19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 31/8/06 15:57 Page 1 CUMARTESİ EKİ 04 CMYK 4 2 EYLÜL 2006 CUMARTESİ Şiirin ve müziğin sıfır noktası Caz piyanisti Brad Mehldau ‘House on Hill’ ve ‘Love Sublime’ adlı iki albümüyle müzik arayışlarını sürdürmekte. Mehldau’nun Rilke’nin şiirlerini kullandığı şarkıları ünü diva Renee Fleming seslendiriyor. BÜLENT ERGÜDEN Caz piyanisti Brad Mehldau’nun iki yeni albümü Nonesuch etiketiyle müzikseverlere sunuldu. Standart üçlüsüyle kaydettiği ‘Hause on Hill’ ve ünlü diva, soprano Renee Fleming’le olan çalışması ‘Love Sublime’, birbirinden çok farklı iki albüm. Ancak Mehldau’nun iki farklı yüzünü, yani caz ve klasik müzikteki açılımlarını, etkileşimlerini görebilmek açısından bütünleyici olarak da düşünülebilir. Gösteri amacıyla yapılan bir takım maskaralıklar değil de, müzisyenin kendi alanı dışında ciddi çalışmalar yapabilmesi çok az rastlanan bir durumdur. Örneğin cazın ritm anlayışıyla, klasiğin ya da rock’ın ritm anlayışı tamamen farklıdır. Bunların hepsini iyi çalabiliyor olmak üstün yetenek ve çaba gerektirir. Meldhau’nun başarısı bununla da kalmamakta. Love Sublime albümü Raine Maria Rilke ve Louise Bogan’ın şiirlerini, böylesine bir yoğunluğu da müziğin içine katmış. Şiirle müziği birleştiren form şarkıdır. Ancak sanatsal şarkı formu genelde bilinen popüler şarkı formlarından oldukça değişik. Müzik tarihinde Schubert’in zirveye çıkardığı bu formda sözler genelde önemli şairlerin şiirlerindendir ve eşlik (genelde piyano) işlevseldir. Müzik tarihi arka planda olan seslerin giderek önem kazanmasını getirdi. Önemsiz olarak düşünülen herşey aslında sadece insanın yanlış algılamasıyla ilgili. Popüler şarkılarda ise (bence zirvesi Beatles) eşliğin önemi oldukça sınırlıdır. KLASİK MÜZİĞİN GELENEĞİ... Meldhau önce Rilke’nin Duino Ağıtları’nın öncüsü sayılan erken dönem şiirleri ‘The Book of Hours’u daha sonra da Fleming’in önerisiyle kadın şair Louise Bogan’ın ‘The Blue Estuarios’ dan üç şiiri besteledi. Fleming’in kadın duyarlılığını seçmesi ise Mehldau’nun oldukça güç bir çalışmayı başarmasını gerektirmiş. Şiirler güven ve şüphe, gençlik ve yaşlılık, kadın ve erkek, romantizm ve olgunluk, geçmişte yaşanan herşeyin kırılması ve yok olmasıyla ilgili. Şiir ve müzik bu tarz duyguların estetik biçimlenmesi, kalıcı hale getirilip başka insanlara da iletilebilmesi demek. Herşey gözünüzün önünde oluyor, ancak çaba göstermezseniz hep sizin dışınızdalar. Sanatsal yaratım her zaman ciddi risk ve cesaret gerektirir. Şiir ve müzik insanın kendi olmasının dışına çıkabildiği bir sıfır noktasında çakışırlar. Şarkılar Fleming’e ithaf olarak bestelenmiş. Bunu da klasik müziğin bir geleneği olarak düşünebiliriz. Besteci şarkıcının ses rengini, tekniğini ve anlatım gücünü gözönüne alarak çalışır. Hatta bazen onunla işbirliğine girerek besteleme sürecini yönlendirir. Fleming’in, daha öncesinde caz piyanisti Bill Frisell’la ‘Haunted Heart’ adlı bir çalışması var. Meldhau ise ilk kez böylesine bir yolculuğa çıkmakta. Şarkılar akıcı, ancak sürekli değişim içindeler. Piyano eşliği ise oldukça karmaşık. Müzikte detay, arka planlar, her türlü derinlik ve çok anlamlılık temeldir. Melodi krallığını kaybedeli çok zaman oldu, ama hala yaşıyor. Daha doğrusu şarkı insanın duygularıyla ilgili, ancak arka planda önemsiz gibi duran sesler, dolayısıyla duygular, özellikle Freud’la birlikte çok daha fazla önem kazandı. Fleming’in şarkı sesi, şiirlerin sesini yakalamakta. Müzik ve şiir sesle ilgili. Şiir sesli okunur ya da sesi içinizde hissedersiniz, aynı müzik gibi. Her iki sanatta da Renee Fleming Brad Mehldau sesin peşine düşersiniz ama aslında o size gelir. Müziğin ve şiirin sesi bir noktada buluşunca sanatsal şarkı ortaya çıkar. Meldhau’nun caz piyanisti olarak tanınmasına karşın, bu müzikleri klasik tarz olarak tanımlayabiliriz. Özellikle Schumann, Faure ve 20. yy piyano yazısının (Prokofiev, Messiaen gibi) etkisi büyük. Caz ve pop tınıları ise zaman zaman geri planda hissedilebiliyor. Bu albümün en önemli özelliği, çok önemli bir cazcının yazmış olduğu klasik, modern şarkılardan oluşması. Elbetteki tartışmaya açık ve ilerleyen zaman içerisinde anlamı tam olarak ortaya çıkabilecek. Benim görüşüme göreyse, dinlenmesi doğal olarak çok zor olan bu şarkılar (Rilke başlıbaşına oldukça zordur) literatüre kalacak nitelikte. Albüm, Meldhau ve Fleming’in çok farklı olan dinleyici kitleleri için de yeni bir deneyim olabilir. Meldhau’nun üçlüsüyle çaldığı ‘Hause on Hill’ iki yıl önce kaydedilmiş. Dolayısıyla, toplulukta yeni davulcu Jeff Ballard değil, eskisi Jorge Rossy yer almakta. Basta ise her zaman olduğu gibi Larry Grenadier var. Tamamı Meldhau’nun bestelerinden oluşan albümde, küçük melodilerden, dev müzikal yapılar üretilmekte. Ses mimarı olan Meldhau beynini ikiye bölerek, piyanoda sağ ve sol elin bağımsızlığını uç noktalara taşıyor. Öyle ki kendinizi cazın sonsuz akışı içerisinde buluyorsunuz. Aynı zamanda müziğin sinemasal bir görsellikle hissedildiği kesin. Üçlünün müzikteki sınır tanımazlığı diğer sanatlara da ulaşmakta. Mehldau’nun standart üçlüsüyle doldurduğu ‘Hause on Hill’ de standart kalitesini korumakta. Renee Fleming’le kaydettiği Love Sublime ise çok uç noktalarda bir çalışma. Hem klasik, hem de caz severlerin mutlaka dinlemesi, değerlendirmesi ve yorumlaması gerekiyor. Albümün kitapçığında şiirlerin sözleri de yer almakta. Herşeyin kolaylaştırıldığı, hızlandırıldığı günümüzde dinlemesi, anlaşılması oldukça zor bir çalışma. Her dinlediğinizde daha çok derinleşebilir hatta birşeyleri araştırmak durumunda kalabilirsiniz. Albüm bana, İstanbul’un, kalabalıklığı, gürültüsü ve pisliğiyle, şiir ve müzik yazmak, dinlemek açısından oldukça elverişsiz bir kent haline gelmekte olduğunu düşündürttü. Her iki sanatta özünde içimizdeki sestir ve sessizliği gerektirir. Artık İstanbul’dan büyük şair ve müzisyen çıkması çok zor. Böylesine kötümser ama gerçekçi yorumdan sonra Meldhau sevenler için iyi bir haber. Sanatçının ünlü caz gitaristi Pat Metheny ile kaydettiği albüm 12 Eylül’de müzikseverlere sunulacak. Sanırım onları tanıyanlar için bu habere yorum yapmaya gerek yok. Meldhau olağanüstü müzik serüvenine devam ediyor. [email protected] Müzeyyen Senar sahnelere veda ediyor... Güçlü bir sesin ağzından, güzel bir yorumla dinlediğimiz Türk Sanat Müziğine, bir de rakı eşlik ederse, değmeyin keyfimize. Sepetçiler Kasrı’nda, 5 Eylül Salı akşamı ‘Kulüp Rakı ile Taş Plak Gecesi’nde biraz keyifleneceğiz ama biraz da hüzünleneceğiz. Çünkü Klasik Türk müziği yorumcularımızdan Müzeyyen Senar, sahnelere veda edeceği gecede, o güçlü sesi ve müthiş yorumuyla bize müzik dolu bir gece yaşatacak. 1919 Bursa doğumlu Senar, Müzik eğitimine Anadolu Musiki Cemiyeti’nde, kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun Bey ve udi Hayriye Hanım gözetiminde başladı. Zaman geçtikçe Senar’ın sesinin ve yeteneğinin farkına varan hafız Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Lemi Atlı ve Mustafa Nafiz Irmak gibi devrin önemli üstatları da ona dersler verdi ve sevilen şarkıların yanı sıra, kendi bestelerini de öğretip söylemesine yardımcı oldu. Senar, sonraları İstanbul Radyosu’nda şarkı söylemeye ve zamanın ünlü gazinolarında sahneye ŞİRİN GÜVEN Müzeyyan Senar’ın Harika Plak’tan çıkan “Ölürsem Yazıktır” albümü EMI tarafından yeniden piyasaya sürüldü. çıkmaya başladı. Atatürk’ün de ilgisini çeken sanatçı, birçok kez özel meclislerinde de şarkı söyledi. 1938 yılında Ankara Radyosu’nun ilk yayınına katıldı ve 1941 yılına kadar radyo aracılığıyla sevenleriyle buluşmayı sürdürdü. Müzeyyen Senar düzenli olarak sahneye çıkmayı 1983 yılında İstanbul Bebek Gazinasu’nda verdiği son konserle bıraktı. Sonraları, nadiren, özel zamanlarda konser verdi. En son iki yıl önce Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sahneye çıktı. Sanatçı, 5 Eylül gecesi vereceği konser ile yüzlerce çalışmasını geride bırakarak sahnelere bir daha çıkmamak üzere veda edecek. ‘Kulüp Rakı’ sponsorluğunda düzenlenecek gecede, saat 20.00’de yapılacak kokteylin ardından saat 20.30’da yemek ve fasıl başlayacak. Bizler, rakılarımızı mezelerimiz eşliğinde yudumlarken, saat 22.00 sularında da Müzeyyen Senar, o eşsiz sesiyle şarkılar seslendirecek. Rakı kadehlerinizi tokuştururken, şimdiye kadar hem taş plakları, hem kasetleri, hem de cd’leri çıkmış Müzeyyen Senar’ın ağzından ‘Ormancı da, gelir gelmez yıkar masayı, laf anlamaz ormancı çekmiş kafayı, aman ormancı canım Ormancı, köyümüze getirdin yoktan bir acı’yı dinlenemenin keyfi bir başka olacak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle