18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 5/12/07 16:00 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Cenazede Ölüm ? Hitman Si ne ma 8 (Death at a Funeral) Frank Oz’un yönettiği filmin başrollerini Matthew Macfadyen, Keeley Hawes, Andy Nyman ile Ewen Bremner paylaşıyor. Daniel ve Robert’in babalarının ölümü, tüm arızalı aile üyelerini, ölünün yasını tutmak üzere bir araya getirir. Tabuttaki yanlış adam çıkarılıp babalarının bedeni yerine konunca, son görevlerini hatasız yerine getirebileceklerini sanırlar ama yanılırlar. Önce, kuzenlerinin uyuşturucu hap almış sevgilisi tabuttaki adamın canlı olduğunu iddia eder. Ardından da, peşin para almazsa merhumun şok edici sırrını açığa vurmakla tehdit eden bir yaşlı adam da cenazeye gelince, iki kardeş şantajcıyla anlaşma yolu bulmaya çalışırlar. Ellerinden geleni yapıp iddiaların misafirlere yayılmasını önlemeye çalışırlarken, tören bütünüyle bir kargaşaya döner. Robert’ın karısı ise bu kargaşada, onun çaresizliğinden yararlanıp uzun zamandır çabalayıp da başaramadığı kaynanasının yanından ayrılıp kendi evlerine taşınmaları konusunda Robert’ı ikna etmenin fırsatını kollamaktadır. Xavier Gens’in yönettiği ve Timothy Olyphant, Dougray Scott, Olga Kurylenko ile Robert Knepper’in oynadığı film, çok satan ödüllü video oyunu Hitman’den yola çıkılarak sinemaya aktarıldı. Dünyanın en acımasız suçluları tarafından eğitilen kahraman Kilise Kardeşliği tarafından yetiştirilmiştir. Varlığı bile bu yüzden kilise tarafından günah olarak düşünülmekte fakat onun kötülerden uzak durmaya olan gayreti de bilinmektedir. Çok zeki, karizmatik, çekici ve hakkında ensesinde kazılı olan bir barkod dışında hiç bir şey bilinmeyen Ajan 47, öldürücü zerafeti ve dirençli gururu ile tanınır ancak hayattan herkesin sahip olduğu kadar eşitlik bekleyen ajanın, gün gelir direnci gizemli bir Rus kadını tarafından kırılır. Chris Weitz yönetmenliğindeki filmde, Nicole Kidman, Daniel Craig, Dakota Blue Richards ve Eva Green rol alıyor. Türkiye’de Kuzey Işıkları olarak yayımlanan ve bu hafta gösterime giren Altın Pusula filminin uyarlandığı fantastik roman, 70. yılı kutlanan Carnegie Ödülleri’nde okurlar tarafından gerçekleştirilen oylamada Carnegie tarihinde ödül almış diğer kitapları geride bırakarak ‘Son 70 yılın en iyi kitabı’ seçildi. Altın Pusula, bizimkine paralel bir dünyada, kaçırılan arkadaşına yardım etmek için Kuzey Kutbu’na doğru yolculuğa çıkan 12 yaşındaki gözüpek Lyra’nın macerasını konu alıyor. ? Altın Pusula (The Golden Compass) ??????????????????????????????????? Yeni zamanlı bir peri masalı… ALPER TURGUT Dadım Âşık (The Nanny Diaries), New York’un kalburüstü semtinde geçen yeni zamanlı bir peri masalı… Şans eseri, zengin bir ailenin mutsuz oğluna dadılık yapan genç kız, hayata dair birçok şey öğrenecektir. Aslolan insandır ve bunun altı kalın bir kalemle çizilmelidir. İşte bu film, kapitalizme ve onun yarattığı sevgisizliğe oklarını yöneltiyor. Güzel yarınları yaratan yegane şeyin mutlu çocuklar olduğunu unutmayarak… Görkemli Hayatım (American Splendor) ile güzel bir açılış yapan Shari Springer Berman ve Robert Pulcini, Dadım Âşık’ı hem yazdılar hem de yönettiler. (Film, Emma McLaughlin ve Nicola Kraus’un 2002 yılında yazdıkları “The Nanny Diaries” adlı çoksatar romandan uyarlandı) Tam 13 yıldır evli olan Berman ve Pulcini çifti, kendi tarzlarını oluşturma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar. Hollywood’un yeni sarışın yıldızı Scarlett Johansson, filmin başrollerini yetenekli iki oyuncuyla Laura Linney ve Paul Giamatti ile paylaşıyor. Ünlü şarkıcı Alicia Keys, çocuk oyuncu Nicholas Reese Art, Donna Murphy ve Chris Evans ise yan rollerdeler… Dadım Âşık’ın naif bir havası, ironiyle beslenen bir yapısı var. Diyeceğim odur ki; çok iyi kotarılmış sınıfına sokulmasa da, bu film bir şekilde kendini izlettirmeyi beceriyor. Çizgi roman tadında bir komedi filmi olan Dadım Âşık, 21 Aralık 2007 günü Türkiye’de gösterime girecek. YABANCILAŞMA HAD SAFHADA New York’un lüks, ışıltılı, zengin ve sosyetik muhitinde, iletişimsizlik had safhadadır. Orada, sadece ve sadece paraya tutkuyla bağlı olan insanlar yaşar. Refah içinde, toplumdan uzak ve gayet steril… Bunun diğer adı yabancılaşmadır. Yoğun iş temposu, ihanetlerle beslenen savruk ilişkiler ağı, anlamsız sosyal aktiviteler, har vurup harman savurma ile özetlenebilecek alışveriş çılgınlığı… Onların hayatına kısaca bir göz atalım. Örneğin, evin reisi iş gezilerinden bir türlü dönmez, sonra ailesini boşlar, üstüne bir de metres tutar… Eşi ise başka bir âlemdir. Estetikçiden çıkar, masaja girer. Yoga ile haşır neşir olduğu Cesaret ana yetmiyormuş gibi boş vakti olanlara dair diğer tüm etkinliklere (çoğu beyhude çabalardır) de katılır. Gelelim böyle bir anne ve babanın yitik çocuğuna… Burjuvazi, yeni yetmelerini sevgiden mahrum bırakmayı, onu bir yarış atı muadili olarak görmeyi, her koşulda hazır ve nazır tutmayı planlar. Züppe bir genç olmak artık çocuk için kaçınılmazdır. Çünkü geleceği ebeveynleri tarafından planlanmış, kendine ne istediği asla sorulmamıştır. Kapitalist sistem, işte bu sınıfın sevgisiz, ilgisiz büyüyen bebeklerinden alır gıdasını… Onlar nefretle yetişecekler, astığım astık kestiğim kestik birer zalim patrona dönüşeceklerdir. Hiç istisnasız… Ve dadılar… Anne ve babanın emriyle özgürlükleri kısıtlanan zengin çocuklarının gayrı resmi ailesidir onlar… Dadıların himayesinde ve insafında kalan çocuklar, yalnızlık illetinden kaçmak adına yetiştiricisine yaklaşır. Gerçek sevgiyi dadılarında ararlar. Zaten film şu sözlerle başlıyor; “Afrika’da bir çocuğa bakan bütün köydür, Manhattan’da çocuklara bakan ise yalnızca dadılardır…” KENDİ MASALINI YARATMAK Dadım Âşık, üniversitede ticaret üzerine eğitim alan ancak antropoloji konusunda uzmanlaşmak isteyen 20’li yaşların başındaki Annie Braddock’un öyküsünü anlatıyor. New Jersey’li kahramanımız Annie, yıllardır kendisi için didinip duran annesinin isteği üzerine yüksek maaşlı bir iş başvurusu yapmak ister. Ama mülakat sırasında, kafasına, kim olduğu, gerçekte ne istediği ve nasıl bir gelecek dilediği soruları takılır? İşyerinden koşarak uzaklaşan Annie, soluğu meşhur Central Park’ta alır. Özgürlüğü simgeleyen kocaman kırmızı şemsiye havada süzülürken Annie, kendi masalını yaratmak için sabırsızdır. Onu dadılığa götürecek süreç, bir rastlantının eseridir. Huzursuz ve huysuz velet Grayer’i ölümden kurtaran Annie, sosyal bir komediye dönüşecek olayların fitilini ateşlemiştir. Annesi altın kalpli hemşire Judy’e yalan söyleyen Annie, dadılık yapacağı Bay ve Bayan X’in kâbus gibi evine yerleşir. Bayan X, Annie’yi köle gibi çalıştırır, şımarık Grayer ise genç kadına hayatı zindan eder. Kentin öteki yakasında, hiçte alışık olmadığı tuhaf bir yaşam… Karşısına üst katta oturan yakışıklı Harvard Hottie çıkınca Annie için işler yavaş yavaş rayına oturmaya başlar. İki farklı dünyaya ait kadın ve erkek kısa sürede kaynaşırlar. Aşk, aradığı soluğu Annie’ye vermiştir. Bir süre sonra Annie, insan sıcağına hasret kalan Grayder’e bağlandığını fark eder ve onun gözlerinde mutluluğun parıltılarını görebilmek ister. İşte bu nedenle Annie, hayata bir çocuğun gözünden bakabilmeyi denemek zorundadır. Grayder, adı ihanetle özdeşleşen kötü bir baba ile kocasından görmediği sevgiyi oğlundan esirgeyen mutsuz bir annenin oğludur. Üstelik Bayan X, eşine yansıtamadığı öfkesini Annie’den almaya başlamıştır. Kocasının Annie’yi taciz etmesi, eve dadının her hareketinden haberdar olmak için kamera yerleştirilmesi, sahte hamilelik vakası ve diğerleri… Onların dünyasına adapte olmak konusunda zorlanan Annie, kendi dünyasına uçmadan önce Bayan X’e ders vermek ister. Artık her şey Grayder’in yeniden gülümseyebilmesi içindir. Tuya “Annem filmin çekim yerine yakın olan İç Moğolistan’da doğdu. Bundan ötürü Moğolları, onların yaşam biçemlerini, müziklerini seviyorum. Endüstrinin sınırsız yayılımını, stepleri çöle dönüştürmesini, yerel yetkililerin çobanları anatopraklarını ASLI terketmeye zorladıklarını bu filmi çekmeye SELÇUK öğrendiğimde karar verdim. Böylelikle filmim göçebe çobanların yaşamlarını sonsuza dek yitmeden, silinmeden önce sergileyebilecekti” diyor anne yanından Moğol Çinli yönetmen Wang Quanan. 2007 Berlin Film Festivali Altın Ayı ödüllü filmi Tu Ya De Hun Shi’de (Tuya’nın Evliliği/2006) Quanan, hükümetin çobanları kent yaşamına zorladığı Kuzeybatı Moğolistan’daki gittikçe yok olan kırsal yaşamı yalın, etkileyici, dürüst, yeni gerçekçi bir anlatımla aktarıyor. DRAM MİZAH KARIŞIMI Quanan ve Elveda Cariyem’in başarılı senaristi Lu Wei, uçsuz bucaksız çölün ortasındaki, yönetmenin annesinin doğduğu topraklara yakın bu bölgede yaşamlarını binbir güçlükle sürdüren çobanların öykülerini drammizah karışımı bir biçemde sunuyorlar. Tuya (Yu Nan) İç Moğolistan steplerinde yaşayan bir cesaret anadır adeta. Üç kat giysiyi üst üste geçirmiş yünler içindeki Tuya, koyun sürüsünü gütmek, su getirmek, evin gündelik işlerini yapmak, iki çocuğunu, kocasını beslemek zorundadır. Çok sevdiği kocası Bater (Bater) kuyu açarken sakatlanmış, bacaklarının kırılmasıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmiştir. Gün boyunca bu ağır görevleri hiç yakınmadan tek başına üstlenen Tuya akşam olunca çocukları, kocasının yanında uyuya kalır. Yüz koyunluk sürüsünü deve sırtında güden, kuyu açamadıklarından her gün uzaktan evine su taşıyan, karısının onu sürekli aldattığı komşusu Sen’ge’nin (Sen’ge) yardımına bile koşan çalışkan, güçlü Tuya bir gün çok çalışmaktan sırtını incitir, hastalanır. O gün Tuya’yla Bater çaresizce bir karar alırlar: Tuya kocasından boşanacak, hâlâ gençken, güzelken kendine, kocasına, çocuklarına bakabilecek bir adamla evlenecektir. Tuya’nın tek bir koşulu vardır o da yeni damadın Bater’i kabullenmesidir. Yöreden Tuya’yı görmek için kimi at üstünde, kimi motosikletli çok sayıda damat adayı gelir ama işin içinde Bater’in olduğunu öğrenince evlenmekten vazgeçerler. Bater’i kabul edenlerse Tuya’ya tutkun sarhoş komşu Sen’ge ile Tuya’nın on yedi yıl öncesinden okul arkadaşı Baolier’dir (Peng Hongxiang). Ona ilk sözü veren Sen’ge kentte yaşayan eli maşalı karısından boşanmak üzere yola çıkar, Tuya uzun bir süre ondan haber alamaz. Bunun üzerine Baolier’in teklifini kabul eder. İlkokuldan beri Tuya’yı aklından çıkaramayan Baolier petrol bulmak için ülkeyi karış karış dolaşmış sonunda petrolü bularak zengin olmuştur. Tuya, Baolier’in Bater’i bakımevine yerleştirme isteğini isteksizce kabullenir. Tuya’yla çocukların Bater’den ayrılma sahneleri abartısız çekimine karşın olağanüstü etkileyicidir. Bakımevinin loş ışıklı ortamında yalnızlıklarıyla başbaşa bırakılmış insanların görüntüleri filmin en dokunaklı anlarıdır. Sevgili kocası Bater’i bırakan Tuya, çocuklarıyla yeni kocasının Mercedes’iyle Baolier’in köyüne doğru yola çıkarlar. Mola verdikleri otelde Baolier, Bater’in intihar deneyimini Tuya’dan gizler, bu acı haberi aniden ortaya çıkan komşusu Senge’den öğrenir öğrenmez Tuya doğru bakımevine gider. Ailenin kurtulması Bater’in trajedisine dönüşmüştür. Bater’i çok sevdiğini bir kez daha anlayan Tuya, Baolier’i terkederek Bater ve çocuklarıyla birlikte steplerine dönmek üzere yola çıkar, orada onu başka bir sürpriz beklemektedir. Tuya’yı canlandıran Yu Nan’ın dışında tüm oyuncuların (Moğol çoban Bater, gerçek atbinici Sen’ge) amatör olduğu Tuya’nın Evliliği, yerleşik altyapıları zorlanan göçebe çobanların duyarlı öyküsünü anlatıyor. Acılarla, gülümseyişlerin iç içe geçtiği film, çağdaşlaşan Moğolistan’ı, kadınların toplumdaki yerini, köyleri ıssızlaştıran modernitenin çağrısını, tüketim yarışını, gün gün kaybolan geleneklerigörenekleri, endüstrileşme ve ekonominin değişkenliğinden ötürü bir yaşam biçeminin yokoluş gerçeğini yetkinlikle aktarıyor. Film boyunca Tuya’nın yaşam savaşımını, dürüstlüğünü korumasını, eski ve yeni Moğolistan görüntüleri eşliğinde izliyoruz: Toprak evlerinde yaşayan göçebe çobanlar, Mercedes’leriyle yolculuk eden yeni zenginler. Quanan, kırsalı terketmenin korkunç sonuçlarını, tüm dünyada olduğu gibi Çin’deki endüstrinin saldırgan gelişimini silinip giden bir dünyanın politik ve nostaljik portresi olarak betimliyor. “Film çekmeye başladığımda öğretmenim bana insanların düşlerini yansıtmalısın dedi. Bu film işte bu düşlerimi gerçeğe dönüştürdü. Ekonominin hızla büyüdüğü bir zamanda yitirdiklerimizi yansıtmak, düşünmek tartmak bence çok önemli” diyen Wang Quanan çözüm diye öne sürülenlerin bile gerçek çözümler olmadığını vurguluyor. Alman görüntü yönetmeni Lutz Reitemeier’in koyu renkteki çorak görüntüleri, geleneksel müzik, dramla yeni gerçekçiliğin iç içe geçtiği, amatör oyuncuların yer aldığı Tuya’nın Evliliği, değişimin kıyısındakilerin dokunaklı, insancıl bir portresi. Film 21 Aralık’ta gösterimde. İpek Yolu Film Festivali başladı Bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali, dün Tayyare Kültür Merkezi’ndeki galayla açılışını yaptı. Dünya sinemasının seçkin örneklerinin biraraya getirildiği ve çoğu Türkiye’de ilk kez izleyiciyle buluşacak olan 50’yi aşkın uzun metraj filmden oluşan programıyla festival, tarihsel, kültürel ve ticari işlevler yüklenerek üzerindeki her coğrafyada kültürlerarası diyaloğun ve barışın simgesi olan İpek Yolu’nun güzergahındaki Bursa’da gerçekleştiriliyor. Onursal başkanlığını Bursa Belediye Başkanı Hikmet Şahin’in, festival başkanlığını ise sinema tarihçisi ve yazarı Burçak Evren’in üstlendiği festival, bu yıl geçen yıla göre üç misli genişleyen programıyla Bursa’da daha çok izleyiciyi daha fazla filmle buluşturuyor. Festivalin ‘Ödüllü Filmler’ bölümünde; Christian Mungui’nin 2007 Cannes Film Festivali Altın Ayı ödüllü filmi ‘4 Ay, Üç Hafta, İki Gün’, Kim Ki Duk’un ‘Nefes’, 2007 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan Quanan Wang imzalı ‘Tuya’nın Evliliği’ gösterilecek. Festivalde, ‘Ülkeler Renkler Sesler’ başlığı altında ABD, İspanya, İsrail, İsveç, Macaristan ve Meksika sinemasından örnekler sinemaseverlerle buluşurken, ‘BosnaSavaşın Tortuları’ bölümü, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovanya ve Almanya’dan yapımlarla, izleyiciye yıkımın izlerini gösterecek. Festivalin adıyla özdeş “İpek Yolu’ndan”, Bangladeş’ten başlayarak Hindistan’a uğrayıp Belçika’da sonlanan üç filmlik bir bölüm. “İpek Yolu’nda Bir Ülke: İran” bölümünde ise bu ülke sinemasından 2006 yapımı 4 film, festivalin konuğu olacak. Ayrıca ‘Özel Bölümler’ kısmında, Aydın Sayman’ın Jan Jan, Reis Çelik’in Mülteci, Hamdi Alkan’ın Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım ve Tayfun Pirselimoğlu’nun Rıza adlı filmleri gösterilecek. Bu bölümün yabancı konuğu ise İsveç’ten... Helena Bergström’ün, Korhan Abay’ın rol aldığı Kapılara Dikkat/Mind the Gap adlı filmi, Türkiye’de ilk kez Bursa’da gösterim olanağı bulacak. Ayrıca festivalde, ‘Ahmet Vefik Paşa Onur Ödülü’, Türk Sineması’na yarım asrı aşkın hizmet eden ve daha sinemadaki ilk yıllarında yıldız konumuna yükselerek, bu başarısını günümüze kadar taşıyan Fatma Girik’e verilecek. FESTİVALİN YENİLERİ Festivalde bu yıl yeni bir yarışma heyecanı başlıyor. Bu yıl ilk kez ‘Ulusal Altın Karagöz Kısa Film ve Belgesel Film’ yarışmaları gerçekleştirilecek. Kısa film yarışmasında birinciye 8 bin YTL, belgesel film yarışmasında ise en iyi film 5 bin YTL ödül ile Altın Karagöz’ün sahibi olacak. 7. Sanat Engel Tanımaz projesi ile özel tekniklerle hazırlanan Çağan Irmak imzalı Babam ve Oğlum görme ve işitme engelli seyircilerle buluşacak. Engelli sinemaseverler festivale yalnızca izleyici olarak katılmayacak. Festivalde gerçekleştirilecek atölye sonunda engellilere kısa film çekme imkanı tanınacak ve bu filmler festival sonunda izleyicilerin beğenisine sunulacak. Ücretsiz sinema kurslarının yanı sıra fotoğraf ve video art sergileri de gerçekleştirilecek. Ayrıca bu yıl festival kent merkeziyle sınırlı kalmayarak, kentin tümüne ve ilçelerine de yayılarak sinemaseverlerle buluşacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle