Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 25/4/07 15:57 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Next ? Beethoven’ı Anlamak ? Çılgın Motorcular Si ne ma Cannes 8 inema tarihinde ilk film festivali etkinliği 31 Aralık 1898’de Monaco’da (İlk Filmler Festivali) gerçekleştirildi. 1907’de yapılan Roma’daki film yarışmasında yönetmen Giovanni Vitotti, Il Cane Riconoscente (Minnettar Köpek) ile ilk uzun metraj ödülünü Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin elinden aldı. Monaco ve Roma’da yapılan bu ilginç etkinlikler büyük bir olasılıkla günümüzde dünyanın en önemli film festivallerinden sayılan Venedik ve Cannes’ın birer ön habercisiydiler. Çağdaş film festivallerinin ilk örneği İtalya’dan geldi. Benito Mussolini’nin kişisel onayıyla, Maliye Bakanı Kont Volpi de Misurata’nın ASLI yönetimi altında Venedik Film Festivali, 6 Ağustos ilk resmi başlangıcını yaptı. Venedik’i SELÇUK 1932’de Cannes izledi. Louis Lumiere başkanlığında, Fransız Hükümeti’nin onayıyla Cannes ilk kez 1939’da düzenlendi. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Cannes’ın ömrü ancak bir gece sürebildi. Savaşın sona ermesiyle 1946’da yeniden başlayan Cannes, 47’de resmi konumunu kazandı. 193334’te kurulan Uluslararası Film Yapımcıları Federasyonu 1950’de film festivallerinin ana kurallarını belirleyerek Venedik, Cannes, Berlin, Karlovy Vary gibi kentlerdeki oluşumları sinemanın önde gelen etkinlikleri olarak tanıdı. (Next) Lee Tamahori’nin yönettiği filmde Nicolas Cage, Julianne Moore, Jessica Biel ile Nicolas Pajon rol alıyor. Philip K. Dick’in Golden Man hikayesinden uyarlanan filmde, Nicholas Cage, birkaç dakika sonra olacakları görebilen özel bir yeteneğe sahip olan Cris’i canlandırıyor. Yaşamını sihirbazlık numaraları yaparak ve kumar oynayarak kazanan Cris, onun özel yeteneklerini kullanmak isteyen hükümetten kaçar. Ancak antiterör ajanı Callie, Cris’in bu özelliğini kullanmak ister. Tabii terörist grup da aynı nedenlerden Cris’i öldürmek istemektedir. (Copying Beethoven) ‘Pollock’ ve ‘The Hours’ (Saatler) gibi pek çok önemli filmde rol alan ve dört kere Oscar’a aday olan Ed Harris, bu defa tarihte bir simge haline gelmiş Beethoven karakteri ile karşımızda. Agnieszka Holland’ın yönettiği Beethoven’ı Anlamak’ta, Harris’in yanı sıra Diane Kruger, Ralph Riach ve Matyelok Gibbs rol alıyor. Genç konservatuvar öğrencisi Anna, müziğini kağıda geçirdiği Beethoven’ın acı ve esin dolu dünyasına doğru çekilmeye başlar, sevgilisinin evlenme teklifini kabul ettiğinde ise Beethoven fırtınalar koparır. (Wild Hogs) Wall Becker’ın yönettiği ve Tim Allen, John Travolta, Martin Lawrence ile William H. Macy’nin oynadığı Çılgın Motorcular, iş ve aile sorunlarından bunalan ve kaçma yolları arayan orta yaşın üzerindeki dört kafadarın özgürlük duygusunu bir an önce tatmak isteyerek macera ve heyecan için çıktıkları yolculuğu anlatıyor. ??????????????????????????????????? yaşında Acıyı boyayan S adam Goya’nın Hayaletleri (Goya’s Ghosts), İspanya’nın belki de en büyük ressamı Francisco de Goya’nın (1746–1828) artık sağır olduğu yıllara dair bir film. Engizisyonun son demleri, Fransız ve İngiliz işgalleri, açlık, kan, zulüm ve işkence öyküleri… Kralların ressamı, ihtişam dışında sefaleti de resmeder. Ve hayatında belki de ilk kez tüm tutarsızlıklarını bir kenara bırakıp bir genç kızın şahsında gerçeğin ve adaletin peşine düşer. Guguk Kuşu ve Amadeus ile iki Oscar kazanan ünlü Çek yönetmen Milos Forman, yaklaşık 50 yıldır sinemanın içinde… Bugün 75 yaşında olan Forman, Hair, The People vs., Larry Flynt, Aydaki Adam gibi ses getiren birçok iyi filme (başyapıt da denilebilir) imza attı. Aktörlük ve yazarlık deneyimi de bulunan Milos Forman, Goya’nın Hayaletleri’nin senaryosunu JeanClaude Carriere ile birlikte kaleme aldı. Büyük İspanyol ressam Goya’yı ise, yetenekli hemşerisi Javier Bardem değil İsveçli usta aktör Stellan Skarsgård canlandırdı. Pek meşhur Can Dostum, Ronin, Amistad, Kral Arthur, Dogville ve Karayip Korsanları, Hollywood’un dahi vazgeçemediği Skarsgård’ın yer aldığı yapımlardan bazıları… Güneşli Pazartesiler, İçimdeki Deniz ve Karanlıktan Önce’de romantik, duyarlı ve iyi adam rolleriyle adeta mucizeler yaratan Bardem ise bu kez kötü, çıkarcı ve gaddar bir papazın kimliğine bürünmüş. Yalan yok. Kötü adamı da dört dörtlük oynamış. Sevginin Gücü (Leon) ile çocuk yaşta sinemaya merhaba diyen, bir yıl sonra yetenek abidesi iki isme, Al Pacino ve Robert De Niro’ya Büyük Hesaplaşma’da (Heat) eşlik eden İsrail doğumlu güzel oyuncu Natalie Portman deseniz artık büyüdü. Daha Yaklaş (Closer), V (V for Vendetta), Paris, Seni Seviyorum ve Yıldız Savaşları serisinde iyice rüştünü ispatlayan Portman’ın, Goya’nın Hayaletleri’nde gayet cesur sahneleri var. Natalie Portman’ın yapımda soyunması ve “Bir kadına veya bir adama âşık olabilirim” şeklindeki açıklaması yurtdışında filmden daha çok ses getirdi dersek sanırım abartmamış oluruz. ALPER TURGUT AFİŞ ALEX MAJOLİ İMZALI Festival International du Film bu yıl 60. yaşını kutluyor. 1627 Mayıs’taki etkinliğin afişi Magnum Ajansı’dan Alex Majoli imzalı. Afişte yönetmenler Jane Campion, Pedro Almodovar, Souleymane Cisse, Wong Kar Wai, oyuncular Juliette Binoche, Penelope Cruz, Gerard Depardieu, Samuel L. Jackson, Bruce Willis arkalarında yer alan 60 rakamının önünde atlayıp zıplıyorlar. Altmışıncı yıl afişi, yüzü geleceğe dönük bir festivali simgeliyor. Etkinlik 16 Mayıs’ta perdelerini Aşk Zamanı, 2046 gibi filmlerin Hong Kong’lu yaratıcısı Wong Kar Wai’nin son çalışması My Blueberry Nights’la açacak. Filmde Jude Law, Rachel Weisz, Natalie Portman’ın yanısıra sinemaya ilk adımını atan şarkıcı Norah Jones oynuyorlar. Festivalin başkanı Gilles Jacob, 22 filmden oluşan Yarışma Bölümü’nde “Mirasla çağdaşlığı, tanınmış adlarla yeni yetenekleri buluşturmak istedik” diyor. Bosnalı Emir Kusturica, bir yönetmen ödülü (Çingeneler Zamanı/1989), bir Altın Palmiye’nin (Yeraltı/1995) ardından Promise me this’le beşinci kez, Ucuz Roman’la (1994) Altın Palmiye’yi alan Quentin Tarantino, onüç yıl sonra Death Proof’la yarışmada yine boy gösteriyorlar. Almanya adına yarışmaya katılan Fatih Akın, Nurgül Yeşilçay’ın oynadığı Auf der anderen seite ile, Carlos Reygades Stellet Licht’le, Macar sinemasının sıradışı adı Bela Tarr The Man from London’la, Gus Van Sant Paranoid Park’la yarışmanın dikkat çekici adları. Rus sinemasının en özgün yaratıcısı Alexander Sokurov Alexandra ile, ilk filmi Dönüş’le (2004) adını tüm dünyaya duyuran genç yetenek Andrey Zviagintsev’de The Banishment’le yarışmadalar. YILDIZLAR GEÇİDİ En son 1987’de 20 yıl önce Maurice Pialat’nın Sous le soleil de Satan’ıyla Altın Palmiye alan Fransa bu yıl üç yapımla yarışmada: Tartışmalı filmlerin yönetmeni Catherine Breillat Une vieille maitresse’le, Christophe Honore müzikal komedisi Les chansons d’amour’la, Julian Schnabel’de 19 Nisan’da yaşamını yitiren Ayrılık, Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği, Alabalık, Hazır Giyim, Seremoni gibi unutulmaz filmlerin yetkin aktörü, Vincent Cassel’in babası Jean Pierre Cassel’in oynadığı Le Scaphandre et le papillon’la ödül peşinde olacaklar. Ünlü çizgi roman yazarı Marjane Satrapi Fransız ortağı Vincent Paronnaud’nun İran’daki mollalar rejimine eleştirel bakışla yaklaştıkları Persepolis bir animasyon filmi. 2004’te Fahrenheit 9/11’le Altın Palmiye’yi alan Michael Moore, bu yıl Sicko adlı belgeseliyle yarışma dışı gösterimde. Steven Soderbergh, Ocean’s Thirteen’in dünya ilk gösterimini Cannes’da yapıyor, bu da George Clooney, Brad Pitt, Matt Damon, Al Pacino, Andy Garcia, Julia Roberts, Catherine Zeta Jones gibi starların Croisette’e ışıltılı bir çıkarma yapması demek. Pitt’in yapımcılığını üstlendiği, Angelina Jolie’nin oynadığı, Michael Winterbottom’ın yönettiği A Mighty Heart’da festivalin programında. Böylelikle JoliePitt çiftinin gelmesi garanti gibi. Cannes halkı bu yılda Amerikan sinemasının yıldızlar geçidine tanık olacak. ENGİZİSYON VE GOYA Yıl: 1792… Yer: İspanya... Eskizleri ve çizimleriyle Engizisyon’un tepkisini çeken Goya, İspanya kralı IV. Carlos’un himayesinde olduğu için rahiplerin hışmından kurtulur. Goya’nın resimlerini yaptığı iki ismin yolları ise acı dolu bir öyküde kesişecektir. Yahudilikten Hıristiyanlığa zorunlu geçiş yapan zengin bir ailenin genç ve güzel kızı İnes, yaşamı boyunca erkin peşinden koşan Papaz Lorenzo’nun pençesine düşecektir. Papaz Lorenzo, Katolik Kilise’nin en radikal isimlerinden biridir. Dışarıda iyi adam portesi çizen Lorenzo, içeride Engizisyon’un eski günlerine dönebilmesinin hesabını yapmaktadır. Onun diğer papazları da etkisi altına almasıyla insan avı başlar. Kral Carlos ise, Fransız ihtilali sonucunda tahttan indirilen kuzeni Lui’nin giyotine gönderilmesiyle sarsılır. Güzel İnes, domuz yemeyi sevmediği için din tacirlerinin zindanına atılır. Suçu Musevilik inancını sürdürmektir. İnes’in babasının ısrarı, hiç arzu etmese de Goya’yı, Lorenzo’dan yardım istemeye götürür. Bir kuzu için kurttan KAPLANOĞLU’NUN SÜT VE YUMURTA’SI Altmışıncı yıl sanatçılara saygıda bulunma yılı olduğundan 35 ünlü sinemacı Chacun son cinema adlı bir proje üretmişler. Polanski, Wenders, Lelouch, Moretti, Inarritu, Angelopoulos, Kaige, Cronenberg, Loach, Campion gibi dünya sinemasının ustaları sinema salonu temalı üçer dakikalık toplam 105 dakikalık filmleriyle festivalin en ilginç çalışmasını sunuyorlar. Sinema Atölyesi 2007’ye 15 ülkeden 15 proje katılıyor. Bu atölyede projelerini açıklayan yönetmenler yapım yardımı olanaklarını araştıracaklar. Türkiye’den Semih Kaplanoğlu Süt adlı projesiyle katılıyor. Kaplanoğlu’nun Yumurta adlı son çalışması da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde izleyiciyle buluşuyor. Martin Scorsese yönetmenlik, Sergio Castellito oyunculuk, Howard Shore David Cronenberg’le birlikte müzik dersi verecekler. Altmış yaşındaki Cannes, yönetmenler Ermanno Olmi, Claude Lelouch, Volker Schlöndorff’a, oyuncular Henry Fonda ve Jane Birkin’e saygıda bulunuyor. Fonda’ya Saygı bölümü aktörün oyuncu kızı Jane Fonda’nın katılımıyla gerçekleştirilecek. (Geçtiğimiz hafta yayımlanan Komplo teorileri ülkesi: ABD başlıklı yazıda yer alan Guise Dükü’nün öldürülmesini anlatan L’Assassinat du Duc de Guise (Andre Calmettes, Charles Le Bargy) filminin yapım yılı teknik bir hata sonucu 1980 olarak yazılmıştır. Doğrusu 1908 olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.) Brigitte Bardot, 1955 Sharon Stone (1995) Cary Grant ve Kim Novak (1959) (üstten) yardım dilenmek… Sözüm ona cinselliğe tövbe eden Lorenzo, gördüğü işkence nedeniyle bitap düşen İnes’e, çeşitli ayak oyunları ve kurtulacağına dair vaatlerle sahip olur. İnes’in babası, oğulları ve adamlarının yardımıyla kızına yapılan işkencenin benzerini Lorenzo’ya uygular. İnsan müsveddesi Papaz Lorenzo, işkenceden kurtulmak için bir maymunun çocuğu olduğunu kabul eder. Babanın mektubu krala vermesi, kızının kurtulmasına yetmez ancak Lorenzo, kilise tarafından aforoz edilir. Lorenzo, can havliyle soluğu Fransa’da alır. İnsan avını hortlatan bu papaz eskisi, kısa sürede yurttaşlık zırhına bürünüp Napolyon’un has adamı mertebesine ulaşır. Onun hainliği, güzel İnes’in hayat boyu kâbusu olacaktır. Aradan 15 yıl geçmiş ve Fransızlar, İspanyayı istila etmiştir. İşgal, İspanya’ya gözyaşı, İnes’e özgürlük getirir. Akıl sağlığını yitiren İnes, Lorenzo’nun bebeğini dünyaya getirmiş ve minik Alicia daha anne sütünü emmeden Rahibelerin gözetimindeki yetimhaneye verilmiştir. Ateşli bir hastalık sonucu sağır olan Goya, Alicia’yı bulması için İnes’e yardım etmeye kararlıdır.