22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 YALÇIN PEKŞEN Bilgisayarın tarihi ve Bill Gates Konserve icat edilmeden 5 asır önce doldurduğu defterlerinde, konserve açacağına benzer bir alet çizdiği ileri sürülen Leonardo da Vinci Usta’nın aklından geçmiş olabilir ama bilgisayarın icadı fazla eski değil. 1940’lı yıllarda ilk ortaya çıkışında bu kadar yaygınlaşabileceğini tahmin etmek dahi olası değildi. Zira Pennsylvania Üniversitesi kampusuna kurulan ilk bilgisayar ancak 2 dönüm arazi üzerine yerleştirilebilmiş olup, sıradan bir ilkokul çocuğunun kafadan cevaplayabileceği 4 işlem problemlerini zar zor çözebilmekteydi. 1970’li yıllarda ülkemizde ilk kez bankalarda kullanılmaya başlandığında, bu satırların yazarı, hesabı olan bankada yaklaşık TIR büyüklüğündeki bilgisayarı gördüğünde, bu ölçüde nasıl küçültülebildiğine hayret etmişti. Bilgisayarla birlikte doğan ve henüz 20’li, 30’lu yaşlarını yaşayan gençler insanlık tarihinin bilinen son 5000 yılının bilgisayarsız nasıl geçebildiğini asla tahmin edemezler. Bilgisayarlar olmadan bankalarda işlemler nasıl yürürdü? Yazılar nasıl yazılırdı, kitaplar gazeteler nasıl basılırdı? Hesaplar nasıl yapılırdı? Bugün bilgisayarla bile işlerin içinden çıkamayan devlet daireleri, vergi daireleri nasıl çalışırdı? Şirketler nasıl vergi kaçırırdı?. Herhangi bir bilgi nasıl bulunurdu? Bankalarda bulunan mevzuat şifreleri kırılmadan nasıl ‘hack’lanırdı? Millet birbirine eposta göndermeden nasıl dayanırdı? Kısaca nasıl yaşanırdı, akıl alacak gibi değil. Bilgisayar denince akla ister istemez Bill Gates’in adı geliyor. Bir rivayete göre bugün her bilgisayar sahibi, bilgisayarda bir ‘pencere’yi tıkladığında kendisine çeyrek cent ödüyor. O yüzden dünyanın en zengin ve en akıllı adamı 50 milyar dolarlık kişisel bir servetin sahibi olduğu gibi yıllık net kazancı 2 milyar dolar civarındadır. Bu hesaba göre her gece uykuda geçirdiği 8 saat boyunca cebine net 1 milyon 840 bin dolar girmektedir. Bu şahsın adının Türkçede şaşırtıcı şekilde ‘bilgisayar’ı andırması ise sadece bir rastlantıdır. ‘Bir anlamda dünyanın en akıllı adamı’ sayılan Gates’in saf bir tarafı olduğu da söyleniyor. Bilgisayar dışındaki dünya hakkında en ufak bir bilgisi olmadığı söyleniyor. Aşağıdaki fıkra bunun bir işareti? Ünlü Amerikalı basketbol yıldızı Shaque O’Neil, Bill Gates, George Bush, Dalai Lama ve genç bir öğrenci aynı uçakta yol almaktadırlar. Kaptan pilotun anonsu duyulur: Beyler, size bir kötü, bir iyi haberim var. Kötü haber: uçağımız düşmek üzere. İyi haber ise uçakta 5 paraşüt var, fakat biz 6 kişiyiz. Ben kaptan pilot olduğum için paraşütüm sırtımda ve atlıyorum. George Bush paraşütlerden birini giyerken Arkadaşlar, ben hem ABD’yi, hem dünyayı yönetiyorum, o yüzden çok önemli biriyim. Kusura bakmayın, paraşatün birini alıyorum, der ve atlar. Shaque O’Neil: ‘Ben de, der, dünyanın en iyi basketbolcusuyum, hayranlarım beni bekler. O yüzden ben de bir paraşütü hak ediyorum.’ Sıra Bill Gates’e geldiğinde şöyle konuşur: ‘Ben de, dünyanın en akıllı adamı olduğum için dünya için gerekliyim. Kusura bakmayın, ben de atlıyorum.’ Dalai Lama ile genç öğrenci başbaşa kalırlar. Sözü Dalai Lama alır: Evladım, der, ben yeterince yaşadım. Ölsem bile yerime hemen yeni bir Dalai Lama bulunur. Oysa senin önünde uzun bir yaşam var. Son paraşütü sen al... Buna hiç gerek yok diye karşılık verir genç öğrenci. Aslında geriye iki paraşüt kaldı. Çünkü dünyanın en akıllı adamı paraşüt diye benim sırt çantamı aldı. Şen’lik Bill Gates ‘Beyza’nın Kadınları’nın 4 kadını Demet Evgar, ‘Erkeklere göstermek lazım’ diyor Kendi filminin kahramanı ZUHAL AYTOLUN Saçında ilk beyazı yakaladığı gün konuştuk Demet Evgar’la. ‘‘Çok acaip oldum. Büyüdüğümü hissettim’’ diyor 27 yaşındaki genç oyuncu. Yaşama hep ‘mutlu’ tarafından bakmaya çalışmış, tabi ‘saçmalama hakkını da’ kullanarak. 10 yıldır oyunculuk hayatının içinde olan Demet Evgar’ı daha çok ‘Banyo’ ve ‘Beyza’nın Kadınları’ ile tanıdık. Bir insanın içinde 4 değil 44 karakterin de olabileceğini gösterdi bize. Evgar’la ‘kendinden yola çıkarak kendine sığınma hali’ dediği oyunculuğu ve yeni projeleri hakkında söyleştik. İki uzun metraj çalışmanız var. Biri ‘Banyo’ diğeri de ‘Beyza’nın Kadınları’. İkiside Mustafa Altıoklar projesi. Altıoklar sizi keşfetti diyebilir miyiz? .Evet aynen, elimden tuttu benim. Elinde iki proje vardı zaten, ardarda çalıştık birlikte. Bu kadar zamanda ancak iki film sığardı yoksa inatla sadece Altıoklar’la çalışma gibi bir takıntım yok. Tanıştığımızdan bu yana zaten iki tane film çekecek zamanım vardı, onları çektik. ‘Beyza’nın Kadınları’nda 4 farklı karakteri canlandırdınız. Hemde ani ruh değişimleriyle, bir kadından başka bir kadına geçtiniz. Ne hissettiniz bu karakterleri canlandırırken? .Bu benim işim. Yani her zaman alışveriş yaptığın bir bakkal dükkanına gidip ‘ya bu dükkanı nasıl işletiyorsun’ demek gibi birşey olurdu bu. Ben işimi yapıyorum ve beğenilerek izleniyorsam ne mutlu bana. Sonuçta bu çok kişisel bir yolculuk, içten gelen bir şey, eğitimle gözlemle harmanlamak gerekiyor tabi. Oyunculuk, kendinden yola çıkarak kendine sığınma halidir. O karakterin gözünden bakabildiğiniz anda o karakter oluyorsunuz. Altıoklar’la yeni bir proje var mı? .Evet var. başka yönetmenlerle de projeler var. Konuşuyoruz. Aynı zamanda tiyatroda güzel işler var. Kenter Tiyatrosu’nun taze kanlarıyla çok güzel iki oyunla geleceğiz yeni sezonda. Eski demirbaşlarla birlikte güzel bir harman seyredecek izleyiciler. Tiyatro tek başına yapılabilecek bir iş değil ancak iyi bir ekiple çok iyi işler çıkarabilirsin. Kenter Tiyatrosu’nda çok iyi bir ekibimiz var. Çok taze, çok yeni bir kadromuz var. 0 Çatalhöyük örneği edat Nedim Tör müzesinde (İstiklal Caddesi No:285) Yapı Kredi bankası tarafından Çatalhöyük sergisi açıldı. 20 ağustosa kadar sürecek, görmenizi öneririm. Malum, ilk insanlar ‘nerede sabah, orada akşam, ertesi gün yola devam’ denebilecek bir tarzda yaşıyorlardı. Bu yüzden avcıtoplayıcı atalarımız milyonlarca yıl boyunca doğru dürüst bir kent kuramadılar. Göçebelikten yerleşime uzanan ilk toplu konut alanı ise İ.Ö. 9000’lı yıllarda kurulan Çatalhöyük’tür ve ne mutlu rastlantı ki, bizim topraklarımız üzerindedir. Günümüz ölçüleriyle alanı 2025 odalı bir konağın arazisinden daha büyük değildir. Fakat asıl önemlisi insanlara bir durup düşünme imkanı tanımış olmasıdır. Sonradan bizimle karışmış olma olasılıkları yüksek olan Çatalhöyüklüler, herhalde köyün kahvehane işlevi gören bir odasında toplandıklarında, Biz bu dünyaya dolaşmaya mı geldik birader? muhabbeti almış yürümüş olmalı. Sonra başka örnekler de görülmeye başlandı. İsa Öncesi dönemde, büyük bir kentin nüfusu 10 bini aşmıyordu. Yakın dönemlere kadar nüfusu 50 bine kadar artmış olan kentler için ‘Maşallah’, 100 bine yaklaşanlara ‘Aman Allah’, birkaç milyona ulaşanlara ‘Yandım Allah’ deniliyordu. İstanbul gibi 15 milyona dayananlara ise, bildiğiniz gibi artık ‘Mazallah’ deniliyor. Taksilere kara kutu V çaklar için icat edilen kara kutuların bir benzeri ülkemizde taksilere de takılacak. Aygıt kapı açıldığı anda girenlerin fotoğraflarını çekiyor. Bir olay meydana gelirse suçlular fotoğraflarından saptanıyor. Güzel fikir; zaten bizim taksilerimiz için söylenen ‘alçaktan uçtukları’dır. Yani kara kutu yakışır, güzel durur, mucitlerine iyi para kazandırır ama işe yarar mı orası ayrı bir konu. Ben şimdiden uyarmak istiyorum. Kara kutu büyük olasılıkla kapı açılınca içeri girenleri fotoğraflayacak. Sonra konuşma şöyle sürebilir: Şoför kardeş hasılat iyi mi? Çok şükür fena değil. Karnımızı doyuruyor. Sen karnını doyurabiliyorsun ama bizim ne içki paramız var, ne de esrareroin. Allahtan reva mı? Allah size de para versin. Sen de bize biraz destek çıksan fena mı olur? Nasıl olsa o paralar işine yaramayacak. Biraz sonra öteki tarafa gidiyorsun. Arkadaşlar dikkatinizi çekerim, araçta kara kutu var.. Fotoğraflarınız çekildi, yakalanırsınız. Bizi düşündüğün için sağ ol ama onu da düşündük. Kara kutuyu ve içindeki fotoğrafları anı olarak yanımızda götüreceğiz. Kara kutular hazırlanırken, bu olasılık düşünüldü mü acaba? U Doğurma isteği duyuyorum Ailenize çok bağlı olduğunuzu biliyoruz. .Evet. Ailede birbirimize çok bağlıyız ama bağımlı değiliz. Bu çok önemli birşey. Aile olmak ve çocuklarını özgür kılabilmek önemli. Aile kavramı sizin için çok önemli. Peki aile kurmak? .Hemde nasıl önemli. Anne ve çocukları görünce içim gidiyor. O kadar çok istiyorum ki bir aile kurabilmeyi. Yolda bir çocuk gördüğümde damarlarım çekiliyor. Çok büyük bir doğurma isteği oluyor içimde. Evliliğin size engel olacağını düşünüyor musunuz? .Yüzde yüz birşeye inanırsan hiç birşey engellemez. Bir şeye gerçekten inanmak gerekiyor. Engelleyeceğine inanırsan da çok güzel engeller. Ya tercih ettiğiniz erkeğin yapısı? .Ona göre birine inanacaksın zaten aksi halde erkek çok ama koca yok. Ufuk Özkan’la 7 senelik bir birliktelik yaşadık ama bitti. Miadımız bu kadardı. 7 yıl çok güzel bir aşk yaşadık ama hayat bizi bir anda böyle bir yere getirdi. Kader gözyaşı gibi aktığı yere gidiyor. Onu buraya akıtayım diye bir tercih yapamıyorsun. Herkesin kaderi çok güzel olabilir, yeterki fark etsin. Fark etmek yetmiyor çabalamakta gerekiyor. .Farkettiğin zaman zaten gerekeni yapıyorsun. Çabalamıyorsan zaten birşeyi farketmemişsindir. Siz de içinizdeki oyunculuğu farkettiniz. .Annemler beni 4 yaşından itibaren böyle yetiştirdi. Önce onlar farketti. Gerçi daha sonra ben oyuncu olmak istediğimde ‘Hayır’ dediler. Ama geriye dönüp baktığımda gerçekten böyle yetiştim. Doğduğum andan itibaren bir filmin içine doğmuş gibiyim. Kendi filmimin kahraman olarak doğdum sanki. ‘Erkeklere konuşarak öğretemezsin. Göstereceksin’ demişsiniz. .İlişkilerde erkeklere göstermek gerekir. Bir şey söylersin söylemekle anlamaz, göstermen gerekir. Yani öğretmen öğrenci ilişkisi gibi. Bazen erkeklerin empati kurmasını sağlamak gerekiyor. Ama bu sadece erkeklere has bir durum da değil. Aslında kadınlar daha karmaşık. Bizim kıvrımlarımız daha farklı. O kadar başka boyutlarda düşünebiliyoruz ki bu erkekler için çok daha zor olabiliyor. Tabi kadından kadına, erkekten erkeğe de değişen bir durum bu, kesin ve net yorumlar yapılamaz. Çünkü bir insanın ilişkisi bile diğerinden farklı olabiliyor. Bir ilişkiden çıkarken başka bir kadın oluyorsunuz, o ilişkiden beslendiklerinizle eğer unutmuyorsanız ki unutmamak lazım. Çünkü insan hatırlamadıklarından da sorumlu. Meslekte hata olarak değerlendirdiğiniz şeyler var mı? .Ben hayata bir yol olarak bakıyorum. Hata diye birşey yok insan hayatında. Çünkü yaptığın şey bir bakıyorsun sana başka kapılar açmış, önemli olan o hatayı da farkında yapabilmek. Hatayı alabilmek çok önemli. Hata yaparsın farkında olmazsın, o anlamda geriye dönüp baktığımda ben yaptığım hataların çok farkındayım. Ve ben hayatımda hiç keşke demedim. Çünkü hata yaptığımın farkında olduğum için payıma düşeni aldım ve keşke demiyorum. Meslek hayatınızda buna verebileceğiniz bir örnek var mı? .İşle ilgili böyle bir durumum olmadı. Bu hayatın genelinde olan bi durum. 10 yıldır meslekteyim. Mesela bugün ilk defa saçımda bir beyaz yakaladım. Gerçekten çok acaip oldum. Hiç önemsemezken tuhaf bir duygu yaşadım. Büyüdüğümü hissettim.. HAFTA SONU 15 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle