19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 10/10/07 16:31 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Son Ültimatom ? Gündüz Nöbeti ( Day Watch ) Si ne ma 8 (The Bourne Ultimatum ) Robert Ludlum’un ‘Bourne’ üçlemesinin beyazperde uyarlaması olay yaratan roman serisinden doğan ve ilk iki filmin devamı niteliğinde olan Paul Greengrass yönetmenliğindeki Son Ültimatom’da Matt Damon, Julia Stiles, Joan Allen, David Strathairn, Scott Glenn, Paddy Considine, Edgar Ramirez ile Albert Finney rol alıyor. İlk iki film, gücünü ‘Ben kimim? Sevgilimi kim öldürdü?’ gibi sorulardan almıştı. Bourne’un ilk iki filmde aldığı cevaplar tatmin ediciydi ama tam değildi. Üçüncü filmin cevapları temel alması gerekiyordu. Jason Bourne’in tek isteği ortadan kaybolmak. Ancak kaybolmayı başaramadığı gibi kendisini yaratanlar tarafından ele geçirilir. Hafızasını ve sevdiği tek insanı kaybetmiş olan Jason Bourne, iyi eğitimli yeni kuşak katillerin yoğun ateşi altında kalır. Artık sadece tek bir hedefi vardır: Başlangıca dönmek ve kendisinin kim olduğunu bulmak... Timur Bekmambetov yönetmenliğindeki Gündüz Nöbeti’nde başrolleri Konstantin Khabensky, Mariya Poroshina, Vladimir Menshov ile Galina Tyunina paylaşıyor. Yönetmen ve senarist Timur Bekmambetov’un bilim kurgu yazarı Sergei Lukyanenko’nun aynı adlı üçlemesinden sinemaya aktardığı ikinci film olan Gündüz Nöbeti, sanatsal görsel efektleri, aksiyon sahneleri ve gerilimi ile ilk filmini aratmıyor. 2004 yılı Temmuz ayında Rusya’da vizyona giren ve Sovyet sinema endüstrisinin gelmiş geçmiş en çok seyredilen filmlerinden biri olan Gündüz Nöbeti, günümüz Moskovası’nda geçen bir gerilim aksiyon hikayesi. Karanlık ve aydınlık güçler arasındaki savaşı anlatan film, uzun yıllar önce yapılan ateşkesin ardından karanlık güçlerin üstün gelebilme çabası ile güçleri yüksek olan aydınlıkları aralarına katmaya çalışmaları ile başlıyor. ??????????????????????????????????? Mafyanın pençesinde yiten umutlar Sessiz Tanık (Eastren Promises/Şark Vaatleri), şiddete dair etkileyici bir kapitalizm eleştirisi. Rusya’dan İngiltere’ye uzanan insan öyküleri… Mafyanın pençesine yiten umutlar… Kurban ve cellât… Yaşam ve ölüm… Sessiz Tanık, güçlü bir anlatımla, şiddetin dilini çözmeye çabalıyor. Ünlü Kanadalı yönetmen David Cronenberg, Şiddetin Tarihçesi’nden sonra Sessiz Tanık ile yine bir şiddet öyküsünü resmediyor. İnsan doğası, ikilemler, şiddet… Cronenberg yaparsa sanki daha bir iyi duruyor. Yakışıyor. Sessiz Tanık’ın senaristi, “Kirli Tatlı Şeyler” filmiyle tanınan Steve Knight... Sessiz Tanık’ın kadrosunda birbirinden ünlü isimler var. Naomi Watts, Viggo Mortensen, Vincent Cassel, bu güzel filmi çekip götürüyorlar. Önce Filmekimi’nde gösterilecek olan Sessiz Tanık, gelecek ay ise vizyona düşecek… Mafya imparatorluğunun tepesinde uzun bir süredir, dur durak bilmeyen acımasız Rus çeteleri yer alıyor. Sibirya ikliminin buzdan adamları, ne yazık ki Sovyet Gizli Servisi KGB’den edindikleri disiplin, eğitim ve donanımı, organize suç örgütlenmelerinde başarıyla kullandılar. Artık ne ritüel hastası Sicilyalıların, ne de Samuray kaçkını Japon Yakuzaları’nın esamesi okunmuyor. Onlar tepeden tırnağa nostalji kokuyorlar, filmler ve kitaplar olmasa neredeyse adları bile duyulmayacak. Racon kesen kabadayı modelinden kanlı bir organizasyona dönüşen bizim mafyamız, Hispanik kökenli çeteler, Harlemli siyahî suç örgütleri… Dünyanın tümüne yayılan ve hiçbir kural tanımayan Rus mafyasının gölgesinde kaldılar. Moskova, New York, Londra, Antalya… Güçlendikçe keskinleşen, zenginleştikçe çoğalan Rusya orijinli suç ailelerinin tehdit ve tehlikesi altında… Bu bilinen bir gerçek... Kısa bir Rus mafyası analizinin ardından filmimizin konusuna geçelim; Londra’da yaşayan ve bir hastanenin doğum ünitesinde çalışan ebe Anna Khitrova (Naomi Watts), henüz 14 yaşındaki anne adayının kurtulabilmesi için adeta çırpınmaktadır. Kimliği belli olmayan ve bedeninde yaşadığı şiddetin izlerini taşıyan genç kadın, doğum sırasında Anna’nın kollarında can verir. Bebek ise kurtulmuştur. Kaderin ‘çocuk fahişe’ adını taktığı kurbanın çantasından, bir dramın perdesini aralayacak olan Rusça yazılmış bir günlük bulunur. Anna’yı derinden sarsan bu olay, büyük bir inatla gerçeği aramasına neden olacaktır. Kendisi de yarı Rus olan Anna, elindeki ipucunu değerlendirmek ve günlüğü İngilizceye çevirtmek ister. Yardım istediği Rus asıllı işadamı Semyon (Armin MuellerStahl), aslında Vory V Zakone “hırsızlık kardeşliği” örgütünün liderlerinden biridir. İyi kalpli aile babası görünümündeki Semyon’un sahibi olduğu lüks lokanta ise her türlü pisliğin gizlenmesini sağlayan bir paravandır. İstemeden düşmanın kalesine giren Anna’ya, kanlı cinayet şebekesinde sözüm ona şoförlük yapan Nikolai Luzhin (Viggo Mortensen) yardım eder. Vücudundaki her dövmede şiddeti kutsallaştıran Nikolai, sırlarla dolu, sert, soğukkanlı ve alaycı bir adamdır. Düsturu basittir; Ölmek istemiyorsan öldür! Sibirya’nın insan kılığında canavarlar yetiştiren uğursuz bir cezaevinde iki yıl kalan Nikolai, birçok hemşerisi gibi Londra’da hayata tutunmaya çalışmaktadır. Sigarayı kendi ağzında söndürdükten sonra, büyük bir keyifle öldürülen bir adamın parmaklarını (kurbanın teşhis edilmemesi gerekçesiyle) kesmek ve bunu güzel bulmak… Nikolai’nin gözü yükseklerdedir. Tek istediği şey gücü ele geçirmektir. Ta ki Anna’nın gelişine dek… İçindeki şeytan ve melek çarpışmaya başlamıştır. Semyon’un tek oğlu olduğu için mafya babalığına gün sayan şımarık Kirill ise (Vincent Cassel), belki de tek dostu olan Nikolai’den hem nefret etmekte hem de ona saygı duymaktadır. Dayısı ve annesi ile birlikte yaşayan Anna’nın ısrarı, ölen kızın öyküsünü öğrenmesini sağlar. Ancak kısa sürede tehlikeli sularda yüzdüğünün farkına varır. Çünkü Semyon ve adamlarının, bu kirli işte parmağı vardır. Doğu Avrupa’dan gelen ve seks kölesi haline getirilen genç kızlar, akıl sağlığı yerinde olmayan insanlara dahi boğaz kestiren kötü ve karanlık ruhlu tipler… Sürekli yenilenen ayak oyunları ise, şeytana parmak ısırtacak cinstendir. Semyon ve çetesinin yeni dalaveresi, amansız rakipleri Çeçen mafyasının tepkisini çeker. Zulüm, İngiltere’nin başkentinde bir kez daha etkisini gösterecektir. Yeraltında savaş başlamıştır. ALPER TURGUT Duyarsızlık çağı I nvasion of the Body Snatchers (Ceset Yiyenlerin İstilası), 1956 yapımı bu kült filmin etkisi belli ki büyük olmuş, tohum sözcüğünü hecelemek insanları ürpertmişti. Doktor Miles Binnell (Kevin McCarthy) komşu kentteki tıp toplantısından küçük kasabası Santa Mira’ya döndüğünde genellikle dingin olan muayenehanesinin yakınlarının eskisi gibi olmadığını haykıran ASLI isterik, itişen insanlarla görür. SELÇUK dolduğunu Doktor bunun beklenmedik bir kitle isterisi olduğunu düşünür, bir gün önce ondan ümitsizce yardım isteyenler aniden saçma davrandıklarını itiraf ederler. Miles durumun yatıştığını sanır, ta ki dostlarının bodrumlarında şekilsiz bir ceset bulmalarına kadar. Polis ulaşmadan ceset birden yok oluverir. Miles, eski sevgilisi Becky’nin (Dana Wynter) bodrumunda Becky uyuduğunda onun bedenini ele geçirecek bir ikizini bulur. Kasabadan kaçmaya çalışırken Miles ve Becky onları engellemeye çalışan kopya varlıklarla karşılaşır. Tohumlar, kasaba meydanından tohumlanan varlıklarca öteki kasabalara nakledilmektedir. Bu tohum toplumu sevgi, nefret, tutku gibi duyguların, anlaşmazlığın, uyumsuzluğun olmadığı bir dünya yaratmıştır. Uykuya dalan Becky ele geçirilince Miles tek başına eyaletler arası karayoluna çıkmayı başarır. Geçenlere bağırarak yardım arayan Miles’ı sarhoş sanarak kimse ciddiye almaz. Sonunda doktor kameraya dönüp izleyiciye seslenir: “Geliyorlar... Bilin ki sıradaki sizsiniz” der. yapımcısı Joel Silver “Küresel salgının gerçek ve olası bir tehdit olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Halkı korumakla yükümlü kişiler ilk değişenler olursa dünyada tam bir kaos yaşanır, insanlar iyice paranoyaklaşır” diyerek The Invasion’ı (İstila/2007) olağanüstü bir siyasal, toplumsal ve çevresel paranoyanın yaşandığı iki binlerde yapmanın en doğru zaman olduğunu, filmin korkutucu, sindirici olmaktan öte daha derin katmanlar içerdiğini belirtiyor. YENİ DÜZENE GÖNDERME Senarist David Kajganich ise istilaya neden olan taşıtın ulusun gücünün merkezine, Washington’a düşmesinin rastlantısal olmadığını, erki elde tutmanın gelen tehditleri ortadan kaldırma arzusu uyandırdığını vurguluyor. Yapımcı Silver öyküyü tümüyle çağdaş, gerçekçi bir içerikle aktarması için yönetmen olarak Oliver Hirschbiegel’i seçtiğini açıklıyor. Hirschbiegel büyük bir stüdyo filmi çevirmesine karşın bir Avrupa filmi, bir belgesel çeker gibi davranır bu da filme gereken dehşeti, ürperticiliği katar. Filmde Nicole Kidman, Daniel Craig, Jeremy Northam, Jeffrey Wright oynuyorlar. Senarist Kajganich apolitik, çevresine duyarsız bir kalabalığın yaşadığı bir dünyanın giderek daha korkutucu olacağını irdeliyor. Hiç de haksız değil, son zamanlarda toplumlar savaşlara, açlığa, soykırımlara, küresel ısınmaya, salgın hastalıklara karşı gittikçe duyarsız hale geldiler. Yapımcı Silver’sa toplumların uzaylı maddenin etkisine girip insanı en çok bölen öfke, kıskançlık, nefret, önyargı gibi duygulardan arındıklarında dünyada uzlaşma, barış, uyum sağlanmasını ironik buluyor. Son yıllarda dünyamız zaten büyük şirketlerin, ilaç firmalarının, silah tacirlerinin yönetiminde, çıkar ilişkilerinin, medyanın, serbest ekonominin, küreselleşmenin bastıran etkileri de cabası. Dünyanın yeni düzenine (!) çok gerçekçi ütopik bir gönderme yapan İstila 19 Ekim’de sinemalarımızda gösterimde. KORKULARIN SESİ Yapımcı şirket Allied Artists final sahnesini çok ürkütücü bulduğundan yönetmen Don Siegel’den tohumların imhasını açıklayan bir epilog eklemesini ister. Jack Finney’in öyküsünden uyarlanan düşük bütçeli B tipi film, bilimkurgu klasiğine dönüşmüş, sert gerçeklerin, dehşetin, korkunun, olasılıkların, öngörülemezliğin iyi işlendiği yapım çok sayıda yönetmene de esin kaynağı olmuştur. Bu kült filmi 1978’de Philip Kaufman, 1993’te de Abel Ferrara yeniden çeker. 1955 tarihli klasikleşmiş roman The Body Snatchers, bilimkurgunun belli bir dönemin toplumsal, siyasal paradigmalarını irdeleme gücünü taşıyan en iyi örneklerindendir. 1956’da çekilen film ABD’yi ele geçiren Kızıl Korku’ya, Soğuk Savaş’a ilişkin alt metinsel yorumlar da içerir. 1978 yapımıysa Vietnam Savaşı’nın ve Watergate Skandalı’nın hemen arifesinde gösterime girdi, liderlerine güvenlerini yitirmiş bir toplumun korkularının sesi oldu. Üçüncü çevrimdeyse uzaylılar bir Amerikan üssünü ele geçirerek dünyayı istilaya başlıyorlardı. Dördüncü versiyonuysa Hitler’in ve Nazizim’in son günlerini Die Untergang’ta (Çöküş/2004) yetkinlikle anlatan Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel gerçekleştirdi. Bu son versiyon küresel bir salgın korkusundan toplumsal ve siyasi huzursuzluğa dek çok sayıda kültürel sorunu ele alıp uzaylı istilasına değişik bir yaklaşım getiriyor. Matrix, Cehennem Silahı, İçindeki Yabancı’nın ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Evening ) Yönetmenliğini Lajos Koltai’nin yaptığı ve Meryl Streep, Patrick Wilson, Glenn Close ve Toni Collette’nin rol aldığı Gün Batımı, hatıraların gücüne yenik düşen Ann Lord (Ms Rdgrave) kızları evli ve çocuk sahibi Constance (Ms Richardson) ile bekar biri olan Nina (Toni Collette)’e uzun zamandır sakladığı bir sırrını anlatmasıyla başlıyor. Ann kimseyi sevmediği kadar bir adamı sevdiğinden bahseden Ann, dinleyenleri meraka düşürür. Kızları annelerinin bu bahsettiği adamla ne yaşadığını merak eder. Constance ve Nina, Ann’in ve kendi yaşamlarının sırlarını anlamaya çalışırken anneleri de zihninde elli sene önceki bir yaz hafta sonuna Ann Grant (Claire Danes) olduğu zamanlara döner. ? Gün Batımı (Janjan ) 44. Antalya Film Festivaline seçilen 12 filmden biri olan Jan Jan, mahalle baskısını konu alıyor. Aydın Sayman yönetmenliğini yaptığı ve Berk Hakman, Selen Seyven, Çetin Öner ile Levent Yılmaz’ın rol aldığı film, masum bir aşk ilişkisi yaşayan gençler yaşadıkları kasaba halkınınve ailelerinin nefretini toplamasını konu alıyor. Janjan, yoksul ve mütevazi Anadolu kasabasında yaşayan genç ve zararsız bir delidir. Evinde barındığı Murtaza Efendi, ömrünün son demlerinde başlık parası olarak arazisini vererek köyden genç ve çok güzel bir kızı eş olarak alır. Kıza istediğini yapamayan Murtaza Efendi kasabada alay konusu olurken, tüm delikanlılar için de Güzel adlı kız bir ilgi alanı olmuştur. Ancak Murtaza Efendi kızı sokağa çıkarmamaktadır ve onu rahatlıkla görebilen tek kişi Janjan’dır. Janjan’la Güzel’in kader birliğinden doğan arkadaşlığı bir süre sonra aşka dönüşür ve kız hamile kalır. ? Janjan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle