Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 13 YALÇIN PEKŞEN Dr. Mehmet Öz’ün kahvaltı daveti ve dehşeti... Seçimler yaklaşırken (daha yıl var ama) herkes ‘kendi kendine başbakan’ olmaya başladı. Aslında neden olmasın? Önceki örneklere bakılırsa ülkemizi yönetmek dünyanın en kolay işi. Yeter ki seçil, bir kere. Seçildikten sonra atlayacaksın uçağına dünyanın dört bir yanını gezeceksin. Ziyaret ettiğin ülkelerin devlet adamlarıyla el işaretleriyle anlaşacaksın. Ülkede işler kendi kendine yürüyecek. IMF ekonomiyi, AB sosyal, laik hukuk düzenini, ABD komşularımızla ilişkilerimizi düzenleyecek. Ve sonuçta ortaya sık sık ekonomik krize giren, işsizliğin had safhada olduğu, sağlık ve eğitimin sorunlara yol açtığı, komşularıyla başı dertten kurtulamayan bir ülke çıkacak. Hatta böyle söylersek seçilmiş başbakanlara haksızlık olabilir. Çünkü işler kendi kendine bırakılsa, belki bir başbakan tarafından yönetilmesinden daha iyi yürüyebilir. Böylece sen maaş, yolluk, zırhlı araç, helikopter, uçak, itibar, şirket ortaklığı, eşe dosta ihale derken parmakla gösterilen bir başbakan bile olabilirsin. Neden dersen, senden öncekiler daha iyisini yapamadı da ondan, Hatta senin gelişine, belki de senden öncekilerin beceriksizlikleri sebep oldu. Hal böyle olunca herkes bu işe talip oldu. Son olarak Mesut Yılmaz da, Yüce Divan’da yargılandığı ‘ihaleye fesat karıştırma’ suçu, ‘görevi kötüye kullanma’ya çevrilip Rahşan Affı gereği davası düşünce Ben de ülkeyi yönetmeye talibim, diye ortaya çıktı. Son derece mantıklı.. Bence de ülkede işler ‘ihaleye fesat karıştıranlar’ yerine, görevini kötüye kullananlar tarafından yönetilse belki daha iyi yürür. Fakat bütün başbakan adaylarının ve ‘görevini kötüye kullanan’ Mesut Yılmaz’ın unuttuğu bir şey var. Türk milletinin sağduyusu ve yiyecekiçecek torbası Onlar sizin hangi suçları işlediğinizi bilmez ve görevi kötüye kullanıp kullanmadığınıza aldırmaz. Seçim zamanı geldiğinde, sağduyularıyla evin kapısına torba torba yiyecekiçecek taşıyanlara oylarını verirler. AKP’liler henüz iktidarda değilken ve ülkenin bütün kaynakları ellerinde değilken, bu işi başarıyla yürüterek oyların çoğunu aldılar. Büyük olasılıkla şimdi iktidar olanaklarıyla, görevlerini kötüye kullananları rahat rahat geride bırakacaklar. konusuna bir açıklık getirmek üzere, Yeniköy’deki yalısında bir kahvaltı sofrası hazırlattı ve neredeyse tüm basını davet etti. (Parantez içinde: Doktorun Türkiye’ye tatile geldiği söyleniyor ama bizim fulltime çalışan yerli doktorlarımızdan bile fazla çalıştığı görülüyor. Bu durum insanlarda ‘Dr.Öz’ün buradaki yaşantısı tatil ise, acaba New York’ta nasıl yaşıyor? kuşkuları yaratıyor. Dedikodu meraklıları ise internet sitelerinde Dr. Öz’ün tatile gelmediği, hastanesine müşteri bulmak için TV ve gazeteleri kullandığını yazıp çiziyorlar ki, biz bu düşüncelere katılmıyoruz) Dr. Öz’ün davetine boğazına düşkün ne kadar muhabir varsa koştu; ama yanlış anlaşılmasın; kahvaltı yapmak amacıyla değil, nasıl kahvaltı yapılacağını öğrenmek amacıyla... Sumo güreşçilerine benzeyen fakat Japon asıllı olmayan muhabirlerimiz Acaba bu göbeği nasıl eritebiliriz usta, bakalım Dr. Mehmet Öz ne diyor bu hususta? düşüncesiyle soluğu yalıda aldılar. Ne var ki, doktor Öz’ün kahvaltı sofrası, pek öyle iştah acıcı bir sofra olmayıp, boğazına düşkünler için adeta dehşet saçıcı bulundu. Dr.’un en sevdiği kahvaltı malzemelerinden başlarsak... Birkaç diş deve sarımsağı (en irisinden) ile tatlandırılmış yoğurtlu semizotu, baklalı enginar, barbunya fasulyesi ve ayşe kadın fasulyesi, yoğurt, 12 ceviz, birkaç fındık, üzüm suyu ve meyva olarak domates... Dr. Öz bunlardan başka sabah kahvaltısında balık yemeyi de öneriyordu sağlıklı kalmak isteyenlere. Bir örnek olsun diye veriyorum: dostumuz Savaş Ay da mikrofonunu kapmış, Dr. Mehmet Öz’ün muhabbetinden, XXL gömleğinin örtemediği vücudunu standart ölçülere indirecek bir çare kapmaya gelmişti.. Fakat hazır cevap arkadaşımızın, Dr. Mehmet Öz’ün kahvaltı sofrasını görünce nutku tutuldu (konuşamadı) ve ‘Bu nasıl kahvaltı?’ anlamına gelebilecek biriki mimik yapmakla yetindi. Daha sonra çıktıkları motor gezisinde Dr.’un bileğini bükmeye kalktı. Büyük olasılıkla hem kahvaltı sofrasını protesto etmek, hem de ünlü doktora Türk kahvaltısının gücünü göstermek istiyordu. Dr. Öz’ün reçetesinden anladığımıza göre sağlıklı yaşamak pek kolay değildi. Hele salt yeşilliklerden oluşan içkisiz, öğle ve akşam yemekleri de düşünülürse insanın sağlıklı yaşaması için yemeiçme zevkinden fedakarlık, kahvaltıdan feragat etmesi , tatsıztuzsuz bir ömür tüketmesi gerekiyordu. Şen’lik S ahne tozu ahne tozu ahne tozu Resimler İstanbul’u anlatıyor Prof. Dr. ÜMRAN BULUT Sıkı bir çalışmayı yeğlediler. Bir sergi var Devlet Biri, otobüsün arkasında o sıkışıp kalmış Güzel Sanatlar yaşlı kadını ve kadının gördüklerini, belki de Galeri’sinde ‘İstanbul’un hayallerini; biri siyahtan beyaza, beyazdan Resmi’ isimli; Marmara siyaha karışık, ancak durmaksızın yol alan Üniversitesi, Atatürk şehirleşmeyi; biri İstanbul’un dilberlerini, Eğitim Fakültesi, Güzel nataşalarını ve gece hayatının tükenmez Sanatlar Eğitimi Bölümü öğrencilerinin çirkinliklerini ele aldı. Tam tersini düşünen ‘iş’lerinden oluşan. 21 haziranda açıldı. de var. O, eski İstanbul hanımının resmini RR1 Atelyesi’ndekiler bu tarz bir çalışmayı yaptı. Ya, çatılara, bina cephelerine geçen sene de (mezuniyet öncesinde) düşüncesizce takılıveren çanak antenlere ne gerçekleştirmiş, sanatçı eğitimci olabilmenin demeli? Nasıl da keyfini tatmışlardı. futursuzca göz Artık fikirleri, sanatları, kirlenmesine neden üretimleriyle var oluyorlar. Nasıl da olabileceklerini iyice istedikleri yayınları anlamış, öyle yaygınlaştırıyorlar. ayrılmışlardı okuldan. ‘‘Peki, ‘kimlik Bu sergilerine bunalımı’ deyince hazırlanmaları bir sene bu şehir gelmiyor öncesine gidiyor. Mimar mu akla?’’ dedi Sinan Güzel Sanatlar diğerlerinden bir Üniversitesi’nden Prof. kaçı. İstanbul Dr. Mehmet Mahir, halkını kıtalar arası Marmara taşıyan vapurlarda Üniversitesi’nden Prof. başkasının Dr. Erol Bulut ve benim okumakta olduğu sürdürdüğümüz hocagazetenin içine öğrenci, arkadaşpaydaş giren o bilmiş bağlantılı sistem, onların kentliyi hatırlayın, akademik ya da modern Serap Gürdamar’a ait ‘Çanağa Düşenler’ farklı mı sizce düşünüp bazen natüralist isimli resim, tuval üzerine yağlıboya. doğudan henüz bazen de kavramsal gelmiş birinden?... ‘iş’ler üretmelerine Hepsini bu sergide göreceksiniz. Ve birgün zemin hazırladı. Kendilerini özgürce ifade Yıldız Yokuşu’ndan aşağıya doğru inerken edebildiler, riske girmekten çekinmediler. şehri yağmalayanları düşünüp orta refujda Düşündüklerini sunma çabasıyla tekniklerini gördüğünüz özenli çicek yetiştirmelerinden geliştirdiler. Tuali, yağlıboyayı, pasteli, kolajı, bile nefret edebileceksiniz. Nerede tarihi asamblajı, enstalasyonu, digital baskıyı, doku, nerede çağdaş kent, niye insanların nesneyi kullandılar. yüzleri hep yorgun, hep kirli diye ‘İstanbul’un Resmi’ni yapmak çok kolay; sıkılacaksınız. Neyse, ben böyle Kızkulesi, Galata Kulesi demediler. Bu şehri, söylemeyeyim, en iyisi siz gidin sergiyi yaşadıkları bu şehri adeta elekten geçirip görün. Sergi 5 Temmuz’a kadar açık. önemsediklerini sunabilmeyi amaçladılar. Ahmet Doksanoğlu’na ait ‘Gazete Okuyan’ adlı resim, tuval üzerine yağlıboya, kolaj. ? ‘Pir Sultan Abdal’ Yunus Emre’de Erol Toy’un yazdığı Aytekin Özen’in yönettiği ‘Pir Sultan Abdal’ adlı oyun bugün ve yarın Bakırköy Belediye Tiyatroları Yunus Emre Sahnesi’nde. Oyun, rüşvetçi kadıların, yobaz müftülerin elinde yargının ve dinin sömürü aracına dönüştüğü bir zamanda, 16. yüzyılda geçiyor. Sahnenin ortasında, insanların sorunlarının konuşulduğu, siyasetin yapıldığı yuvarlak bir alan var. Bu yönetmenin biraz bizim geleneksel tarzımız ‘Ortaoyunu’ndan beslendiğinin ve açık biçim yanından yararlandığını gösteriyor. Kostüm tasarımını Gönül Sipahiğlu’nun yaptığı oyunda anlatıcı ozan olarak Sadık Gürbüz’de yer alıyor. ? Karagöz ile Hacivat Akbank’ta Gelenekselleşen Türk temaşa sanatının son yaşayan örneklerini sergileyen Tacettin Diker Karagöz ve Kukla Tiyatrosu’nu bugün saat 11.00’de Akbank Sanat’ta sahneliyor. (0 212 252 35 0001, 7 yaş ve üstü giriş yapabilir. Bilet tam 6, öğrenci 3 YTL) HAFTA SONU 13 CMYK Kendi kendine Başbakan olmak Columbia Tıp Merkezi doktoru Mehmet Öz tüm kitaplarında ve konuşmalarında kahvaltının önemine büyük bir paragraf açmakta ve insanları şu sözlerle uyarmaktadır: Aman, sabah kahvaltınızı yapmadan (kendi deyişiyle ‘almadan’) sakın işe başlamayın. Sağlıklı bir vücudun en önemli ihtiyacı kahvaltıdır. Doktor Öz, bütün dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği değerli bir tıp adamıdır. Sözlerinde herhalde hiçbir yanlışlık yoktur. Ancak ‘kahvaltı’ denince, bizim aklımıza gelenle, doktorun aklına gelenler arasında dağlar kadar demeyeyim ama yüksek tepeler kadar fark vardır. Hele Anadolu’da yaşayan halkımız için kahvaltı denince ilk akla gelen ‘Van kahvaltısı’ düzenidir ki, tadından yenmez, fakat yürek (kalp) dayanmaz. Şöyle bir yemeiçme adabını içerir: Bol tereyağında kızarmış çift sarılı 4 adet yumurta, kaymak ve bal, her çeşit peynir, özellikle salt yağdan müteşekkil otlu peynire ilaveten yarı yarıya acı biber katılmış sucuk, süt ve süt ürünleri ile her çeşit undan yapılmış ekmek ve poğaça çeşitleri... Büyük kentlerde ise Van kahvaltısının ağır kaçacağı düşüncesiyle hazırlanan hafifletilmiş kahvaltılarda ise yumurta, sucuk ve salamın yanında sadece yağbal ve peynir çeşitleri düşünülür. Sağlığına düşkün ailelerde bile kimsenin aklına sabah kahvaltısında yağreçel, peynir ve sucuğu eksik etmek gelmez. Doktor Mehmet Öz bu gelişinde defalarca yinelediği ‘kahvaltının önemi’ Mehmet Öz