Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 06 30/11/06 16:20 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 2 ARALIK 2006 CUMARTESİ Karaköy’den Rumelihisarı’na bir gezinti Prof. Dr. ÜMRAN BULUT Özenle saklanmış olduklarını hissettiren İstanbul fotoğraflarıyla nezih bir ortamda başbaşa kalmak bir rüya gibi. Oysa, bu günlerde, bu ortamı Pera Müzesi’nde yakalamak olası. XIX. yüzyıl ortalarında İstanbul’daki beğenilerin ve yaşamın karşısında ‘biz’ ya da ‘yabancı’ değerlendirmesini yapmak eğlendirici. Tanıdık camileri, iskeleleri bulmak hoş. “Ne kadar özel” deyivermekse işten bile değil. Konstantineyye’den İstanbul’a XIX. Yüzyıl Ortalarından XX.Yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları sergisinde Karaköy’den boğaza doğru uzanıp Rumelihisarı’na varılıyor. Geziye ister Tophane’de ister Arnavutköy’de ara verin, kıyılardan içlere oradan tepelere çıkarak sokak sokak dolaşılıyor. Yaşlısıyla genciyle buluşmak, onlarla konuşmakla tarihle yüzleşiliyor. Fotoğraflar karşısında “Acaba hangi sokak, hangi kıyı?” sorularıyla İstanbullu olmanın gururuyla doluyorsunuz. İstanbul değişse de denizlere süzülen kıyıları, hafifçe salınan tepeleri, güneşi, rüzgarıyla gönlünüzü çoktan fethetmiş bir aşık misali kent diye düşünüyorsunuz. Yerleşim yerlerini yadırgayıp “sokaklar ne kadar boşmuş” demeniz pek mümkün. Geçmişteki yaşantıların hüznünü ve sevincini aynı anda duyumsamanızsa sanki bir film izlercesine kendiliğinden gelişiyor ve sizi sarıyor. Kıyıya demir atmış kayıklardan birine binmeye heves ettinizde siz de Pierre Loti’nin Aziyade’ye olan aşkından söz edeceksiniz. Kuşkusuz o cazibeye eklenen bir başka görüntü de dalyanlar, balıkçı tekneleri olacak. O kadar çoklarmış ki! Şaşıracaksınız. Biraz salaş biraz yetersiz donanımda olduklarını inkar etmeyelim, ancak satış yapar halleri iştahınızı kabartacak güçte, alımlılıkta. Bakın sanki bir balıkçı size bugünkü gibi sesleniyor; balıklarının tazeliğinden dem vuruyor. İşte bu fotoğraf karesinde de duygulandınız. Bir öncekinde yaptığınız gibi ona da yanaşıp daha ayrıntılı görmeyi yeğliyorsunuz. İstanbul değil mi, sizi içine alıveriyor hemencecik… Birden Bebek sırtlarını, inişli çıkışlı yokuşları, küçük tepeciklerin oynar görüntüsünü yakalıyor, kıyıdan içlere ardından yükseklere uzanıp bulutlu bir İstanbul fotoğrafına bakarken bir kez daha “Ne güzel şehir şu İstanbul!” deyip tıpkı Orhan Veli, Yahya Kemal gibi etkilendiğinizi saklayamıyorsunuz. Sergi Pera’da, Pera Müzesi’nde İstanbul konulu ve sade bir şıklıkta hazırlanmış. Çarpıcı olduğu kadar duygulu bir hava solutuyor. Semtlerin özelliklerini anlatan yazılarda kullanılan mavi fon, duvarların bejimsi açık grisiyle uyum içinde. Gözü yormayan bu birliktelikte bir İstanbul hanımefendisinin terbiyesini, endamını buluyorsunuz. Eski İstanbul şarkılarını duyduğunuzu hayal edip ayrıntılardan kaçınılmadan hazırlanmış olan haritalarla fotoğrafları belleğinize iyice yerleştiriyorsunuz. Pascal Sébah, James Robertson, Guillaume, Bogos Tarkulyan, Abdullah ve Gülmez Kardeşler gibi dönemin ünlü fotoğraf ustalarını tanıdığınız sergide, fotoğraf makinelerini, kullanılan malzemeleri ortaya çıkaracak açık ve akılcı düzen sizi adeta büyülüyor. Şimdi de bugünkü İstanbul fotoğraflarının sergileneceğini düşünün. Acaba salonlar için neler, nasıl bir düzen, hangi renkler kullanılırdı? İşe yoğunlaştığınızda yaşantıların farklılığı, kalabalıklar, genellikle çığrından çıkmış olaylardan, ilişkilerden bir kez daha yılgın düşebilirsiniz. Yok yok moralinizi bozmayınız. Bugün İstanbul’da yaşamak eskiyle bağdaştırılmamalı. Burası artık bir megapol! O günleri hissedebilmek isterseniz Mimar Dr. Sinan Genim’in özenle ve yoğun bir çalışmayla hazırladığı kitabını edinin, bu tek çare… Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, “Mark Raidpere” 8 Kasım – 9 Aralık, İstiklal Caddesi, No: 276, Beyoğlu/ İstanbul, Tel: 0212 293 23 61, SalıÇarşambaPerşembe: 13.0020.00, CumaCumartesi:13.0022.00 sergi Anadolu Mimarisi’nde Taş İşçiliği YapıEndüstri Merkezi ve İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) işbirliği ile düzenlenen sergilerin onüçüncüsü olan Firdevs Sayılan’ın Anadolu mimarisinde, antik dönem uygarlıklarından başlayarak, Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemi ile Osmanlılar’dan günümüze kalan yapıları fotoğrafladığı “Anadolu Mimarisinde Taş İşçiliği” isimli sergisi YapıEndüstri Merkezi Sergi Holü’nde 15 Aralık tarihine dek görülebilir. Beden mi iyi anlatır, yoksa dil mi? ESRA ALİÇAVUŞOĞLU 51. Uluslararası Venedik Bienali’nde sergilenen kimi yapıtlar, şu günlerde, iki farklı koldan İstanbul’da boy gösteriyor. İlki hepimizin malumu İstanbul Modern’deki “Venedikİstanbul” sergisi... İkincisi ise, Garanti Platform Güncel Sanat Merkezi’nde sessiz sedasız açılışı gerçekleştirilen Mark Raidpere’nin videolarını içeren sergi... Geçen yıl Venedik’te Estonya’yı temsil eden ve çok sayıda eleştirmen tarafından bienalin en başarılı, en dikkat çekici çalışmalarından biri olarak nitelendirilen Mark Raidpere’nin yapıtlarını şu günlerde İstanbul’da da izleyebilmek gerçekten büyük bir şans. “10 Adam” ve “Netlik Kaydırma” başlıklı çalışmalarını daha önce Venedik’te sergileyen sanatçı, ilk kez İstanbul’da izleyici karşısına çıkan “Andrey/Andris” videosuyla da ilgi çekiyor. 1990’ların ikinci yarısında moda fotoğrafları ile tanınan Mark Raidpere, 1997’de gerçekleştirdiği ilk sergisi “İO” ile güncel sanatın gelecek vaad eden sanatçılarından biri olacağının sinyallerini vermiş; özellikle çıplak otoportre fotoğrafları ile dikkatleri üzerine toplamıştı. Raidpere’nin Platform’daki üç videosu da, uzun zamandır izlemeyi umduğumuz nitelikli, çarpıcı ve bir o kadar da derinlikli yapıtlar olmaları nedeniyle öne çıkıyor. Kabaca, insan davranışları ve psikolojisi üzerine odaklanan videolar olarak tanımlayabileceğimiz bu çalışmaların belki de en can alıcı özelliği, oldukça sıradan davranış biçimlerini görünür kılarken aslında hemen herkese ait duygusal ve psikolojik saptamalarda bulunması. Sanatçının çoğu kez kendini ve ailesini kullanarak gerçekleştirdiği videoların bir diğer çarpıcı yanı ise, tamamen kurgulanmış olmalarına karşın “sahici”, belgesel taraflarının yoğun olarak hissedilmesi... Panoramik Bir Rüya Fotoğraf ve reklamcılık dünyasının yakından tanıdığı fotoğraf sanatçısı Tamer Hartevioğlu’nun yeni sergisi, “Panoramik Bir Rüya: Paris” adıyla 05 Aralık 2006–13 Ocak 2007 tarihleri arasında İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluşacak. Birçok ulusal ve uluslararası ödüle sahip olan Tamer Hartevioğlu, yeni sergisinde çok farklı formatta, özel ekipman ve tekniklerle çektiği 360 derecelik panoramik fotoğraflarıyla karşımıza çıkıyor. Tamer Hartevioğlu, boyutları kimi zaman 3 metreye yaklaşan dev fotoğrafların baskısında kağıt yerine tuval kullanmış. YALANSIZ VÜCUT DİLİ Platform’da sergilenen videolardan ilki “10 Adam” adını taşıyor ve Estonya’daki Tartu cezaevinde ağır cezaya çarptırılmış kişileri ekrana getiriyor. Bozuk bir müzik kutusu melodisi eşliğinde gösterilen videoda, mahkumlardan kendilerini sözel olarak değil salt vücut dilleri ile ifade etmeleri isteniyor. Ortaya gerçekten de çok çarpıcı ama bir o kadar da “insani” davranış biçimlerini içeren tabloların çıktığını söylemek gerek. Belki de; profesyonel olarak vücut dilini kullanmayı öğrenmemiş bir kişinin en kendi, en yalansız olduğu an bir kameranın varlığına karşın vücuduyla kendini ifade etmeye çalışması. Hangi suçla cezaevine girdiğine ilişkin herhangi bir bilginin verilmediği bu çalışmada, kimi mahkum vücudundaki dövmeleri izleyiciye yönelterek bunu bir ifade aracı, dil olarak ortaya koyuyor; kimi, birileri tarafından gözetleneceğinin farkındalığında kameraya utangaç bir bakış atıyor; kimi ise vücudunun erkeksiliğini bir kez daha Mark Raidpere aracılığıyla bize gösterme yolunu seçiyor. Bireyin hikayesini değil, içinde bulunduğu duygusal gerçekliği ortaya çıkarmaya yönelik bu çalışma, bir bakıma, izleyiciye eşduyum (empati) kurma fırsatı da sunuyor. Raidpere’nin belki de tüm işlerinde alt katmanda yatan ve sahiciliğini de buradan aldığını düşündürten eşduyum hissettirmedeki yeteneği annesi ile kamera karşısına geçtiği “Netlik Kaydırma” işinde de görülüyor. İzleyicinin dikkatinin herhangi bir yöne kaymasına izin vermeyen, oldukça sade bir platformda kurgulanan bu çalışmanın en çarpıcı tarafı ise, kurgulanmış bir atmosfer yaratılmasına karşın sürecin birden bire gerçeğe, otobiyografik bir yöne doğru kayması. Bu çalışmada, gerçeğin yoğun olarak duyumsandığı otobiyografi ile kurgunun hakim bulunduğu otoportre mantığı arasında gidip geliyor Raidpere. Ama en önemlisi kendi kendine analizin sınırlarına, iç çözülmelerine izleyiciyi de dahil ediyor ve anneçocuk arasındaki evrensel bir diyalog zorluğunu yine izleyiciye yansıtma yolunu seçiyor. Raidpere, kendilik analizini cümlelerin bütünlüğü ile değil tam tersi kurulamayan sözcükler ve anlatılamayan duygularla dile getiriyor. Oldukça yalın, karmaşık bir yapı içermeyen direkt anlık olana yönelen bu çalışmanın benzer yapısı “Andrey/Andris” işinde de ortaya konuyor. İnsan ilişkilerindeki anlık hisleri “kameraya” alan sanatçı, kurgu gibi gözüken hoş bir gerçekliği yine izleyiciyle paylaşıyor. Video, “bir seferlik karşılaşma, hayran olma ve ayrılma üzerine.” Mark Raidpere’nin videoları, otobiyografisini yapıtlarının sınırlarına dahil eden günümüz sanatçıları arasında sahiciliği ve kolektif özelliği ile hem öne çıkıyor, hem de derin bir gerçeklik içeriyor. Mutlaka izleyin! Sanatseverlere Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesi Sevgi Çağal, Amerika ve Paris’te gördüğü eğitimlerden sonra 1985 yılından bu yana çalışmalarına Türkiye’de devam etmekte olan Sevgi Çağal’ın resim ve heykellerinden oluşan sergi, 18.Enka Kültür ve Sanat Kış Etkinlikleri kapsamında, Enka Sanat Galerisi’nde 29 Aralık 2006 tarihine dek görülebilir. Tel: 0212 276 22 14 Dünya Nereye Gidiyor? İsrail’in insani yüzünü gösteriyorum Michel Kichka Belçika doğumlu, İsrailli bir karikatürist. Karikatürlere, çizgi romanlara ve mizah dergilerine çocukluğundan beri bayılıyormuş. 12 yaşında ilk karikatürünü çizdiğinde ileride bu işi yapmak istediğini biliyormuş ancak karikatürün ciddi bir şey olmadığını söyleyerek onu vazgeçirmişler. 1974’te İsrail’e göç ettiğinde, Kudüs Bezalel Güzel Sanatlar Akademisi’nde grafik eğitimi görmüş. Daha sonra da okulda öğretim görevlisi olarak kalmış. Hala okulun Görsel İletişim Bölümü’nde çizgi roman dersi veriyor. Ünlü karikatüristin İsrail toplumuyla ilgili çizdiği karikatürler İstanbul Karaköy’deki Schneider Temple Sanat Merkezi’nde sanatseverleri bekliyor. 100 yaşının üzerindeki sanat merkezi, eskiden Aşkenaz sinagoguymuş. Zamanla kullanılmamaya başlayınca Tan Oral, İzel Rozental, Aykut Köksal ve arkadaşları sinagogu sanat merkezi ŞİRİN GÜVEN haline getirmiş. 1999 yılında açılan sanat merkezi, şimdiye kadar kırkın üzerinde sergiye ev sahipliği yapmış. Schneider Temple Sanat Merkezi’nin duvarlarında şimdi de Kichka’nın karikatürleri asılı. Türkiye’ye ilk kez gelen Kichka’nın çizgileri İsrail’in insani yanını anlatıyor: “İstanbul’a ne göstermek istediğime karar vermeliydim ve İsrail halkının karikatürlerini gösterirsem daha ilginç olur diye düşündüm. Bunun politik karikatürlerden daha ilgi çekici olacağına inandım. Politik karikatürler çok çabuk yaşlanıyor. Çizdiğiniz durum bir ay sonra değişiyor. Bu yüzden de o zamanı ve onun arkasındakileri açıklamak zorunda kalıyorsunuz. İsrail halkını ve onların yaşamlarını gösterirsem bir şey açıklamak zorunda olmayacağımı düşündüm çünkü onlar orda duruyor zaten. Mimar Sinan Üniversitesi’nde işlerimi gösterirken doğru seçimi yaptığımı gördüm. Çünkü Türk gençlerinin İsrail hakkında bildiği tek şey çatışma ve uyuşmazlık. Oysa İsrail’de bundan başka şeyler de var. İsrail’in görmedikleri tarafını, İsrail yaşantısını komik çizimlerle göstermek istedim. Oğullarımın her biri 3’er yıl ordudaydı, çünkü bu İsrail’de zorunlu. Öte yandan onlara benim ve oğullarımın hislerini de açıklayabilirim diye düşündüm. Karikatürlerim buradaki insanlara başka bir bakış açısı sağlayacak ve belki de onların İsrail’in insani yüzünü görebilmeleri için tek şans olacak. Çünkü CNN’de gördükleriniz İsrail’in insancıl yanı değil. Televizyon çok güçlü, insanların hayatlarının merkezinde. Ama televizyon sorularınıza yanıt veremez. Eğer gerçekleri bilmek istiyorsanız, bunun için çalışmalısınız.” Michel Kichka’nın sergisi 10 Aralık’a kadar Schneider Temple Sanat Merkezi’nde görülebilir. Ekrem Kahraman ve Tuncay Takmaz, 18 Aralık tarihine dek İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde ‘Dünya Nereye Gidiyor’ sergileriyle sanatseverlerle buluşacak. Sergide Kahraman, son dönem büyük boyutlu yeni çalışmalarıyla “hoca” olarak; Takmaz ise Kahraman’ın önerileri, yönlendirmeleri doğrultusunda, bilinen ve artık kimlik bulmaya başlamış kendi kişisel tarzını terk etmeden sanat tarihinin önemli Rönesans ve Modernleşme dönemi ustalarının baş yapıtlarından yola çıkarak gerçekleştirdiği kopyamüdahaleyorumlamadönüştürme vb. büyük boyutlu çalışmalarıyla aslında dünyanın ve sanatın neyle karşı karşıya olduğuna dair göndermelerde bulunuyor.