Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 03 30/11/06 16:20 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 2 ARALIK 2006 CUMARTESİ 3 “Her horoz kendi çöplüğünde öter” derler, ama hangisi onun gibi ötebilir? Ya da hangisine böylesi türküler yakılmıştır: “Tellidir yavrum aman tellidir / Denizli’nin horozları bellidir / Ötüver de gül ibiğim bi yol ötüver / geniş olam gam zamanı değildir...” Özay Gönlüm’ün yareninden çıkan nağmeler, gam dağıttığını söylüyor, ama Denizli horozu, son zamanlarda gam salıyor. Yaklaşık bir yıl önce Türkiye’de de peydahlanan kuş gribinin yarattığı histeri, pek çok kanatlıyla birlikte Denizli’nin meşhur horozunu da etkiliyor. Oysa, “Çil Horoz” 2001 yılından bu yana koruma altında. Denizli Tarım Müdürlüğü’nün özel bir şirketle yaptığı işbirliği çerçevesinde, genlerinin bozulmaması için hijyenik ortamda üretilip satılıyor. Talebe göre de ülkenin değişik bölgelerine gönderiliyor. Ancak kuş gribi sonrası talepte büyük düşüş yaşanıyor. Geçen yıl yaklaşık 11 bin olan civciv satışı, bu yılın ilk dokuz ayında bine geriledi. Yalnızca 208 adet yetişkin horoz satılabildi. Denizli Tarım Müdür Vekili Mehmet Ali Uzakgider, Denizli horozuna “beş yıldızlı koruma” uyguladıklarını, ancak kuş gribi korkusu nedeniyle satışların gerilediğini söylüyor. Çilli yalandan ötüyor Denizli’nin sesi Çil horoza talep kuş gribi korkusuyla her geçen gün azalıyor HAKAN DİRİK ortalama 33.5 kg. Civarında. Horozun kendi içindeki nüanslar, biyoloji dersi gibi. Renklerine, vücut yapılarına ve ibik şekillerine göre önce üç grupta toplanıyor. Renklerine göre Demirkır, Pamukkır, Kınalı, Al, Siyah ve Kürklü olmak üzere 6 tipi var. Vücut yapılarına göre Yüksek Boyun, Sülün ve Küpeli diye sınıflandırılıyor. Geniş ve dar olmak üzere iki ibik türü bulunuyor. Çıkardığı sesin tonuna göre ince, kalın ve davudi olmak üzere üç türü var. Ses netliği; hüzünlü, dalgalı (alaycı) ve net olmak üzere üzere üç tipte. En beğenileni net ses. Hüzünlü sesin, ney sesi izlenimi verdiği söyleniyor. Ötüşleri, yalancı ve esas olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yalancıda kendini performansına pek vermiyor, ama esas ötüşte bütün maharetini sergiliyor! Ötüş anında vücudu dört farklı pozisyon alabiliyor. Baş ve boyun biraz yukarıda, yay gibi gergin, tüylerinin aslan yelesi gibi kabardığı pozisyona aslan ötüşü deniyor. Baş ve boyun tamamen yukarıya uzanmış, kuyruk tarafı oturacakmış gibi yere yaklaşmışsa kurt ötüş. Normal duruşunu pek bozmayıp, göğsünü kabartarak, başını hafif ileri uzattığı pozisyonun adı yiğit ötüş. Ötüş sırasında yatacakmış gibi bir pozisyon almışsa, pus ötüşte olduğu anlaşılıyor. Ötüşte tempo yavaş yavaş yükseliyor, bitişe doğru da alçalıyor. Bir yaşındaki Denizli horozunda bu süre 2025 saniyeyi buluyor. Sonraki yıllarda, olgunlaştıkça bu süre her yıl 56 saniye artıyor. Meraklıları, iyi bir Denizli horozunun bacaklarının canlı, boynunun uzun, göğsünün geniş, kuyruğunun derin ve dik başa doğru meyilli olması gerektiğini söylüyor. Sabahları, Çilli’nin uzun ötüşüyle uyanmak isteyenler için son bir not. Denizli Tarım Müdürlüğü, yetişkin Denizli horozunu 50, tavuğunu, 25, civcivini 3.5, yumurtasını 1.5 YTL’den satışa sunuyor. hakandirik@gmail.com Teknoloji ‘sürat yapıyor’ ? 10 megapiksellik Optio A20 Pentax Optio A20, 3648 x 2736’lık yüksek çözünürlük, titremeyi önleyici sistem ve 3x optik zumu hafif ve küçük tasarımda buluşturuyor. A20, ‘Shake Reduction’ (Titreme Giderme) özelliğiyle zum yaparken ve düşük objektif hızlarında karşılaşılan bir sorun olan flu fotoğrafları otomatik olarak giderilebiliyor. Optiğe ek olarak 4x dijital zumu olan modelde 1/20004 saniye arası enstantane hızı bulunuyor. 6 cm’den itibaren makro çekimine imkan veren A20, 640 x 480 çözünülürlüğünde video da çekiyor. Motorola’nın yeni cep telefonu MOTOROKR E2, yüzlerce şarkılık müzik deneyimini ve flaşlı 1.3 mega piksel kamerayı birlikte sunuyor. 2 GB’a kadar arttırılabilen hafızasıyla tüm ihtiyaçlarını tek bir cihazla karşılamak isteyenlere hitap eden E2, Linux işletim sistemi üzerine kurulan teknolojisi sayesinde müzik dinlerken tek bir düğmeyle telefon çağrısına geçiş yapmaya olanak tanıyor. 30 kanal hafızalı entegre FM radyosu da bulunan modelin kenar bölümlerinde, başlatma/durdurma, ileri/geri atlama işlemlerini kontrol edebilmeyi sağlayan müzik düğmeleri bulunuyor. Sony, LCD TV serisi BRAVIA ile 1920 x 1080 piksellik gerçek HD çözünülürlüğünü sunuyor. 70.000 litre boyanın kullanıldığı yeni reklam filminde renklerin patlamasını öne çıkaran firma, X ve W serileriyle geleceğin çözünülürlük standardı 1080 Full HD’yi destekliyor. Yüksek çözünülürlüğün yanı sıra görüntünün daha canlı renklerle sunulmasını sağlayan Live Color Creation teknolojisine sahip Bravia’lar üstün netlik, derinlik ve renk doygunluğu içeriyor. W serisi, SRS TruSurround XT ses teknolojisi, 8000:1 dinamik kontrast oranı, 178 derecelik geniş izleme açısının yanında şık bir tasarıma sahip. Dünyada en çok bilgisayar satan firma olan Dell’in oyuncular için özel olarak geliştirdiği ödüllü dizüstü bilgisayarı XPS M1710 ülkemizde de satışa sunuldu. Model, Intel Core 2 DuoÇift Çekirdek işlemci, 512MB NVIDIA GeForce Go 7950 GTX grafik kartı ve 1920x1200’lik TrueLife teknolojisine sahip 17.1 inç geniş ekran gibi özellikleriyle oyun oynama deneyimini hızlı ve kesintisiz sunuyor. XPS ayrıca oyundaki karakterlerden biri silahını ateşlediğinde, hareket ettiğinde ya da yandığında işaret alarmı veren, tetikleme darbesi vuran, derece derece aydınlanan 16renk LED ışıkları ile benzersiz bir görsellik sunmakta. WinAMP ve Windows Media Player’ın da desteklediği bu özellik sayesinde dizüstü bilgisayarınız müzik dinlerken size eşlik ediyor. erdemhs@gmail.com ? Multimedya üssü E2 HÜZÜNLÜ, DALGALI, ALAYCI... Talep geriliyor, ama Denizli horozunun özellikleri saymakla bitmiyor. “Gündoğumunun sesi” diye nitelenen horozun en büyük özelliği, ahenkli ve uzun ötüşü. Osmanlı döneminde Arnavutluk’tan getirilen “Berat” horozlarının Denizli’deki tavuklarla melezleşmesinden oluştuğu söyleniyor, ancak Denizlililer bunu kabul etmiyor. Renk ve vücut yapısının hiçbir benzerlik taşımadığını ileri sürüyor. Denizli horozunun gözleri, siyah ve sürmeli. Bacakları koyu gri veya mor, ibikleri balta ibik şeklinde. Kulakçıkları kırmızı, veya kırmızı üzerinde beyaz benekli. Renkleri genelde siyah ve kirli beyazın ortak karışımı. Bazen kanat tüyleri üzerinde kahverengi renkler bulunuyor. Al horozlarda ise siyahkırmızı ortaklaşa karışım halinde. Ağırlığı ? Full HD Cannes’da iki kez kırmızı halıda yürüyen ve bu yıl Altın Portakal alan Nazan Kesal: ? Dell XPS Türkiye’de Mutluluğumun bedelini ödedim BARIŞ DOSTER Nazan Kesal, sinemaya ilgi duyanların yakından tanıdığı bir isim. Cannes Film Festivali’nde iki kez kırmızı halıda yürüyen tek Türk kadın oyuncu olarak biliniyor. Cannes’a ilk kez 2003 yılında, bir Nuri Bilge Ceylan filmi olan ‘Uzak’la gitmiş. 2006’da ise yine bir Nuri Bilge Ceylan filmiyle, ‘İklimler’le kırmızı halıda yürümüş. Bu filmdeki rolüyle bu yıl Antalya Altın Portakal’da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü de alan Kesal oyunculuğa, tiyatroya, sinemaya ilişkin düşüncelerini anlattı. Oyunculuğa ilginiz ne zaman başladı? “Oyunculuk merakım Manisa Gördes’te geçirdiğim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Daha çocukken taklit merakım vardı. Özellikle düğünlerde oynayanları gözler, eve dönünce de onların taklidini yapardım. Darbuka çalanları taklit ettikten sonra, bir de para alırdım büyüklerimden. Ama o zamanlar severek yaptığım, hissettiğim şeyin bir tiyatro aşkı olduğunu bilmiyordum. Manisa Salihli’de Ticaret Lisesi’ni bitirdim. O zamanlar kısa yoldan meslek sahibi olmak için çok gözde olan okullardı ticaret liseleri. Lise sonda rol aldığım bir oyunda tiyatroya olan tutkumu fark edince, üniversitede tiyatro okumaya karar verdim. Tamamen tesadüflerle, içgüdüsel olarak keşfettim bu tutkumu ve böylece yazgım değişti. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tiyatrooyunculuk bölümünü kazandım. Babam ve opera sanatçısı olan amcalarım oyunculuk kararımı çok desteklediler. Babam gençliğinde Ses mecmuasının yarışmalarında dereceye girmiş, film teklifleri almış olduğu halde, dedem izin vermediği için oyuncu olamadığından, beni hep yüreklendirdi. Çünkü oyunculuk onun içinde ukde olarak kalmıştı. Sanatta aile desteği çok önemli. O zaman daha az bedel ödüyor insan.” Okul bitince ne yaptınız? “Mezun olduktan bir yıl sonra İzmir Şehir Tiyatroları’nda göreve başladım. Ama belediye orayı feshedince, o dönem kapandı. 1992’de İstanbul’a geldim. 1996’ya kadar özel tiyatrolarda çalıştım, seslendirme yaptım. Geçinmek için bir dönem veteriner kliniğinde sekreterlik dahil, çeşitli işlerde çalıştım. Daha Diyarbakır’da 25 oyunda rol aldım. Yönetmen olarak da Orhan Asena’nın ‘Öç’ adlı oyununu yönettim. Feodal yapıyı anlatan ‘Öç’ iki sezon oynadı Diyarbakır’da. Diyarbakır’dan sonra 2004 yılında geldiğim Bursa Devlet Tiyatrosu’nda en son ‘Hitit Güneşi’ adlı oyunda oynuyordum.” Sizi 2003 ve 2006’da Cannes’a götüren iki film de Nuri Bilge Ceylan imzası taşıyor. 2003’te Altın Portakal alan ‘Uzak’ta yardımcı kadın oyuncuydunuz, 2006’da Altın Portakal alan ‘İklimler’de ise ikinci başroldeydiniz. Bu tesadüf mü, yoksa siz mi özellikle Ceylan’ın yönettiği filmleri tercih ediyorsunuz? “Benim Nuri Bilge Ceylan’la çalışmam tesadüf ama onun Cannes’a gitmesi asla tesadüf değil, başarısının eseri. Nuri Bilge Ceylan dünyanın önemli yönetmenlerinden biri ve yaşamında tesadüflere yer yok. Ne yapmak istediğini çok iyi biliyor. Ceylan’ın Türkiye’nin Oscar’ları olarak kabul ettiğimiz Antalya Altın Portakal’daki başarıları da, Cannes’daki başarıları da onun hakettiği başarılar.” Yanıtlaması zor olsa da yine de soralım. Tiyatroyu mu, sinemayı mı daha çok seviyorsunuz? “Tiyatronun hala ilkeleri, kuralları var ve bunlar hiçbir zaman da ortadan kalkmayacak. Sinemayı çok seviyorum ama en çok tiyatroyu seviyorum.” ‘Uzak’ta sevgilinizi oynayan Ercan Kesal, gerçek yaşamda eşiniz. İki aylık bir oğlunuz var. Eşiniz İstanbul Tarlabaşı’ndaki tapu sorununu çözmekten, şizofren hastaları için Dünya Bankası destekli bir proje yürütmeye, Mülkiyeliler Birliği Vakfı’nda ve EkinBilar’da kurucu üyelikten, aktif siyasete dek çok farklı alanlarda, çok atak olan bir doktor. Uzmanlığı klinik psikoloji, Şizofreni Dostları Derneği kurucusu, hastaları tarafından da çok seviliyor. Onun bu yoğun temposu, sizin Bursa’daki oyunculuğunuzla ve bir de annelik sorumluluğuyla birleşince yükünüz artmıyor mu, yorulmuyor musunuz? “Ben zaten eşimin bu yönlerine aşık oldum, onun bu hiperaktif, bilgi, bilim, insan, edebiyat, sanat aşığı yanını sevdim. Ercan’ın bu özellikleri benim sanatımı da besliyor. Bu mutluluğumuz şimdi oğlumuz Poyraz’la taçlandı.” Fotoğraf: EBRU CEYLAN sonra, Nevra Serezli ve Cihan Ünal’la birlikte ‘Çetinceviz’ adlı oyunda önemli bir rol aldım. Ardından da Dilek Türker’le birlikte ‘Rosa Lüksemburg’da oynadım. Onu Şenal Sarıhan’ın bir eserinden uyarlanan ‘Cam Bardaklar Kırılsın’ adlı tek kişilik oyun izledi. Özellikle İstanbul’a yeni geldiğim dönemde çektiğim zorlukların bana çok şey öğrettiğini, mücadele azmimi kamçıladığını, hayata karşı daha güçlü olmamı sağladığını düşünüyorum. Bugünkü mutluluğumun bedelini çoktan ödediğime inanıyorum. “ Halen Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçısısınız. Ama bir dönem Devlet Tiyatroları’na uzak durduğunuz da oldu. “Evet. 1993 yılında Devlet Tiyatrolarından gelen öneriye hayır dedim. Aslında o dönem de en ideal olanıydı Devlet Tiyatroları. Ama o zamana dek hep reddetmiştim memur zihniyetini. Fakat şimdi geldiğim noktada bir oyuncunun kendisini gerçekleştirebileceği en önemli yerlerden birinin Devlet Tiyatrosu olduğunu düşünüyorum. Bunu da pragmatizm yaparak, uzlaşarak değil, inanarak söylüyorum. Çünkü gelişime açık bir insanın, bir okul, bir ekol olan Devlet Tiyatrolarında istediği oranda gelişebileceğini biliyorum. Ve sonuçta, 1993’de kabul etmediğim şeyi, 1996’da kabul ettim. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda göreve başladım ve orada 8 yıl çalıştım.” Diyarbakır size, sanatınıza, kişiliğinize neler kattı? “Benim için çok olumlu ve önemli bir süreçti. Hiç boş sezonum olmadı. Oyunculuk çalıştıkça, sahne tozu yuttukça gelişen bir meslek. Benim Diyarbakır’a gittiğim dönemde, çok özel ve haklı sebepler göstermeden, tamamen doğuda olmamak adına o bölgeye gitmeyen pek çok insan vardı. Ama ben Diyarbakır’da yaşadığım 8 yıl boyunca, sanatçı olmanın sorumluluğuyla oralara başka bir kanal açabileceğime, ışık tutabileceğime inandım hep. Sanatın toplumsal, eğitici işlevini öne çıkaran çalışmalar yaptım. Gençlere tiyatro eğitimi vererek, onları sahneye çıkardım. Diyarbakır Sanat Merkezi’nde ‘O Şehrin Çocukları’ adlı oyunu sahneye koydum. O gençlerin çoğu aç, yoksul, umutsuz gençlerdi ama kendi yazdıkları şiirleri okudular sahnede, tiyatroyu tanıdılar, Melih Cevdet’i öğrendiler. RİFAT MUTLU