23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 3/1/07 16:52 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 6 OCAK 2007 CUMARTESİ Siyah Türkler fark edilmek istiyor Onlar Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. Yüz yıldan fazladır bu topraklarda yaşıyorlar. Dışlanmışlığa dur demek için bir araya geldiler ERDEM KOCA dediğimiz zaman karşımızdakiler durdu, ‘Bir dakika’ Mustafa Olpak, Ayvalık’ta yaşayan dedi.” kendi halinde bir mermer ustası. Neden olduğunu anlamadım, neden bir dakika? Yaşamında hep dürüst ve iyi bir “Ben de anlamadım. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaş olmaya çalışmış, ‘Bağımsız vatandaşıyım, askerliğimi yaptım, bu ülkenin bütün Türkiye’nin hayalini kurunca 80 darbesinden nasibini sorunları benim sorunlarımdır. Ama ben kökleri almış, bugüne kadar iki kitap yazmış, dernek kurmuş Afrika’ya dayanan bir siyahım, atalarımı, köklerimi bir Egeli. Evet doğma büyüme Egeli ama bu aslında nasıl inkar edebilirim? Bu saatten sonra aslımı inkar eksik bir tanımlama. Çünkü Olpak’ın dedesi ve ninesi edip kafir mi olayım? Neticede ‘Anadolu Siyahileri’ 19. yüzyılın sonlarında vatanları Kenya’dan koparılıp adıyla yaptığımız ilk başvurumuz reddedilince köle yapılmış, ilk önce Girit’e sonra Anadolu’ya adımızı değiştirdik. Herhalde daha önce de kendimizi getirilerek Osmanlı’nın zenginlerine hizmet etmiş yeterince anlatamamıştık. Zaten Türkiye’de siyahlar siyahlar. Mustafa Olpak da kökleri Afrika’ya dayanan dernek kuramaz diye bir yasa yok. Sonuçta yetkililer siyah bir vatandaşımız. Bu konuda resmi bir rakam derneğimizin amacını anlayınca bize yardımcı oldular, bulunmamasına rağmen sayılarının yüzbinlerce hatta yol gösterdiler ve biz de süreci tamamlayarak milyonlarca olduğu tahmin edilen, çevremizde Afrikalılar Dayanışma ve Kültür Derneği’mizi karşılaştığımızda ‘Herhalde Afrika’dan yeni gelmiştir’ kurduk. Bir ayrımcılık da göz etmiyoruz aksine diye genelleyerek görmezden geldiğimiz, Osmanlı birleştirici yapıyı hedefliyoruz, sadece siyahlara açık değiliz; tüzük ve zamanında siyah kıtanın kıyı ülkelerinden tacirler tarafından çalışmalarını benimseyen herkes derneğe üye olabilir. Hiçbir kaçırılarak zenginlere satılan Afrikalı kölelerin torunlarından biri. ayrıcalık da beklemiyoruz ama oluşum sürecinde desteğe ihtiyacımız Geçen yıl çıkardığı ‘Köle Kıyısından İnsan Biyografileri’ adlı var. Tarihçilerden, sosyologlardan bize yardımcı olmalarını istiyoruz. kitabıyla bugüne kadar tarihimizin gözden kaçan sayfalarından Bize yön gösterecek, bu çalışmaları birlikte birini aralayan Olpak, şimdi de Ayvalık’ta ‘Afrikalılar Dayanışma ve yapabileceğimiz üniversitelere de ihtiyacımız Kültür Derneği’ni kurdu. Mustafa Olpak ile Türkiye’de siyah olmak var. Gelsinler bu çalışmaları bilimsel üzerine konuştuk. bir perspektife oturtalım.” İlk olarak açıklık getirelim; zenci, siyah, esmer, Afrikalının Seksen arasından doğru tanımlama hangisidir? sonrası apolitize “Doğru tanımlama siyah. Zaten siyah dediğimiz zaman ırk olmuş, sosyal ve kültürel anlamında Afrika’yı gösteriyoruz; siyah insanın anavatanını. Zenci yozlaşmaya uğramış gençlerin kelimesi bildiğimiz kadarıyla Avrupa’da, Amerika’da aşağılayıcı bu hikayeyi duyması daha da önemli sanırım. Şimdiki gençler siyah anlamda kullanılıyor. Zaten ırklar anlamında zenci diye bir kavram denilince ünlü bir şarkıcıyı veya sporcuyu yok. En doğrusu siyah Türkler demek.” düşünüyor ancak kendi ülkelerinde yaşayan Ülkemizde birçok siyah vatandaşımız var ancak ilk olarak siz öne siyahlardan habersiz. çıktınız. Kitabınızı neden yazma gereği duydunuz? “Kesinlikle öyle, seksen sonrası çok hızlı bir “Benim bir deyimim var; birinci kuşak yaşar, ikinci kuşak yozlaşma yaşandı, tabiri caizse istenilen bir nesil reddeder, üçüncü kuşak araştırır. Ben üçüncü kuşağım ve yetiştirildi. Alın tepe tepe kullanın! Geçmişini, akrabasını çocukluğum birinci kuşakla yani kaçırılanlarla geçtiği için düşünmeyen, komşuluk ilişkilerini, dayanışmayı bilmeyen, ülkemizdeki birçok siyah insana nazaran şanslıyım. Dedem ve kendi kültürüne, geleneklerine uzak, tam anlamıyla bir marka ninemden aldığım cevaplardan yola çıkarak bir nevi misyon gençliği oluştu. Tam da bu dönemde ben kalkıp Osmanlı köle yüklendim. Osmanlı’dan beri hiçbir siyah insan köklerini, ticaretinin sonuçlarından bahsediyorum. Resmi olarak hiçbir ayrım atalarının nereden geldiğini merak edip araştırmamış. Ben yok, toplumumuzda deri renginden dolayı ırkçılık yapılmamış ama toplumsal bir görev yapmaya, tarihçilerin ve pratikte durum farklı. Her çocuk siyah bir kişiyi gördüğünde ‘Arap, toplumbilimcilerin her nedense görmek istemediği bir arap’ diye kızdırmıştır. Evet bu ırkçılık değil ama kendinden olmayanı konuyu göstermeye çalışıyorum.” çok zor kabul eden bir toplumuz. Mesela anneler kız isterken zorluk çekiyor, bana ‘oğluma kız Ne gibi manzaralarla kaşılaştınız? bul ama bizden olsun, bizi “Osmanlı köle ticareti diğerlerinden farklılıklar biz anlarız’ diyorlar. Toplum gösteren bir sistemdi. Köleler bir anlamda evdeki kendinden olmayanı insanlar gibi muamele görüyorlardı, en önemlisi de bakışlarıyla, davranışlarıyla bir yedi ile dokuz yıl arasında azad ediliyorlardı. Diğer tarafa itince bu insanlar da halkın ülkelerdeki istendiği zaman kölenin kafasının en ürkeği oluyor, sosyal yaşama kesilmesi veya avlanması gibi şeyler Osmanlı’da uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Bir yok. Ama herşeye rağmen herkes yerini bilmek araştırma yapılsa görülecek ki zorundaydı, köle köledir, sahip de sahip. Ben siyah insanlar hiçbir olaya Osmanlı köle ticaretinin ne olup ne olmadığıyla katılmayan tek kesim, ne hopluyor değil, bunun sonuçlarının sosyal yaşama ne zıplıyor, artık kendilerinden korkar etkileriyle ilgileniyorum. Köle ticareti 1920’lerde olmuşlar, büyük bir kesimi kendini bitti ama sonuçları bitmedi, kuşaklar boyu içkiye vermiş. Aslında bu insanlara sürdü. Benim teyzem o tarihte satılmasına mani korkak yakıştırmasını yapmak da olamadığı için kendi öz annesiyle uzun yıllar imkansız, büyük bir bölümü Çanakkale’de şehit düşmüş, görüşmek istemedi. Yüzlerce insan oğlunu, Anadolu’nun kurtuluşunda en ön kardeşini, dayısını kaybetti. Köle ticaretinin saflarda savaşmış.” sonuçlarının bitmesi için kuşakların değişmesi Kitabın çıkışından ve derneğin lazım.” kurulmasından sonra size nasıl bir Geçmişiyle hesaplaşmayı pek sık yapmayan geri dönüş oldu? bir toplumuz galiba. “Özellikle siyahların büyük bir “Atatürk’ün de dediği gibi ‘Geçmişini bölümü şaşırdı. Diğer kesimlerden de bilmeyen, geleceğini kuramaz.’ Biz farklı tepkiler geldi, bazı üniversite geçmişimizden neden korkuyoruz ki? Ne var hocaları beni arayıp ‘Sen bunları geçmişimizde? Her ulus gibi iyisi de var kötüsü nereden uyduruyorsun, Osmanlı’da de var. Bugün Türkiye’nin önünde duran Ermeni böyle şeyler yok, sen tarihi meselesine, Kürt meselesine baktığımız zaman, bilmiyorsun’ dediler. Benim kitabım geçmişle yüzleşememenin sonuçlarını görüyoruz, zaten bir tarih araştırması değil. Ben her adımımızda bunlar önümüze çıkıyor hem de atalarımın gerçek yaşam hikayesini yazdım, bunu yaparken de duvar gibi. Anadolu’nun gücü değişik toplumlara Osmanlı’da köle ticareti ile hoş görüyle bakmasından gelir. Farklı kültürler karşılaştım. Kızanların asıl niyeti içinde yaşamak, farklı masallar dinlemek bulunmaz ‘Sen neden Osmanlı’yı bir zenginliktir. Bunun kıymetini yeterince kötülüyorsun, çomak bilemiyoruz. ‘Bu siyahlar da nereden çıktı?’ gibi sözler sokuyorsun’ demek. bazen kulağımıza geliyor, bu siyahlar bir yerden Koskoca imparatorluğu kötülemek bana mı kalmış, benim böyle bir niyetim çıkmadı, zaten buradaydı, sadece görülmek yok, ben Ayvalık’ta doğdum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ülkemi ve istenmiyordu. Ama bu siyahların hiçbir zaman bir ayrımcı insanlarımı çok seviyorum, bu uğurda yıllarca ‘Bağımsız Türkiye’ diye yönü olmadı bundan sonra da olmayacak. “ bağıranlardanım. Ama bu gerçeği görmekten, üstüne gitmekten neden Afrikalılar Derneğini kurarken özellikle adını koyarken korkuyoruz? Benim dedem, ninem 40 yıl bu topraklarda yaşamalarına zorluklar yaşamışsınız, derneğin kuruluş amacını ve rağmen Türkçe’yi bilmiyorlardı, bu toprakların insanları değildiler. hikayesini anlatır mısınız? Bunu söylemekten neden çekiniyoruz?” “Bu derneği ‘Afrikalılar Dayanışma ve Kültür Derneği’ adı Sizin çocuklarınızı yani dördüncü nesili nasıl bir yaşam altında anca 120 yıl sonra oluşturabildik. Geçen ayın onsekizinde bekliyor? “Bu noktada dernek önem kazanıyor, amaç bu insanların torunlarına daha iyi ilişkiler kurdurmak, İzmir Torbalı’da derneğimizin açılışı vardı. İki yüze yakın siyah insan yardımlaşmayı sağlamak, atalarımızın örf ve adetlerini katıldı. O manzarayı görmenizi isterdim, gözlerindeki ürkekliği fark ortaya çıkarmak, toplumun değişik kesimlerine etmemek imkansızdı, titriyorlardı resmen. Toplumun en yoksul siyahlar konusunda bilgilendirme çalışması kesimini oluşturan, topluma bu kadar yabancı insanlar ne zaman yapmak. Bundan sonraki siyah çocuklar salona girdiler, ne zaman kendileri gibi birçok insanı gördüler atalarının nereden gelip nasıl yaşadıklarını kendilerine güven geldi. Daha önce fotoğraf bile çektirmek bilecek. Bundan hiçbir utanç istemeyen, renklerinden ürken insanlar kameraların önüne geçmek duymayacaklar çünkü atalarımız bu için yarıştılar. Daha sonra beni arayıp ‘Beni de kamera o kadar yaşamı seçmedi, bunda bir utanç çekmişti ama televizyona çıkmamışım’ diye sitem ettiler. varsa bile Anadolu’da Çerkezler, Gürcüler, Boşnaklar, Çingeneler veya aklınıza biz duymayacağız.” kim gelirse herkesin bir derneği vardır. Ama biz siyahlar derneği Hem gezgin, hem siyaset bilimci bir sivil toplumcu Aydın Cıngı, Cumhuriyet okurlarının tanıdığı bir isim. Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı ve siyaset bilimci. Tüm bunların yanında Cıngı, ülkemizin önde gelen gezginlerinden. 30’u Avrupa’da olmak üzere 60’tan fazla ülkeyi gezip, dolaşan ve gözlemlerini, deneyimlerini, anılarını “Gezip Duru Geç kapitalizm döneminde geçkin bir Türk gezgininin serüvenleri” (Büke Kitapları) adıyla kitaplaştıran Cıngı ile gezip, gördüklerini konuştuk. Hindistan’dan Kamboçya’ya, Kenya’dan Fas’a, Küba’dan Uganda’ya, Ürdün’den Ekvador’a çok yeri, hem de uzun uzadıya, sindire sindire gezmişsiniz. Pekçok ülkeye birden fazla gitmişsiniz. Gezi merakı ne zaman başladı? “Liseyi İstanbul’da bitirip, inşaat mühendisliği okumak için İsviçre’ye gidince başladı. Mühendislikten sonra siyaset bilimi yüksek lisansı yapmam, İsviçre’de okurken sık sık Fransa’ya, Almanya’ya gitmem, 60’lı yılların siyasal ortamı bu merakımı güçlendirdi. Ondan sonra da hemen her yıl fırsat buldukça uzun geziler yaptım.” Gezginlerin çoğunun aksine fotoğraf çekmeyi sevmiyorsunuz. İngilizce, Fransızca ve Alnamca bilmeniz ise önemli bir avantaj sağlıyor. Gezgin arkadaşlarınızla birlikte öncelikli tercihleriniz neler? “Gittiğimiz ülkelerde herşeyi kendimiz ayarlıyor, önceden tasarlıyoruz. Bizler zengin turist değiliz, orta halli turistleriz. Bu yüzden çok büyük bir bütçemiz yok. Ayrıca gittiğimiz ülkeyi, halkı daha net tanımak için de, lüks otelleri değil, orta halli, hatta ucuz yerleri tercih ediyor, halkın yediği yerlerde yiyip, içtiği yerlerde içiyoruz. Bu sayede hem sokaktaki insanla onun ortamında vasat, salaş yerlerde karşılaşıyor, hem de o toplumu en gerçek haliyle tanıyoruz. Denizaşırı ülkeleri keşfetmek, çok büyük haz ve entellektüel katkı sağlıyor bizlere. Beynimiz normalden hızlı çalışıyor. Yolculuğun hakkını veriyorsak, gözlemleme, algılama, özümseme makinesine dönüşüyoruz. Bu ülkelere gitmek, Avrupa’ya ABD’ye gitmekten de çok daha ucuz.” Bu geziler, siyaset bilimci yönünüzü nasıl besliyor? “Türkiye dışında geçirdiğim uzunca bir süre sonra geriye dönünce hem kendimi, hem de Türkiye’yi daha iyi anlamış oluyorum. Gündeliği, günceli daha iyi görüp değerlendiriyorum, ülkemizde ve dünyada olup bitenin sıralamasını daha sağlıklı yapıyorum. Ayrıca Türkiye’nin dünyadaki yerini, salt Türkiye’yi gözlemleyerek değil, gezdiğim ülkelerle karşılaştırma yaparak da saptıyorum. Somut örnek vermek gerekirse, elimdeki Le Monde gazetesi nedeniyle beni Fransız turist sandıkları ve bu nedenle de işimin hayli zorlaştığı Fas’ı gördükten sonra, Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki konumu hakkında kafamda daha başka şeyler de olgunlaşıyor. Ya da yıllar önce büyük bir ilgi ve sevgiyle gittiğim Vietnam’da gördüklerim, sadece siyasal duruşumun netleşmesine katkıda bulunmamış, aynı zamanda o modelin ömrü konusundaki BARIŞ DOSTER Kendinden olmayanı zor kabul eden bir toplum öngörülerimde de bana yardımcı olmuştu. Daha önce gördüğüm bir yeri yıllar sonra tekrar görmem de, gelişmeleri anlamama yardımcı oluyor.” Yalın ve akıcı bir diliniz, kendini ele veren, kendisiyle dalga geçen bir üslubunuz var. Grup olarak çıktığınızı ve asla bir turizm şirketiyle seyahat etmediğinizi dikkate alırsak, gezilerinizi planlamak, uçak bileti, vize, otel rezervasyonu gibi genelde sıkıntı yaratabilen işleri nasıl planlıyorsunuz? “Biz hem beşeri ortamın, fiziki ortamdan soyutlanamayacağını bildiğimiz için, sürprizlere, güzelliklere, zaman zaman can sıkıcı kimi durumlara hazırlıklı olarak yola çıkıyoruz. Ülkenin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte bir gezimiz ortalama 20 gün sürüyor. Seyahat tutkunlarının yakından bildiği ‘Lonely Planet’ adlı ülkeleri ve bölgeleri anlatan kitaplar çok işimize yarıyor. Ayrıca gideceğimiz ülke hakkında internetten, kitaplardan, broşürlerden, ansiklopedilerden geniş bir bilgi taraması yapıyoruz. Türkiye’den çıkarken, dışarıdaki son durağımıza göre uçak biletlerimizi gidişdönüş alıyoruz. Bunun dışında tüm biletlerimizi gittiğimiz ülkede ediniyoruz. O kadar iyi bir hazırlıkla gidiyoruz ki bir ülkeye, havaalanına indiğimizde taksiye aşağı yukarı ne kadar ödeyeceğimizi, orta halli bir otele ne kadar para vereceğimizi büyük oranda tahmin edebiliyoruz. Elbette hesapta olmayan kimi kaçınılmaz harcamalar da oluyor ama genelde tahminlerimiz tutuyor.” Grup olarak gezmenin ne gibi avantajları var? “Avrupa ülkelerini öğrenciyken gezdiğim için, deniz aşırı, zorlu, koşulları daha geri ülkelere yaptığımız gezilerde arkadaşlarımızla birlikte olmak sadece işleri kolaylaştırmıyor, parasal yükü de azaltıyor. Mesela gittiğimiz yerde taksi tutunca ya da araba kiralayınca dört kişi olduğumuz zaman, masraf dörde bölünüyor. Yolun başında parasal olarak bir havuz oluşturuyoruz, ödemeleri tek kişi yapıyor, para bitince tekrar ona takviye ediyoruz. Genelde nakit ve kredi kartı kullanıyoruz gezilerde. 20 günlük bir gezi, uçak biletleri de dahil, ortalama bin 500 dolara çıkıyor.” Gezi dönüşü İstanbul’a ayak basar basmaz neler hissediyorsunuz? “Hindistan, Vietnam gibi ülkeler turiste güçlük çıkaran, yoran ama bu bedeli ödemye de değen ülkelerdir. Bu tatlı sürprizler, bilinmezler hep damakta kalan güzel lezzetler gibidir. Yolculuklar aynı zamanda, kendi içimizde de yolculuk yapmamızı sağlar. Bu nedenle ben hep, kendi içimde de birşeyler edinmiş olarak dönerim. Hatta uzun süre yurt dışına çıkmayınca durağanlaştığımı hissederim. Geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkeler dediğimiz bu ülkelere bir an önce gitmek gerektiğini düşünürüm hep. Çünkü küreselleşme süreci nedeniyle herkes hızla birbirine benzemeye, yerel, bölgesel farklar azalmaya başladı. Ayrıca bu ülkelerin halkları turizmin getirisini keşfettiklerinden, turistleri kazıklama çabaları çok fazla oluyor. Üç kuruş para kazanmak için insanların dilenmesi, yakarması da beni çok üzüyor. Bu nedenle, uyumlu, kafa dengi küçük gruplar oluşturup, bir an önce dünyayı gezmeye başlamakta yarar var.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle