22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 5/12/07 16:01 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ 3 Unutulan Zapyon Yüzyıl önce kızların eğitimi için yola çıkan Zapyon Lisesi, İstanbul’un kültür mirasına katkıda bulunmak istiyor Taksim’den Sıraselviler’e giderken yolun çatallaştığı yerde sağ tarafta büyük ve eski bir bina vardır. Yanında da Rum Kilisesi... Şimdi gerilere gidelim. Osmanlı’da yaşayan Rumlar, İstanbul’da artan öğrenci ihtiyaçını karşılamak amacıyla bir kız okulu yaptırmayı düşünürler. 25 Eylül 1875 tarihinde, Tepebaşı Meşrutiyet Caddesi’nde bir ‘Kız Okulu’ açılır. Daha sonra öğretmen yetiştiren bir akademi haline dönüştürülür. Ancak daha büyük bir binaya ihtiyaç vardır. Rum cemaatinin önemli bir ismi vardır; Konstantinos Zappas... Zengin bir armatördür; Romanya’da çiftlikleri bulunmaktadır. Yeni okulun yapımını üstlenir. 1882’de Padişah 2. Abdülhamit’in yerini belirlediği fermanıyla bugünkü binanın temeli atılır. Planları Fransa’da yapılır; mimarı da İoannis İoannidis’dır. Binaya bir yılı ifade eden 365 pencere koyar bir özellik olarak... Üç yılda tamamlanan okul binası 1885 yılının 9 temmuzunda öğretime açılır. 1200 metrekare tabanlı, 7 katlı ve 40x25 ebatlarındaki binanın duvar kalınlıkları 60 santimtir. Zappas o zamanki para ile 1.5 milyon Frank harcar... Bugünkü fiyatlarla en az 100 milyon dolara karşılık gelebileceği belirtiliyor. O yıllarda 8 bin metkekarelik bir inşaatı yapmanın ne kadar zor olabileceği düşünülebilir. Okul açıldıktan bir süre sonra ana, ilk, orta, lise yatılı ve yatısız kısımlardan başka ilkokul öğretmeni yetiştiren lise üstü iki yıllık öğretmen okulu ve sonradan da bir yıl daha eklenerek ana okulu öğretmeni de yetiştiren bir eğitim kurumuna dönüşüyor. Sadece eğitim değil genel kültür, görgü kuralları ve müzik gibi dallar da öğretiliyor kız öğrenncilere... (O zaman 12 piyanosu varmış; bugün sadece ikisi kalmış) Rum cemaati, mezunlarından bazılarını yüksek öğrenim için burslu olarak yurtdışına gönderiyor. I. Dünya Savaşı’na kadar dönemin en önemli ‘marka’ okullarından biri oluyor Zapyon... Fransız aristokratları ile Osmanlı’nın ‘saray erkanı’nın önde gelen kızları da bu okulda okuyorlar. Buradan yetişenler, Osmanlı’nın başkenti İstanbul’dan yetişmiş öğretmenler olarak çeşitli coğrafyalarda görev yapıyorlar. BM Suma’da Açık Sanatçı Atölyeleri AYŞE YILDIRIM AYŞE SIDIKA ZAPYON MEZUNU Türkiye’deki ilk modern eğitim bilimi kitabını yazan Ayşe Sıdıka da bu okulun mezunlarından. Bu topraklarda öğretmen okulunda ilk pedagoji dersini koyduran ve ilk dersi veren Ayşe Sıdıka.... “Bir ülkenin uygarlığının ölçüsünün en doğru kıstası kadınların eğitimlerinin düzeyidir” diyen Sıdıka gibi iki binin üzerinde kadın eğitimci mezun olmuş Zapyon’dan... I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı, bu büyük yapıyı hastane haline getirmiş; okulun öğrencileri ise eğitimlerini İstiklal Caddesi’nde büyük bir apartmanda sürdürmüş. 1918 yılında yeniden eski yerinde öğretime devam edilmiş. 1923’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan hemen sonra mali zorluklar nedeniyle önce yatılı, ardından da öğretmen okulu bölümleri kapatılmış. Aslında 2000 öğrenci kapasiteli Zapyon’un bugün ana sınıfı, ilköğretim ve lise bölümlerinde 97 öğrenci okuyor. Okula adı verilen Zapyon Vakfı’nın kurucusu iki kuzen... Evangelos ve Konstantinos Zappas... Zapyon Vakfı’nın, İstanbul dahil Romanya ve Atina’da toplam 12 B u sayfalarda birkaç kez, güncel sanat mekanlarının BeyoğluKaraköy hattı üzerinde yoğunlaşmaya başladığından söz etmiştik. Özellikle 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nde bu bölgeyi alternatif bir “sergileme” alanı olarak kurgulamıştı küratörler. Ayrıca, Garanti Osmanlı Bankası’nın bütçesi güçlü ve “didaktik” sergilerinin yanı sıra Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri ve Siemens Sanat gibi özellikle genç sanatçılara destek veren kurumların bu ESRA bölgenin katkısı ALİÇAVUŞOĞLU canlanmasında olduğunu esraali@yahoo.com vurgulamıştık. Özel kurumlar tarafından desteklenen söz konusu mekanlara, bu kez daha bağımsız bir yapılanma eklendi: BM Suma Çağdaş Sanat Merkezi. BM Suma’nın ilk sergisi “Unfinished/Bitmemiş” İstanbul Bienali’ne paralel etkinlikler arasında yerini aldı. Mekan şu günlerde yeni sergisi “Açık Sanatçı Stüdyoları” ile karşımıza çıkıyor. BM Suma’nın Beral Madra’nın 80’lerin sonu ve 90’larda hayli yoğun bir faaliyet içinde olan Nişantaşı’ndaki BM Sanat Galerisi’nin bir devamı olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca uzun yıllar Borusan Sanat Galerisi’nin yöneticiliğini üstlenen Binnaz Tukin’in ve Nilüfer Sülüner’in de deneyimlerini burada sürdürdüğünü ekleyelim. bulduğu kimi kaynakları izleyiciye göstermeyi yeğliyor. Tabii en önemlisi, bu iz sürme sonunda atölyenin ortasına yerleştirilen “el yakıcı” süngü heykeli... Kaynaklar, esinlenmeler ve dönüşümleri görmek açısından ilginç bir deneyimi paylaşıyor sanatçı. Ahmet Elhan ise açık stüdyo bağlamını bir yerleştirme olarak sunuyor. Kendine ayrılan alan içinde hem fotoğrafların hem de negatiflerinin sergilendiği bir karanlık oda kuruyor sanatçı. Bahar Kocaman da tuvallerine konu olan soyutlanmış kadın figürlerini resimlerden çıkarıp atölyesinin içine konumlandırıyor. Renk lekelerine dönüşen kadın figürleri kimi zaman tuvalin, kimi zaman bir kolajın üstünde, kimi zaman ise odanın bir köşesinde karşımıza çıkıyor. KADINLIK HALLERİ Serginin ilginç işlerinden bir diğeri ise İranlı sanatçı Parastou Forouhar’ın kendine ayrılan alanı tümüyle kaligrafi odasına çevirdiği yerleştirmesi. Forouhar’ın daha önce Almanya’nın çeşitli kentlerinde de gerçekleştirdiği bu çalışma yazının ne denli dekoratif olduğunu bir kez daha görünür kılıyor. Yapıtlarında çoğunlukla grafik bir dil kullanan Ali Cabbar’ın stüdyosu ise insanlık durumunun ayrıntılarına ilişkin. Sıtkı Kösemen’in fotoğraflarının yer aldığı sergide ayrıca, Nilbar Güreş’in kadınlık hallerini oldukça naif ama çarpıcı bir biçimde ele aldığı çalışmaları, İbrahim Tokaslan’ın gazeteleri kullanarak çocuk yüzlerine odaklandığı resimleri ve Kemal Seyhan’ın karşılıklı yerleştirdiği siyah beyaz tuvalleri bulunuyor. BM Suma Çağdaş Sanat Merkezi açık stüdyo sergilerini yılda iki kez düzenlenmeyi planlıyor. Sanatçıların üretim süreçlerinin hep merak uyandıran bir konu olduğunu düşünürsek BM Suma’nın ilginç bir deneyim alanı sunacağını şimdiden söyleyebiliriz. Sanat ortamına yeni katılan bu mekan sadece içindeki sergiler için değil, han olarak da görülmeye değer. BM Suma “Açık Sanatçı Stüdyoları” 26 Kasım12 Ocak 2008 Voyvoda Caddesi, Yanıkkapı Sokak No: 3 Suma Han Pazar ve Pazartesi dışında hergün 12.0018.00 arası açıktır. Tel: 0212 361 58 61 AÇIK ÜRETİM MERKEZİ BM Suma’nın bu sergisi, sanatçıların sadece ürettikleri işleri gelip “astıkları” bir galeriden çok, üretim süreçlerini paylaşabilecekleri bir merkez olma düşüncesi üzerine şekilleniyor. “Açık Sanatçı Stüdyoları” sergisi hem izleyicilere, hem de çağdaş sanat koleksiyonculuğunu desteklemek amacıyla özellikle koleksiyonerlere, sanatçılarla konuşma fırsatı sunmayı ve onların nasıl iş ürettikleri konusunda bilgilenebilecekleri bir alan yaratmayı hedefliyor. Ancak böylesi bir “açık üretim merkezi” yaratmanın kağıt üzerinde düşünüldüğünden daha zor olduğunu belirtmek gerek. Örneğin bu sergide olduğu gibi, kimi sanatçılar düşünsel süreçlerinin nasıl işlediğine izleyicinin de fikir sahibi olabileceği bir mekan yerleştirmesi ortaya koyarken, kimi sanatçılar bu konuda daha ketum davranmışlar ve kendilerine ayrılan alanı atölye gibi değil, bir sanat galerisinin duvarları gibi düşünmüşler. İzleyicinin beklentisi yarısı sıkılmış boya tüpleri, rengarenk bir palet ya da tamamlanmamış resimler değil kuşkusuz. Sanatçının üretim sürecinin karmaşası söz konusu olduğunda bu sergideki kimi sanatçıların fazlasıyla steril bir ortam bıraktıklarını söyleyebiliriz izleyenlere. Selim Birsel’in açık stüdyosu bu anlamda, izleyicinin üretim sürecinin ayrıntılarını takip etmesine olanak veren bir yapıda... Bir sanatçının esin kaynaklarını olduğu kadar, iş üretme sürecinin bağlamları üzerine de düşünmemizi sağlıyor Birsel. Ayrıca, sanatçının elinin altında olmasından keyif duyduğu nesneleri de Suma Han’daki atölyesine taşıyor. Üretim sürecinin aşamalarını Birsel gibi izleyici ile paylaşan bir diğer isim ise Erdağ Aksel. Sanatçı, 27 Mayıs’ın ardından Taksim’e dikilen “süngü heykeli”nin izini sürüyor; araştırma sürecindeki yazışmaları ve okulu bulunuyor. Bütün okullarda parasız eğitim veriliyor. Öğrencilerin giysi ve servis masrafları da vakıf tarafından karşılanıyor. Evangelos Zappas, 1800 yılında Osmanlı idaresindeki Yunanistan’ın önemli Arnavut nüfusu bulunan batı kesimi olan Epir bölgesinde Lambova köyünde doğdu. 1839’da Romanya’ya göç etti. Armatör ve tütün ticaretiyle uğraşan varlıklı bir işadamı olan Zappas, eğitim ve kültüre her zaman büyük önem verdi. 1859 yılında Atina’da ‘Olimpia Vakfı’nı kurarak ‘antik olimpiyatları’ günümüze taşıyan kişi oldu. Büyük paralar harcayarak, o zaman iki yılda bir yapılan olimpiyatların üç dönem gerçekleşmesini sağladı. Kişisel servetinin büyük kısmını eğitim ve kültür merkezlerine adayan Evangelos Zappas 65 yaşında hayata veda ederken kuzeni Konstantinos Zappas’ı vekil tayin etti. Konstantinos Zappas kuzeninin vasiyetini yerine getirdi ve ‘Zapyon Kız Lisesi’ni yaptırdı. Onun anısına okulun girişine bir heykeli konuldu. 1955 yılında yaşanan 67 Eylül olaylarından Zapyon Lisesi de nasibini aldı. Okul yağmalandı, Konstantinos’un heykeli parçalandı. Olaylar yatıştığında heykelin parçaları bahçede bulunup yeniden bir araya getirildi. Elinin bir kısmı ve burnu hala bulunamadıysa da yaralı heykel okulda yeniden eski yerine konulacağı günü bekliyor. 2000 yılından sonra karma eğitime geçen okulda şu anda 18’i yuvada olmak üzere 97 öğrenci eğitim görüyor. Yaşayan bir müze görünümündeki okulun laboratuvarlar aletleri bile tarihi değere sahip. Duvar ve tavan süslemeleri, heykeller, kapılar ve pencerelerin bir çoğu orjinal. 200 kişilik bir tiyatro salonu da var. Fransızca, Almanca, Rumca, Osmanlıca, Türkçe yüzlerce tarihi kitap bulunan kütüphane, İstanbul Üniversitesi’nin katkısıyla 78 yıl önce düzenlemiş. Arşivin en değerli parçası ise 1880’lerde İstanbul’da Rumca çıkan gazeteler... Vakfın maddi kaynağı tadilat için yeterli olmadığı için okulun bir bölümü harap halde. Vakıf yönetimi şimdi 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında okulun hem eğitim verip hem de müze bina olarak kullanılmasını istiyor. Bunun için okulu gazetecilere açan ve bilgilendiren Vakfın İstanbul’daki temsilcisi, Diş Tabibi Niko Kefala, “Bina yalnızca eğitim yuvası olduğu için değil tarihi ve kültürel değeri nedeniyle de değerlendirilip kurtarılmalı. Keşke burada Türk çocukları da okuyabilse ama maalesef Lozan’a bağlı olarak kanunlar izin vermiyor” diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle