Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 02 25/4/07 16:01 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 28 NİSAN 2007 CUMARTESİ İznik Gölü kıyısında kerevit keyfi: Istakoz Restaurant Ç Paco Pena Merhaba Dünya, küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği tehdidiyle karşı karşıya... Kuzey yarıküre bu kış, son 125 yılın en yüksek sıcaklıklarını yaşadı. Bu durumun sorumlularından biri olan Türkiye ise hala Kyoto protokolünü imzalamadı. Son yıllarda sera gazı emisyonları en fazla artan ülke olmasına karşın, enerji politikalarını değiştirmemekte direnen AKP hükümeti bugün bir kez daha uyarılacak. Küresel Eylem Grubu, Kadıköy’de düzenleyeceği gösteride “Başka bir enerji mümkün... Türkiye Kyoto’yu imzala” çağrısını yineleyecek. Ekolojik felaket kapımızda. Doğa bilgisizliğe, duyarsızlığa, insanoğlunun hoyratlığına karşı daha ne kadar dayanır bilinmez... Bilim adamları, aktivistler, sanatçılar bir yandan doğayı korumak için savaşırken diğer yandan onun güzelliklerini de gözler önüne seriyor. Bunlardan birisi de belgeselleriyle Türkiye’nin biyoçeşitliliğini tanıtmaya çalışan Fatih Orbay. Orbay, son çalışması ‘Türkiye’nin Çiçekleri’yle yine bir doğal zenginliğimizi ortaya çıkarıyor. 20 yıldır üçte biri sadece bu topraklarda yetişen 10 binden fazla çiçeğin izini süren Orbay, onları objektifiyle ölümsüzleştirmiş... İnsanı mest eden rengarenk güzelliklerinin yanı sıra ilaç ve gıda sektöründe de kullanılan, mimari yapılara bile esin kaynağı olan çiçekleri yakından tanıtan Orbay, bir yandan da kentleşmenin yarattığı tehlikelere dikkat çekiyor... Arkadaşımız Zuhal Aytolun, Orbay ile çiçekler arasında gezindi... ??? 1982 yılında UNESCO Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Dans Komitesi, modern balenin kurucusu JeanGeorges Noverro’nun doğum günü olan 29 Nisan’ı Dünya Dans Günü olarak kutlamaya başladı. Amaç, “kültürel ve etnik sınırları ortadan kaldırıp, insanları ortak bir dilde, barış ve dostluk içinde birleştirmek”. Baharın hükmünü sürdüğü bugünlerde sizleri doğa, çiçekler ve dans ile başbaşa bırakıyoruz... İyi hafta sonları ocukluk yıllarımın trenle Eskişehir seferlerinde, en hoşlandığım bölge tren yolunun Sapanca Gölü’ne paralel gittiği kesimdi. Mayıs sonlarında duraklardan çubukların etrafına dizilmiş güzel kirazlar alırdık. Otomobil saltanatı ülkemizde de gelişince, İstanbullular, kentlerinin yakınındaki Sapanca Gölünü önce keşif, sonra da istila ettiler. Doğanın güzelliğinin tadını çıkarmak için, önümüzde ne kadar zaman kaldı bilmiyorum. Ama elli yıldır, kendi doğamızı acımasızca talan ediyoruz. Sapanca gibi, yine İstanbul’un burnunun dibindeki İznik gölü ise, henüz büyük kentlerin insanları tarafından keşif ve istila edilmiş değil. Hafta sonları her fırsat bulduğumda gittiğim, Kerametköy’den gölü izlerken doğrusu bu keşfedilmemişliğe şükrediyorum. Doğu Batı istikametinde tarihi İznik kenti, ile Orhangazi arasında uzanan 32 kilometre boyunda 11 kilometre enindeki İznik gölü ve meyve ağaçları, zeytinliklerle bezeli kıyıları hala bozulmamış bir doğa cenneti olmayı sürdürüyorlar. Zeytin ağaçları yüzünden, yaz kış yeşil olan gölün her iki kıyısında da, hoş köyler ve yerleşim merkezleri var. Gölün çevresinde bir gezinti seksen kilometre sürüyor. GÖL BALIKLARI VE TATLISU ISTAKOZU İznik Gölünün kendisi de bir zenginlik kaynağı. Hem tatlı su balıkları yakalanıyor, hem de kerevit denen yabancıların çok sevdikleri tatlı su ıstakozu. Bu yıl, balık ve ıstakoz avı yıl başından itibaren yasaklandı, yasak bir ay sonra sona erecek. Göl çevresinde, altı kadar lokantagazinoda su ürünleri tatma olanağı mevcut. Ben bunların arasında en çok Boyalıca Beldesi’nin hemen dibinde, 1990 yılında oranın sakinlerinden Ali Ateş’in açmış olduğu İstakoz’u beğeniyor ve fırsat buldukça gidiyorum. Gölün hemen kıyısındaki İstakoz’da, güneş batışını ya da mehtabı seyretmek, tatlı su balıkları ve kerevit yemek isterseniz, Orhangazi’den İznik’e sapıp 20 kilometre kadar yol aldıktan sonra, hemen Boyalıca’nın girişinde; önünde geniş bir park alanı olan, çocuk bahçesiyle çocuklarınızı eğlendirebilecek İstakoz’a varabilirsiniz. Güneş batımlarında ve geceleri, rıhtım yerine gölün içine doğru uzanan iskele üstündeki masalardan birine de kurulabilirsiniz. İstakoz’da klasik ızgaralar var. Ama oraya kadar gitmişken, su ürünlerini seçmek daha akıllıca değil mi? Ancak o kadar acele etmeyelim ve önce, mezelerden başlayalım. Unutmayın ki, zeytin ve zeytinyağı bölgesindesiniz. Onun için, mevsiminde Boyalıca’da yetişmiş yerli domateslerle ve bol sızma zeytinyağı ile hazırlanmış, domates salatayı ihmal etmeyin derim. Yıldız’da gitar sesleri Türkiye’de müzikseverler, klasik gitara oldukça yoğun bir ilgi bulenterguden@yahoo.com gösteriyor. Gençler ise bu enstrümanı öğrenme ve çalma konusunda son derece hevesli. Bugün pek çok profesyonel müzisyenin kariyerine klasik gitar öğrenerek başladığını biliyoruz. Son yıllarda ülkemizde bu müziği dinleyicisiyle buluşturmak adına pek çok etkinlik düzenleniyor. Gitarın usta sanatçılarını dinleyicisiyle buluştururken genç yeteneklere de fırsat veren Y.T.Ü Gitar Günleri 30 Nisan 04 Mayıs tarihleri arasında bu yıl 8. kez düzenleniyor. Geçen yıl etkinlikleri arasında caza da yer vererek çerçevesini genişleten gitar günleri, bu yıl flamenko müzik konserleriyle daha renkli bir program oluşturmuş. Her yıl olduğu gibi konserler, panel ve ustalık sınıflarına katılım herkese açık ve ücretsiz. Eldeki kısıtlı imkânları kullanarak hem dünyaca ünlü gitaristleri hem de Türkiye’nin ünlü gitar sanatçılarını seyirciyle buluşturan gitar günleri 30 Nisan akşamı Melih Güzel konseriyle açılacak. Gitarist konserinde kendi düzenlemelerini seslendirecek. Ardından aynı akşam Flâmenko gitar sanatçısı Sefa Yeprem’in konseri var. Bu konserde Yeprem’e piyanist Gülnur Sayar eşlik edecek. Festivalin ikinci günü genç yeteneklere ayrılmış. 01 Mayıs’ta Alpaslan Gökhan Ulutan, Celil Kaya, Hande Can Gökçe ve Hasan Meten’in katılacağı ‘genç yetenekler’ bölümü İstanbul’daki konservatuar ve müzik bölümlerindeki başarılı öğrencileri dinleme olanağı sunacak. Ününü uluslararası boyuta taşımış gitar sanatçımız Cem Duruöz’de bu yıl gitar günlerinde sahne alacak. 02 Mayıs’ta Amerika’da yaşayan uluslararası tek gitaristimiz Cem Duruöz’ün ustalık sınıfı ve konseri var. Cem Duruöz çok iyi bir klasik gitarist olmanın ötesinde aranjör ve çok yönlü bir müzik girişimcisi. Repertuarı Marin Marais’ten çağdaş müziğe, tangolara kadar çeşitlilik göstermekte. Gerek yakın zamanda çıkardığı ‘Tangolar’ albümüyle gerekse BÜLENT ERGÜDEN Cem Duruöz yurt içi ve yurtdışında verdiği büyük ilgi gören konserlerle Cem Duruöz kısa sürede severek dinlenen gitaristler arasında yerini aldı. Sanatçı konserinde Bach, Rodrigo, Albeniz ve Piazzolla’dan eserler çalacak. Gitar Günleri’nde bu yıl, festivali daha geniş çerçeveye yaymak ve daha renklendirmek adına flamenko müziğe de yer veriliyor. Flamenko nesilden nesile aktarılan bir gelenek. Flamenko çalmak, söylemek ve dans etmek sadece bu geleneği taşıyan insanların değil değişik coğrafyalardaki, farklı kültürlere ait insanların da tutkusu. Ülkemizde çok sevilmesi, çalınması ve ciddi bir hayran kitlesi tarafından takip edilmesi bu fikrimizi güçlendiriyor. 03 Mayıstaki ‘İspanyol Romantizmi, Flamenko ve Klasik Gitar’ başlıklı panele Paco Pena, Bülent Ergüden, Muzaffer Çorlu ve Sefa Yeprem konuşmacı olarak katılacak. Ülkemizde büyük ilgi gören flamenkonun, klasik gitarla olan etkileşimleri, İspanyol folklorü ve flamenkonun nerelerde ayrıştığı ve buluştuğu, müzikal ve teknik açılardan ele alınacak. Aynı gece flamenkonun gerçek renklerini yansıtan İspanyol gitarist Paco Pena’nın resitali var. Ona göre Flamenko ‘duyguların adeta haykırırcasına ifade edildiği’ bir anlatım şeklidir. Flamenko hüzün demektir ve kalbi ritm, ruhu ise şarkıdır. Ülkemizde oldukça tanınan ve sevilen Paco Pena otantik flamenkonun zirvelerinden kabul edilmekte. Son yıllarda ‘A Compas’ ‘İlk Nabız’ adlı dans gösterisiyle müzik otoritelerinden büyük övgü alan Paco Pena’nın resitalini dinlemek de bir ayrıcalık. Almanya’nın müzik dünyasına kazandırdığı en önemli yeteneklerden Nora Buschmann Gitar Günleri’nin kapanış konserini verecek. Nora Buschmann sadece iyi bir yorumcu ve konsertist değil aynı zamanda çok iyi bir eğitimci. Dünyada kadın gitarcıların sayısı oldukça az. Onların içinde yetenekli olanların sayısı daha da az. Tıpkı Sharon Isbin, Elena Papandreou, Margarita Escarpa gibi Nora Buschmann’da kazandığı yarışmalarla, ilgi gören konserleriyle bu müziğin en önde giden yorumcularından. Ayrıca Alman gitarcıdan Latin eserleri dinlemek de ilginç bir deneyim olacak. 03 Mayıs’ta bir ustalık sınıfı düzenleyecek. Katılımın ücretsiz ve herkese açık olduğu ustalık sınıfında Buschmann’a gitar çalma ve bu enstrümanı çalma tekniği konusunda onun fikrini alma şansınız var. Sadece Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde değil küçük şehirlerde de klasik gitar öğrencileri, dinleyicileri, meraklıları var. Caddelerde, sokaklarda sık sık sırtında gitarıyla yürüyen gençler görmek mümkün. Bir Akdeniz ülkesi olarak bu müziğe ilgi gösterilmesi çok şaşırtıcı bir şey değil. Şaşırtıcı olan bu müzik için daha fazla etkinlik düzenlenmemesi. Yıllardır bu müziğe gönül verenleri bir araya getiren ‘Gitar Günleri’ Mayıs’ın ilk haftası bir kez daha müzikseverleri bekliyor. (www.gitar.yildiz.edu.tr) Nora Buschmann LEZZETLİ BİR GÖL YEMEĞİ Tabii beyaz peynir ve kavun da, güneş batımına karşı içeceğiniz rakının yanındaki vazgeçilmezler bir de İstakoz’un spesyalitelerinden olan biber boraniyi tavsiye edebilirim. Balıklara gelince: Sazan’ın ızgara veya tavasını bir de yeşilliklerle hazırlanan kıskısını tadabilirsiniz. Yayın‘ın yine ızgara veya tavasını (ben tavasını yeğliyorum) tadabilirsiniz. Yayın şişin de çok lezzetli olduğunu belirtmeliyim. Bir de, avlanma yasağı dışında tutulan ve yabancı ülkelere de ihraç edilen, meze olarak yiyebileceğiniz gümüş balığı var. Ama bunların şahı bana sorarsanız, kerevit. Kerevitin de hem tavası, hem de salatası oluyor. Ben hemen gölden çıkarılan ve canlı canlı haşlanan üzerine halis sızma zeytinyağı limon ve maydanoz konarak servis edilen kerevit salatasını hararetle tavsiye ederim. Göl kenarında, doğa ile iç içe, lezzetli bir göl ürünleri yemeğini isteyenler için İstakoz ideal bir yer. O taraflara giderseniz, yolunuzu biraz uzatmayı da göze alın ve mutlaka İstakoz’a uğrayın derim. Istakoz İznik Gölü Kıyısı Orhan Gazi İznik yolu üzeri, Boyalıca Beldesi Girişi. Tel : 0224 782 20 43 762 25 02 GSM: 0535 691 93 67 Herkesin ‘biz’i Küçükken yaşadığımız yerde “Cumhuriyet” okuyan birini görmek; bende, ailemin bir ferdini görmekle eşdeğer bir duygu yaratırdı. O Cumhuriyet okuru, bizden biriydi. Çünkü yaşadığımız yerde Cumhuriyet okurları çok değildi ve Cumhuriyet okuyanlar diğerlerinden farklıydı. Bu farklılık bir ortaklık yaratırdı. Ama aynı zamanda azınlık olmanıza da nedendi. Geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanı Büyükanıt yaptığı basın toplantısında, Avrupa Birliği’nin azınlık tarifini eleştirirken aklıma bunlar geldi. Azınlık olmak Avrupalılar’ın tarifinin aksine Türkiye’de çok farklı anlamlara gelebiliyor. Çoğu zaman diğerlerinden ayrı düşünmek ve düşünmekle kalmayıp onları seslendirmek sizi bir azınlık haline getirebiliyor ve yalnızlaştırıyor. Ama büyüdükçe fark ettim ki daha başka ayrımlar da var. Düşmanlığın gerekçesi düşünce olabildiği gibi her anlamda ayrılık olabiliyor. Hemşehri olmamak, dindaş olmamak ve hatta aynı mahalleden olmamak birer düşmanlık gerekçesi olarak karşısına çıkabiliyor insanın. Farklılığınız ister düşünceniz, isterse menşeiniz olsun düşmanlık gerekçesi ise hep aynı; güçlü olana sorgusuz itaat. Güçlü olana itaat, beraberinde cemaat kültürünü geliştiriyor. Ve herkes kendi klanını yaratıp, ona sığınıyor. Çünkü bizde birey olmak da gelişmemiştir. Birey olmak yetmez, “biz”den olmak gerekir. Bu yaklaşımın en ilkel uzantısı yeni tanıştığımız birisine ilk olarak “nerelisin?” diye soruşumuzdur. Çoğu zaman tehdit algılamamız sebebiyle, aynı şehirlilik yetmez. Aynı ilçelilik ve dahi aynı köylülük ancak bir yakınlık AYÇA AKPEK vesilesi olur. Anadolu’da hala, farklı köyden biriyle evlenilirse, o farklı köylüye “yabancı” denir. Bu durum bütün hücrelerimize sindiğinden siyasetimiz de böyle yapılır. Hemşehrilik, cemaatçilik ve mezhepçilik üçgeninden kurtulamayız. Sağı, solu aynı anlayış kuşatmıştır. Tüm hesaplar, bu dengelerin korunması ve kollanması üzerine kurulmuştur. Bizde sivil toplum anlayışı da çağdaş dünyadan bir parça ayrıdır. Ortak bir fikirde örgütlenmelerden ziyade, biz ortaklık zemini aynı yerli, aynı dinli, aynı cemaatli olma üzerine kurulmuş örgütlenmeleri yeğleriz; aynı şehirde, sayısı binleri aşan hemşehri derneklerinin mevcudiyeti de bundandır. Çünkü herkes kendi mahallesini korumak üzere konumlanmıştır. Bu koruma güdüsünün sebebi korkudur. Bilmemekten, konuşmamaktan, sorgulamamaktan doğan ve her daim güçlünün yanında olmaya neden korku. Hrant Dink’in öldürülüşünün üzerinden kısa bir süre geçmişken Malatya’da yaşanan vahşetin sebebi de, işte bu kendini koruma güdüsüdür. Boğazları kesilerek katledilenler bu korkunun kurbanıdır. Bu vahşeti gerçekleştirenler de, kendilerince “kendi mahallelerini” koruyarak kahraman olmuşlardır. Bu pencereden bakıldığında yaşadığımız günlerde Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Malatya’daki vahşet aynı çağrışımları yapmıyor değil. Farklılarımız giderek derinleşiyor ve bu farklılık bir diğerinin yaşamını tehdit eder konuma geliyor. Ortaklıklarımızın giderek azaldığı bu süreçte herkes için “biz” aynı anlamı taşımıyor. Herkesin “biz”i aynı hassasiyetlere hitap etmiyor. Bu yazının yayınlandığı gün itibariyle Cumhurbaşkanı adayımızı biliyor olacağız. Hiç kuşkusuz adayımız, işte o “biz”den biri olacak! İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr