26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 3/10/07 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 6 EKİM 2007 CUMARTESİ Kare kare İzmir 8 bin yıllık tarihi boyunca her zaman ‘güzel’ sıfatıyla nitelendirilen İzmir, şimdi de nostalji isteyenler için tarihi ve görsel öğeleriyle ‘Cama Yazılan Tarih’ kitabının sayfalarında... Egenin incisi İzmir için, “İzmir’in denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokar!..” der Cahit Külebi dizelerinde. 8 bin yıllık tarihine bakıldığında belki İzmir için yazılan şiirlerin hepsi çok güzel anlatıyor olabilir güzelliğini. Ancak günümüzde hala aydınlık yüzünü taşısa da kimliğinde, değişmiş ve dönüşmüş haliyle büyüklerin anlattığı halini özletir durumda... Değişen dünya koşullarında metropolleşen, aldığı göçlerle hızla nüfusu artan İzmir’in geçmişteki hali, anılarda yaşatılır oldu. İzmir Ticaret Odası tarafından 9 Eylül İzmir’in Kurtuluş Günü’nün 85. yıldönümü anısına çıkarılan ‘Cama Yazılan Tarih’ kitabıyla İzmir’in geçen yüzyıldaki büyük değişimi gözler önüne seriliyor. Dr. Fikret Yılmaz’ın metinleri ve Türkiye’nin ilk fotoğrafçılarından Cemal Yalkış’ın kareleri ile İzmir’in 1930’lardan 1970’lere kadar ki görsel tarihini takip etme şansı veriyor. ? ? Kurtuluş Savaşı’nın sembolü olan İzmir, Atatürk için özel bir kentti. Gerek doğrudan İzmir’e düzenlediği seyahatlerinde gerekse çıktığı yurt gezilerinde uğradığı kentler arasında bulunması nedeniyle, İzmir Atatürk’ün en çok ziyaret ettiği kentlerin başında gelmektedir. İzmirlilerin de Atatürk’e bağlılıkları, kurtarıcıları olarak çok derindir. Bunu her fırsatta göstermişler ve şehirde adını yaşatacak imkanlar hazırlamışlardır. Cumhuriyet Meydanı’ndaki heykel, Atatürk yaşarken dikilen sınırlı sayıdaki anıtlardandır. KAYNAK KİTAP NİTELİĞİNDE Kitapta yer alan 302 fotoğrafın her biri ayrı bir hikayeyle sunuluyor. Cama Yazılan Tarih ile yalnızca Konak’taki Sarıkışla, Kordon boyundaki cumbalı evler, tramvaylar, deniz köşklerine bakarak nostalji yaşamak değil, İzmir’in bazıları sadece fotoğraflarda kalmış güzelliklerinin yaşadığı tartışmalı değişim de gözler önüne seriliyor. İzmir’in görsel tarihinin kapsamlı bir şekilde sunulduğu eserde, tarihi saat kulesinden kemeraltı çarşısına, Kadifekale’den Kordon boyuna Güzelyalı’dan Alsancak’a, Karşıyaka’dan Kültürpark ve Fuarlı Günlere kadar geniş bir yelpazede kaynak kitap olacak nitelikte. ? 1 Eylül 1901 tarihinde Sultan II. Abdülhamit’in 25. saltanat yıldönümünde meydandaki yerini almıştı. Meydanın tarihsel yapısı içinde ilerleyen yıllarda İzmir’i sembolize eden bir anıt olarak algılanacaktır. Saat Kulesi, İzmir Valisi Kamil Paşa önderliğinde toplanan bağışlarla yaptırıldı. Mimar Raymond Charles Pere tarafından tasarlanıp uygulandı. Saatlerin hemen altında kulenin dörtgen gövdesinin doğubatı yönünde iki adet Osmanlı devlet arması, kuzeygüney yönünde ise II. Abdülhamid’in iki adet tuğrası bulunuyordu. Cumhuriyet’in ilanından sonra bunların yerine ay yıldız yerleştirilmiştir. ? Bu görüntüler, herkesin en azından birbirini sima olarak tanıdığı; şahsen tanışıklıkların ve yüz yüze ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumsallaşmanın yaşandığı yılların Karşıyaka’sını yansıtıyor. Vapur ve otobüsle İzmir’e gidiş dönüşler sırasında selamlaşmalarla başlayan dostluklar Karşıyaka’nın bu döneminde sık rastlanan bir olgudur. Fotoğraflarda, çarşı girişindeki binaların derme çatma görüntüsü bu yılların konut dokusu hakkında bilgi vermekte... ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Baba oğulun gelecek mücadelesi üneş sistemindeki yörüngesinde döndüğü kadar, futbol topunun çevresinde de dönüyor bu dünya. İspanyol diktatör Franko’nun “üç f”sinin en can alıcısı, giderek daha da “sosyolojik vaka” halini alıyor. Ancak işin ilginç yanı, topluma bir şeyleri anlatırken futboldan “metafor” olarak bile olsa yararlanıldığında, yarattığı etki daha fazla oluyor. Yılların edebiyatçısı, basının “ince” kalemi Özdemir İnce’nin, “2. cumhuriyetçi” olarak nitelendirilen yazarlara yaptığı “AKP’yle ilişkilerinizi gözden geçirin” çağrısı da bir OZAN biçimde futbolla ilişkilendirilince olanlar YAYMAN oldu. İnce’nin 11 kişilik listesi, “numaracı cumhuriyetçilerin takımı” olarak algılandı. Hemen karşısına “ulusalcı takım” sıralandı. Konu alabildiğine magazinleştirildi, ama sonuçta tartışma daha geniş kitlelere taşındı. G saldırı refleksinin yattığını söyleyerek, “Özdemir İnce’nin imajı cumhuriyetçiliktir. Cumhuriyeti içine sindiremeyenler benim üzerimden uygarlığa saldırıyorlar” diyor. Cumhuriyetçilik kavramını terminolojiye kendisinin dahil ettiğini söyleyen İnce, “Atatürkçülük, Kemalizm deniliyordu. Ben cumhuriyetçilik kavramını Türkiye’nin gündemine dahil ettim. Elbette ABD’deki, İran’daki cumhuriyetçilik ile Türkiye’deki cumhuriyetçilik bir değil. Bizim cumhuriyetimiz uygarlaşma demektir. Ben aydınlanmayı savunuyorum. Ekonomik, kültürel demokrasiyi savunuyorum. Benim imajım pek çok kesimi rahatsız ettiğinden üzerime geliyorlar. Ama hepsine cumhuriyetçi imajımla meydan okuyorum” diyor. DEMOKRASİ SÖZÜ KİRLENİYOR Hürriyet’teki yazıları nedeniyle asıl baskıyı edebiyatçı yanında gördüğünü söyleyen İnce, “Edebiyatçı kimliğimi yok saymak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Melih Cevdet Anday ödülünü aldığım için jüri üyelerini arayıp küfür edenleri biliyorum. Orhan Pamuk, geğirse haber oluyor. Türkiye’de bir çok başarılı edebiyatçı var ama onlara dair satır yazı yazılmıyor” vurgusunu yapıyor. Türkiye’de, demokrasi sözünün kirli ağızlardan çıktığını söyleyen İnce, uzun yıllar yaşadığı Fransa’dan örnek veriyor: “Fransa’da, politikacıların ağzından demokrasi sözünü duyamazsınız. Ama bir de bize bakın. Bizde demokrasi sözü çıktığı ağız ile kirleniyor.” Şeriat yanlısı Vakit Gazetesi’nin, demokrasiyi ağızlarına dolayanların iyi bir aynası olduğunu aktaran İnce, “Vakit Gazetesi benim için şu anlamda değerlidir, o da, kendini demokrat sanan kişilerin ne menem olduklarını gösterir. Vakit’in, Arşiv sayfası tam bir mihenk taşıdır. Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Eser Karakaş, Murat Belge aslında Vakit’in de yazarlarıdır. Bu kişilerin kaleme aldığı yazılar Vakit’in, Arşiv başlıklı sayfasını süsler” görüşlerine yer veriyor. ANONİM BİR İNSAN OLMAK Aslında İnce’nin çağrısı, hem medyada kalem oynatanların geldiği konum açısından, hem de ülkenin üzerine çöken karabasan açısından daha derinlemesine incelenmeyi hak ediyordu. İncenin medyadaki duruşu, bir yandan çağrısının haklılığını ortaya koyarken, bir yandan da genç gazetecilere örnek olacak cinsten: “Anonim bir insan olarak kalmak istiyorum. Ne bir politikacıyla ne de askeri kanattan kimselerle tanışmak istemiyorum. Bu tür ilişkiler içerisine girmemem bana özgürlüğümü veriyor. İçli dışlı ilişkiler özgürlüğümü kısıtlar” diyor. İş, karabasana gelince çok daha sert İnce, “Türkiye yarı beline kadar şeriata gömüldü” diyor. Son dönemlerdeki yazılarıyla siyasal İslam savunucuları ve 2. cumhuriyetçilerin hedef isimleri arasına katılan edebiyatçı ve Hürriyet Gazetesi yazarı Özdemir İnce, Türkiye’de din oligarşisinin olduğunu vurguluyor. Bundan endişelenmemenin “budalalık” olduğunu kaydediyor. İnce, “Toplum her geçen gün İslam’a doğru yol alıyor. Tek parti iktidarı var. Din oligarşisi iktidarda. Bu gerçekler ortadayken kendine ‘demokrat’ diyen yazarlar kalem oynatmıyorlar” vurgusunu yapıyor. Cumhuriyet değerlerinden aldığı güçle yazılarını kaleme aldığını, imajının cumhuriyetçilik olduğunu söyleyen İnce, “Yaşadığımız üç askeri darbeyle ne yazık ki, sol olarak cumhuriyet tarihi boyunca sürekli tırpan yiyen bizim taraf oldu” demekten de geri kalmıyor. Özdemir İnce, kalemini yurtseverlik bilinciyle kullandığını aktararak, başarı olgusunu oğlu Dr. Tarık İnce ve diğer bilim insanları kişiliğinde gördüğünü sözlerine ekliyor. ABD’de, kanser araştırmaları yapan oğul Dr. İnce’nin ve kuşağının önemli kanser araştırmalarına imza attığını vurgulayan Özdemir İnce, bilimin özgür ve bağımsız ortamda şekilleneceğine böylesi zeminleri hazırlayan rejimlerin her türlü başarı övgüsünü hak ettiğine vurgu yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç aşamasında özgürlük, bağımsızlık, aklın egemenliği ilkeleriyle yol aldığına dikkat çeken İnce, bu değerlerin erozyona uğratıldığına dikkat çekiyor. İnce, kendisine yönelik eleştirilerin temelinde cumhuriyete Aya gitmek istiyoruz ama.. ? Kanser araştırmalarıyla uluslararası alanda çalışmalar yürüten Özdemir İnce’nin oğlu Dr. Tan İnce, babasının, yazılarıyla şimşekleri fazlasıyla üzerine çekmesine neden olarak, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, siyasi partiler ve geniş kitlelerin yeterince doğru tepki göstermemelerine bağlıyor. Cumhuriyet değerlerine bağlı kesimlerin organize olması gerektiğini söyleyen Dr. Tan İnce, “Kaygılar organizasyona çevrilmeli. Bu telaş ve panik hali geçtikten sonra kitlelerin telaşsız, ama hızlı bir şekilde ve bilinçle birlikte hareket etmesine önem vermesi gerekiyor” diyor. Cumhuriyet mitinglerindeki refleksin seçim sandığına yansımadığına dikkat çeken Dr. Tan İnce, “Mitinglerdeki kitlenin önemli bölümü ya seçmen değildi ya da seçime giren partileri beğenmediler” diyor. Hacettepe Tıp Fakültesi’ndeki eğitiminin ardından New York Cornell Üniversitesi’nde farmakoloji, kanser biyolojisi doktorasını Whitehead Enstitüsü, M.I.T., Cambridge, moleküler biyoloji doktorasını da New York SloanKettering Kanser Enstitüsü’nde tamamlayan Dr. İnce, tıp üst ihtisasını jinekoloji ve meme patolojisi Harvard Tıp Fakültesi, Brigham and Women’s Hospital da gerçekleştirdi. Dr. İnce halen Harvard Tıp Fakültesi’nde Öğretim Üyesi. Türkiye’de şu an için güçler dengesinin olmadığını vurgulayan Dr. Tan İnce, “Dünyanın yakın tarihine baktığımızda İrlandaİngiltere, ABDSovyetler Birliği anlaşma süreçleri güç simetrisi olduğu zaman gerçekleşti. Asimetrik durumlarda uzlaşma sağlanmıyor. Türkiye’de şu an için güçler dengesi yok. Bir de şu var toplum artık kendi geleceğini kendisinin oluşturacağını gördü. Bugüne kadar hep bir yerlerden medet umulmuş. Atatürk gelmiş kurtarmış, ama şimdi iş başa düşüyor. Bunu gören toplumun organize olmaktan başka bir seçeneği kalmıyor” görüşlerine yer veriyor. Dr. Tan İnce, babası Özdemir İnce’nin yazıları sonucu çıkan tartışma ortamıyla ilgili olarak da, “Babamın yazılarını takip ediyorum ancak karşı görüşte olanları okumuyorum. O nedenle tartışmalar hakkında bir şey söylemek istemiyorum” diyor. Kanser araştırmalarıyla ilgili olarak, “Ay’a gitmek istiyoruz ancak daha yerçekimini keşfetmemişiz” benzetmesini yapan Dr Tan İnce şunları aktarıyor: “Ay’a gidilmesi için şu sürat, şu yörünge, şu kadar yakıt gerekli, yerçekimi kanunu gibi unsurların bilinmesi ve ardından teknolojik gelişim sürecinin tamamlanması gerekliydi. Bu meseleler hallolduktan sonra gerekli teknolojik yatırım yapıldı ve Ay’a gidilebildi. Kanserin önlenebilmesi için benzer yolun izlenmesi gerekiyor. İnsan vücudunda 30 bin gen bulunuyor. Bunlardan 78 tanesi bir araya gelerek hücreyi ele geçiriyor. Kanser bu şekilde başlıyor. Bu birbirinden bağımsız 78 gen nasıl bir araya geliyor ve hücreyi ele geçiriyor? Aralarındaki ilişki ne, nasıl örgütleniyorlar? Buradaki ilişkiler ağını çözmeliyiz. Bunun nedenini bulmamız gerekiyor. İşte bu bilimsel soruları çözdükten sonra kanserin tedavisi teknolojik bir soruna dönüşür ve bu konuda önümüz açılır. Bir anlamda Ay’a giden ekibin yerçekimi kanununu bilmesi gibi bir pusulamız olacak.” DUYARLI KALEMLER AZ Yeni anayasa tasarımcılarının içinde Nakşi’lerin olduğuna dikkat çeken İnce, “Nereye bakarsak hepsi Zaman Gazetesi’nde yazıyor. Cumhuriyet ile kozunu paylaşmak isteyen bir anayasa hazırlıyorlar. Şeriat şu an Türkiye’nin yarı beline kadar gelmiş durumda. AB savunucularından, demokratım diyenlerden bu konularda çıt çıkmıyor. Öğretim Birliği Yasası’nda yapılan soytarılığa karşı kalem oynatmıyorlar. Eğitimi dinselleştirme süreci var. Böyle bir sistem 100 yıl önce bitmesine karşın, eğitimi dinsel temeller üzerine inşa etmek istiyorlar. Ama medyada az sayıda duyarlı kalemin dışında bu konulara yönelik ses çıkmıyor” görüşlerine yer veriyor. “Türkiye’de olan darbeler hep bizi mağdur etti” diyen İnce, “Soruyorum 27 Mayıs, Siyasal İslam’a ne yaptı. 12 Mart ne gibi set çekti. 12 Eylül bırakın engel olmayı İslamcılar’ı kuş sütüyle besledi. Deyim yerindeyse solun köküne kibrit suyu ekti. Siyasal İslamcılar’ı doğrudan doğruya bir tek 28 Şubat hedef aldı. Ancak 28 Şubat şeriat yanlılarını ne hapse attı ne de kaynaklarını kuruttu. Şu bir gerçek ki cumhuriyet tarihi boyunca sol sürekli tırpan yedi” vurgusu yapıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle