23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 3/1/07 16:46 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 6 OCAK 2007 CUMARTESİ rih Ta Cinayet var, cani kim? Geçen haftaki yazımı şöyle bitirmiştim: “Sarıkamış macerasının yıldönümünde yapılması gereken, kahramanlık menkıbeleri yazmak değil, öncelikle bu sorumsuzluğun sorumlusunu mahkum etmek olmalı. Bir ülkenin en kutsal değeri halkı ve halkın en kıymetli varlığı olan gençlerini yayılmacılık uğruna, üstelik asgari önlemleri bile almadan ölüme gönderen zihniyetleri mahkum etmek, benzeri maceralara karşı kapıları kapatmak anlamında da zorunlu. Bu sorumluluk, aynı zamanda dondurulan 90 bin insanımızın ruhlarını şad etmenin de zorunlu gereği. Onların arkasından kahramanlık nutukları atmak, yapılabilecek en kolay şeyi yaparak sorumluluktan kaçmak ve tabii o insanlarımızın kemiklerini sızlatmaktır. Oysa onlara saygı ve tabii yurtseverlik, halkın yaşama ve güvenlik hakkına saygıdan, kimseye saldırmamaktan, saldırganlara karşı da ülkesini korumak iradesinden geçmektedir”. Diyeceğim o ki Sarıkamış’a dair onca tartışma, onca bilgi aktarımı, onca ayrıntı içinde işin sorumlularına, nedenlerine, sonuçlarına dair gerçekleri kaybettik. Askeri akademilerde sorun bu gerçek boyutlarıyla da irdeleniyor mu bilmem ama, ‘sivil’ söylem ‘şahadet’, ‘atalarımız’, ‘vatan’ eksenli bir hamasetin etkinliğinden bir Enver Paşa, eşi türlü kurtulamıyor. Naciye Sultan ve Oysa geçmişimize köpeğiyle dair bu gibi birlikte soruların gerçek yanıtlarından uzak tutulduğumuz müddetçe, kul / tebaa olmaktan çıkıp yurttaş düzlemine yükselmemiz de mümkün olamayacaktır. e ç ERDOĞAN AYDIN HAİNİ ARAMAYACAK MISINIZ? Sarıkamış Harekâtının planı, belli ki kağıt üzerinde mükemmel görünmüş: 11 Kolordu düşmanı oyalarken 9. ve 10. Kolorduların soldan kuşatmasıyla, düşman güçleri tahkim edilmeden Sarıkamış’a girilecek ve ardından ver elini Kafkasya, ver elini Turan! Ancak bu kağıt planın, gerçeklikle bağ kopukluğu gibi ‘küçücük’(!) bir kusuru var: Eldeki haritanın bölgeyi yeterli ayrıntıda göstermemesi bir yana, gerekli ve uygun giyim, sağlık, yiyecek, silah, cephane, ulaşım, haberleşme arka desteğinden yoksundur. Özetle ‘iyi planın’ başarısı mucize veya Allah’a havaledir. İnsanlık, Allah’ın böylesi süreçlere müdahil olduğuna dair bir bulguya sahip değildir. Kendisinden mucizeyi gerçekleştirmesi istenen 3. ordunun komutanı Hasan İzzet Paşa ve Askeri Islah Heyetinin Başkanı Von Sanders dahil pek çok subay, başarının olanaksızlığını belirtmiştir. Buna rağmen, gözünü Turan bürümüş Enver Paşa harekâtı başlatır. Diğer yandan saldırıya karşı kendini savunmak gibi bir durum da söz konusu olmadığına göre, karşılaştığımız afet, doğal bir durum değil; hayalleri uğruna ülkesini riske atmak, halkını kaldıramayacağı bir yükün altına sokmak, yüzbinleri ölüme göndermek gibi bir sorumsuzluktur. İşte tam da bu noktada Kurmay Yarbay Köprülülü Şerif İlden’in, gelecek nesiller eaydin?cumhuriyet.com.tr adına; “Cinayet var, cani kimdir? Aramayacak mısınız? Hiyanet gördün, hain kimdir? Aramayacak mısınız?” haykırışıyla karşı karşıyayız (Sarıkamış, s.256). Sarıkamış’tan 7 yıl sonra Akşam gazetesi aracılığıyla kamuoyuna ulaştırılan bu sorgulamadan rahatsız olanlar, “şehitleri hırpalamaktan ne zevk alıyorsun?” gibi her dönem karşılaşılan demagojik suçlamalarla Ş. İlden’i susturmaya çalışırlar. Bunlara karşı İlden; “bu cinayetin tek yaratıcısı ve asıl nedeni olan (...) anlayışı, (ölüler ve öldürülenler adına) çocuklarımıza anlatmak ve göstermek” sorumluluğuyla davrandığını söyler, geri adım atmaz: Sorunun gerçekte harp divanında görülmesi gerektiğini belirtikten sonra, kendi durduğu yerden; “Bu dava Osmanlı devleti tarihinde eşi görülmemiş bir yiğitliğin ve yine öyle bir özverinin sonsuz ve hâlelenmiş taçlı onurunu, belirsiz mezarları üzerinde taşıyan büyük ölülerin büyük kan davasıdır. Ve bu nedenle sürekli olarak açıktır ve açık kalmalıdır” der. Ne yazık ki bu haklı ve halkçı sorgulamanın gereğine uygun davranış sürdürülmez. Enver Paşacı zihniyetin gücü, İlden’in kitabının basılmasını bir dönem engellemeyi başardığı gibi, Enver Paşanın mezarını, “devlet büyüğümüz” olarak sonradan ülkemize getirmeyi başaracaktı. Bu gelişmenin de gösterdiği gibi, şehitleri toplum üzerinde bir hegemonya aracı olarak istismar eden, ama onların can güvenliğiyle ilgilenmeyen bir etkinlik dolaşıyor aramızda. Bugün döneme dair üretilen tarih yazımlarının çoğunda da bu etkinliği görüyoruz. Dünün sansür ve Enver korkusunun yerini bugün ince tarihi yorumlarla cinayeti olağanlaştırmak alıyor: Tarihsel olguların yeniden kurgulanması, ölü sayısı üzerinde hafifletici oynamalar, suçu kara kışın üstüne atıp, sanki komutanlık becerisi tam da bu koşulların dikkate alındığı yerde başlamazmış gibi Enver’i sorumluluktan kurtarma çabaları vb... Böylece bir neslin dramı, “vatan topraklarının kolay elde edilmediğinin” göstergesine dönüştürülüyor. Öncelikle anımsanmalı ki Sarıkamış bir vatan kurtarma harekâtı, yani Kurtuluş Savaşı değil. Bu basit gerçek bile karartılınca, toplumun bilincinde sapla saman birbirine karışıyor; sonuçta hesaplarını sormamız gereken şehitler, bizzat onları ölüme sürenlerin elinde, gerçekleri karartmak için kullanılan bir araca dönüşüyor. Böylesi bir tarih yazımı ve anma geleneğiyle elde edilen şey ise, halen gördüğümüz gibi dinci siyasetlere ve şoven bir milliyetçiliğe yem olan, hak ve geleceğine yabancı bir toplumsal bilinç oluyor. Esasen bizi kuşatıp siyasetin niteliğini düşüren dinotoritehamaset eksenli toplumsal bilincin önemli nedenlerinden biri de bu bilinçtir zaten. Dolayısıyla yöneticilerin keyfiliğini, halkın hak ve özgürlüklerine karşı sorumsuzluğu, ölümün, yayılmacılığın, işbirlikçiliğinin doğallaşmasını sağlayan bir tarih yazımından kendimizi kurtarmak yurttaşlaşma ve çağdaşlaşmanın da olmazsa olmaz gereklerinden biri görünüyor. arıkamış Harekâtında Ruslar ciddi bir panik yaşayacaktır. Almanya açısından bu Harekâtın önemi, Rusların Avrupa cephesindeki güçlerini dağıtmaktı; ki Rusların içine itildiği panik ve Avrupa’dan güç kaydırmaları, bu amaca Ruslar Türk ulaşıldığını gösteriyor. Ancak askerini toplu bir de Enver’in kendi hedefi mezarlara vardı; ki bu, ‘Turan’a yol gömüyor açmak ve Kafkasya’yı ele geçirmekti. Ne ki Sarıkamış ele geçse bile, arka planı güçlü olan Rus ordusuna karşı Kafkasya’yı ele geçirmek olanaksız görünüyor. Örneğin Von Sanders, raporunda, “Direnmeme rağmen bu ordu ile SarıkamışKars hattına taarruza karar alındı. Halbuki, Ordu, elverişli muharebelerle dağı aşsa dahi, Kars Kalesine saldırmak için gerekli muhasara toplarına sahip değildi” diye yazacaktır. Esasen bu ayrıntılar bir yana, Kafkasya stratejisinin bizzat kendisi yanlıştı ve asıl bu nedenle Osmanlının felaketi olacaktı. Çok büyük insan zayiatı yanında bu bozgununun genellikle zorbalık ve şovenizmden başka üzerinde durulmayan çok önemli aracı kalmayacaktı. etkileri olacaktı; ki bunlardan Nitekim Teşkilatı Mahsusa’nın birincisi, Sarıkamış bozgununun Ermeni halka, Rusya’nın da Türk ve Osmanlının Doğu Anadolu’yu Kürt halka yönelik sürgün ve savunma ve güvenlik kapasitesini katliamları hep bu sürecin türevi yok etmesidir. Bunun sonucunda gelişmeler olacaktı. Oysa daha en Rus işgalinin önü açılırken, başından savunma eksenli bir İttihatçıların Anadolu’yu kontrol için strateji ve adil bir yönetim siyaseti S Bozgunun etkileri izlenmiş olsaydı, hem bu korkunç insan kırımı, hem de Çarlık Rusya’sının yayılmacı siyasetinin Anadolu’nun neredeyse ortalarına uzanan başarısına kapı açılmayacaktı. Bu durum da gösteriyor ki maceracı stratejinin faturası öncelikle vatana ve onun en kutsal varlığı olan halka çıkmaktadır. Nitekim sansür ve dezenformasyonla gerçeklerin karartılmasına karşın ilkbaharla birlikte Çarlık ordusunun, Trabzon’u alarak başlatacağı işgal Doğu Karadeniz’e, ardından Erzurum’a Bitlis’e Muş’a yayılacaktı. Oysa aynı dönemde Osmanlı kamuoyu (Enver Paşanın 5 Ekim 1915 Meclis konuşmasında); “...Rusları kendi arazileri dahilinde takip edecek surette karşı taarruza geçerek onları hırpaladık ve bugüne kadar gördüğümüz gibi, Rus Ordusunu artık bizim için tehlike oluşturmayacak hale getirdik” şeklinde ‘bilgilendirilmekteydi’! Ancak kamuoyu bu şekilde aldatılırken, Alman Konsolosunun Ekim 1916’da Sarıkamış üzerine yeniden cephe açma isteği karşısında aynı Enver; “Nasıl istersiniz, daha evvel silah vaat etmiştiniz, kış mevsimine dayanıklı giyecek vaat etmiştiniz.. Vermediniz ve Trabzon’dan Van’a kadar bütün bölgeyi kaybettik” diye feveran edecektir (Özhan Eren, Sarıkamış’a Giden Yol, s.515) Çifte mucize S arıkamış Harekâtı’nın genellikle ifade edilmeyen bir diğer etkisi de, Çanakkale savaşının başlama nedeni olmasıdır. A. Müderrisoğlu, Sarıkamış’ın bu etkisine, o çok önemli çalışması “Sarıkamış Dramı”ında işaret ediyor: Nasıl ki Almanlar Sarıkamış Harekatını, Rusya’nın bütün güçlerini Avrupa’ya yoğunlaştırmasını engellemek amacı ile kışkırtmışlarsa, Ruslar da “müttefikleri İngiltere ve Fransa’yı Osmanlı’ya saldırtarak Sarıkamış’a destek göndermelerini önlemek istemişlerdir. Sonraki günlerde cephe gerisinde destek olacak Türk kuvveti olmadığını anladıkları halde müttefiklerini sıkıştırmaya devam etmişlerdi. Ruslar, saldırıdan vazgeçerler korkusuyla Sarıkamış’ta kazandıkları kesin ve büyük zaferi müttefiklerinden gizleyeceklerdi. Böylece Enver Paşa Kafkasya’yı alacağım derken, İngiltere ve Fransa’yı ülkenin en can alacak yerine, Çanakkale Boğazına çağırmış olacaktı.” Böylece Rusya, müttefikleriyle birlikte savaşı Avrupa’da bitirme amacını engelleyen Osmanlıdan rövanşını, Müttefiklerini Çanakkale’ye saldırtarak ödettirecekti. Osmanlı için bir savunma savaşı olarak öncekinden farklı nitelikteki Çanakkale’de de 250 bin civarında ölüyaralıkaçak kaybı yaşanacaktı. Her iki durumda da olan Osmanlıya olacak, böylece bu iki savaş, Osmanlının 4 yıllık savaştaki tüm kayıplarının yarısından çok insan kaybına uğramasına neden olacaktı. Çanakkale’nin Sarıkamış’ı, dolayısıyla Enver Paşanın sorgulanması olasılığını unutturmak gibi negatif etkisi yanında, moral dengeleri tümden değiştirmek gibi pozitif bir etkisi olacaktı. Çanakkale’de gerçekten de bir mucize gerçekleşecekti; çünkü burada savaşanlar ve bu savaş özgülünde memleketin bütünü, meşru savunma eksenli ruhsal bir seferberliğe girecekti (yine de eğer başta Mustafa Kemal olmak üzere bazı komutanların etkin yönetimi olmasaydı sonuç çok farklı olabilirdi). Tabii Çanakkale zaferinin sağladığı büyük morale rağmen, eğer Bolşevik ihtilali gerçekleşmemiş olsaydı, Sarıkamış bozgununun ardından gelen toprak kayıplarını geri almak mümkün olamayacaktı. Çünkü Çanakkale zaferine rağmen savaş, bir bütün olarak İtilaf devletlerinin zaferine doğru belirginleşmeye başlamıştı. Nitekim Rusya devrim sonrasında savaştan çekilmesine rağmen Müttefikler yenilgiden kurtulamayacaktı. Bu koşullarda eğer İtilafın temel güçlerinden Rusya’da devrim gerçekleşmemiş olsaydı, Refahiye’ye kadar gelmiş olan Çarlık ordularını geri atmak mümkün olamayacağı gibi İstanbul’a da bizzat Ruslar yerleşecekti. İşte bu kritik koşullarda Osmanlıdan yana gerçek mucize olacak, Rus işçi ve köylüleri (tıpkı Enver gibi, şoven ve yayılmacı siyasetle kendilerini Avrupa ve Kafkasya’da ölüme gönderen) Çarlığı devireceklerdi. 3 Aralık 1917’de yayınladığı bildiride Lenin, “Rus işçileri ve köylüleri Boğazlar için, İstanbul için, Türkiye’nin yağmalanması için savaşmak istemiyorlar” diyerek, Anadolu’yu işgal etmiş olan Rus askerlerini geri çekecekti. İşte bu nedenle Bolşevik İhtilali, “Türk milliyetçilerine, Çarlık Rusya’sının İngiltere Fransa ile birlikte Türkiye’yi yok etme planlarının beklenmedik bir mucize ile yok olması biçiminde görünmektedir” (D. Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, s.435) S Ful Yaprakları ahne Mutfak tozu Bir Masalı İstanbul Devlet Tiyatroları, bir ilki gerçekleştirerek internetten bilet alan tiyatrosverlere oyunu internette izleme olanağı sunuyor. Hayata ve kendine yabancılaşmış insanların öyküsünü anlatan Ful Yaprakları, yalnızlık ve iletişimsizlik sorununu, insanların bir benzerlerini bulma çabalarını sahneye koyuyor. Civan Canova’nın yazdığı bu modern oyunda, Musa Uzunlar, Özlem Güveli Türker ve Özden Çiftçi rol alıyor. Oyun, 10, 11, 12, 13 Ocak tarihlerinde Şişli Cevahir Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 380 12 38) Oyun, tek başına çocuklarını yetiştiren intihara meyilli orta yaşlı bir kadının hayatını değiştiren genç adamla yaşadıklarını konu alıyor. Issız bir taşra kasabasında geçen oyunun, eğlenceli olduğu kadar dokunaklı da bir hikayesi var. Alman yazar Kertsin Specht’ in yazdığı ve Türkiye’de ilk kez sahnelenen ‘Bir Mutfak Masalı’ Bakırköy Belediye Tiyatroları tarafından sahneye konuluyor. Oyunda, Ayşe Demirel, Edip Saner Elif Ürse, Emre Kınay rol alıyor. Oyun, 9, 10, 16 ve 17 Ocak tarihlerinde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 661 38 95) S ergi Kırım Savaşı’nın 150. Yılı Osmanlı İmparatorluğu’nun yazgısını değiştiren savaş olarak anılan ve Ekim 1853Ocak 1856 tarihleri arasında süren Kırım Savaşı’nın 150. yılı nedeniyle düzenlenen sergi, Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi’nde açıldı. Sergi, bu büyük savaşın dünyadaki yansımalarını ortaya koyması açısından büyük önem taşıyor. Sergilenen orijinal eserler arasında, Amadeo Preziosi, Theodore Valerio, Constantin Guys gibi ressamların çalışmalarının yanı sıra savaştan yazılı ve görsel izlenimler içeren döneme ait kitaplar, Osmanlı orduları kumandanı Ömer Paşa’dan, hemşire Florence Nightingale’e kadar iz bırakan kişilerin cephelerden orijinal mektupları ve fotoğrafları, savaş anısına çıkartılmış madalya, nişan ve birbirinden ilginç hatıra eşyaları bulunuyor. Sergi, 25 Şubat tarihine dek açık kalacak. (Tel: 0 212 242 38 13) Ultraviolet UNESCO doğumunun 800. yıldönümü nedeniyle 2007’yi ‘Mevlana Yılı’ ilan etti. Mevlana’nın yaşayıp eserlerini ürettiği Türkiye’de konuyla ilgili ilk etkinliklerden biri olarak, 9 –28 Ocak tarihleri arasında İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde bir sergi düzenleniyor. Ali Osman Gencer’in ‘UltraViolet’ adlı resim sergisinde, Mevleviliğin temel kavramlarından biri olan “ışığın” farklı boyutlarıyla, sanatçının kullandığı boyanın teknik özellikleri ve kullanım tarzı, bu resimlerde ışığa çok duyarlı bir yüzey oluşturuyor. Böylece her bir resim, düz ışıkta farklı, ‘black light’ ışıklandırmasında tümüyle farklı iki ayrı resim olarak algılanıyor. (Tel: 0 212 288 48 48) Barut Fıçısı Dejan Dukovski’nin yazdığı ve Yıldıray Şahinler’in yönettiği oyun, Balkanlar’dan yola çıkarak bir dünya anlatısını sahneye taşıyor. Barut Fıçısı, 11 kısa sahneden oluşan yapısıyla ve bir sahnede yer alan karakterin diğer sahnede de yer almasıyla oluşturulan ilişkiler zinciriyle Balkanlar’daki yaşamın nasıl kaosa dönüştüğü, insanların nasıl şiddete teslim olduklarını anlatıyor. Şehir Tiyatroları’nın sahneye koyduğu oyunda Cengiz Tangör, S. Bora Seçkin, Levent Üzümcü, İbrahim Gündoğan, Murat Coşkuner, Yeliz Gerçek ve Vildan Türkbaş gibi oyuncular rol alıyor. Oyun, 10, 11, 12, 13 ve 14 Ocak tarihlerinde Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde tiyatroseverle buluşacak. (Tel: 0 212 321 23 95) Güldüren Şüphe Süheyl ve Behzat Uygur Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu Güldüren Şüphe, iç giyim tasarımı yapan iki kadının beş milyon dolarlık bir sipariş için otel odasında İtalyan bir iş adamına canlı sunum hazırlıkları yapmasıyla başlıyor. Bu arada eşlerine sürpriz yapmak için otele gelen kadınların kocaları, odada bir çok iç çamaşırı ile karşılaşınca aldatıldıklarını sanıyor ve sonrasında sürpriz gelişmeler yaşanıyor. Saygın Delibaş ve Fethi Kantarcı’nın yazdığı, yönetmenliğini Misak Toros’un yaptığı oyunda Süheyl ve Behzat Uygur, Yıldırım Öcek, Ayça İnci, Taylar Erler,İncilay Şahin, Alp Kırşan, Zülfikar Yazgaç rol alıyor. Oyun, 9 ve 10 Ocak tarihlerinde Akatlar Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 351 93 83) Nuh’un Gemisi 48 yıldır sanatla ilgilenen Gültekin Çizgen’in cam alanında tasarladığı 14. sergisi, Tolga Sanat Evi’nde açıldı. Çizgen’in cam altı illüstrasyonları sergisi ‘Nuh’un Gemisi’ adını taşıyor. Nuh Tufanı hikayesindeki hayvanlar ve tufan, Çizgen tarafından kolajmontaj tekniğiyle ele alınıp, cam altı haline getirildi. Eserler 20 Ocak tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 216 368 26 79) Son Dakika Caddebostan Kültür Merkezi (CKM), yeni bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Mehmet Çağlarer, yerli ve yabancı caz, rock, pop, klasik müzik, tiyatro alanlarında sahneye çıkan sanatçıların sahneye çıkmadan on dakika önceki hallerini sanatseverlere aktarıyor. 100’ün üstünde sanatçının perde arkasındaki seyircinin görmediği hallerini anlatan ‘Son Dakika’ 25 Ocak’a dek CKM’de açık. (Tel:0 216 386 29 49) Tufan Yücedağ’ın ilk kişisel sergisi Article Sanat galerisi’nde açıldı. Çoğunlukla akrilik çalışmaların yer aldığı ‘Suret’ adlı ilk sergisinde video ve digital çoğaltmalarda bulunuyor. Sergi, 12 Ocak tarihine dek Article Sanat Galerisi’nde izlenebilir. (Tel: 0 212 251 86 07) Suret
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle