19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 02 30/11/06 16:21 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 2 ARALIK 2006 CUMARTESİ ‘Mikla’da İstanbul ile kadeh kaldırmak zerinde yaşadığımız Ü topraklar, pagan döneminde, şarabın tanrısının vatanı olmasına karşın, ülkemizde şarap kültürü (hem damak kültürü, hem de bağcılık ve şarap üretimi) açısından yenidir. Kısacası Türkler genelde rakıcıdırlar. Merhaba Televizyonun geç geldiği ülkemizde ve henüz ekranlar siyah beyazken, tek kanala mahkum Türk halkı 1974 Mayıs’ında ilk dizisiyle tanıştı... Tekin Akmansoy’un yazdığı Kaynanalar, 90’larda verdiği kısa bir araya karşın tam 30 yıl izleyiciyle buluştu. Bir nesil onunla büyüdü, dünyanın en uzun süren ikinci dizisi olma ünvanını da böyle elde etti. Peşinden Umur Bugay’ın yarattığı Bizimkiler, 14 yıl boyunca ekranlarda yerini aldı... Perihan Abla, Ferhunde Hanımlar gibi dizilerin de uzun soluklu olmasında insanların kendilerinden bir şeyler bulmasının büyük etkisi oldu... Günümüzde ise onlarca kanalda yüzlerce dizi... Reklam araları uzaktan kumandanın en çok çalıştığı anlar... En fazla eleştiriyi alsalar da yerli diziler televizyon izleyicisinin yüzde ellisini kendisine bağlamış durumda... Bu furyayı çılgınlık olarak değerlendirenler de, yoksulluk ve sosyal yaşamın zorlukları nedeniyle evlerine kapanmak zorunda kalan insanların tek eğlencesi olarak nitelendirenler de var... Peki ama talep mi arzı yaratıyor, arz mı talebi? Ekrana bu kadar bağımlı hale gelenler yaşamın diğer renklerinden uzaklaşıyor mu? Toplumun kültür seviyesine ne gibi katkı sağlanıyor? Ekrandaki şiddet mi hayata yansıyor, yoksa varolan şiddetin bir yansıması mı bize sunuluyor? Ağalık sistemi, mafya babaları, hırsızlara karşı bir sempati mi yaratılıyor? Bu tartışmalar uzayıp gidecek? Bu haftaki konuğumuz da bir dizi oyuncusu... Geçen yıl başlayan, oyuncuları, senaryosu ve yönetmeniyle diğer diziler arasında öne çıkan HırsızPolis dizisinin Mavi’si Özlem Düvencioğlu... Bir hırsız şebekesinden sıyrılmaya çalışan genç bir kızı canlandıran Düvencioğlu da bu eleştirilere farklı bir yaklaşım getiriyor... İyi hafta sonları.. Doluca ve Şarap Barları Son yıllarda şarapcılıkta cins ve kalite olarak hızlı gelişme, talebin de artışı ile birlikte ülkemizde bu kültür yerleşmeye başladı. Ama daha yapılacak çok şey var. Bu kültürün geliştiği yerlerde, şişe açtırmadan, her cins ve kalite şarabı, yanında peyniri, şarkütörisi ve zaman zaman, hafif yemeğiyle tadabildiğiniz şarap barları mevcut. Türkiye’de bu alandaki boşluğu anımsamamın nedeni, 6 – 12 kasım tarihleri arasında, gerçekleştirdiği “İstanbul Kadeh Kaldırıyor” programı oldu. Kentimizin seçkin 11 restoranında gerçekleştirilen haftada, sunulan güzel tatların yanında, şişe açtırmaya gerek kalmadan, Doluca’nın uygun şarapları ile birlikte Fransa, California, İtalya, Şili, Avustralya menşeli beyaz ve kırmızılar kadeh kadeh tadıldı.11 bin kadehin tüketildiği hafta sırasında, Mikla’da Doluca’nın genç ve zarif yöneticisi Sibel Hanım (Kutman) a “şarap barları ne zaman açılıyor?” diye sorduğumda, öyle bir projeleri de olduğu müjdesini verdi. Mikla, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı İstanbul’un otel ve eğlence merkezlerinden Tepebaşı’nda bulunan Maramara Pera Oteli’nin en üst katında; eşsiz bir Istanbul ve Haliç manzarasına bakan, 100 kişilik çok güzel barı olan, lüks ama sade döşenmiş bir mekan. Providence’daki ünlü Johnson and Wales Üniversity ve Academie de Grenoble de yetişmiş olan Mehmet Gürs İstanbul’daki ilk yeri Down Town’ı açtığında, (1996) henüz 27 yaşındaydı ve o andan itibaren “erbab –ı taam”a kendini kabul ettirmişti. Mehmet Gürs’ün Mikla’da da sürdürdüğü konsept, İstanbul yorumu ve İskandinav sadeliği ile yoğrulmuş Doğu Akdeniz mutfağı. Mikla’ya son gittiğimde, “İstanbul Kadeh Kaldırıyor” çerçevesinde, önerilen şu mönüyü aldım ve çok memnun kaldım: Çiğ levrek (oscietra hayvar, limon salatalık), Tütsülenmiş palamut mousse (körili elmalı vinegret) Yanında Sarafin Chardonay 2004 Kök sebzeli daha yanak ragu .Yanında Karma Cabernet Sauvignon – Öküzgözü 2003. Anasonlu armut terinne . Yanında Safir 2003 “İstanbul Kadeh Kaldırıyor” haftasının sona ermiş olmasına karşın, yine bu mönüyü izleyebilir bu şarapları tadabilirsiniz. Hemen belirteyim ki, İstanbul yorumlu, iskandinav sadeliğinde Akdeniz mutfağı konseptinin enfes bir örneği palamut mus, dana yanağı ragu ise benim Mehmet Gürs’ün bütün mekanlarında yeğlediğim bir ana yemek. Mikla’ya gitmeden mutlaka yer ayırtın! Son bir nokta: “Mikla da ne demek?” derseniz, Mikla İstanbul’un Viking dilindeki söylenişi. Sınıf arkadaşım Dinç Gürs’ün oğlu Mehmet’in annesi, büyük büyük atalarından yıllar sonra gelip İstanbul’a yerleşmiş, heykel sanatçısı bir Viking torunu isim de işte oradan geliyor. MİKLA The Marmara Pera Tepebaşı Tel: 0212 293 56 56 Fax : (0212) 243 84 63 email: [email protected] Ve “Mikla” Ben, şarap tadımımı, seçilmiş 11 restoran içinde, daha önceden bildiğim Mikla’da yapmayı yeğledim. Genç kuşağın başarılı temsilcisi Seçkin Pirim, farklı tasarımlarıyla adından söz ettiriyor Pirim, heykeli yeniden yorumladı Heykeli genel formların dışına çıkarıp, mekan, ışık ve ses enstalasyonu olarak yorumlayan ödüllü genç tasarımcı Seçkin Pirim’in işleriyle Movenpick, Sofa, Kemer Country veya Hipodrumda karşılaşmış olabilirsiniz. Heykeltraş olarak adlandırılmaktansa sanatla uğraştığını söylemeyi tercih eden Pirim’le sanatını, son çalışmalarını konuştuk. Başarılı mekan uygulamalarınız var, uygulamada ne önemli sizin için? “Mekan uygulamaları benim için gerçekten çok keyifli, bir o kadar da işin zor kısmı. Çünkü bir mekana iş yaparken bence birçok şeyi gözönünde bulundurmak gerekli. İşin konulacağı yer, hangi mekan içinde olduğu, etrafında bulunanlarla olan ilişkisi ve tabii ki izleyici... Bütün bunları gözönünde bulundurmak gerektiğine inanıyorum. Benim için ilk düşünce ve en çok dikkat ettiğim; izleyicinin algılama alanları. Kim neresinden geçerken ne görecek ve ne kadarını görecek. Bütün bunlar da aslında çok süprizli şeyler, o yüzden mekana projeler üretmeyi seviyorum. Ayrıca bir güzel yanı da, sergide 1000 kişinin gördüğü yapıyı mesela otelde binlerce kişinin görmesi...” Daha cok hangi materyallerle çalışıyorsunuz, neden? “Uzun bir süredir pleksiyi çok kullanıyorum. Öldüğüm Anlar sergimin konsepti ile birebir örtüştüğü için ilk o sergide çokça kullandım. Şeffaflığı ve ışığı taşıması açısından ve orada malzemeyle yapılan uzun bir flört döneminden sonra aşık oldum. Hala da birçok işimin bazı kısımlarında kullanıyorum çok zor kullanımı olmasına rağmen. Son sergide de ilk defa krom girdi işlerin içine. Malzemeyle neler yapabileceğinizi keşfettikten sonra insan yeni malzemeler tanımak için can atıyor doğrusu. Çünkü bazı zamanlar malzemenin sizi yönlendirmesine izin veriyorsunuz...” Türkiye’de tasarımcılara gerektiği kadar alan var mı, gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? “Son beş yıl içerisinde sanat ve tasarım alanında inanılmaz çok ve hoş gelişmeler olduğunu düşünüyorum. Buna şahit olduktan sonra da önümüzdeki yılları gerçekten çok merak ediyorum. Her geçen gün sergileme alanları giriyor hayatımıza. Bazıları çeşitli sebeplerden kalıcı olamıyor, ama ne olursa olsun bu adımlar bence çok ümit verici ve sevindirici bir durum.” Genç bir tasarımcı olarak karşılaştığınız sorunlar neler? “Üretim yaparken en büyük sorunlardan biri ya derdini iyi anlatamamak, ya da karşınızdakinin sizi iyi anlayamaması. Ne kadar iyi gelişmeler de olsa bazı durumlar çok kolay kabullenebilir olmuyor yaşadığımız ülkede. Özellikle plastik sanatlarla ilgili olan kısmında. Bir yere bir proje ürettiğinizde ya da sizden bir proje istendiğinde, kararın yüzde doksanı sanatçıda olmalı. Bunun olması için de yaptığımız şeylerin dekoratif bir unsur değil, sanat eseri olduğunun ilk önce kavranması gerektiğini düşünüyorum.” SABİHA KURTULMUŞ Yeni malzemeler, yeni disiplinler denemek... Sanatınızı nasıl özetlersiniz? “Sanat benim için gerçekten bir iş ya da emekli olabileceğim bir meslek değil. Tamamen bir yaşama biçimi. Bu yüzden yaptığım sanat, yaşamımla çok doğru orantılı devam ediyor. Ama kısaca anlatmak gerekirse, yaptığım işlerde genellikle yalınlığın ön planda olmasını tercih ediyorum. Açtığım sergiler konseptli. Bunlar da dediğim gibi yaşantımın içinden geliyor. Kendi dertlerimden yola çıkıp bunları tüm insanlığın ortak sorunları ile özdeşleştirmeyi seçiyorum. Mesleki olarak çok araştırmacıyım. Kendimi hiçbir konuda sınırlandırmak istemiyorum. Hiçbir kaygı ya da popülarite endişesi olmadan aklımdan geçeni yapmayı seviyorum. Yeni malzemeler denemeyi, diğer disiplinler ile paslaşıp birlikte işler kurgulamayı seviyorum. Heykel yapmak istiyorsam heykel yapıyorum, aklıma bir tasarım geliyorsa onu üretiyorum, bir film gelirse çekiyorum, birçok şeyle ilgilenmeyi seviyorum ama bütün bunları kendi sanatsal yaklaşımım ile bir yapıta dönüştürmeyi seviyorum.” Heykeli genel formların dışına çıkarmak, (ışığı, mekanı, hacmi ve çok parçalığı kullanmak) nasıl tepkiler aldi? “İlk denemelerde, yani Öldüğüm Anlar sergisinde birçok insan heykel sergisi diye geldiklerini, fakat adını çok koyamadıkları başka bir güzel durumun içinde olduklarını söyledi. Bu çok hoşuma gitti. Çünkü ben yaptığım şeyleri heykel, tasarım diye kategorize etmek istemiyorum. Heykelle ugraştığımı söylemektense ‘sanatla uğraşıyorum’u tercih ediyorum. Söylenen ve gelen iyi ya da kötü eleştirileri saygıyla dinleyip bunları olumlu bir şekilde işime yansıtmaya çalışıyorum.” Ödüllü bir tasarımcısınız, birlikte calıştığınız firmalar oldu mu tasarımlarınızın yapıldığı? “Tasarımla ilgilenen bir heykeltraş olarak birkaç ödülüm var. Tabii ki ödülün, birinin çok iyi olduğu anlamına geldiğini düşünmüyorum. Yaptığım her şeyi ilk önce kendim, sonra yaşam için yapıyorum. Yaptığım tasarımları genelde kendim üretiyorum ve satmak isteyen firmalar olursa değerlendiriyorum. Tasarım benim için çok keyifli bir alan ve bunun böyle kalmasını istiyorum.” Yeni projeniz? “Şu anda en çok üzerinde çalıştığım, Contemporary İstanbul Sanat Fuarı’na C.A.M Sanat Galerisi ile katılıyorum ve orada Erdoğan Zümrütoğlu ile birlikte bir sergi oluşturacağız. Bir iki mekan projesi var. Zaten bir şey olsun ya da olmasın devamlı üretimimi sürdürmeye çalışıyorum.” Adı konamayan güzel bir durum Önce kendim, sonra yaşam için İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu, Mustafa Doğan Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle