam vardı. Kitabı, Anadolu’da okuycunun ayağına götürmek. Metropol kentlerde kitap okuycuları, istedikleri kitabı kolayca bulabiliyorlar. Ama Anadolu’daki kitap okurları, istedikleri kitapları kolayca bulamıyor. Ben de Anadolu okurlarına direkt olarak ulaşmak için HÜSEYİN KIVANÇ otobüslü kitapçılığa başladım.” Bunun için bir de otobüs satın aldın? “Aldığım şehirlerarası otobüsün tüm koltuklarını söktürdüm. Sadece önde dört tane koltuk bıraktım. Otobüsün duvarlarına özel diş açtırarak komple raf monte edildi. Sağlam monte edildi ki yolda otobüs sallanıp da kitaplar dökülmesin diye. Raflar komple çıkmalıdır, kapaklı raf yaptırdım. Tavanlara spot lamba taktırdım. Okuyucular bakacakları kitabı otobüsün içinde gezerek alsınlar diye. Yaz mevsimi çalışmaları için otobüsün bagajlarını çekmeli tezgah yaptıracağım ki çekildiğinde, kitap dizilen tezgah, dümdüz açılsın diye. Rafların boyu alte metre. Otobüsün içinde yedi tane rafımız var.” Görüştüğün çevrelerde otobüslü kitapçılığa nasıl bakıyorlar? “Gerek yayınevleri olsun, gerek kitabevleri olsun ve gerekse vatandaşlar olsun, bunun mükemmel bir proje olduğunu, mutlaka başarı kazanabileceğimi ve bu işi sürdürmemi istiyorlar. Kitabevimin adının ‘Yol’ olması bile, benim yollara düşeceğimin anlatımıdır.” Otobüslü kitabevinde yardımcın olacak mı? “Maddi olanakların kısıtlı. Eğer reklam alamazsam, sadece oğlumu yanıma alacağım.” Anadolu okurundan beklentin neler? “Anadolu okurlarının, büyükkent okurlarından daha duyarlı olacağına inanıyorum. Onlardaki kitap açlığı daha çoktur. Daha çok okur, daha çok aydınlanma demektir. Kitap bir aydınlanma, aydınlatma aracıdır. Anadolu ne kadar çok kitaba ulaşırsa, Anadolu aydınlanmacılığı da o denli artar.” Gerek yazarlardan ve gerekse Türkiye Yazarlar Sendikası’ndan neler bekliyorsun? “Yazarlardan ve sendikadan bana destek verilmesini istiyorum. Ben, destek gördüğüm müddetçe, bu işi aşkla, sevgiyle, coşkuyla yaparım. Gittiğim yerlerde imza günleri, söyleşiler yapmayı düşünüyorum. Yazarlardan ve sendikadan destek görürsem, işim kolaylaşır. Otobüse reklam alabilirsem bu ay sonu yola çıkmayı düşünüyorum.” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle