Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 3/10/07 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 6 EKİM 2007 CUMARTESİ 3 Bienal tartışmaları ve çevresindeki sergiler Uluslararası İstanbul Bienali hızla ve tartışmalarla devam ediyor. Hızla çünkü neredeyse bir ayı devirdi bile... Tartışmaların boyutu ise gerçekten ilginç ve bugüne değin yapılmamış türden. İlk kez bir küratörün katalog metni ülkenin gündemindeki hassas konular çerçevesinde “okunuyor” ve salt bu bağlam gözönünde tutularak tepki veriliyor. Oysa bu türden sanat etkinliklerinin aslında hem sanatın, hem de tüm disiplinlerin tartışıldığı açık platformlar olduğunu unutmamak gerek. ESRA Yıllardır sanatın sorgulayıcı ALİÇAVUŞOĞLU olması gerektiğini dilimize pelesenk ettik. O halde, esraali@yahoo.com katılsak da, katılmasak da farklı düşüncelerin varolabileceği gerçeğini unutmadan bunun tartışılacağı alanları yaratmak daha doğru değil mi? Hou Hanru’nun metni tabii ki eleştirilebilir, eleştirilmelidir de... Ancak kısa ve içinde sadece yargı barındıran metinler yerine, Hanru’nun yazısını çözümlemek ve varsa karşı duruşları yine sanat ve tartışma kültürü çerçevesinde ele almak gerekmiyor mu? Sanatı diğer disiplinlerden ayrıştıran da bu özgürlükçü tarafı değil mi zaten? Soruları çoğaltmak mümkün ancak bu bienalin ilk kez bir sanat kurumu tarafından tepkiyle karşılanması nedeniyle gelecekte de hatırlanacağını belirterek konuyu sonlandıralım. Bellekteki İzler Ressam Faruk Kutlu’nun ‘Bellekteki İzler’ adlı ilk kişisel sergisi Beyoğlu Çukurcuma’daki Galeri Artist’te açıldı. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Devrim Erbil Atölyesi mezunu olan Kutlu, halen Hürriyet gazetesinde grafiker olarak çalışıyor. Sergi, 12 Ekim tarihine dek görülebilecek. Sergi 10. Azade Köker Bayram Candan Değişimler UIuslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesi Şefkat İşleğen’in Newyork Başkonsolosluğu Türkevi Sergi Salonu’nda açacağı Değişimler adını taşıyan yurtdışında açtığı 10. sergisinde değişken ve hızlı yaşamın figürler üzerindeki etkisi üzerine. 35 özgün baskı tekniğiyle yapılmış resim bulunuyor. Son Tokyo sergisinde büyük ilgi gören sanatçı gelen teklif üzerine Newyork sergisini açmaya karar vermiş.Türkiye’de çok az sayıda sanatçı tarafından gerçekleştirilen ve yurtdışında büyük ilgi gören bu teknikle hazırlanan sergi, Newyork’tan sonra 15 gün Boston Sanat Festivali’nde de yer alacak. 17 Ekim’de açılacak sergi 31 Ekim’e dek görülebilir. Canan Dağdelen Emre Senan RÜZGARIN ARDINDAKİ SERGİLER Gelelim Bienal rüzgarındaki galerilere... Büyük sermayeleri ve olanakları arkasına alan kültür merkezlerini ve müzeleri bir yana bırakırsak sanat piyasasında daha mütevazı şartlarda varoluş mücadelesi veren galerilerin de bienal için yoğun bir program hazırladığını söyleyebiliriz. Beyoğlu’nun neredeyse tüm galerileri bienalin etkisi altında.... Ancak bienal izleyicisinin ne kadarı bu galerilere akıyor, işte bu tartışılır. Paralel etkinlikler, acaba sadece, kağıt üzerinde mi kalıyor? Örneğin, Hou Hanru’nun farklı küratörlere pasladığı ve bienalin belki de en ilginç yan ayaklarından biri olan “Gecegezenler”in gösterimleri Beyoğlu’nda bile sadece birkaç kişi tarafından izleniyor. Bienalin ana mekanlarının dışındaki hemen her yer neredeyse boş; birkaç kişinin dolaşımına kapatılmış gibi. Yani bir anlamda sanat kurumları üstüne düşeni yapıyor ama onlara gerekli desteği verecek izleyici sayısına maalesef bir türlü ulaşılamıyor. Bienalin çevresinde gelişen etkinlik trafiğinin Beyoğlu ayağındaki sergilerinden biri Galeri Apel’in “Sayfalar”ı. Daha önce de “Hasat”, “Komşu”, “Sokak”, “Bağ Şairin Bahçesi” gibi farklı içeriklerle çalıştığı sanatçıları biraraya getiren Galeri Apel, bu kez ise sanatçılarına çeşitli “sayfalar” gerçekleştirtmiş. Aslımay Altay, Azade Köker, Bayram Candan, Can Göknil, Emre Senan, Nancy Lunsford, Raziye Kubat, Suzy Hug Levy, Yıldız Şermet ve Yücel Kale’nin katıldığı sergi, kimi zaman birbirini tamamlayan, kimi zaman ise birbirinden farklı işleri bir araya getiriyor. Emre Senan’ın “Okuma Masası” başlıklı çalışması galerinin girişinde yer almasıyla “Sayfalar”ın ilk adımını oluşturuyor. Bir masa üzerinde sergilenen çalışmasında Senan, kitap sayfalarındaki metinlerin üzerine çizimler gerçekleştirmiş. Yüzlerce sayfayı resimleyen sanatçının çalışmasına yine kendi imzasını taşıyan 10 dakikalık bir müzik eşlik ediyor. Altay’ın bu çalışması, kadının kimliğine eklenen sıfatların en klasik ya da en geleneksel olanına getirilmiş bir eleştiri gibi de okunabilir. Ama kırmızı kurdelenin yer değiştirişi ve sonlandığı “oğlan” portresi görülmeye değer. Kadınlık, kadın kimliği üzerine düşünen ve sergiye bir kadının anatomisini çıkarıp bunları onlarca sayfaya ayırarak katılan Suzy Hug Levy de işine “Ruh Nerede” adını vermiş. Yıldız Şermet ise bu kez tuvalin üzerine tel ile gerçekleştirdiği travesti portresi ile katılıyor sergiye. Bayram Candan’ın galerinin balkonunu bir kapı ile mekandan ayırarak burayı bir masal kitabının içi olarak düşünüp gerçekleştirdiği çalışması da son derece şaşırtıcı. İrili ufaklı yüzlerce köpek heykelini bir arada görmek gerçekten de bir masal kitabının içindeymiş hissi uyandırıyor. Azade Köker’in “Adler” marka daktilolara gönderme yaptığı yerleştirmesi; Canan Dağdelen’in “Pencereden” isimli noktaları; Yücel Kale’nin ahşap malzemeyi yontarak gerçekleştirdiği kitapları; Can Göknil’in “Ferhat ile Şirin”, “Leyla ile Mecnun” gibi hikayeleri resimleyerek oluşturduğu seramik kitapları; Raziye Kubat’ın her birini bir sayfa olarak düşünüp ahşaptan yonttuğu kartpostalları ve Nancy Lunsford’un eski günlüklerini yırtarak oluşturduğu kolajı serginin diğer çalışmalarından. Galeri Apel temalı sergiler dizisinin “Sayfalar” bölümünde ilgi çekici bir atmosfer yaratmış. İNCE BİR NAKIŞ GİBİ Bu hafta sözünü edeceğimiz ikinci mekân ise Galeri Nev. Yaklaşık 20 yıldır Nişantaşı’nda bulunan ve neredeyse bu semt ile özdeşleşen Galeri Nev artık Beyoğlu, Tepebaşı’nda. 1980’lerden sonra ivme kazanan özel galeriler içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Nev, Tepebaşı’ndaki İstanbul Culinary Enstitüsü Binası’nın 5. ve 6. katlarında hizmet verecek artık. Galeri Nev de hem sezonun, hem de yeni mekânın açılışını güçlü bir sergi ile yapıyor. Hale Tenger’in Beyrut’taki bir yapının tekrarlara dayanan mimarisini ve yine her biri aynı anda havalanan tüllerini galeri mekanına taşıdığı videosu gerçekten görülmeye değer. Hem yalın hem de müthiş ANONİM KADIN PORTRESİ Sergide yer alan isimlerden biri ise Aslımay Altay. Heykel eğitimi alan ve kullandığı malzemeleri genellikle keserek iş üreten sanatçı ilginç bir çalışmayla katılıyor sergiye. “Elime”, “Belime”, “Başıma Dolan”, “Oğlan” adlı yapıtında beyaz kumaşı dekupe edip üzerine eklediği kırmızı kurdele ile yüzü olmayan anonim bir kadın portresi oluşturuyor sanatçı. anlamlar taşıyan bir iş bu. Genellikle tuvaller üzerine yaptığı değişik manzaralar ve çiçeklerle tanıdığımız Melek Mazıcı ise yine aynı duyarlılıkta ama bu kez farklı bir biçimde çıkıyor karşımıza. Kasnağa gerdiği kumaşlar üzerine çeşitli renklerde doğal kanatlar yerleştiren sanatçı bunları aynı renkte ipliklerle bütünlüyor. Uzaktan ince bir nakış gibi görünen bu şiirsel çalışmalar yakınlaştıkça kendini ele veren cinsten. Aynı şiirsellik ve yaklaştıkça kendini ele veren bir başka çalışma ise Tayfun Erdoğmuş’un. Binlerce çiceğin taç yapraklarından oluşan bu tuval de uzaktan ve yakından farklı algılar oluşturuyor. Nermin Er’in dalgalar üzerinde yüzdürdüğü gemilerinin yer aldığı üç boyutlu kağıt düzenlemesi de bu serginin mutlaka görülmesi gereken işlerinden. Sanatçı, gözetleme hissinizi uyaran bir düzenekle aslında düşünsel dünyanızı harekete geçiriyor. Topografik görüntüleri soyutlayarak oluşturduğu tuvalleri ile tanıdığımız Canan Tolon ise müthiş bir yerleştirmeyle Nev’in yeni mekanına dahil oluyor. İpucu vermeyelim ama tıpkı resimlerine benzediğinin altını çizelim. Mekana farkettirmeden sızan bir diğer iş ise Mike Berg’in “Kara Gezegen”i. Yüksel Arslan’ın 196167 yılları arasında yaptığı “Arture” serisi; Nazif Topçuoğlu’nun “Saldırı” fotoğrafları; Selda Asal’ın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeki tinerci çocuklarla gerçekleştirdiği videosu; Murat Morova’nın duvar halısı üzerine nakışla işlediği “Hayra Alamet Değil”i sergide yer alan diğer çalışmalardan. Deniz Gül’ün galerinin bulunduğu binanın girişine yerleştirdiği “oyunsu” güvenlik kamerasını ve Erdağ Aksel’in yine girişte yer alan bayrağını ise görmeden yukarı çıkmayın. Bienale paralel gerçekleştirilen etkinlikler Ekim ayının ortasından itibaren yerini yenilerine bırakacak. Bir Beyoğlu sergi turu yapmanın tam zamanı... Galeri Apel, “Sayfalar” 20 Ekim 2007 Hayriye Caddesi, No:7, Galatasaray, 80060 Istanbul Türkiye Tel : 0212 292 72 36 Galeri Nev Tepebaşı, 27 Ekim 2007 Meşrutiyet Caddesi No: 59 Tepebaşı 34437 İstanbul Tel: 0212 2521525 Uykusuz Gece sergileri İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Paris Belediyesi’nin desteği, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin işbirliği ve birçok müze ve sanat galerisinin katılımıyla bu gece bir ilki gerçekleştirerek İstanbul’da “Uykusuz Gece” sanat etkinliğine öncülük ediyor. “Uykusuz Gece” kapsamında, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin küratörü Hou Hanru özel bir gece programı öngörürken, İstanbul’da birçok müze ve sanat galerisi de alışıldık kapanış saatlerinden sonra kapılarını geç saatlere kadar ve ücretsiz olarak sanatseverlere açık tutacaklar. Gece boyunca, İstanbul Modern Sanat Müzesi, Osmanlı Bankası Müzesi ve Sakıp Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin yanısıra Almelek Sanat Galerisi, BM SUMA Çağdaş Sanat Merkezi, Fransız Kültür Merkezi, Gallery Art and Life Cihangir, Nev Tepebaşı ve The Marmara Pera Gallery Art and Life sanat galerilerindeki sergiler gece yarısına kadar ziyaret edilebilecek. Osmanlı Bankası Müzesi’nde Belgesel Sinemacılar Birliği işbirliğiyle sabah saat 06.00’ya kadar belgesel film gösterimleri ücretsiz olarak sinemaseverlerle buluşurken, İstanbul Fransız Kültür Merkezi bahçesinde de “Parispuzzle” filmi gece 23.00’e kadar dönüşümlü olarak gösterilecek. S ahne tozu Divane Ağaç Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu Divane Ağaç, ‘Yunus Emre’yi onsuz, fantastik bir zaman diliminde anlatan, Anadolu kültür ve uygarlığına yönelik ilginç bir çalışma. Oyun geçmişten bu güne Anadolu toprağının yetiştirdiği mutassavıfların ve gittikçe kaybolmaya yüz tutan kültürün, evrensel varoluş düşüncesi ekseninde, tüm dünyaya kaynaklık etmiş felsefelerinin ev sahibi Anadolu’yu anlatıyor. Turgay Nar’ın yazdığı, Hüseyin Köroğlu’nun yönettiği oyunda Tomris İncer, Erhan Abir, Esin Karabağ, Eraslan Sağlam, Zümrüt Erkin rol alıyor. Divane Ağaç, bugün, yarın 10, 11 12 Ekim tarihlerinde Ümraniye Sahnesi’nde. (Tel: 0 216 634 26 70) Lirik aşure tadında bienal NECMİ SÖNMEZ 10. İstanbul Bienali Hou Hanrou’nun sergi yapımcılığında izleyicilere sunuldu. Kavramsal yapısı “İmkansız Değil Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik” olarak ortaya koyan bu etkinliğin içinde barındırdığı “karmaşa”, gerek seçilen kalabalık sanatçı listesinde, gerekse bu sanatçıların ürettiği işlerde öne çıkarak her konuya, her eğilime göz kırpan bir “lirik aşure” tadı veriyor. Hanrou’nun daha önceki sergilerinde de izleyiciyi eğlendirmeyi, ona hoşça vakit geçirtmeyi amaçlayan “pop atmosfer”, İstanbul’un düşünsellikten ziyade “seyirlik” değerlere önem veren sanat ortamının beklentileriyle birleştiği için, ne yazik ki gereğinden fazla İstanbul’u andıran bir serginin gündeme geldiğini görüyoruz. Ramazan Bayrakoğlu KARA MİZAH YOKSUNLUĞU Uluslararası sergilemelerde artık bıktırıcı bir düzeye ulaşan izlekleri (küresel savaş, üçüncü dünya, liberal kapitalizm baskıları, şehir gerillaları, kent labirentleri vb.) yeniden gündeme getirerek kendisinden beklenenleri son derece başarılı biçimde yanıtlayan sergi yapımcısı, kalabalık sanatçıları kentin dört bir yanındaki alanlara dağıtıp onları sıradanın sıradanı parantezler içine alıp (AKM’de neoliberal ekonominin etkileri, İMÇ’de mega kent, Antrepo Nr. 3’de kentsel hayatın baskıları) herkesin, her ilgi grubunun ilgisini çekebilecek çalışmaları İstanbul’un egzotik köşeleriyle birleştirme konusunda son derece başarılı. Sorgulanması gereken, bu 1990’lı yılların disiplinler arası “melez sergi kimliğinin” güncel sergileme modelleriyle, ne kadar örtüştüğüdür. Güncel sanat belli oranda “yeni”nin, daha önce denenmemiş olguların büyüteç altına alındığı “sorgulayıcı” bir etkinlik alanıdır. 10. Bienal ne yeni, ne riskli, ne de eleştirel olan sanat çalışmalarını bünyesinde barındırıyor. Herhalde serginin tamamına damgasını vuran tuhaf bir “taşralılık duygusundan” kaynaklanan kara mizah yoksunluğu da önemli eksiklikler arasında. Bir tür yarım kalmış deneme yazısı karakterindeki bienalin kavramsal bir yapısının olmadığını anlamak için çağdaş sanat uzmanı olmak gerekmiyor. Sergi yapımcısı yıllardan beri uluslararası sanat piyasasına taşıdığı Çinli sanatçıları (Yan Lei, PengHung Chich, Huang Yong Ping, Xu Chen, Cao Fei), 2000’li yıllardan beri büyük sergilemelerden eksik olmayan isimleri (Lee Bul, Sanja İvekoviç, Allan Sekula, Rem Koolhaas, Kem Lum, Sam Samore, Kutluğ Ataman) ve ilginç çalışmalar gerçekleştiren genç sanatçıları (Erdem Helvacıoğlu, Ramazan Bayrakoğlu, Banu Cennetoğlu) yanyana getirerek hangi ölçütlere göre seçildigi belli olmayan bienal katılımcılarını biraz tuhaf biçimde harmanlama eğiliminde. Elbette bir sergide sanatçıların neden seçildiği sorgulanamaz ama bu sanatçıların yanyana geldiklerinde olusturduklari “resim”, birbiriyle olan ilişkileri son derece önemlidir. 10. Bienal bu açıdan ele alındığında da son derece zayıf, fazla düşünülmeden adeta bir çırpıda kotarılmış izlenimini uyandırıyor. Sanat yapıtlarının görsel bir etki yaratamadığını görüyoruz. Sergi alanlarıyla sergilenen çalışmalar arasında, AKM ayrı tutulursa, hemen hemen bir bağlantı yok gibi. İMÇ’deki küçük dükkanlara sıkıştırılmış olan birkaç sıra dışı çalışmanın da (Burak Delier, Claire Fontaine, Lory Rodrguez, Tadej Pogacar) ihtiyaç duydukları alanlara sahip olmaksızın adeta birbiri üstüne çıkacak şekilde gösterilmesi önemli bir kayıp. Ses/gürültü ve görüntü öğelerini kullanarak büyük Asya kentlerindeki dinamizmini sergilerine taşımayı seven Hanrou bu eğilimini Antrepo No. 3’de etkileyici bir biçimde gerçekleştirmiş. Ancak bu etkiden ve Boğaziçi’nin eşsiz görünümünden başımızı kaldırıp sergilenen çalışmaların üretim yıllarına, hangi galerilerden geldiklerine baktığımızda; çalışmaların yarısından çoğunun 2000’li yılların başlarında gerçekleştirilmiş, birçok sergide gösterilmiş “yorgun çalışmalar” olduğunu görüyoruz. Rüya Evi isimli proje bölümünün yorgun izleyicilere biraz dinlenme, uyuma imkanı vermesi elbette ilginç, ama sorgulanılması gereken, “yakın zamanı” büyüteç altına alması gereken Bienal’in neden böylesine eski, kelimenin anlamıyla “naif” yönelimlere girerek izleyicilere mavi boncuk dağıtması. AKM’de sergilenen çalışmalar ne yazik ki tuhaf bir şekilde bu binanın mimarisi altında eziliyorlar. Binanın iç dekorasyonu o kadar ilginç ki, izleyicilerin neyin binanın demirbaşı, neyin Bienal çalışması olduğunu kavramaları kolay olmuyor. Türkiye’nin büyük zorluklarla oluşturulmuş modern kültürünün simgesi olan bu yapının tarihine etkileyici göndermeler yapan Els Obsomer “Hayatta Kalma Mücadelesinin Gölgeleri” isimli çalısması belki de Bienali’in en ilginç işlerinden birisi. Bienalin savruk, ilginç konuları tartışmaya açmaktan uzak, gürültülü yapısına karşın, kentin değişik bölgelerine açılmayı deneyen tasarımları (gecegezenler, Kadiköy Halk Egitim Merkezi), özel projeleri, film programı üzerinde durulması gereken başarıları arasında yer alıyor. Öğrenci ve çocuklar için uygulanan gezi programlarının yanında özürlülüler için de aynı bilgilendirici etkinliklerin geliştirilmesini diliyoruz. 10. Istanbul Bienali 4 Kasım 2007 tarihine dek izlenebilir. (www.iksv.org) buero@necmisoenmez.de Benerci Kendini Niçin Öldürdü? Nazım Hikmet’in ünlü eserinin başarılı ve bol ödüllü uyarlaması Ekim ayında Devlet Tiyatroları’nda. Hindistan’da İngiliz emperyalizmine karşı komünist parti saflarında mücadele eden Benerci’nin tutuklanmasından sonra serbest bırakılması üzerine, arkadaşları tarafından ajan ilan edilmesi sonrasında tekrar hapse düşmesi ve intihar etmesini anlatan Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Mehmet Ulusoy tarafından sahneye uyarlandı. Celal Kadri Kınoğlu, Tansel Öngel, Kürşat Alnıaçık, Hülya Çelik ve Yurdaer Okur’un rol aldıkları oyun, bugün, yarın, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14 Ekim tarihlerinde Aziz Nesin Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 245 25 90) Şeylerin Şekli Akbank Yeni Kuşak tiyatrosu yeni sezona yeni bir oyunla merhaba diyor. Aşkın ve sanatın birlikte irdelendiği bu çarpıcı oyun, aynı üniversitede okuyan iki çiftin karmaşık ilişkilerini gözler önüne seriyor. Neil Labute’ın yazdığı, Mehmet Ergen tarafından yönetilen oyunda Esra Bezen Bilgin, Betül Çobanoğlu, Bartu Küçükçağlayan, Deniz Celiloğlu rol alıyor. Şeylerin Şekli 10 ve 17 Ekim tarihlerinde Akbank Sanat’ta sahnelenecek. (0 212 252 35 00)