19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 16/5/07 14:54 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 19 MAYIS 2007 CUMARTESİ rih Ta Çanakkale ve Von Sanders Mart deniz saldırısının püskürtülmesi sonrasında gelişecek çıkarmaya karşı 24 Mart 1915’te 5. Ordu kurulup başına Alman Mareşal Liman Von Sanders getirilecektir. Sanders, bu andan başlayarak Çanakkale’yi savaşa hazırlayacak ve 9 Ocak 1916 sabahı Enver Paşa’ya, “Yarımadanın düşmandan temizlendiğini” bildirip görevini Cevat Paşa’ya bıraktığı güne kadar cephenin komutanlığını yapacaktır. ERDOĞAN Alman generali, tüm I. Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı AYDIN devletindeki en etkili şahsiyetlerden biri olmakla kalmayıp, savaş öncesinde de, rakip emperyalistlerin Osmanlı politikalarında temel bir faktör olacaktır. Başkentinde kolordu komutanlığı yapan bu yabancı general, Osmanlının, Alman çıkarlarına eklendiğinin de uluslararası belgesi olacaktı. Almanya’nın rakibi İtilaf Bloğunun bu e ç 18 durumu protestoları üzerine Sanders, aktif komutanlık görevinden alınacak, ama garip bir şekilde rütbesi mareşalliğe yükseltilip, pasif ama daha üst bir görev olan Osmanlı Orduları Genel Müfettişliğine getirilecekti. (P. Renouvın, I.Dünya Savaşı, s.205) Gerçekte bu atama, bir öncekinden çok daha etkiliydi ve savaşa giden bir dünyada Osmanlının Almanya’nın kuklası olduğunu gösteriyordu. Nitekim savaş başladıktan sonra Sanders, bu kez Osmanlının üç ordusundan, başkentindeki en kritik olanının, I. Ordunun komutanı olacaktı. Özetle Sanders, Alman Islah Heyeti’nin başında İstanbul’a gelip I. Kolordu Komutanlığına atandığı 8 Kasım 1913’ten itibaren, kritik cephelerin komutanlığı dahil diplomasisinin de temel aktörlerinden biri olacaktır. ORDU ALMANLARA TESLİM Liman von Sanders Sanders, zaten Alman politikalarının uzantısı konumuna düşmüş başkomutan vekili Enver Paşa’dan sonra Osmanlının en yetkili komutanı durumundadır. Ancak Osmanlı ordusunun bu iki muktediri arasındaki ilişkiler istendiği gibi gitmeyecektir. Almancı politikaların ‘milli’ yüzü olan Enver, savaş sürecinde bir dizi çelişki yaşadığı Sanders’i, İstanbul’dan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Tabii bu uzaklaştırma gereksiniminde milli bir kaygı Siperde Türk askeri... söz konusu değildir. Aksine biri Alman diğeri Almancı olan iki hırslı komutanın uyumsuzluğudur söz konusu olan; dahası Enver’in, tüm planlamalarını (Sanders’in Sarıkamış faciasından sonra görevden almaya çalışacağı) Bronsart Paşa ile birlikte yaptığı, Alman başkonsolosu ile Sanders’ten gizli anlaşmalar yaptığı bilinmektedir. Bir ipte iki cambazın oynayamaması misali sonuçta siyasal merkezde (doğal olarak) Enver kalacak, Sanders ise savaşın en önemli cephesinin başına atanacaktır. Tabii Alman subayların kazandığı bu olağanüstü inisiyatife milli kaygılarla karşı çıkanlar da olacaktır; ki Mustafa Kemal bunlardan biridir. Nitekim içine girilen garip durumu, sorumlusuna işaret ederek şöyle eleştirecektir: “Başkumandan vekili her hareketinde bir ordu mahvederdi; Sarıkamış’ta olduğu gibi… O ve arkadaşları zaten daha evvel Türk milletini ve ordusunu gayrı tabii bir vaziyete sokmuşlardı. Bu gayrı tabii vaziyet dolayısıyla ordunun ecnebi bir heyeti askeriyesini tenkit etmek istemem. Asıl tenkide layık olanlar, bittabi bizim devlet reisimiz ve bilhassa devlet adamlarımızdır. (…) Ben ordunun kayıtsız şartsız bütün sırlarıyla Alman heyeti Askeriyesine tevdi ve teslim edilmesinden çok müteessirdim. Daha karar verilmezden evvel, tesadüfen bu vakayı öğrendiğim vakit, sesimin erişebildiği makamlara itirazda bulunmayı vazife mevzilendirmesi gerekse de diğer bulgular, buranın stratejik addetmiştim. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi, cevap önemini görmediğini, dolayısıyla anılarında kendini temize vermeye lüzum dahi görmedi” (Falih Rıfkı Atay’dan akt., çıkarmak için gerçeği değiştirdiğini göstermektedir. S.Atacanlı, Çanakkale’nin Komutanları, s.140) Kuşkusuz Bozcaada’nın hemen karşısında Anadolu yakasından yapılacak çıkarmanın ilerlemesinin ANLIŞ NEREDE? engellenemeyeceği, keza karanın iyice daraldığı Bolayır Sanders, Çanakkale’de göreve başladığı andan itibaren civarının ele geçirilmesi halinde yarımada ve 5. Ordunun, etkin bir savunma için yoğun bir eğitim başlatacak, her türden yardıma karşı hapsedileceği gibi haklı kaygıları yarımadada o ana kadar olmayan kesiksiz ve topçu vardır; ama stratejik vizyon tam da bunun ötesinde hareketine uygun bir yol ve riskli sahil şeritlerinde engeller başlamaktadır ki, Sanders bu noktada iyi bir sınav inşa ettirecek, Boğazdan güç aktarımı için geçiş araçlarını verememiştir. organize edecektir. Asıl önemlisi, eldeki güçlerin kıyı boyuna küçük birlikler halinde serpiştirilmesi ve düşmanı ARGAŞA VE TOPARLANMA karaya çıkarmamak hedefine kilitlenmiş savunma düzenini değiştirerek, onları içeride ve yoğunlaştırılmış kuvvetler Sanders’in bu kritik hatası, yerel inisiyatiflerin olağanüstü olarak toplayacaktır. Savunmayı, yarımadanın belkemiği bir önem kazanmasını getirecek ve Mustafa Kemal’in olan yalçın tepelerin tutulması ve bu avantajla düşmanın komuta dışı müdahalesi, bu yönetim boşluğunun tüketilmesi üzerine kuracaktır. (Lort Kinross, Atatürk, s.99) giderilmesiyle stratejik bir önem kazanacaktı. Bununla Çanakkale cephesindeki güçler, 26 Marta kadar, “eski birlikte Sanders, düşmanın karaya çıkmasını engellemek zamanlardaki sahil koruma birlikleri gibi bütün sahil eksenli eski savunma düzeni yerine, çıkanları ezmek üzerine boyunca yayılmış bulunuyordu. (Bu durumda) karaya bir savaş stratejisi kurmakta haklıydı. Onun hatası bu çıkan düşman her tarafta bir miktar direniş görecekti, stratejide değil, stratejik boşluğa yol açan yanlış güç fakat yedek kuvvet olmadığı için, çıkanların geri yerleştirmesindeydi. püskürtülmesini başaracak kuvvet bulunmayacaktı. Kaldı ki bütün sahilleri etkin bir şekilde tutmanın Verdiğim emirle, tümenler kuvvetlerini toplu halde olanaksızlığı bir yana, donanma bombardımanı altındaki bulundurmalarını, sahile sadece güvenliği sağlayacak kadar sahil eksenli bir savunma, çıkarmayı engelleyemeyeceği gibi kuvvet bırakmalarını sağladım. Zira biricik başarı çok daha ağır bir zayiat üretecekti. Nitekim Esat Paşa da, şansımızın, hafif (yetersiz) kuvvetlerle inatçı bir direnmeye 14 Nisan raporunda, “düşman cephelerinin zayıf değil, her üç gurubun hareketli savunmalarına bağlı” idi. kuvvetlerle tutulması ve kesin darbe vurulmak istenen (Türkiye’de Beş Yıl, s.70) cenah gerisinde kuvvetli bulunulması elzemdir. Cephede Bu savunma düzeni nedeniyle eleştirilecektir. Ancak bulundurulacak çok kuvvet düşmanın menfaatine onun hatası bu savunma düzeninde değil, asıl çıkarma muharebeye sokulmuş olur” diyerek bu yaklaşımı yineler. bölgelerine ilişkin yanlış tahminde, dolayısıyla yanlış güç mevzilendirmesinde belirginleşecekti. Kendisinin de işaret ettiği gibi “asıl sorun düşman çıkarmasının nereye yapılacağı” idi. “Teknik bakımdan sahilin birçok yerine büyük kuvvetler çıkarılabilirdi. Buraların hepsini önceden tutmak mümkün değildi. Bu nedenle kuvvetlerin yerleştirileceği bölgelerde taktik sebepler aramak gerekiyordu.” Sanders, işte bu taktik sebeplerde yanılacaktır. Asıl çıkarmayı, kağıt üzerinde yarımadanın en zayıf karnı olan Bolayır’dan bekleyecekti; İngilizlerin asıl hedefinin, gemileri boğazdan geçirmek için Kilitbahir’i ele geçirmek, dolayısıyla buraya en kısa mesafe olan KabatepeArıburnu olduğunu göremeyecekti. Bu öngörüsüzlük ise düşmanın buraya yerleşmeleri için büyük bir boşluk yaratacaktı. İngiliz Komutan Hamilton da, Sanders’in bu yanlış öngörüsünü güçlendiren sahte çıkarma denemeleriyle Anadolu’daki Kumkale ve Saros’ta 4 tümeni kilitleyip ana çıkarma alanı olan Arıburnu’nun zamanında güçlendirilmesini engelleyecektir. Sanders sonradan Kabatepe bölgesinden çıkarma olasılığını beklediğini yazacaktır; ancak gerek güç (S. Atacanlı, age., s.160) İlk çıkarma günlerinde kendisinin sorumlu olduğu kargaşa ve tahmin yanlışlığıyla kaybedilen mevzilere karşın, kimi komutanların gösterdikleri olağanüstü performans yanında olağanüstü bir disiplin ve hızla durumu toparlayan Sanders, ezici üstünlüğe sahip müttefiklerin ilerlemesini durdurup çıkarmanın kıyılara hapsolmasını sağlar. Bu noktada E.J. Erickson’un, “Dördüncü günün sonunda sadece iki piyade alayı Asya’da ve yine sadece iki piyade alayı Bolayır ve berzahı mıntıkasında kalmıştı. Bir bütün olarak ele alındığında, 5. Ordunun daha iyi bir performans gösterebileceğini hayal etmek zordur” (Size Ölmeyi Emrediyorum, s.118) görüşü, gerçeklikle örtüşmektedir. Nitekim düşman, tüm teknik ve asker üstünlüğüyle yaptığı tahkimata rağmen taktik kilitlenmeyi kıramayacaktı. Sonuç olarak, daha iyi bir savunma düzeniyle Çanakkale’nin daha zayiatsız atlatılması olasılığından söz edilebilir. Bununla birlikte Sanders’in, Çanakkale’deki hatalardan olduğu kadar, cephenin komutanı olarak zaferden de sorumlu olduğu açıktır. Gerçek buyken İslamcı ve milliyetçi tarih yazımlarında Sanders’ten ya hiç söz edilmediği ya da salt zaafları ile anıldığı görülür. Onun Çanakkale savaşlarının komutanı olması din ve ırk eksenli hamasetlerini gölgeleyen bir sorun olarak algılanır. Bu noktada onun, Alman cephelerinin yükünü hafifletmek için bu savunma stratejisini benimsediği iddiası da, gerçeklerden uzak bir komplo teorisidir. Sarıkamış veya Sina’dan farkla Çanakkale’nin düşmesi Almanya’nın düşmesi demek olacağından böyle bir riski Alman Genelkurmayı da göze alamazdı. TARİHİ NESNEL KAYDETMEK Kimi hata ve öngörü eksikliklerine rağmen Von Sanders’in Çanakkale cephesini cansiperane bir şekilde yönettiği ve kendi topraklarını savunurcasına savunduğu da kabul edilmek zorundadır. Sanders’i, müttefikleri Gelibolu’da oyalamak olasılığıyla sorgulayan subaylardan Şefik Aker, bu noktada şöyle yazar: “Komutası altında bulunan bizleri daha ziyade canlandırmak, vazifeye, intizama daha kuvvetli yürütmek, taarruzi eğilimlerimizi ve kabiliyetimizi daha ziyade arttırmak konusunda –milli izzeti nefsimize dokunmaksızın adı geçen merhumun sert ve muhteşem askeri şahsiyetlerinden büyük bir samimiyet ve asabiyetle harcanmış olan çalışma ve şiddeti bu vesile ile takdir ve teşekkür ile yadetmek borcumuzdur.” (Akt., S.Atacanlı, age., s.152) Von Sanders’e ilişkin üretilecek yargıda atlanamaz komutanlardan biri de kuşkusuz Mustafa Kemal’dir; ki Onun da, eleştirileriyle birlikte kendisinden hep saygıyla söz ettiği bilinmektedir. Üstelik Sanders’i, “Alman çıkarları için Türk kanı akıttı” diye eleştirenler, Alman çıkarları için Türk kanı akıtmaktaki pervasızlığıyla tarihe geçmiş İttihatçı muktedirleri eleştirmekten imtina ettikleri oranda nesnellik ve ahlakilikten de uzaklaşmaktadırlar. Bu özgülde de görüldüğü gibi sorunları milli öznelliklerle aydınlatmak olanaksızdır. Böylesi öznelliklere karşı özellikle anımsanmalıdır ki, Osmanlıyı savaşa sürükleyip Alman çıkarlarına asker eden, Sanders’i Çanakkale’ye komutan atayıp sonuna kadar orada tutan, milli kaygılarla komutayı ondan devralmasını isteyenleri de duymazlıktan gelen İttihatçıların egemenliğinde belirlenen bir süreçtir söz konusu olan. Hiç kuşkusuz toplumcu tarih yazımı, Sanders’i, Alman emperyalizmi ve saldırganlığının temel bir aktörü olarak kaydedecektir. Bununla birlikte kendi halkını Alman çıkarlarının aracı olarak ölüme süren Enver Paşa’nın, Sanders’i (Anılarında kendisinden övgüyle söz etmediği için) “edepsiz adam” diye suçlamasının değerden yoksun olduğu da belirtilmeli. Üstelik emperyalizmin temsilcisi olmasına karşın Sanders; Enver’in zorlamasıyla gerçekleşen 19 Mayıs saldırısının sorumluluğunu, “tarafımdan işlenmiş bir hata” (Türkiye’de Beş Yıl, s.83) olarak üstlenmesiyle, M. Kemal örneğinde olduğu gibi başarılı subayları övmekten imtina etmemesiyle, Çanakkale zaferinde, “Anadolu insanının kanaatkarlığı, tahammülü ve direnme azminin” (s.81) altını çizmesiyle takdiri hakkediyor. Y K eaydin?cumhuriyet.com.tr S ergi Karikatürler Japonya’da olduğu kadar çeşitli dünya ülkelerinde de tanınan, Japon karikatürcü Norio Yamanoi, kendi ülkesinin siyasal ve sosyal sorunları kadar, özellikle Türkiye, Avrupa Birliği, Asya, Ortadoğu ve diğer dünya ülkelerinin sorunlarını siyasi karikatürlerinde ele alıyor. Türkiye’ye birçok kez gelen Norio her yıl, Adapazarı’nda depremden zarar gören çocukların okuduğu Enka okullarında da 23 nisan şenliklerine diğer Japon ve Türk meslektaşlarıyla birlikte katılıyor. Sergi, Schneirtempel Sanat Galerisi’nde 10 Haziran tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 212 249 01 50) İstanbul’da bahar Türk sanat tarihinde çok özel bir yeri olan Devrim Erbil, sadece tuvalleriyle değil, kağıt üzerine çalışmaları, gravürleri, mozaik, seramik ve halı çalışmalarıyla da tanınıyor. ‘İstanbul’da Bahar’ adlı yeni sergisinde toplam 40 yağlıboya ve baskı yapıt bulunuyor. The Marmara Pera Gallery Art and Life’da gerçekleşecek serginin geliri, Tema Vakfı’na bağışlanacak. Sergi, 11 Haziran tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 212 293 91 50) S ahne tozu Kıyamet Suları Civan Canova’nın yazıp Turgay Kantürk’ün yönettiği ‘Kıyamet Suları’ yalnız iki oyun için Bakırköy Belediye Tiyatroları’na konuk oluyor. Eskişehir Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’nda iki sezondur sahnelenen oyun ilk kez İstanbul seyircisiyle buluşacak. Oyunda, bir göktaşının dünyaya çarpacağı söylentisiyle kıyamet gününün geleceği beklentisi içine giren bir ailede yaşanan iç hesaplaşmalar ve çatışmalar anlatılıyor. Oyun, 2122 Mayıs tarihlerinde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde izlenebilir. (Tel: 0 212 661 38 94) Hayata Dil Çıkaran Sergi Bebek’teki Lucca Cafe, yeni bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor. Bir yıldır, iki ayda bir yayınlanan ‘moda ve söz dergisi ikide bir’ dergisinde bir yıldan beri yayınlanan Türkiye’nin önde gelen fotoğrafçılarının çektiği ‘dil çıkaran’ kapak fotoğrafları sergilenecek. Ayrıca sergi boyunca Lucca ziyaretçileri Fuji film sponsorluğunda kendi ‘dil çıkaran’ fotoğraflarını çekerek sergiye eklemede bulunabilecekler. (Tel: 0 212 257 12 55) Genç ressamlardan Palet Sanat Galerisi 2005 yılında RH sanat dergisinin düzenlediği yılın genç ressamı yarışması birincilerini ağırlıyor. Bu iki genç ressam, sanatın okulluları olarak çalışmalarına devam ediyorlar. Sergi, 3 Haziran tarihine dek sürecek. (Tel: 0 216 302 78 50) Evcimen Kabil Meyhanede Oda Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu oyunda, oyuncular da seyirciler de bir meyhanedeler. Bir Ermeni meyhanesinde o zamanlar kimsenin kimseyi hor görmediği herkesin biz dediği dönemlerde yaşanan bir sohbet. Seyirciler fuayede salata yapmakta olan ve kocasından dayak yemiş Mina hanıma rastlıyor. İçeride acem garson yarım Türkçesiyle sipariş alıyor. Diğer oyuncular da daha sonra çıkıp gelmek üzere bekliyor. Sahne meyhane ama salon da meyhane. Koltuklar yerine masalar var. Sadece 50 kişinin izleyebildiği oyunda salatalar sahneden geliyor, yan masadalarmış gibi sahneye koyulan oyunda müzik dinliyor, içkilerini içebiliyor seyirciler. Meyhanede, 19, 20 ve 27 Mayıs tarihlerinde Getronagan Cep Sahnesi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 240 41 28) Geçtiğimiz yıllarda ‘Angels in America’ adlı oyunu ile Pulitzer’ı alan, ‘Munih’ filminin de senaryo yazarı olan Tony Kushner ‘ın yazdığı Evcimen/Kabil, Bilsak Tiyatro Atölyesi tarafından sahneye uyarlandı. Hayatı yalnızca kitaplardan öğrenmiş bir kadının, Afganlı bir mülteci ile düşsel karşılaşmasında aşk, sevgisizlik, korkaklık, vicdan, gizem, suçluluk duygusu ve eylemsizlik gibi kavramlara şiirsel bir yolculuğu... Herkesin karşıkarşıya kaldığı ama çoğu kez es geçtiği soruları soruyor. Metin Deniz’in yönettiği ve Nihal Koldaş’ın oynadığı oyun, 25 Mayıs tarihinde Oyun Atölyesi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 216 345 39 39) Çernobil’den Sesler Tiyatro Boyalıkuş’un bu sezondan beri sahneye koyduğu oyun, 26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil felaketinin bir sözlü tarih araştırması. Çernobil’den Sesler’de, gerçek insanlar felaketi kendi sözcükleriyle anlatıyorlar. Gazeteciyazar Svetlana Aleksiyeviç’in araştırmasından yola çıkılarak yazılan oyun, Jale Karabekir tarafından yönetiliyor. Duygu Erdoğan, Özgür Bolkan ve Murat Kılıç’ın rol aldığı oyun, 24 Mayıs tarihinde Ankara Ekin Tiyatrosu’nda sahnelenecek. (Tel: 0 312 419 56 56)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle