18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 5/12/07 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ ‘Herşey atom bombası düşmüş gibi yerle bir oldu’ “Bana olmaz, bana bulaşmaz” diye düşünüyordu, “Çünkü yoktu ki böyle bir hastalık, Türkiye’de HIV’le yaşayan çok fazla kişi yoktu, bu nedenle önemli değildi ve bulaşmazdı...” Ancak Itır HIV virüsü taşıdığını ŞULE öğrendi yaklaşık 9 ay önce, planları yaparken, KÖKTÜRK evlenme 1 gün sonra bütün dünyası alt üst oldu, kendi deyimiyle HIV pozitif olduğunu öğrendikten sonra, “Herşey atom bombası düşmüş gibi yerle bir oldu” ve şimdi hayatını yeniden inşaa etmeye çalışıyor. Onun bu şanssızlıkları içinde, sonuna kadar onun arkasında olan annebaba ve ablası en öneli şansını oluşturuyor.... HIV olduğunu telefonda öğrendiği gün, ne yapacağını bilmeden hastalıkla ilgili internette bilgi ararken bulduğu Pozitif Yaşam Derneği de ayrı bir şans, kendisi için ideal iş olan, “sivil toplum kuruluşunda çalışmayı” keşfetmesini sağlayan, dernek. Her yıl, 1 Aralık ve takip eden hafta, yurttaşların AIDS’ten korunmasını sağlamak ya da tedavilerinde yol gösterici olmak amacıyla “Dünya AIDS Günü” olarak kutlanıyor. Itır da, HIV’le yaşayan bir yurttaş olarak, kıssadan hisse, HIV öncesi HIV sonrası, umutları, umutsuzlukları, şansları, şanssızlıkları ile yaşadıklarını bizimle paylaştı. Konuşmadan önce şarkı söyledim Şarkılarında yaşamdan küçük hikayeler anlatan Gwyneth Herbert, 1213 Aralık’ta İstanbul’da sahneye çıkacak. Gwyneth Herbert, İngiltere’nin en özgün bayan vokallerinden. Portishead tarzı yorumu, sakin, berrak ve yumuşak sesiyle insanın içinde bir sıcaklık hissetmesine neden oluyor. O henüz üç yaşındayken piyano çalmaya, beş yaşında ise şarkılar yazmaya başlamış. Ama aslında müzikle ilişkisi bundan çok öncesine dayanıyormuş. Annesi hamileyken bebeği duyabilsin diye şarkılar çalarmış. Yani Herbet, daha doğmadan müzikle tanışanlardan... Müzik aşığı bir evde büyümüş. Müzikle o kadar iç içeymiş ki, konuşmaya çok geç başlamış çünkü ‘agu’layarak müzik yapıyormuş. Konuşmayı söktüğündeyse, devamlı şarkı söyler olmuş... Şarkılarında insanların yaşamlarındaki küçük hikayeleri, enstanteneleri anlatan Herbert, masalsı parçalarını İstanbullu dinleyicileriyle paylaşmak üzere 1213 Aralık akşamları Babylon’da olacak. Şarkıcıyla konseri öncesi kısa bir söyleşi yaptık. Müziksever bir aileden geliyorsunuz. Üç yaşınızdan beri müzikle iç içe olmak nasıl bir şey? “Müzik dinlemek ve müzikle uğraşmak hep hayatımın önemli bir parçası oldu. Annem ve babam müzisyen olmasa bile gerçek birer müzik aşıklarıydı. Hatta annem hamileyken şarkılar çalar, hoparlörleri de karnına tutarmış. Ben de duyabileyim diye... Sanırım bu nedenle müziği hep ‘güven’ ve ‘rahat’ kelimeleriyle özdeşleştiririm. Annem beni çok küçük yaşlarımda özellikle şarkılarında hikayeler anlatan müzisyenlerle tanıştırdı. Joni Mitchell, Carol King, Stevie Wonder gibi... Babam ise, caz ve klasik müzik hayranıydı. O da, Ray Charles’dan Billie Holiday’e, Mozart’tan Stravinsky’e kadar pek çok önemli müzisyeni yaşamıma soktu. Sonuçta ailem sayesinde çok küçük yaşlarımda aldığım bu geniş müzikal eğitimin; büyümemde, müzikle uğraşmamda ve şarkı yazmamda katkısı büyüktür.” Ailenizin müzikle ilgisi olmasaydı da, sizce yollarınız yine müzikle kesişir miydi? “Bence müzik hep benim içimdeydi. Hatta annem ve babam küçüklüğümle ilgili hikayeler anlatırlar, minicik bir çocukken bile hep şarkı söylediğimden bahsederler. Konuşmaya başlamadan önce, etrafta duyduğum sesleri taklit ederek ‘agu’larmışım. Yani devamlı ve düzenli ses çıkararak bir nevi müzik yapıyormuşum. Bu arada konuşmaya da çok geç başlamışım tabii. Bütün gün oturup kendi kendime şarkı söylermişim. Şimdi düşünüyorum da, bu durum ailem için sinir bozucu olmuş olmalı... Bir de ayrıca kız kardeşimle aynı müzik dolu evde büyüdük ama o veteriner olmayı seçti.” Küçükken Wasted Minds isimli bir punk grubunda yer aldınız. Sonraları ise caza doğru kaydınız. Farklı tarzlar arasındaki bu geçiş nasıl oldu? “Ben her zaman her türden müzikle iç içe oldum. Mesela ergenlik çağında Nirvana ve The Pixies dinledim. Gittiğim ilk büyük konser, The Smashing Pumpkins’inkiydi. O zamanlar saçımı pembeye boyardım. Annemden kotumu yırtmama yardım etmesini isterdim ve annemle birlikte onun turuncu mutfak makasıyla kotumu parçalardık. Yani aslında o kadar da punk olamadım sanırım ben. Gerçi hala punk müzik dinliyorum çünkü o müzikte enerjiyi seviyorum. Hatta The Pixies’in son turnesinde bir konserlerine de gittim. Caza gelince... İlk caz grubumu üniversitede kurmuştum. Lokal barlarda ve festivallerde caz standartlarını seslendirirdik. Caz şarkılarının sözlerinin evrenselliğini çok seviyorum. O güzel, sonsuz ve zamansız melodileri de... Şimdi şarkılarımda pek çok farklı tarzdan feyz alıyorum.” 14 yaşınızda ilk kez kendi şarkılarınızdan birinin demo kaydınızı gerçekleştirdiniz. O zamanlardan bu zamanlara müzik sektöründe neler değişti? “Son yıllarda internetin bu denli hayatımıza girmesi ve ev kayıt sistemlerinin son derece kaliteli ve profesyonel bir hale gelmesiyle; pek çok müzisyen müziğini kendisi kaydeder ve internet üzerinden dinleyicisine ulaştırır oldu. Bu da şu demek oluyor: Büyük müzik markaları kontrollerini kaybetmeye başladı. Kontrol daha çok müzisyenlerin kendisinde olmaya başladı. İnternetten legal ya da illegal yollarla indirilen parçalar, bir albümün daha duyulur olmasını sağlıyor. İnsanlar bir albümü tümden almak yerine, o albümden internette yayınlanan parçalayı indiriyorlar ve böylece de o kayıt, albümün reklamı gibi de oluyor...” Şarkılarınız genellikle nelerden bahsediyor? “Şarkıların insanların hayatlarındaki enstantenelerden, küçük hikayelerden oluşuyor. Mesela ‘Slow Down, Brother’ (Biraz Yavaşla Birader) isimli şarkım, bir kafede rastladığım 70 yaşındaki büyüleyici bir İrlandalı kadından esinleniyor. Bana ikiz erkek kardeşinden bahsetmişti. Hedonist olmasından ve hep Oscar Wilde gibi giyinmesinden... Ve ikisinin hikayelerini anlatmıştı bana. Bu şarkım o kadının hikayesini anlatıyor kısaca. Sonuçta herkesin anlatacak bir hikayesi var.” ŞİRİN GÜVEN SONUÇ POZİTİF Nasıl ve nerden bulaştığını biliyor musunuz? Hayır hiç bilmiyorum. HIV bulaştığını nasıl öğrendiniz? Yurt dışında yaşayan bir erkek arkadaşım vardı, internet üzerinden 6 aydır görüşüyorduk, o bana ‘Test yaptırdım, sende yaptır, içimiz rahat olsun’ dedi. Çünkü Türkiye’ye gelecekti, görüşme, ailemle tanışma, gibi gelecek planları yapmaya başlamıştık. Sadece HIV değil, cinsel yolla bulaşan hastalıklar da dahil, bütün bu testleri yaptıralım dedi. Diğerlerinin hepsi negatif geldi, HIV de onun gelişinin 1 gün öncesinde öğrendim, çok kötü öğrendim... Nasıl öğrendiniz? 14 Mart (2007) günü, ablam gelmişti bana, ben de o gelmişken, laboratuvarı arayıp sorayım dedim. Çünkü, 2 hafta sürdü ve hiçbir bilgi verilmedi. Telefonda beklerken, ablama şaka yapıyorum, ablama ‘HIV pozitifsiniz derlermiş ben intihar ederim’ dedim. Doktor aldı telefonu, ‘Sonucunuz pozitif” dedi. Tabi o anı anlatmak çok zor, önce ‘Şaka yapıyorsunuz herhalde’ dedim, ciddi ciddi soruyorum ama, ‘Hayır yapmıyorum, test sonucunuz pozitif’ dedi. Ne yapmam gerektiğimi sordum, ‘Bir enfeksiyon uzmanıyla görüşeceksiniz’ dedi, telefonu kapattık. Ben o anda bütün kanın vücudumdan çekildiğini hissettim, bir kaya gibi yuvarlanıyor sanki içimde, her şey etrafımda dönüyor ve bomboş, bütün hayat boş, ne düşüneceğini bilemiyorsun, ağlamaya başladım ilk anda. En büyük korku şu, başına gelen şeyin ne olduğunu bilmiyorsun. Bildikleriniz var mıydı? Hayır, yalnızca AIDS diye bir şey biliyorum, izlediğim bir iki filmden, medyada çıkan şeylerden bir de HIV taşıyıcısı olan kişiler biliyorum, bu kişilerin de bulaştırıcılığı olmadığını düşünüyorum ama HIV pozitif ne demek, bu virüs ne yapar bilmiyorum. O gün bütün gün ağladım. İlk etapta kimseye bişey söylemek istemedim, ailem yaşlı onlara birşey olsamından korktum, anneme birşey olursa kendimi hiç affetmezdim. Hala bilmiyorlar mı? Şimdi biliyorlar. İlk şokun ardından, ilk gün bütün arkadaşlarım yanımdaydı, ilk işim hepsine gidip test yaptırın demek oldu. Çünkü benim başıma gelebiliyorsa, herkesin başına gelebilirdi. Niye size olmazdı diye düşünüyordunuz? Çünkü dikkatliydim, bilinçliylim de, korunuyordum. ‘Bana olmaz’, çok yanlış bir düşünceymiş, korunmadan cinsel ilişkide bulunan herkes şu anda risk altında, siz de, dışarıda yürüyen Ahmet efendi de, artık tek eşlilik de çok güvenilir bir durum değil, bu kadar basit, ben bunu öğrendim. Ama o zaman bana olamazdı, yoktu ki böyle birşey, Türkiye’de HIV’le yaşayan çok kişi yok, diye düşünüyordum. 2006 verilerine göre, toplam 2 bin 544 kişi AIDS/HIV taşıyıcısı Türkiye’de. Ama, Çin’de her hafta 3 bin kişi yeni tanı alıyor, bu virüs yok değil ve çok ciddi bir şekilde var, virüsten de, korunmanın yolu, en çok cinsel yolla bulaşıyor, prezervatif. Ayrıca HIV pozitif insanları iterek HIV’den korunmuyorsun, sen test yaptırmadıysan HIV’i almadığını nerden biliyorsun, yaşarken bize çok sağlıklıymışız gibi geliyor. Ben evlenme planları kuruyordum bir gün öncesinde, bir gün sonra bütün dünyam alt üst oldu, herşey atom bombası düşmüş gibi yerle bir oldu. Şimdi yeniden inşaa etmeye çalışıyorum, daha bilinçli bir şekilde. AIDS olduğunu telefonda öğrendi Ailenize ne zaman söylediniz? Nasıl karşıladılar? İlk gün... Annem öğrendi. Çok üzüldüler, hiçbir yargılama yoktu, ben söylemiştim gibi bir söz de söylemediler. Annem her ne kadar ne yaşadığımı bilmiyor olsa da özel hayatımda, ben bekar ve sağlıklı bir kadınım, HIV testi yaptırmam gerektiğini söylüyordu, bunun herkesin başına gelebileceğinin bilincinde olan bir kadın çünkü... 30 yaşındayım, bu süre içinde, çok zor zamanlar yaşadık ailece ama annemi hiç ağlarken gördüğümü hatırlamıyorum ve 3 ayda görmediğim kadar çok gördüm, birbirimize sarılarak, yeri geldi, hüngür hüngür ağladık ve annem her zaman şunu diyordu, ‘Tamam, bunu da atlatacağız, bu da geçecek’ gibi şeyler söylüyordu. Babamın ne düşündüğünü hâlâ tam olarak bilmiyorum, ‘Ne yaparsan ben senin arkandayım, sana desteğim’ diyor, Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde bazen HIV’le ilgili bilimsel araştırma haberleri çıkıyor, onları benimle paylaşıyor. Erkek arkadaşınız... Erkek arkadaşım geldi, ne benim yanımda duruyor, destek oluyor, ne de bu durumu kaldıramadığını ve birlikte olmak istemediğin söylemiyordu, işte, bir insanın bir ilişkide yaşayabileceği, en zor durum, onu terk ettim, çünkü beni çok üzüyordu, HIV pozitif olan birinin stresten olabildiğince uzak durması gerekiyor, ayrıldık ve ben rahatladım. Tabii ki çok üzüldüm, ama ona hiçbir zaman kızamadım kızmayacağım, çünkü eğer o olmasaydı, ben bir HIV testi yaptırmazdım. Nasıl toparladınız kendinizi? Tekrar ğüçlenmemi sağlayan şey bilgi oldu, öğrenmek, çok okudum, çok okudum, çok okudum... Ama şu çok önemli benim hayatımda, ben bu teşhisi ilk öğrendiğimde, iyi ki o an ablam vardı yanımda, çünkü telefonda böyle bir bilgi verilmesi kanunen yasak. Bu bilgiyi veren doktorun, sizi bu konuda yalnız bırakmaması, bilgilendirmesi gerekiyor. En azından ölmeyeceksin, bu şöyle bir virüs, diye anlatması gerekirdi. Ben, internetten bilgi alamayabilirdim ya da ablam yanımda olmayabilirdi, bir kutu ilaç içip intihar edebilirdim, şu an bu röportajı yapamayabilirdik. İnsanların, test yaptırmaya ya da sonuç almaya giderken yanlız kalmaması gerekiyor. Bu bir hak ihlali. Dernekle nasıl tanıştınız? İlk yarım saat içinde Pozitif Yaşam Derneği’i bulduk ve bu derneğin burada oluşu, mucize gibi.. Olmasaydı şu anda tedavimi gördüğüm doktoruma ulaşamayacaktım. Şu anda ne iş yapıyorsunuz? HIV olduğumu öğrendikten 6 ay sonra, hele dernekle tanıştıktan ve derneğin yaptığı işlere baktıktan sonra, aldığım eğitimlerde şunu farkettim ki, sivil toplum kuruluşunda çalışmak benim için ideal. Rahat ve huzurlu bir çalışma ortamımız var. Bundan önce, ben doğru düzgün gazete de okumaz, haber izlemezdim, hiçbir toplumsal konuya duyarlılığım da yoktu, sivil toplum kuruluşu ne demek onu bile bilmiyordum, tamamen duyarsız uzaylı gibi. Şimdi, alabildiğim tüm eğitimleri alıyorum. Aslında, Birleşmiş Milletler’in UNAIDS’in organizasyonunda çalışmayı bile amaçlıyorum. Kariyer çizgimi bu yönde çiziyorum. KABUSLAR GÖRÜYORDUM İlk gün ne yaptınız? İlk destek arkadaşlarımdan geldi, ablam bütün gün yanımdaydı. Neden ben, nasıl ben gibi isyanlarım olmadı. Oldu, tamam oldu. Sonradan kendime ait özeleştiriler yaptım tabi bununla ilgili. Erkek arkadaşıma, ‘sen buraya gelme, ben HIV pozitif olduğumu öğrendim, gelme çünkü seni görürsem senden vazgeçemem, ama görmezsem, bununla ben tek başıma mücadele edeceğim’ dedim. O her şeye karşın geldi, aslında onun gelişi bir yandan iyi oldu, ilk travma açısından, ilk şok açısından ruhumu sağalttı, tatil yaptık, ailemin yanına gittik, tanıştılar, o döndükten sonra da ben Şişli’de oturuyordum, evimi kapattım ve ailemin yanına döndüm. İlk 3 ay çok zor geçti, kabuslar görüyordum. Ne yaptınız bu sürede? İlk 3 ayda aslında bir çeşit inzivaya çekildim, çünkü bunu öncelikle kendim kabullenmeliydim, sonrasında, daha rahat, daha güçlü bir çıkış yapabilmeliydim. Çok fazla okudum bu arada. Testler yapılması gerekiyordu. Bu testlerimi de, bildiğim en huzurlu ve en güvenli yerde olmak istedim o anda. Sergi İşçilerin mücadelesi Novamed Greviyle Dayanışma Kadın Platformu, Novamed’de çalışan kadın işçilerin grevini fotoğraflarla anlatıyor. Çalışanlar, Petrol –İş sendikasında örgütlendikten sonra 26 eylül 2006’da zor çalışma koşullarını iyileştirmek ve sendikanın tanınması için başladıkları grevi fotoğraf ve videolarla anlatacaklar. Sergi, grevdeki işçi kadınların kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı direnişinin ve bu direnişin kadın dayanışması ile güçlendirilmesinin fotoğraflara ve filme yansıyan kısmı. 10 Aralık tarihinde Karşı Sanat Çalışmaları’nda açılacak sergi, 14 Aralık tarihine dek sürecek. (Tel: 0 212 245 15 08) İşimize bakalım 1996 yılından bu yana açtıkları sergilerle Türk figür resmine farklı bir soluk getiren ve mahalli sanat tavrını benimseyen ‘Hafriyat’ grubunun kurucularından Hakan Gürsoytrak’ın İşimize Bakalım sergisi, ‘Size düşünecek bir şey kalmadı, çünkü biz herşeyi düşündük’ sloganıyla açıldı. Topluma yaptığı ironik göndermelerle dikkat çeken eserler, 3 ocak tarihine dek Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir. (Tel: 0 212 265 81 58) S ahne Divane Ağaç tozu 3640 Eskişehir’in, ilk ve tek özel tiyatrosu olan Gordium Oyun Atölyesi (GOA) İstanbul’a geliyor. 2006 yılında Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın kadrolu sanatçıları Berkay Akın, Sermet Yeşil, Emre Basalak ve Mert Bulut Kırlak tarafından kurulan Goa, ilk oyunlarını sergileyecek. Luigi Pirandello’nun ‘Ağzı Çiçekli Adam’ ile Jean Tardieu’nün ‘Gişe’ adlı oyunlarından uyarladıkları ‘3640’ rastlantı eseri karşılaşan iki insanın, gündelik alışkanlıkları ve sıkıntılarından başlayarak, hayatları üzerine koyu bir sohbete girişmelerini konu alıyor. Bu iki insan, kendilerini ve seyirciyi bekleyen sürpriz finale yürürken, aslında öteki için kurulan bir oyunun başlangıcına da yürümektedirler. 3640, 11 Aralık tarihinde Oldcity Comedy Club’da izlenebilir. (Tel: 0 212 244 28 96) Endişe 2001 yılında Mersin Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra yurtiçi ve yurtdışında çesitli karma ve solo sergilerde yer alan Volkan Aslan, ‘Endişe’ adlı sergisiyle sanatseverlerle buluşuyor. İşlerine keçe ve cırt cırt gibi malzemeler de yerleştiren Aslan’ın sergisi, 5 Ocak tarihine dek Piartworks sanat galerisinde görülebilir. (Tel: 0 212 236 68 53) Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu Divane Ağaç, ‘Yunus Emre’yi onsuz, fantastik bir zaman diliminde anlatan, Anadolu kültür ve uygarlığına yönelik ilginç bir çalışma. Oyun geçmişten bugüne Anadolu toprağının yetiştirdiği mutassavıfların ve gittikçe kaybolmaya yüz tutan kültürün, evrensel varoluş düşüncesi ekseninde, tüm dünyaya kaynaklık etmiş felsefelerinin ev sahibi Anadolu’yu anlatıyor. Turgay Nar’ın yazdığı, Hüseyin Köroğlu’nun yönettiği oyunda Tomris İncer, Erhan Abir, Esin Karabağ, Eraslan Sağlam, Zümrüt Erkin rol alıyor. Divane Ağaç, bugün ve yarın Kağıthane Sadabad sahnesinde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 321 73 95) Oyunun Oyunu Bu yılın en çok konuşulan oyunlarından Oyunun Oyunu pek çok ünlüyü bir araya getiriyor. Gösteri dünyasının perde arkasını yansıtan oyun bir turnede geçiyor. Bir gece iki oyuncu arasında beklenmeyen bir yakınlaşma gerçekleşince, kadrodaki tüm gizli ilişkiler bir bir ortaya çıkar. Kuliste karmaşa her an artarken, perde açılmalı ve oyun devam etmelidir. Tüm oyuncuların iki farklı karakteri canlandırdığı Oyunun Oyunu’nda Yasemin Yalçın, İlyas İlbey, Şebnem Dönmez, Kerem Atabeyoğlu, Serhat Tutumluer, Gülen Karaman, Volkan Severcan, Alp Kırşan, Evren Kardeş rol alıyor. Michael Frayn’ın daha önce filme de çekilen eserini Mehmet Ergen çevirmiş ve yönetiyor. Oyunun oyunu bugün yarın ve 14, 15, 16 Aralık tarihlerinde BKM’de tiyatroseverlerle buluşuyor. (Tel: 0 212 327 24 27) Gülden Artun 1985 yılından beri çok sayıda sergi açan ve çeşitli ödüller alan Gülden Artun’un Türkiye’deki sekizinci kişisel sergisi 5 Ocak tarihine dek Tem Sanat Galerisi’nde izlenebilir. Çalışmalarını Berlin ve İzmir’de sürdüren sanatçı resimlerine insanın zaman içindeki varlığını ve psikolojik durumunu konu ediyor. (Tel: 0 212 247 08 99)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle