25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 30/11/06 16:19 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 2 ARALIK 2006 CUMARTESİ rih Ta Yemen bizim neyimize? Savaşın türkülerimizdeki öyküsünden sözedince, doğaldır ki akla en çok Yemen gelir. Yemen türküleri savaş karşıtlığının, çaresizliğin, acının, özlemin çığlığı, tarihsel belgelerdir. Bu türküler, emperyal hayaller uğruna feda edilen yüzbinler için ağıttır. Osmanlı’nın Yemen’deki hakimiyetini sürdürme amacı, yüzbinlerce Anadolu evladının ölümüne neden olmuştur. Meşru bir amacı olmadığından bu ölümlere ne denli çok üzülsek az. Ancak üzülmek veya sorumlulara kızmak yetmez; bu tarihsel trajediyi, benzerlerine karşı itiraz eden bir tarih bilincine çevirelim ki gerçek yurttaşlar olabilelim. Kendi siyasal ve ekonomik çıkarları için insanları ölüme sürebilenlerin, “cihan hakimiyeti mefkuresi” (ülküsü) gibi mazeretleri ile karşı karşıyayız. Siyasal meşruiyet ve ekonomik çıkar kaynağı olarak Arap coğrafyasını elde tutmak amacı, Yemen’in Osmanlılar için stratejik bir değer kazanmasını getiriyordu. Bu nedenle Yemen, bir insan öğütme makinesi olmasına karşın korunmaya çalışılmıştır. Üstelik burada savaşılan güç, örneğin İngilizler gibi dışsal değil, doğrudan Yemenlilerdir. Biricik dışsal güç bizzat Osmanlıların kendisidir. ERDOĞAN AYDIN FETİH VE İSYAN Yemen’in Osmanlı egemenliği altına girişi, Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethetmesiyle gerçekleşir. 1518’de Yavuz, önceden Mısır’ın valisi olup Osmanlı otoritesini tanıyan Emir İskender’i paşalık unvanıyla Yemen Valisi yapar ve onun aracılığıyla Yemen vergilerinin Osmanlı’ya akışını sağlar. Ancak Yemen halkı, daha o zamandan başlayarak Osmanlı’ya karşı direnir. Osmanlı Yemen halkını itaate zorlamak için sürekli güç kullanacaktır. Öyle ki Kanuni zamanında Yemen yeniden fethedilmek zorunda kalınır. Ancak bu fetih de tam bir denetim kurmaya yetmez. Yemen sürekli ayaklanmalar nedeniyle ara ara denetimden çıkar. Yemenliler Osmanlı’yı istemez ve her fırsatta ayaklanır. 1547’de Portekizlilerin de yardımıyla Aden’i kurtarırlar. 1548’de Piri Reis Aden’i yeniden fetheder. 1567’de Yemen yeniden Osmanlı’nın elinden çıkar. 1569’da yeniden fethedilir. 1592’de bu kez Zeydiler ayaklanır. Pekçok savaş ve gelgitten sonra 1636’da Osmanlılar bir kez daha Yemen’den kovulur. Birbirini izleyen savaşlar sonucunda 1750’de Yemen’i yeniden fethederler. 1803’te bu kez Vahhabilerle Osmanlılar arasında 7 yıl savaş olur. 1835’te Kavalalı Mehmet Ali Paşa Yemen’i Osmanlılardan alır 1849’da Osmanlılar tekrar ele geçirir. Ancak aynı yıl Zeydi ayaklanması başlar ve 1872’ye kadar sürer. Yemen pek çok Osmanlı komutanın da yükselme ya da tasfiye yeridir. Örneğin Anadolu isyanlarının vahşetle ezilmesinde nam salmış Kuyucu Murad Paşa, Yemen’e basarak ta vezirliğe kadar yükselecektir. 1557’de Mısır Valisi Mahmud Paşa’nın kethüdası olan Kuyucu Murad, Yemen’deki direnişin ezilmesindeki yararlılığından ötürü, 1571’de Yemen’e beylerbeyi atanır. Süveyş kanalının 1869’da açılışından sonra 1870’te bu kez Emir Mehmet bin Ayz öncülüğünde yeni bir ayaklanma başlar. Redif Paşa komutasında 17 tabur ve Mısır’dan 20 bin kişilik bir kuvvet gönderilir. Ardından Gazi Muhtar Paşa komutayı alıp isyanı bastırır. Hiç bitmeyen bu isyanları bastırmak için 18701919 arasında yüz binlerce Anadolu çocuğu Yemen ellerine gönderilmişti. Tarihçi diyor ki: “Bizler son kafile olarak 1919’da Yemen’den ayrıldığımıza göre Türkler Yemen’de tam 400 sene kalmışlardır. Bu dört yüz sene içinde mücadele, isyan, kıtal devam etmiş ne Yemenlilerin huyu değişmiş ne de biz bu inattan vazgeçmişiz. Yemen’in en sakin görünen zamanları bile mevzi vakalarla ve hastalıklarla Türk askerinin ölümüne sebep olmuştur. Hani geçmişte yüz yıl muharebeleri meşhurdur ya, tarihin en uzun süren savaşı olarak gösterilir. Yemen harbi yüz yıl savaşlarından dört misli daha uzun, yani 400 sene sürmüştür. Çölü, suyu, dağı, taşı askere düşman olan bu ülkede ne gayeyle 400 sene harp edildi? Neden iç tarafları olsun kendi haline bırakmadık da Türk milletine tarihin en büyük felaketini yükledik. Yemen’den ne bekliyorduk? Oralarda ne yapmak istiyorduk? Yemen’e asker göndermekte çok güçlük çekiliyordu. Bundan dolayı Zeydiler güç kazandılar ve 1905’te 7. orduyu yenerek Sana’yı aldılar. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Hükümeti Yemen’e kuvvetli bir ordu yolladı. Aynı zamanda İmam Yahya ile müzakereye girişti. Sonunda imamın muayyen bir mıntıkada hükümet etme hakkını tanıyarak 1910’da muahede imzalandı. Tarihler vakaları, savaşları yazıyorlar. Fakat hastalıklardan nerede, ne kadar asker öldü? Bunu hiçbir kitap yazmıyor. (Oysa) Yemen’de harplerde ölen asker mevcudu, hastalıklardan ölenlerin onda biri dahi yoktu.” (H.Hüseyin Balak). Yemen’de ölenlerin sayısı da bilinmez. 300 binden bir milyona kadar sayı veren var(*).Osmanlı kayıt tutma gereği bile duymamıştır. Tüm şehitlik söylemine karşın Yemen’e ölüme sürülenlerin toplam sayısının belirsizliği bir yana mezarları da yoktur. Durumu Genelkurmay’dan öğrenmek isteyen Zeki Ehiloğlu, sadece Yemen’e giden paşalarla ilgili bilgi alabilir. Bunun üzerine “Yemen’de ölen Türklerin sayısını tarih bilmiyor. Öğrenmekten de ürküyor” der (Yemen’de Türkler). Dahası “Yemen’de işimiz neydi?” dediği için bazı çevrelerce ‘vatansızlıkla’, ‘kansızlıkla’ suçlanır. (Bkz. Neydi Bu İşlerin Aslı, Şükrü Günbulut) Bir önceki isyan 1895’te Hüseyin Hilmi Paşa komutasında ezilmişti, ancak 1905’te Yemen, İmam Yahya Hamidettin öncülüğünde bir kez daha ayaklanır. İmam Yahya, Paygamberin ailesinden olmadığından Osmanlı hanedanının halife olamayacağı gerekçesiyle 2. Abdülhamid’e karşı cihat ilan eder. Ezilemeyince 1911’de kendisiyle anlaşma yoluna gidilir. Anlaşma İzzet Paşa komutasında, o dönem Yemen’de bulunan İnönü tarafından yapılır. Bu anlaşma ile Yemen isyanı kesilir gibi olsa da, 1912’de Osmanlıİtalyan savaşı başladığında Yemen’deki isyan dalgası da yinelenir. Hicaz demiryolu sayesinde Osmanlının Arabistan ve Yemen üzerinde güçlenen denetimi de (A. Hourani), sorunun çözümünü sağlamaz. 1918’de Osmanlı Dünya Savaşı’nda yenilince, bu kanlı ve acılı macera da fiilen biter. Soyka Yemen yiğit koymadı bizde N’olur karlı dağlar n’olur Asker yarim gelse yaralarım iy’olur Padişaha söyleyin yari göndersin, Bu kanunu, bu zagonu döndersin, On seneyi bir seneye indirsin, Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz’de?” diye dillenirken, bir başka bölgeden; “Yemen Yemen şanlı Yemen / Toprakları kanlı Yemen Ben Yemen’e dayanamam / Körolsun beni gönderen Yeşil çadır yas mı tutar / Tüfek mavzer pas mı tutar Gidin sorun anneciğime / Benim için yas mı tutar” diye haykırır. Bir diğer bölgeden: “Yemen bizim neyimize / Şivan düştü evimize Bak yavrular yetim kaldı / Güvenmeyin beyinize Günden yanı soldu m ‘ola / Yerden yanı uldu m’ola Memed’imin ala gözün / Karıncalar oydu m ‘ola Gitme Yemen’e Yemen’e / Yemen sıcak kayfe pişer Asker talime çıkışın / Aceminin aklı şaşar” türküsü dillenir. Yemen, gidenlerin geri dönemediği bir yana, öldürüldükleri yerlerde sahipsiz cesetler olarak çürüdüğü, gözlerinin karıncalara yem olduğu, anaların, yavukluların ağıt ürettiği anlaşılmaz bir acılar diyarıdır... Ola ki genç aklıyla durumun vahametini anlayamayan, haklı bir amaç için, düğüne gider gibi savaşa giden oğulların ve kocaların; “Mızıka çalındı düğün mü sandın Al yeşil bayrağı gelin mi sandın Yemeni gideni gelir mi sandın Dön gel ağam dön gel dayanamirem Uyku gaflet basmış uyanamirem Ağam öldüğüne inanamirem” diye uyarıldığı yerdir Yemen. (*) İctihad mecmuasının 139 numaralı ve 30.11.1921 tarihli nüshasının 2941 sahifesinde istatistik idaresinden alınan kayda göre Süveyş kanalının açıldığı 1869 tarihinden sonraki 45 sene zarfında Yemen’e bir milyon Anadolu evladı gömülmüştür. (Z. Ehiloğlu) e ç MERHAMETSİZ PADİŞAHLAR 400 yıl boyunca her isyanla birlikte Yemen’e gönderilmek üzere, Anadolu’dan asker toplanır. Halk ise özellikle Yemen’e asker vermek istemez. Ama itiraz edecek güçten de yoksun, duygularını türkülere döker. Türkülere de yansıdığı gibi gidenin gelmediği meçhul bir yerdir Yemen: “Havada bulut yok, bu ne dumandır? / Mahlede ölüm yok, Bu ne figandır / Şu Yemen illeri ne de yamandır / Eli Yemendir, gülü çemendir / Giden gelmiyor, acep nedendir?” diye çığlıklar yükselir Anadolu’dan. Yemen’deki son Osmanlı kafilesinde yer alan Z. Ehiloğlu; “Zavallı Yemen şehitleri! Siz bu volkan artığı yalçın topraklarda ılgın ılgın kan döktünüz, can verdiniz. Fakat sizi hatırlatacak hiçbir iz yok. Cezayir’de, Plevne’de, Sivastopol’da savaşanlar gibi sizin için marşlar söylenmedi, adınıza abideler dikilmedi. Çünkü sizi vuranlar kendi vatandaşlarınız sayılıyordu. Hatta o zamanlar bütün dünyaya karşı İslamlığı müdafaa eden sizler, milliyetinizi açığa vuramazken onlar sizden üstün olarak milleti necibe sıfatını taşıyorlardı” (Yemen’de Türkler) diye yazacaktır duygularını. Evet onlar için marşlar yazılmadı; ama halka dair bir çığlığın destanı olarak dillendiler. Yemen’i elde tutma inadını sürdüren Osmanlı egemen aygıtına karşı halkın biricik sığınağı türküleriydi. Bu ses; “Merhametsiz padişahlar askeri On senedir bekletiyor Hicaz’da Genç iken kocadım yitirdim yari eaydin?cumhuriyet.com.tr Talihsiz ölümler emen savaşı, Anadolu insanını derinden yaralayan, çünkü, haklılığına inanmadıkları bir savaştır. Bu durumu aşmak için başvurulan ideolojik koşullandırmalar, türkülerde de görüleceği gibi amacına ulaşmamıştır. Bu el topraklarında ölüm, ‘Peygamberin topraklarını müdafaa’, ‘İslam’ın birliğini koruma’ olarak kutsanmaya çalışılır. Bu gerekçelendirme sonraki zamanlarda milliyetçi bilincin ihtiyacına bağlı olarak, “bütün İslam alemini Türk’ün liderliği altında birleştirmek ve korumak” haline getirilir. Bugün bile Yemen Savaşlarına dair literatür tarandığında, “Tarihimizin bir çok sahnesinde tekrar tekrar yaşandığı gibi insanımız Yemen için de ardına bakmadan cepheye koşmuştur. Bugün isimleri bile bilinmeyen binlerce Yemen şehidi devletinin izzetini korumak için canlarını gözünü kırpmadan feda etmiştir. (...) vatanı milleti için cepheye koşmuştur” gibi söylemlerle karşılaşabiliyoruz (Hüseyin Özcan); hem de, “Türkülerin Gerçekleri ve Yemen Türkülerinin Arka Planı” gibi başlıklar altında! Tebaalık ve kulluktan yurttaşlık bilincine yükselemeyen böylesi yorumlara karşın kabul Y edilmelidir ki bu ölümler talihsiz ölümlerdir. Üstelik toplanan askerlerin Yemen’e gönderilmesi de başlıbaşına bir ölümdür: “Yürüyerek İzmir’e, oradan da yabancılardan kiralanan gemilerle, Yemen yolculuğuna çıkarlar. Ne var ki, günlerce yürüyerek yorgun düşen askerlerden bir kısmı gıdasızlık ve bakımsızlıktan meydana gelen salgın hastalık sonucu, daha yolculuk esnasında Kızıldeniz’in sularına gömülerek; Yemen’e varabilenler ise, Tehame Çölleri’nde günlerce süren yürüme sonucu meydana gelen su kaybından tifo hastalığına yakalanarak hayatını kaybetmiş ve elbiseleriyle beraber açılan çukurlara gömülmüşlerdir.” (Ö. F. Yaldızkaya). Savaşa kendi çocuklarını göndermeyenler, yürüttükleri böylesi haksız savaşlarda sayısız Anadolu evladını telef etmişlerdir. Anadolu’nun insani kaynakları Galiçya’dan Yemen’e, Viyana’dan Turan hayallerine bir dizi savaşta sorumsuzca harcanmıştır. Savaşların yıkımından ders çıkarmak istemeyenler, Yemen türkülerini aşağılar veya toplumsal mesajlarının üstünü örtmeye çalışırlar. Buna karşın şehitlik üzerinden geliştirilen halk avcılığı ile insanları, her zaman savaşa sürebilecekleri psikolojik bir atmosferde tutarlar. Şehitleri yaşatmaya, yaşarken hak ve özgürlüklerine saygılı olmaya dair duyarlılığı ise göstermezler. Yemen’deki şehitlerden sözeder, ama Yemen’de onca insanın niye şehit olduğu sorusunu sordurtmazlar. Ben Ruhi Bey Nasılım Edip Cansever’in ölmeden önce sahnede görmek istediği ırmak şiiri şimdi Aziz Nesin Sahnesi’nde... Ne yazık ki, ölümünden 18 yıl sonra... Cüneyt Çalışkur’un yönettiği, Uğur Polat, Taner Birsel, Rüçhan Çalışkur, Mahmut Gökgöz, Ali Fuat Çimen, Ali Ersin Yenar’ın rol aldıkları oyun 5,6,7,8,9 Aralık tarihlerinde Aziz Nesin Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. Tel: 0 212 245 25 90 Hanımlar Beyler S ahne tozu Adem’le Havva’dan bu yana… Bir bilinmez muamma! Kadınlar mı haklıdır… Erkekler mi acabaaaaa?. İki saat boyunca, alabildiğine bir atışma…Bahçelievler Belediye Tiyatrosunun sahneye koyduğu, Fatih Yıldız’ın yazıp yönettiği, kendisine Nedret Özbek, Alev Çınarcı, Buket Eker Pınar Cangökçe’nin eşlik ettiği kabare, bugün, 9, 16, 23, 30 Aralık tarihlerinde Bahçelievler Kültür Merkez’inde sahnelenecek. Tel: 0 212441 00 07 Öldün mü Duydun mu? Büyük bir gürültüyle gözlerini açan adam, kendini hiç bilmediği tuhaf bir yerde bir banyo küvetine gömülü bulur. Ne hareket edebilmekte ne de konuşabilmektedir. İçinde bulunduğu durumu anlatmak üzere, bir masalcı gelir. Adam intihar etmiştir ve hayatının masal olarak gözden geçirileceği bir yerde bulunmaktadır. Yiğit Sertdemir’in yönettiği, Erkan Kortan, Gülkan Kadim, Aslı Can Kortan’ın rol aldıkları oyun, 9, 16 ve 23 Aralık tarihlerinde Maya Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşuyor. Tel: 0 212 252 74 52 Türk toplumunun Batı ile yüzleşmesi ve bu çerçevede yaşanan gülünçlükleri sahneye taşıyan, iki farklı kültürün yüzleşmesinden ortaya çıkan durumun değişmezlerini 22 yıldır sahnede diri tutan Lüküs Hayat, Türkiye’nin dünden bugüne Batı ile kurduğu ilişkiye kurmacanın diliyle bakmayı bilen müzikal bir oyun. Türk Tiyatrosu klasiklerinden Lüküs Hayat, bugün ve yarın Kağıthane Sadabat Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşuyor. Tel: 0 212 321 73 95 Lüküs Hayat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle