26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 05 3/10/07 15:59 Page 1 CUMARTESİ EKİ 5 CMYK figenatalay?yahoo.com Faks: 0212 343 62 74 6 EKİM 2007 CUMARTESİ 5 Mucize sıvı anne sütü Bebeğini, onun için en yararlı besinden, yani kendi sütünden mahrum bırakan anneleri kesinlikle anlamıyorum. Sanırım kimisine sürekli evde olup sık sık emzirme durumunda olmak zor geliyor. Kimisi doktorlar, konunun uzmanları sürekli tersini söylese de illaki peynirler, yumurtalar, ballar da vermek istiyor, bu yüzden de anne sütü giderek azalıyor. Emzirme Haftası nedeniyle konuyu bir kez daha gündeme getirip anne sütünün yararlarını bir kez daha sıralamadan önce kendi deneyimimden yola çıkarak bir iki şey söylemek istiyorum. Öncelikle emzirme sırasında çocuğunuzla aranızda oluşan bu çok özel bağ bir daha olmuyor, o anları sonradan çok özlüyorsunuz. İkincisi ise sezeryan olup da muhteşem bir göbeğiniz oluşmuş olsa ve yemeğinizden de hiç kısmasanız bile emzirirken yaktığınız kaloriler sayesinde karnınız kısa sürede eriyip gidiyor. Anneleri, www. annebebek.com sitesinde anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiren Piyon Emzirme Çözümleri, “herhangi bir nedenle emzirilemeyen bebek için en iyi gıda, annesinin memesinden sağılmış süttür” ilkesinden hareket ederek anne sütü sağım pompalarını her yıl yaklaşık 10 bin anneye kiralama yolu ile ulaştırıyor. Kurumun Anne Hizmet Birim Müdürü Ganimet Uslu’nun verdiği bilgilere göre, annelerin emzirmeyi bırakmasının önde gelen nedenlerinden biri, emzirme döneminin başlarında sıklıkla görülen meme başı ağrıları, çatlak ve yaraları. Bu sorun, memenin bebeğin ağzına doğru pozisyonda tutulması ve meme ucunun bakımı ve doğal korunmasıyla önlenebiliyor. FİGEN ATALAY 17 Ekim arası Emzirme Haftası olarak kutlanıyor. Bebeğe anne sütünden daha yararlı hiçbir besin yoktur. Dünyaya getirdiğiniz çocuğunuzun sağlıklı gelişimi için ilk 6 ay anne sütünden başka hiçbir gıda vermeyin Kanser riski azalıyor Anne sütü, ? Kalori yakılmasını sağlayarak doğum öncesi kiloya dönülmesine yardım eder. ? Over ve göğüs kanseri riskini azaltır. ? Kemik yoğunluğunu artırır. Regl kanamalarını geciktirir. ? Doğum sonrasında rahmin normal boyutlara dönmesine yardım eder. Laktasyonsütün başlaması ? Bebek doğduktan sonra 1 saat içinde emzirilmesi gerekir ? 35 gün süreyle ilk süt (kolostrumağız sütü) salgılanır. ? Antikor yüklüdür. Bebeğin ilk aşısı sayılır. ? Rengi sarımtak ve koyu kıvamlıdır. ? A vitamini bakımından zengin olduğu için bebeği göz hastalıklarından korur. ? Yüksek oranda protein ve minareller vardır. ? Bebeği enfeksiyonlardan korur, sarılığın önlenmesine yardım eden müshil içerir. Her öğünde salgılanan süte önsüt denir. Çok miktarda üretilir, protein laktoz ve tüm besinleri içerir. Bebek ihtiyacı olan tüm suyu önsütten karşılar. Anne sütü alan bebeğe çok sıcak havalarda bile ayrıca su verilmez. ? Önsütten sonra sonsüt salınımı başlar. Çok fazla yağ içerir, açık renklidir. Enerjinin büyük kısmı son süttedir. ? Bebek acıktıkça emzirilmesi önerilir. Ama bir düzen sağlanması, için ilk zamanlarda 22.5 saat aralıklarla emzirmek (yaklaşık 20 dakika) gerekir. ? Eğer bebek kısa süreli emiyorsa, emzirmenin ardından pompayla sağım yapıp bebeğe bu sütü içirerek tam doymasını sağlamak gerekir. ? Bebekler 2,5 kilonun altında ise, emerken yorulacakları için pompa kullanmak gerekir. YARARLARI ? Anne sütü canlıdır. Yaşayan bir besindir. Protein, laktoz, karbonhidrat, minareller ve diğer tüm besinleri içerir. ? Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği gibi bebekler, ilk 6 ay sadece anne sütüyle, daha sonra ek gıdalarla birlikte 1.52 yaşına kadar yine anne sütüyle beslenmeli. ? Bebeği bazı hastalıklardan ve enfeksiyonlardan korumaya yardımcı olur. ? İçerdiği koruyucu maddeler nedeniyle anne sütü alan bebeklerde kulak enfeksiyonu, alerjiler, kusma, ishal, bronşit, menenjit daha az sıklıkla görülür. ? Anne sütünün içeriği bebeğin değişen ihtiyaçlarına göre değişim gösterir (sabahakşam içeriği farklıdır, ilk ayda ve üçüncü ayda farklıdır). ? Bebek prematüre doğmuşsa, bebeğin ihtiyacına göre farklılık gösterir. ? Bebek için sindirilmesi en kolay besindir. ? Karın ağrısı, gaz sancısı ve kabızlık daha az sıklıkla görülür. ? Anne sütü alan bebeklerde “ani beşik ölümü sendromu’’ (SIDS) daha az sıklıkla görülür. ? Emzirme ile anneyle bebek arasında özel bir bağ oluşur. ? Bebeğin ruhsal gelişimi için faydalıdır. ? Emzirme ile en iyi çene ve dişeti ve diş gelişimi sağlanır. ? Hazırlama zahmeti yoktur, kullanıma hazır, temiz ve uygun sıcaklıktadır. ? Maliyeti yoktur. Çevre kirliliğine yol açmaz. Yeni doğan her bebek için 7 ağaç ÇEKÜL Vakfı, yeni doğan bebeklerin dünyaya gelişini kutlamak için “7 Ağaç” armağan seçeneği sunuyor. Bebek dünyaya getiren yakınlarınıza “7 Ağaç” armağan ederek hem onları hem de doğayı sevindirebilirsiniz. Armağan edeceğiniz her bir “7 Ağaç”, ÇEKÜL’ün “7 Ağaç Ormanları”nda bebekle birlikte büyüyecek. Her birimiz günlük yaşamımızda tükettiğimiz kağıt, kalem, mobilya, yakacak gibi olmazsa olmaz ihtiyaçlarımız için yılda ortalama “7 Ağaç”ın kesilmesine neden oluyoruz. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, her yıl doğaya “7 Ağaç” borçlanıyoruz. Bu noktadan hareketle yola çıkan ÇEKÜL Vakfı’nın, Çevre ve Orman Bakanlığı işbirliğiyle hayata geçirdiği “7 Ağaç Ormanları” projesinin amacı; ülkemizin orman varlığını arttırmak, yeni kent ormanları yaratmak, toprağı ve su havzalarını korumak, her bireyin, her yıl tükettiği kadar ağacı doğaya geri vermesini sağlamak. Bu duyuru Altın Kalpli Çocuklar için... Çocuklar! Bu hafta sonu oyuncak sepetlerinizi iyice bir karıstırıp uzun zamandır oynamadığınız oyuncakları, oyuncaksız çocuklara ulaştırılmak üzere Toyzz Shop mağazalarına götürmeye ne dersiniz? Oyuncağınızı bağışladıktan sonra size, bu onurlu davranışınız için törenle ‘’Altın Kalpler’’ rozeti takılacak ve sürpriz hediyeler de verilecek. Toyzz Shop, geçtiğimiz aylarda oyuncaksız çocuklar için başlattığı ‘’Altın Kalpler’’ kampanyanının ikincisini, 6 Ekim2 Aralık tarihleri arasında düzenliyor. İlk kampanyada toplanan 8.072 oyuncak, Van’daki oyuncaksız çocuklara ulaştırılmıştı. Sanatın girdabında bir yaşam ŞULE KÖKTÜRK “Bir girdabın çekim alanı vardır. Dönerken etrafındaki her şeyi çeker. Sanat da benim için böyle bir şey. Ve hayatım boyunca beni çektiğini hissettim. Fakat kendimi o güçlü akıntıya bırakmaya cesaret edemedim. Sonunda bakalım ne olacak deyip mücadeleyi bıraktım. Onun içine girdim. Şu anda içinde dönüyorum. Ve girdabın neresinde olduğumu bilmiyorum.” Alıntı, Zonguldak’ta yaşayan bir sanatçının yükselen sesinden. Necdet Kutoğlu, bir ressam, bir şair ve henüz kitabını bitirememiş bir yazar. Kutoğlu’nu diğerlerinden ayıran ise çalışma alanını bir materyalle, ürünlerini de bir çeşitle sınırlamamış olması. Alçı, çimento, çamur, pastel, guaj, akrilik, boya, bazen de sözcükler oluyor Kutoğlu’nun kullandığı materyal. Yaklaşık yedi yıllık bir çalışma sonunda çıkan ürünler ise duvar mozaikleri, alçı kabartmalar, mısır freskleri, rölyefler, pastel, guaş, akrilik gibi çeşitli boyalarla ve yöntemlerle yapılmış resimler, şarkı sözleri, şiirler, birkaç henüz bitmemiş kitap çalışmasından oluşan geniş bir koleksiyon. Kutoğlu için sanat, gönüllü olarak girdiği bir girdap ve bu girdap içinde, eline ne geçerse o malzemelerle bir şeyler yapmaya çalışıyor. Atölyesine girdiğinde bulduğu materyalle rastgele çalışmaya başladığını ve ürün bittikten sonra kendisinin dahi ortaya çıkardığı ürüne şaşırdığını söylüyor Kutoğlu ve çalışma biçimini şu sözlerle dile getiriyor: “Sanki bir kap doluydu, musluğu açtım ve içindekiler boşaldı bitti. O musluğu kapatıyorum. Bir süre sonra açtığımda tekrar akmaya başlıyor. Bu arada başka bir ürün elime geçiyor ya da onunla tanışıyorum. Bu sefer güçlüce o musluk akmaya başlıyor. Ve başka çeşit ürünler ortaya çıkıyor. Çoğu zaman boş bir kağıdın önüne geçiyorum ve ne çıkacağını bilmeden başlıyorum.” Deniz, doğa ve sanat her zaman tutkusu, iş yaşamında da çalkantılar yaşamasına neden oldu Kutoğlu’nun, resimlerinde doğa ve deniz figürlerine daha sık rastlayabiliyoruz. Deniz ve doğanın her zaman yaşamında ve özleminde olmasının boş kağıdın macerasının genellikle bu figürlerle dolu olarak bitmesine yol açtığını anlatan Kutoğlu, “Böyle bir figür yakaladığımda bu figürlerin daha başka şekillerde ve renklerde nasıl görüneceğini araştırmaya başlıyorum. Ve bu figürler üzerinden yeni çalışmalar ortaya çıkıyor. Bunlar birbirine benzer çalışmalar oluyor. Önceleri bir figür üzerine yönelip o figürü birkaç kez kullanmanın sanatsal açıdan yanlış olabileceğini düşünmüştüm. Kişilerin tercihlerindeki farklılıklar bu düşüncemin hatalı olduğunu ortaya koydu. Figür arama çalışmalarımda çevremdeki herşeyden mümkün olduğunca yararlanıyorum. Bazen bir ayak izi dahi yeni bir figürün doğuş sebebi olabiliyor” diyor. Ürünlerinin ortaya çıkması ile girdabın kendini yüzeye doğru ittiğini ifade ediyor Kutoğlu ve ekliyor: “Ama o girdabın içinde olmak da hoşuma gidiyor. Ben kendimi akıntıya bıraktım. Ve akıntıdan size el sallıyorum.” Ancak Kutoğlu’nun yaşamının zorlu bölümünde ise yaptığı iş geliyor. Smile büro malzemeleri, tamir, satış ve bakım ofisinin sahibi olan Kutoğlu’nun işi sanatıyla arasına da girmiş. 2 yıl önce, atölye çalışmalarını sürdürdüğü sırada, yanına aldığı elemanın kendisini dolandırması ise Kutoğlu’nun sanat yaşamı için kötü bir sürpriz olmuş. Belgeselciler ‘hatırlatmak’ istiyor BERİL ZAMAN Belge; bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, doküman, vesika… Belgesel; belge niteliği taşıyan film. Belgesel sinema; hayattan alınan herhangi bir olguyu, kendi doğal çerçevesi ve akışı içinde veya gerçeğe en yakın biçimde hazırlanmış yapay bir yerde işleyen, belirli bir amacı yansıtan film. Bu yıl onuncusu düzenlenen Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin ev sahibi olan Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB); 1997 Mart ayında yapılan Ulusal Konferans ile örgütlenme sürecine girdi. Önceleri “Sivil bir platform” olarak faaliyet gösteren BSB, artık Kültür Bakanlığı tarafından onaylanmış ‘Meslek Birliği’ statüsünde varlığını sürdürüyor. Belgesel Sinemacılar Birliği İstanbul, Ankara, Eskişehir, İzmir ağırlıklı olmak üzere tüm Türkiye’deki belgesel sinemacılara ulaşmış bir yapıya sahip. BSB, ‘aktif katılım ve aktif üyelik’ temelinde geniş bir üye yelpazesi ile etkinliklerine devam ediyor. BSB, televizyon dışında gösterim alanları yaratıyor, yaygınlaştırıyor. Türkiye coğrafyasına yayılmış festivaller, özel organizasyonlar düzenliyor ve bunlara katılıyor. Özellikle İstanbul ve İstanbul dışında söyleşili gösterimler düzenleyen BSB’nin, 1200 filmlik bir belgesel film arşivi var. Uluslararası Belgesel Konferanslarında, toplantılarında Türkiye’yi temsil eden BSB, Türkiye’de üretilen belgeselleri de uluslararası festivallere taşıyor. BSB’nin 1997 yılından bu zamana kadar düzenlediği festivallerde 56 ülkeden, toplam 877 belgesel film gösterildi. Avrupa Belgesel Ağı (EDN) tarafından desteklenen, İspanya’da düzenlenen DOCUSUR Festivali’nin ortağı olan Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali şimdiye kadar tüm dünyadan 70 tanınmış belgesel sinemacıya ev sahipliği yaptı. Yarışmasız düzenlenen 1001 Belgesel Film Festivali’nde gösterilecek filmleri seçici komite belirliyor. Festival komitesinin başında bu yıl “Eski Şehirden Son Havadis”, “12 Eylül”, “Akdenizli” gibi belgesel filmlerin yönetmenliğini yapan Mustafa Ünlü var. Mustafa Ünlü’ye göre belgesel; söylemek istediklerinizi, söyleyebileceğiniz en etkili, en inandırıcı yol. İletişimin ve bilgi akışının bu kadar hızlı, hızlı olduğu için yüzeysel, yüzeysel olduğu için maniple edilebilir olduğu günümüzde, belgesel sinemanın çok önemli olduğunu düşünen Ünlü; insanların, derin bilginin, olup bitenleri anlamanın, merak duygusunu gidermenin aracı olarak belgesellere yöneldiğini söylüyor. Belgeselin gerçeğin içindeki öyküleri anlatan sinema türü olduğu için belgeselcinin kamerasını koyacağı yeri seçmesine rağmen, kamerasının önündeki olaylara kısmen müdahale edebileceğini belirtiyor Ünlü. Ayrıca bilimsel davranarak hayatın akışındaki öyküleri yakalamanın, bu müdahalesiz anlardan sinema akışı yaratmanın serüvenine tutkun olduğunu da sözlerine ekliyor Mustafa Ünlü. Festival komitesi, bu yıl onuncu 1001’e dünyanın her yerinden çok fazla filmin başvurduğunu; çok sıkı bir eleme sürecinden sonra 500’e yakın filmden 75 tanesini seçtiklerini söylüyor. Seçilenler arasında; “Pripyat’ta Bir Pazar”, “Bizim Köy”, “Belki Buenos Aires”, “Analoji Adası”, “VHS Kahloucha”, “Boktan”, “Martha Vonk İstanbul’a Gidiyor” gibi 2006–2007 yıllarında yapılmış etkileyici filmler yeraldı. Festivalin ana teması ‘hatırlamak’. Mustafa Ünlü, merak ve hafızanın sımsıkı bağlı olduğunu, merağın hafızayı beslediğini, hafıza canlı kaldıkça merakın artacağını söylüyor. Belgeselciler, bu temayla günümüzde yeni nesillerde merak ve hafızanın hızla gerilediğine dikkat çekmek istiyorlar. Ünlü, eğitim düzeni ve tek yönlü iletişim kanalları, doğru kullanılmamaya özendirilen bilişim ve iletişim teknolojileri, olumsuz küreselleşmenin yan etkileri olarak bu hastalığın yayıldığını düşünüyor. İnsanlığın sonunu olsa olsa meraksızlık, bireysel ama daha da önemlisi toplumsal hafızasızlığın getireceğine inanıyor Ünlü. Onuncu 1001’in bu yılki mesajı, “geleceği tasarlamanın tek yolu toplumsal hafızayı canlı tutmaktır”. 3 ekim’de başlayan Hatırlamak; Hiç Umut Yok mu; Dünya Hali; Bizim Öykülerimiz; Herkesin Bir Öyküsü Var; Kültürler, Renkler; Avrupalılar olmak üzere sekiz bölümden oluşan festival, yarın sona eriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle