22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 28/3/07 15:01 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 31 MART 2007 CUMARTESİ rih Ta ERDOĞAN AYDIN Çanakkale Zaferi ve tarihin akışı Çanakkale Savaşının, törensel kutlamalardan öte, nedenleri, gelişimi, sonuçları ve içine oturduğu küresel bağlamıyla öğrenilmeye gereksinimi var. Bu yolla elde edeceğimiz sağlıklı bir tarih bilinci, aynı zamanda bizlerin güdülebilen tebaalar olmayı aşıp, hak ve özgürlükleriyle ülkesinin kaderine hakim yurttaşlar haline gelmemiz için de zorunlu. Emperyalist saldırganlara karşı meşru zeminde kazanılan Çanakkale Zaferinin, hem Savaşın gidişatında hem de dünyanın sonraki kaderinde önemli etkileri olmuştur(*). Kuşkusuz Onun neyi etkileyip neyi etkilemediği sorununda nesnellik çok önemli. Çünkü tarihin akışı üzerindeki bu etkisinden hareketle geliştirilen ciddi bir hamaset ile karşı karşıyayız; ki bu hamaset, tarihten ders çıkaran doğru bir bilinç edinmemizi engellemektedir. Oysa bu etkinin bir böbürlenme vesilesi olarak sunulmasına karşı anımsamalıyız ki, Çanakkale, yüzbinlerce gencimizin ölümüne ve korkunç bir yıkıma neden olan I. Dünya Savaşının taktik halkalarından biridir. Bizzat Mustafa Kemal’in de ifadesiyle bir “felaket” olan bu büyük savaşa dahil olmamızın “müsebbibi” ise, “imparatorluk(un) başında ve idaresinde bulunan” İttihatçıların maceracı aklıydı. Ve biz bu maceracılığın faturasını, Çanakkale de dahil olmak üzere çok ağır ödedik. Üstelik Çanakkale zaferi, ciddi küresel etkilerine karşın, parçası olduğu I. Dünya Savaşının sonucunu ve bu sonuçta Osmanlının payına düşen yenilgi ve yıkımı değiştiremeyecekti. Dolayısıyla onun tarihin akışı üzerindeki etkilerini irdelerken, işte tüm bu gerçekleri unutmamak zorundayız. Ancak bu sayededir ki ondan günümüz ve yarınımız için doğru dersler çıkarma şansına sahip olacağız. İngiltere, potansiyelleri ve sonuçtaki zaferiyle, dünya egemenliğini kaybetmekle yetinirken, Rus, Alman, Avusturya ve tabii Osmanlı imparatorlukları tarihe karışacaktır. Milyonlarca insanını ölüme sürmek, onların canlarını, haklarını ve hayallerini yıkmak şeklindeki vahşet ise, bu savaşa karar verenlerin sorunu olmayacaktı. Onlar “dini” ve “milli çıkarlarımız” ideolojik kılıfıyla güdüp, despotik yasaları ve silahlarıyla denetim altında tuttukları halklarını, egemenliklerinin çıkarı ve öteki egemenler aleyhine büyüme hayalleri uğruna ölüme sürmüşlerdir. Ve tabii resmi ideologlarını, tarihçilerini, edebiyatçılarını, gazetecilerini, hık deyicilerini de, sorumlusu oldukları bu vahşeti, “vatan savunması” ve “kahramanlık menkibelerine” çevirerek meşru göstermek üzere allayıp pullama göreviyle seferber etmişlerdir. e ç ÇANAKKALE VE RUS DEVRİMİ Savaşın başlamasından 6 ay sonra Çanakkale’ye saldıranların amacı, Osmanlının başkentini ele geçirip savaş dışı bırakmak ve bu sayede Almanya karşısında elde edilen avantajla I. Dünya Savaşını kazanmaktı; Çanakkale’de yaşayacakları büyük yenilgiye ve bunun neden olduğu ciddi gecikmeye rağmen 1918’de amaçlarına ulaşacaklardı. Buna karşın insanüstü çabalarla bu taktik muharebeyi kazanan, ama savaşı sonuçlandıracak altyapısı olmayan Osmanlı Devleti ise, genişlemek uğruna oynadığı kumarı kaybederek 1918 Ekiminde teslim olacaktır. Bu anlamda Çanakkale, İngilizler için bozgun, Osmanlılar için zafer olmasına karşın, burada karşı karşıya gelenlerin kaderi açısından tarihin akışını değiştiremeyecektir. Ama buna karşın Osmanlının Çanakkale’de elde ettiği zafer, başta Sovyet Devrimi olmak üzere küresel tarihin akışında önemli değişikliklere etken olacaktır. Bu noktada yinelemek gerekmiyor ki Sovyet devrimi, temelde Rus işçi ve köylülerinin, milli ve dini manipülasyonu aşarak sergiledikleri muazzam inisiyatif ve tabii Bolşeviklerin başarılı yönetiminin ürünüdür. Ancak yine belirtilmeli ki, İngiliz ve Fransızlar Çanakkale’yi geçebilmiş olsaydı, Çarlık Rusya’sı sadece Alman Cephesinde güçlenmekle kalmayacak, aynı zamanda kendi işçi ve köylülerinin iktidarı ele geçirebilmelerine karşı da daha güçlü bir konum elde edecekti. Bu durumda devrim, teorik olarak imkansızlaşmasa bile pratikte çok zor gerçekleşecekti. Nitekim Çarlık, 1905’teki Japon yenilgisini takiben gerçekleşen devrimi ezmekte zorlanmamıştı. I. Dünya Savaşının neden olduğu kriz ise çok daha kapsamlıdır ve şiddetini kaybetmeden süren savaş Çarlığın soluğunu tüketecekti. İşte bu koşullarda müttefiklerinden yardım alamayan Rusya, kendi işçi ve köylülerinin bu ikinci ayaklanmasını ezemeyecektir. Oysa Çanakkale geçilebilmiş olsaydı, savaşın bu denli uzamayacağı bir yana, büyük bir olasılıkla Çarlık da bu denli zayıf düşmeyecekti. Çanakkale’nin geçilebilmesi, Çarlıktan yana büyük bir moral etki yaratacağından, yönetim zaafiyetinden kurtulması ve halk üzerindeki hegemonyasını sürdürebilmesi de kolaylaşacak, dolayısıyla devrimi ezmesi mümkün olabilecekti. (*) Geçen haftaki yazımda, Çanakkale Zaferinin “Türk Ulusu’nun yazgısını değiştirdiği” iddiasına itiraz ederken, “tarihin akışını değiştirdiği” yargısına da karşı çıktığım izlenimi veren bir alıntılama hatası yapmışım. Okurlarımdan özür diliyorum. DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN Öncelikle yinelemeliyim ki, istisnasız tüm tarafların yeniden paylaşım hayalleriyle kazanmaya çalıştığı I. Dünya Savaşının akışı içinde, önceden öngörülmemiş bir dizi hesap dışı gelişme yaşanacaktır. Adeta küresel bir satranç oyununun, oyuncuların inisiyatifinden çıkması durumuyla karşı karşıyayız. Kendi sermayedarlarına küresel bir sömürü ve egemenlik alanı yaratmak isteyen Alman İmparatorluğunun, kendi halkı dahil dünyaya yaşattığı yıkımın ardından yıkılması, bu hesap dışı sonuçlardan biridir. Almanya’yı yedeklerinden yoksun bırakıp kuşatma altına alarak savaşı bir an önce sonuçlandırmak için Çanakkale’ye saldıran İngiltere’nin, bu eylemiyle savaşın çok daha fazla uzamasına neden olması hesap dışı sonuçlardan bir diğeridir. Boğazları ele geçirerek dünya egemenliğine çok daha avantajlı bir coğrafyayla dahil olmak ve doğu Anadolu’da işbirlikçi bir Ermenistan kurmak isteyen Çarlık Rusya’sının kendi işçi ve köylülerine yenilerek Sovyetler Birliği’ne dönüşmesi bir diğer hesap dışı sonuçtur. Mısır’ı, Turan’ı ele geçirme hayalleriyle ve tabii Alman emperyalizminin işbirlikçisi olarak I. Dünya savaşına dahil olan Osmanlının, insani, ekonomik, diplomatik bir yıkımla tarihten silinmesi de, doğrudan bizi etkileyen bir diğer hesap dışı sonuçtur. Özetle kendi çıkarları için ‘Dimyat’a pirince giden’ egemenler, ‘evdeki bulgurdan’ olmuşlardır; tabii bu sürecin asıl mağdurları, egemenlerinin meşru olmayan amaçları için canlarından olan halklar olacaktır. Sürecin sonucunda Rus Devrimi ve Kurtuluş Savaşı anakkale zaferinin bu bağlamda Rus devrimine etkisi, Türkiye’nin mevcut sınırlarında kurulabilmesini mümkün kılan dengelere de zincirleme etki yapacaktır. Çanakkale sonrası uzayan savaşın yıpranmasını yaşamamış, Rusya’yı kaybetmemiş, dahası Rus devrimini bastırmak için güç sarfetmek durumuna düşmemiş bir İtilaf Bloğu, Boğazlar ve Ege’de, Yunanistan’a değil, bizzat kendi güçlerine dayanarak kalmaya çalışacaktı. Devrime yenilmemiş bir Rusya’nın burada ciddi bir etken olarak devreye gireceği, boğazları ya doğrudan ilhak edeceği (ki Çanakkale’de yaşanan sıkışma sürecinde müttefikleriyle bu konuda anlaşmıştı) ya da müttefikleriyle birlikte serbest bölge olarak tutmak için elinden gelen herşeyi yapacaktı. Bu ise Kurtuluş Savaşının çok daha kararlı bir blokla karşılaşması demekti. Oysa o korkunç dört yılın sonunda İngiliz ve Fransız egemenlerinin de soluğu tükenmiş, Anadolu’da başlayacak kurtuluş savaşına karşı kararlı bir bastırma sürdürecek güçleri kalmamıştı. Bu koşullarda Bolşeviklerin gizli paylaşım anlaşmalarını açıklaması, ‘milli çıkar’ maskelerini düşürerek emperyalistleri kendi halkları nezdinde de çok güç duruma sokmuştu. Diğer yandan Bolşevikler, Doğu Anadolu’dan da kendiliğinden çekilmekle kalmayıp, Kurtuluş Savaşının biricik müttefiki olacaktı. Bu sayededir ki Kurtuluş Savaşı, doğu sınırlarının bu güvenliğine dayanarak bütün gücünü batı cephesine döndürebilecek, dahası başka bir yoldan temin etmesi mümkün olmayan silah, para ve diplomasi desteğiyle Sovyetler Birliği tarafından tahkim edilecekti. (Buna rağmen Soğuk Savaş milliyetçileri, “Rusya Bolşeviklerin pençesine düştü” şeklindeki ifadelerle teessür bildireceklerdi). Ç Kuşkusuz “Çanakkale geçilseydi Sovyet Devrimi olmazdı” ve “Sovyet Devrimi olmasaydı Türk Kurtuluş savaşı başarılamazdı” demek, her iki devrimin dinamiklerine karşı haksızlık olacaktır; ama aksi durumda işlerin çok farklı şekilleneceği de açıktır. Çanakkale yenilseydi, Sovyet devriminin de Kurtuluş Savaşının da hareket alanı daralacaktı. Ama tabii tarih Çanakkale’den başlamıyor ve Osmanlı I. Dünya Savaşına katılmasaydı, Çanakkale dahil yaşadığı yıkım da olmayacak, buna rağmen saldırmaları halinde kendini savunma kapasitesi de çok yüksek olacaktı. Özetle Çanakkale’nin etkilerinden sözederken, ona neden olan etkenleri, dolayısıyla egemenlerin halka karşı sorumsuzluğunu da bir an olsun akıldan çıkarmamak gerekiyor. DENGELERDEKİ DEĞİŞİM Çanakkale geçilseydi İstanbul kendini savunacak morali de yitirecekti. Nitekim Çanakkale savaşının sonunu bekleyen başkent, kaçma veya Anadolu’ya çekilme planlarını yapmıştı bile. Buna göre Hükümet Eskişehir’e, Saray ise Konya’ya taşınacaktı. Payitaht için düşünülen savunma planı ise, karakollara yığılan ve İstanbul’un yakılmasını öngören benzin yığınağıydı. Halktaki panik ise çok daha yaygındı ve zengin olanlar şehri terkediyorlardı. Çanakkale gerçekte İstanbul’un korunma savaşıydı ve bu bağlamda zafer, başkenti rahatlatmakla kalmayıp, İttihatçıların büyük bir moralle her yerde karşı atak yapmalarını getirecekti. Dolayısıyla Çanakkale geçilmiş olsaydı Osmanlının İtilaf bloğunu dört bir yanda uğraştırmaya devam etmesi mümkün olmayacağı gibi, Almanya da güney doğusunda yeni bir cephe açmak zorunda kalacaktı. Bu ise Almanya’nın çok daha az bir zayiat ve daha eaydin?cumhuriyet.com.tr kısa bir zamanda yenilmesi olacaktı. Dahası Çanakkale savaşının kazanılması halinde Yunanistan, Romanya ve İtalya derhal savaşa katılacak, Bulgaristan da benzer bir tutuma girecekti. Oysa İtilaf saldırısının Çanakkale’de tıkanması Bulgaristan’ın İttifak Bloğuyla yakınlaşmasını sağlayacaktı. Nitekim Çanakkale’nin geçilemeyeceğinin belirginleştiği 1915 Ağustosunda İttifak ile görüşmelere başlayan Bulgaristan, bir yandan Çanakkale’nin sonuçlanmasını beklerken diğer yandan da Osmanlıdan toprak taleplerini gündeme getirecekti. Bu talepler karşısında Osmanlı devleti, Almanların da bastırması sonucunda Dimetoka’yı Bulgaristan’a hibe edip Meriç’in doğusuna çekilecekti. Sırbistan Makedonya’sı için de söz alan Bulgaristan, 12 Ekim 1915’te savaşa girerken, Almanya ile Osmanlı arasındaki kara bağlantısı da güvenli hale gelecek, bunun sonucunda silah ve mühimmat akışı düzene kavuşacaktı. Saldırı başlarken paylaşımdan pay almak amacıyla 20 Mayısta İtilaf Bloğundan yana savaşa katılan İtalya, Çanakkale geçilemeyince tereddüt etmeye başlayacak, Romanya, Yunanistan ve Arapların İngilizlerle birlikte davranma yönelimi ise geriye atılacaktı. Diğer yandan 500 bini aşkın askerleriyle bir yıla yakın bir süre Çanakkale’de çakılıp kalan İngiliz ve Fransızlar, başka mevzilerde ilerleme şanslarını da yitireceklerdi. Bu süreçte verecekleri 250 bin civarında kayıp ise, sonraki performanslarını da olumsuz etkileyecekti. Özetle, özellikle Osmanlının direniş gücü noktasında iyi hesaplanmamış Çanakkale saldırısı, İngilizlere çok pahalıya patlayacak, İttifak Bloğunun, İtilaf Bloğu karşısında ciddi bir inisiyatif elde etmesini sağlayacak ve savaşı 2.5 yıl daha uzatacaktı. S ahne tozu Ya Seni Rüyasında Bir Daha Hiç Görmezse? Naz Erayda’nın, Sevim Burak’ın öykülerinden uyarladığı ve yönettiği oyun 5, 6, 7 Nisan tarihlerinde sahnelenecek. Derya Alabora, Mustafa Avkıran, Övül Avkıran, Güneş Berberoğlu ve Gülbin Yeşil’in rol aldığı oyun yalnızlık, paranoya, ölüm, azınlık olma hali üzerine kurgulanmış hareket, ses, söz, ışık, görüntü ve oyun parçalarından oluşuyor. Tıpkı Sevim Burak metinleri gibi, her an her şeye dönüşebilen parçalanmış bir sahne diliyle, eşyaların kişileştiği, kişilerin eşyalaştığı, farklı bir zaman kavramının hüküm sürdüğü, tekrarlar yoluyla bir tedirginliğin yaratıldığı, hatıraların hayalet kavramlar olarak etrafta dolandığı, anlamla biçimin çeşitli birlikteliklerinin araştırıldığı bu oyun, Garajistanbul’da sahnelenecek. (Tel: 0 212 244 44 99) Kara Kaplı Tiyatro Yüzleşme’nin sahneye koyduğu oyun, JeanClaude Carrière’in eserinden Zeynep Utku tarafından çevrilmiş ve Musa Uzunlar tarafından yönetiliyor. Oyunun konusu, Paris’te bir apartmanda yaşayan Jean Jacques adında bir adamın, çok düzenli ve özgür bir hayat sürerken bir gün bir kadının kapısını çalıp kendisine adres sormasıyla değişmesini konu alırken, düzenli ve titiz bir adamla tutarsız, kayıtsız bir kadının çatışmalarından doğan bir aşkı anlatıyor. Musa Uzunlar ve Zeynep Utku’nun rol aldığı oyun, 8, 14 ve 21 Nisan tarihlerinde Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde seyredilebilir. (Tel: 0 212 260 02 16) S ergi Bir Tuval Olarak Kent İngiliz sanatçı Aldous Eveleigh’in çalışmalarından oluşan ‘Üstmetinli Fotoğraflar’ sergisi sanatseverlerle buluşuyor. Dışavurumcu bir tarzda yağlıboyayla fotoğrafı buluşturan Eveleigh, orijinal imgeden tümüyle farklı ama anlam katmanlarında onu da barındıran, sürreailzmi çağrıştıran yeni imgeler üretiyor. 6 Nisan’6a Galeri Artane’de açılacak olan sergi 18 Mayıs’a kadar sürecek. (Tel: 0 212 249 25 63) Inishmore’un Yüzbaşısı Van Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu oyun, şiddetin ve terörün tırmandığı günümüzde, terorizmin altında yatan nedenlerin bazen çok basit ve sıradan olduğunu, aynı zamanda topluma şiddet yoluyla korku salan bu hastalıklı kişilerin silahı en sonunda yine kendilerine döndürdüğünü anlatıyor. Martin McDonagh’ın eserini Hakan Boyav yönetirken, Süleyman Atanısev, Eren Oray, Tolga Evren, Ebru Aytürk, Cem Zeynel Kılıç rol alıyor. Oyun, 3, 4, 5, 6 ve 7 Nisan’da Taksim Sahnesi’nde. (Tel: 0 212 245 25 90) İzmir tiyatroya doyacak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği, 25. İzmir Tiyatro Günleri kapsamında, İzmir’de pek çok oyun sahnelenecek. 10 Nisan tarihine dek Ankara Ekin Tiyatrosu, Kocaeli Şehir Tiyatroları, Kent Oyuncuları, Etna Tiyatrosu, Nazım Oyuncuları, Tiyatro Pera, Tiyatro Dot gibi pek çok tiyaroyu ağırlayacak. Biletler, İzmir Sanat, Sabancı Kültür Merkezi, Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi, İsmet İnönü Sanat Merkezi, AlsancakGöztepe D&R, ve Karşıyaka Pan Kitabevi’nden temin edilebilir. Sosyal sorumluluk duygusuyla bir araya gelen sanatçılar, figüratif ve soyut, bronz heykelleriyle heykeltıraşlar; Alev Tunca, Çiğdem Yapanar, Füge Demirok, Rosy Macoro, Sara Tezman, Elif Jalili ve Yurdanur Şentürk, EKAV Sanat Merkezi’ nde “Küresel Isınmaya 5 Kala” adlı karma heykel ve resim sergisi açacak. Sanatçılar bu sergide, dünyayı tehdit eden küresel ısınma sorununa, kendi sanatsal yorumlarıyla insanların ilgisini çekmek istiyor. Sergi, 5– 21 Nisan tarihleri arasında EKAV Sanat Merkezi’nde görülebilir. (Tel: 0 212 336 10 46) Küresel Isınmaya Beş Kala Hikâyeci Bellek Çizgiler, Renkler, Tonlar Hayatın her alanındaki dogmalara karşı duruşunu renklerle ve ironik üslubuyla tuvale aktaran ressam Ekin Saçlıoğlu’nun son çalışmaları yine sıradışı eserlerden oluşuyor. Saçlıoğlu, kullandığı boyanın teknik özelliklerinden yararlanarak aynı tuval üzerinde ikili bir dünya kuruyor. Aydınlıkta farklı, karanlıkta farklı görünen resimler, izleyenlere farklı bir deneyim sunarken, gerçekle kurgu arasındaki saydamlığı ortaya koyuyor. Sergi, 7 Nisan tarihine dek Galeri Xİst’te görülebilir. (Tel: 0 212 291 77 84) Uzun yıllardır fotoğraf çeken Rüstem Batum, televizyon programları ve belgesel çekimleri yüzünden bir süre ara verdiği fotoğrafa geçtiğimiz yıllarda geri döndü. Rüstem Batum’un Çizgiler, Renkler, Tonlar adındaki bu sergisinde üç ayrı bölümde dünyanın farklı ülkelerinde çekilmiş siyahbeyaz fotoğraflar, Osmanlı ve Türkiye’nin kontrastını yansıtan ve yine değişik ülkelerde çektiği insanları ve kentleri ortaya koyan yapıtları bulunuyor. Sergi, 5 Nisan tarihinde Leica Galeri’de açılacak ve 26 Mayıs’a kadar sürecek. (Tel: 0 212 238 11)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle