20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 14/3/07 16:27 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 17 MART 2007 CUMARTESİ Mavinin sonsuzluğunda Merhaba Piraye ve Münevver... İkisi de Nazım’ı çok sevdi. Dönemin zorluklarına, içinde bulundukları koşullara cesurca direndiler. Sevdikleri adamın ardında durduğu demir parmaklıklar bile onları yıldıramadı. Nazım’ın mektuplar yolladığı ‘mahpusun karısı’, ‘Benim bağırasım gelir: Piraye, Piraye diye” şiirler yazdığı o dönemki eşi Piraye... Ve dayı kızı... Aşkını çekinmeden dile getiren, Nazım için eşinden ayrılan ve onun tek çocuğunu dünyaya getiren Münevver... Metin Belgin’in senaryosunu yazdığı Biket İlhan’ın yönettiği ilk Nazım Hikmet filmi şu günlerde sinemalarda oynuyor. Komünizm propagandası nedeniyle mahkum edilen Nazım Hikmet’in yaşamından sadece bir kesiti ve o dönemde yaşanan can alıcı olayları anlatıyor Mavi Gözlü Dev. Tabii Piraye ve Münevver’le ilişkilerini de... Filmde Piraye’yi Dolunay Soysert, Münevver’i ise Özge Özberk canlandırıyor. İki oyuncuyla yorumladıkları Nazım’ın kadınları üzerine söyleşti Şirin Güven... ??? “Sinema, gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir. Japonya’daki kadın, Amerika’daki zenci, Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır. Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa, barut, Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır. ” Sinemaya verdiği önemi bu sözlerle açıkça vurgulayan ve bir sinema filminde oynamayı ‘milli görev’ olarak gören Atatürk’ü uluslararası alanda bir filmle beyazperdeye henüz taşıyamadık. Bugüne dek bu konudaki çalışmalar hep yarım kaldı. Türkiye’de zaman zaman kimi film ve dizilerde canlandırıldı büyük deha. Gamze Akdemir, ekrandaki Mustafa Kemaller’le konuştu. ??? Geçtiğimiz hafta Bekri Çeşnici’nin yazdığı Mabeyin Restaurant’ın telefon numarası yanlış yazılmıştır. Doğrusu 0216 422 55 80 olacaktır. Düzeltir, okurlarımızdan özür dileriz... İyi haftasonları bi başına.. ğultu halinin büyük bir koroya dönüştüğü, doğanın mızıka çaldığı yer burası. Rüzgar öylesine etkili ki, bıraksan kendini göğe doğru, kanatlanıp uçacaksın gibi. Gözünün önünde sonsuz mavilik. Yer gök mavi dense yeri. Rüzgar bir nefeslik sustuğunda, çıldırtan sessizlik. Hele bir de hava kararmaya görsün. Mavinin yerine, alaca karanlık. Çevredeki tek ışık, yanıp sönüyor. Bulunduğu doğanın ölçeğine göre, mumun alevini andıran o ışık mı çevredeki huzurdan sorumlu? Yer ülkenin batı kıyısı sözü edilen de, en uçtaki bir kaç fener arasında olan Sarpıncık Feneri bir OZAN başka adıyla Karaburun Feneri ise evet oradaki soruluyor gözün alabildiği mesafe. YAYMAN ışıktan “Bir yanıp bir sönen kandil gibi ışık mı sağlayacakmış koca körfez girişinin güvenliğini” dememeli. Yüzyıllardır fenerler değil mi denizlerin gece bekçisi, bir yanıp bir sönen ışığıyla. Dışarıdan bakanlara hep gizemli gelen, estetik yapılarıyla ilgi çeken deniz fenerleri değil mi bu özellikleriyle içlerinden birini, ‘yedi harika’ listesine kabul ettiren. Karaburun Feneri dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri kadar iddialı değil. Mütevazi. kendi halinde, bi başına yanıp sönüyor işte öylece durduğu yerde. Bizim fenerimizin harika kısmı ona şahit olana yaşattığında saklı. U var ya işte tam da o alanın ucunda bahsi geçen ışık evi. Deniz seviyesinden yüksekliği 97 metre. Işığı 10 deniz milinden görünüyor. Fenerin tepesinde 300 mumluk başlık var. 20 saniyede 4 kez yanıp sönüyor. Flaş, diyorlar fenerciler bu yanıp sönme durumuna. Hava açık olduğunda Midilli’den, Sakız Adası’ndan bile görülüyor ışığı. Rota feneri. Körfeze giriş yapan gemileri karşılıyor, çıkış yapanları uğurluyor. İzmir Limanı’ndan demir alan gemi ilk olarak Foça’daki fenerin ışığını takip ediyor. Ardından Karaburun’daki feneri görüp rotasını ayarlıyor, sonra Koyun Adası oradan da Yunanistan’ın Paspariko Adası’ndaki feneri takip ederek, Akdeniz’e açılıyor. Körfeze doğru giriş yapanlar ise ters silsileyi takip ediyorlar. Fenerin bitişiğinde bir de lojmanı var. Burası fenercinin çevrenin güvenliğini eksiksiz sağlaması adına konuşlandırılan iki göz odadan oluşan bir ev. Geçmiş yıllarda sürekli fenerin dibindeki evde kaldıklarını, dedesinin ve dayısının ailesiyle birlikte fenerde yaşadığını söyleyen Mustafa Canıtez, gelişen teknoloji sayesinde fenerde 24 saat kalmaya gerek olmadığını belirtiyor. “Zaten fenerin hemen yakınındaki köyde yaşıyoruz” diyen Mustafa Canıtez, yine de gününün büyük bölümünü fenerde geçirdiğini aktarıyor. Önümüzdeki günlerde fenerleri bekleyen bir başka gelişmeye de işaret ediyor. Uydu haberleşme olanağındaki gelişmelerin deniz fenerlerine duyulan gereksinimi azalttığından söz eden Mustafa Canıtez, fenerlerin yakın bir gelecekte uzaktan idare edilen birimler haline dönüşeceğini aktarıyor. Bunun için 2 yıllık bir sürenin ön görüldüğünü vurgulayarak, “Fenercilikten emekli olmayı beklerken, ben emektar feneri emekliye çıkaracağım” diyor. DÜŞLERİM KADAR ÖZGÜRÜM Bi başına dedik işte daha ne olsun, bundan daha harikası var mı? Bi başına dediysek yalnız değil ama. Gelen gideni çok. Kucak açıyor yeni gelene, uğurluyor gideni. Olduğu yerden, durduğu yerden ufka bakmak isteyeni de buyur ediyor. Düş kurmayı sevenlerin mekanı demeli en iyisi fenerimizin olduğu yere. Gündüz düşleri, gece düşleri bir de ara zamanlara sıkıştırabilecekleriniz. Tek düze de değilsiniz üstelik, türlü türlü halleri var. Diyelim ki gündüz vakti. Etraf Karaburun Feneri dünyanın mavinin tonlarına bürünmüş. Deniz ufuk çizgisine kadar. yedi harikasından Rüzgar kabına sağmıyor. biri sayılan Bıraksalar akacaksınız esen rüzgarla. İskenderiye Feneri Özgürlük fikri mi takıldı kadar iddialı değil. aklınıza? Mütevazı. kendi halinde, bi Mavinin sonsuzluğuna başına yanıp sönüyor işte karışmak için bir engel yok. Akşam karanlığının ne öylece durduğu yerde. Bi vakit çökeceği belli olmaz başına dediysek yalnız değil burada. Bir kez adı ama. Gelen gideni çok. üzerinde, Karaburun. Hava Kucak açıyor yeni gelene, bir bozdu muydu sormayın uğurluyor gideni. Olduğu gerisini. Bir de gün, iyiden iyiye yol alıyor zaten. yerden, durduğu “Nasıl oldu az önce maviydi yerden ufka bakmak her bir yer. Düşlerim kadar özgürdüm” demeye kalmadan isteyeni de buyur dönüşüyor hava, Karaburun ediyor. Feneri’nin yanı başında. Ne olduğunu anlamadan bir de bakmışsınız ki dört bir yan simsiyah. Bir tek fenerin ışığı var arada bir yüzünü gösteren hepsi bu. Zincirlerinden kurtulmuşcasına esen ve artık yeter dedirten uğultular çıkaran rüzgar da sahnedeki yerini aldıysa, başka gelecek bir aktör de yok zaten. Faniler : Her şey gelip geçicidir Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi, şu günlerde, yaşamını Amerika’da sürdüren Pınar Yolaçan’ın “Faniler” başlıklı fotoğraf dizisini ağırlıyor. [email protected] Yolaçan’ın “Faniler” dizisinin kimi parçaları çoğumuz için tanıdık aslında. Projenin gerçekleştirildiği 2004’ten bu yana, çeşitli vesilelerle bazılarını görme imkanı bulduğumuz bu fotoğraflar ilk kez seri olarak karşımıza çıkıyor. Yolaçan’ın ilk bakışta ölümlülük, geçicilik, yaşlılık ve uçuculuk gibi kavramlar üzerinde yoğunlaştığı izlenimi veren fotoğrafları kimlik, aidiyet, sömürgecilik gibi çok farklı göndermeleri de içinde barındırıyor. Sanatçının 20012004 yılları arasında gerçekleştirdiği bu proje, yaşları 70 civarında, beyaz, Anglosakson ve protestan (WASP) kadın modellerin portrelerini içeriyor. Portreler derken, sıradan, yaşlı kadın portreleri olmadığını hemen belirtmek gerek bu fotoğrafların. Yolaçan, çeşitli ajanslar, gazete ilanları ve internet aracılığıyla ESRA ALİÇAVUŞOĞLU bulduğu bu kadın modellere tavuk derisi, işkembe, koç yumurtası, tavuk ayağı vb gibi sakatatlarla meydana getirdiği elbiselerle poz verdiriyor. Seçilen kadın modellerin görünümlerine, karakterlerine uygun bir biçimde tasarlanan bu elbiseler, izleyende, onu giyenle ancak bu denli örtüşür duygusu uyandırıyor. Hatta kimi fotoğraflarda tenin üzerine giydirilen bu ikinci deri bedenle o denli örtüşüyor ki neredeyse görünmez oluyor, saydamlaşıyor. Modellerin kendilerini elbiseye göre şekillendirip poz verdikleri ve sanatçı tarafından yönlendirilmediklerini hatırlamak gerek elbette... SÖMÜRGECİLİKLE PARALELLİK Pınar Yolaçan “Faniler” dizisiyle, öncelikli olarak, bir deriyi bir başka tenin üzerine koyarak bedeni fiziksel olarak manipüle etmek ve bu bağlamda sömürgecilikle paralellikler kurmayı amaçladığını ifade ediyor. Bu doğrultuda da, Edward Said’in Şarkiyatçılık adlı kitabındaki ötekilik kavramı üzerinden yürüyerek özellikle beyaz, mavi gözlü kadınları seçiyor ve sömürgecelik kavramını bu simgeler üzerinden tartışmayı amaçlıyor. Ayrıca sanatçı, modeller için tasarladığı Victoria dönemi kıyafetleriyle bu sömürgecilik bağlamını daha da geliştirmeyi amaçlıyor. Sanatçının özellikle bir sınıfı, ırkı ve düşünceyi bedeninde simgeleştiren kadınlarla gerçekleştirdiği ve ötekilik, “Faniler” sömürgecilik eleştirisi yapmayı Pınar Yolaçan, amaçladığı bu çalışmaları aslında, kendisiyle bir söyleşi Yapı Kredi Kültür gerçekleştiren Ketuta AlexiMerkezi Kazım Taşkent Meskhishvili’nin de değindiği Sanat Galerisi gibi vanitas temasıyla çok daha içiçe ve bağlantılı gibi 2– 28 Mart 2007 İstiklal görünüyor. Özellikle 17. yüzyılda Caddesi, No: 285 bir ölü doğa türü olarak Beyoğlu karşımıza çıkan vanitas temalı kompozisyonlar ölümün Tel: 0212 252 47 00 kaçınılmazlığını ve dünyasal başarılarla hazların geçiciliğini vurgulayan bir nitelik taşır. Bireye ölümlü olduğunu ve geçiciliğin gerçekliğini her fırsatta hatırlatır. Tam bu noktada, Yolaçan’ın “Faniler” başlığının da vanitasın anlamlarından biri olduğunu unutmamak gerekiyor. Böylece, sanatçının belli bir sınıf ve ırkla özdeşleştirdiği bu kadın portrelerinin ele alınış biçimleri çağdaş bir vanitas örneği olarak okunabilir pekala... ÜÇ KUŞAK FENERCİ AİLE Bulutların ortama hakim olmasıyla, perdelerini çeken gündüz vakti, derken tüm anlara tanıklık eden, fenerci Mustafa Canıtez... Üç kuşaktır fenercilik yapan ailenin son temsilcisi, Mustafa Canıtez. Şimdilerin, Karaburun Feneri’nden sorumlu kişisi. Dede, Cavit Taylan fenerin ilk bakıcısı, ondan oğlu, Hasan Taylan’a geçmiş uzun yıllar oğul sürdürmüş bakım işlerini. İkinci kuşaktan da, Mustafa Canıtez devralmış “fenerci” sıfatını. Hayatından pek memnun, Mustafa Canıtez. “Doğa” diyor, “Temiz hava, oksijen, toprak, yanı başımda uçsuz bucaksız deniz”. Bir yere gecikmek gibi bir derdinin olmadığını söylüyor, kalabalıkların telaşının kendisine uzak olduğundan söz ediyor. Fenerin üç, beş kilometre uzağındaki Sarpıncık Köyü’nden, Mustafa Canıtez. 1938 yılında inşa edilen ve o tarihten bu yana İzmir Körfezi’ne giriş, çıkış yapan gemilere yol gösteren fenerin ailelerinin bir parçası olduğunu söylüyor. Işık evleri olarak da bilinen fenerlerden ülke genelinde 407 tane bulunuyor. Karaburun Feneri, ülkenin batı sınırındaki uç fenerlerden birisi. Türkiye haritasını gözünüzün önüne getirin hani, İzmir taraflarında uzağa doğru atılmak istercesine ortaya çıkan bir kısım ZOR FOTOĞRAFLAR Güzelliğin, gençliğin, diriliğin neredeyse bütün değerlerden üstün tutulduğu, yüceltildiği günümüzde bu portrelerin bedenin ölümlülüğünü hatırlatması nedeniyle çoğu izleyende tuhaf bir iticilik uyandırdığını söylemek gerekiyor sanırız. Bunun izlerini sürmek için galerinin girişindeki sergi defterine bakmanız yeterli. Güzele tapan, yaşlanmanın, yaşamın bir sonu olduğunun gerçekliğine inanmak istemeyen kaygılı modern birey için aslında sindirilmesi, kabul edilmesi zor fotoğraflar bunlar. İşte tam da bu çerçevede, insanı rahatsız edip, gerçekliği hatırlattığı ölçüde vanitas temasıyla bağlantılı bu çalışmalar. New York ve Londra’daki galerilerde sergilenen ve Londra’daki Ulusal Portre Galerisi tarafından yayımlanan “Portrait Now” adlı portre kitabına da seçilen bu fotoğrafları güzele tapmaya şartlandırılmış hemen herkesin görmesi gerekiyor şüphesiz. 16 fotoğrafın yer aldığı sergide ayrıca, sanatçının bu fotoğrafları çekerken oluşturulmuş bir belgeseline de yer veriliyor. Galeriye girdiğinizde boynunda koç yumurtaları sarkan kolyesiyle kör bir kadın karşılayacak sizi sakın şaşırmayın! İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle