19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 07 16/11/06 15:35 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 18 KASIM 2006 CUMARTESİ 7 Hiçbir şey bilmiyorsam haddimi biliyorum ZUHAL AYTOLUN O, Tatlı Hayat dizisindeki sonradan görmekurnaz İhsan Yıldırım, Sayın Bakanım’da işini bilen müsteşar, İtiraf filminin Bekir’i, Atinalı Timon oyununda hazzın getirdiği dostlukları ve paranın hakimiyetini reddeden Timon yada Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’ndeki tanrı... Hep ürettikleriyle varoldu Haluk Bilginer... Bir dönem özel yaşamı nedeniyle ‘magazin’ basınının kendi deyimiyle ‘tecavüzüne uğrasa da sevişmeyi reddetti’... Şubat ayında vizyona girecek olan Polis filminin çekimlerini tamamlayan Bilginer, son günlerde kendisini sadece tiyatro ile doğacak çocuğuna adadı. Bilginer ile Oyun Atölyesi’nde buluştuk ve tiyatrodan sinemaya, doğacak çocuğu Nazlı’ya kadar herşeyi konuştuk. Siz bir yandan her an çevremizdesiniz. Reklamlar, diziler, sinema filmleri, tiyatro... Ama bir yandan da çok uzaksınız... “Magazin malzemesi değilim çünkü. Evet doğru televizyon dizisi de çekiyorum, reklam filmi de... Ama aslen tiyatro var benim hayatımda. Sinemayı sevdiğim için, diğerlerini de tiyatro yapabilmek için yapıyorum. Ama magazin diye bir bela var ülkenin başında. Ve insanlar bununla varoldukları için, bununla yaşamak zorundalar. Olmazsa eğer ertesi gün uyandıklarında kendilerini tanıyamazlar. Çünkü artık kendilerinden de uzaklaşmışlar, kendilerinin karikatürleri olarak yaşıyorlar hayatta. Etraflarında sürekli kameralar var ve kendilerinin taklitleri olarak yaşamaya başlıyorlar. Kendileri yok artık, kendilerini kaybettiler.” heryerinde magazin vardır ama hayat magazinleşmez. Yani meslek sahibi aklı başında insanların yaşadığı ülkelerde hayat magazinleşmez. Hayat magazinleşirse, siz magazin dışında kavrayamazsanız bu hayatı ve sadece magazin aracılığıyla kavrıyorsanız bu çok tehlikelidir. Çünkü başka şeylerin değerini farketmemeye başlarsınız.” Peki siz tüm bunların arasında duracağınız yeri nasıl bildiniz? “Bu bir seçimdir. Genellikle tacize yöneliyorlar, bana da tecavüz edildi çok. Ama tecavüz edildi ben onlarla sevişmedim. Sevişenler hala sevişiyor. Bu bir tercih.” Bu sezondan itibaren tiyatro ödüllerine aday olmama kararı almışsınız. Gerekçesi nedir bu kararın? “Oyun Atölyesi’nin yöneticisi ve yönetmeni Kemal Aydoğan ile birlikte İstanbul’da düzenlenen hiçbir tiyatro ödülüne katılmama kararı aldık. Çünkü ödüllerin ‘değerlendirme ölçütlerine’ inancımızı yitirdik. Ancak bu karar Oyun Atölyesi’nin oyunlarında görev alan diğer sanatçıları bağlayan bir karar değil.” Nazlı bebek geliyor SANATÇI... Baba oluyorsunuz. Doğum ne zaman? “Aralık ayının başlarında. Kız çocuk bekliyoruz. Adını da Nazlı koyacağız” Nasıl bir heyecan şu an yaşadığınız? “Muhteşem bir duygu bu ve ben kızımız doğduktan sonra dünyaya çok farklı bir pencereden bakacağımı hissedebiliyorum. Şu anda sadece tahmin edebiliyorum. Ama doğduktan sonra bizzat bunu yaşayacağım ve göreceğim.” Gerçi Ceren de (Zuhal Olcay’ın kızı) var ama yinede bir pişmanlık yaşadınız mı bu yaşa kadar neden ben babalık heyecanını tatmadım diye? “Tabiiki bir kızım var ama kendi çocuğumun olması daha farklıymış. Heyecanla bekliyorum. İki üç hafta var ve çocuklar gibi mutluyum. Sağlığı da çok iyi bir sorun yok.” Kızınız da oyuncu olsun ister misiniz? “Ne olmak isterse onu olur. Ben sadece doğayı ve sevgiyi öğretebilirim. Benim ne haddime onu söylemek. İlişkiyle belirlenecek birşey. Şuanda ben o ilişkiyi sonsuz sevgi diye tahmin edebilirim. Birebir uygulamada ne olacağını bilemem zaman gösterecek.” Bir insanın dünyaya gelişini yakından takip ediyorsunuz şuan. Neler geçiyor içinizden? “Muhteşem bir şey bu. Yakından takip etmeye başladıkça inanamıyorum. Kadınlara daha çok saygı duymaya ve manevi anlamda onların önünde secde etmeye başlıyorsunuz. Erkeklerin hiç birzaman beceremeyeceği birşey bu. Benim tamamen sezgisel bir teorim var. Erkeklerde rahim kıskançlığı olduğunu düşünüyorum. Yani diğerleri hikaye bence. Biz üretemediğimiz için birçok şeyi yapıyoruz kadınlara. Onları aşağılıyoruz, dövüyoruz, öldürüyoruz, bunlara kulp takıyoruz namus cinayeti diyoruz ya da bize oğlan çocuk doğurmadı diye boşuyoruz. Çocuğun cinsiyetine erkek karar veriyor ama karısında suç buluyor.” Gündemi meşgul eden sanal şöhretler türemeye başladı... Tiyatro gerçekleri yansıtır mı? Peki şöhret denir? “Tiyatro hayatın aynasıdır derler ya, yanlıştır. Sen hayatın “İnsanlar gazete aynısını mı gösteriyorsun tiyatroda? Biz gerçeği ve televizyonlardan gösteriyoruz aslında hayat yalan. Biz hayatta rollerimiz çok çabuk gereği maskelerle dolaşıyoruz. Gerçek hayatta ulaşabildikleri maskelerle dolaşmak da ikiyüzlülük değildir. Hayatta kişilere sanatçı edindiğimiz roller var; baba rolü, işadamı rolü... Sahnede demeye başladılar. bütün roller yıkılıyor, ezber bozuluyor. O yüzden arınıyoruz Türkiye’de sanatçı zaten. Çünkü bildiğimiz ama utandığımız, yapamadığımız, kelimesi çok yanlış söyleyemediğimiz herşey için için sıkıştırıyor bizi. Sahnede kullanılıyor. gerçeği gördüğümüz zaman rahatlıyoruz. Evet ben de Sanatçı gerçekten böyleyim, o zaman ben tuhaf değilim diyoruz ve kavramının içi kendimize sorular sormaya başlıyoruz. Komedi oyunundan boşaltıldı, yozlaştı, çıkıp ağlayan insanlar var. O an sanki kafasına bir şey düşmüş bambaşka bir hale gibi... Çünkü sıkıştırdığı gerçekleri açığa çıkarıyor tiyatro.” dönüştü. Halbuki Kaliteli yapımlar de insanları tokat gibi çarpıyor... sanatçılık diye bir “Kalitesiz bir iş olursa ben kalkar giderim salondan söylene söylene. meslek yok. Çünkü bu benim hakkım. Sahneye çıkmak çok büyük bir iddiadır. Kötü Heykeltraş, bir oyunsa ve bir derdi yoksa, bunu anlatamıyorsa eskiden olduğu gibi ressam, müzisyen, yuhalanmalı. Biz bunu bilmiyoruz. Bunu bilmediğimiz için de alkışın değeri aktörsünüzdür ve bu kalmadı.” bir meslektir. İnsanlar Oyuncu olmasaydınız başka ne yapardınız? şöhret olmaya özeniyor. “Yazmayı düşünmüyorum çünkü konuşmayı seviyorum. Bir çok Oysa şöhret denilen bela arkadaşım neden yazmıyorsun diye soruyor. Ben hiçbir şey bilmiyorsam hedeflenecek bir şey değildir hayatta haddimi biliyorum. Ben sadece bir mesleğiniz varsa eğer. Kendi okuyorum. Okuryazar değilim. adıma konuşursam şöhret ve para Ama ben okuduğum şeyin oyunculuğun yan etkileridir aslında. doğru olup olmadığını, iyi Siz birşeyler yaparken bir yandan yazılıp yazılmadığını da bakarsınız ki şöhret kavrama yeteneğine oluvermişsiniz. Şöhret denilen şey sahibim.” bir kişinin birçok kişi tarafından Bu bir biriktirme yanlış anlaşılmasıdır. Yani süreci ama belki bir şöhretin böyle sanal, aldatıcı ve gün patlama yabancılaştırıcı bir özelliği var. yaşayabilirsiniz... Nasıl bir çocukluk Onun için çok tehlikeli bir şey “Bir gün patlar yaşadınız? Ne zaman karar verdiniz diyorum ben. Herkes şöhret mıyım bilmiyorum. oyuncu olmaya? “Ortaokulda yavaş yavaş karar Polis olabilir; bağırın, bir Ben konuşmayı vermeye başladım.” filmi de Onur Ünlü’nün ilk yarışmaya katılın, bir eve becerebiliyorum. Gerçekten böyle bir karar var mı yoksa süreç mi getirir uzun metraj çalışması. Bunu bir kapanın birileri sizi Zaten yazarlar da insanı? “Oyuncu olmaya karar verdiğimde 16 yaşındaydım. Ama tehlike olarak görmüyor musunuz? gözlesin, yalan yanlış diyor ki konuşmayı öncesinde ilginçtir, doktor olmak istiyordum. Hala da istiyorum. Eğer bir “İyi bir film çekeceğine inanıyorum çünkü. Tabii ki birşeyler yapın. Şöhreti Oyun daha geliş varsa dünyaya o zamanda doktor olacağım. Bir de kimya beceremediğimiz için her zaman haklı çıkmayabilirim.” doğru anlamak ve doğru Atölyesi’ni nasıl mühendisi olmak isterdim. Çok sordum kendime hepsi de birbirinden yazıyoruz.” Senaryodan dolayı mı böyle düşünüyorsunuz? yönetmek gerekiyor. ” kurdunuz? Bir yerden destek ayrı alanlar. Ama hepsinin temelinde aynı şeyin yattığını farkettim: “Evet. Özellikle kendi senaryosunu yazmış yönetmene Bu yapımcılara göre aldınız mı? “Hiçbiryerden destek merak duygusu ile insanı ve kendini tanıma... Hekim olsaydım güvenirim. Onur’la ben sadece sohbet ettim. Biraz bir arztalep meselesi almadan tek başımıza kurduk burayı. Tiyatro hastalıkların tedavisini bulmak için uğraşacaktım.” iddialı olcak ama ben bir oyuncunun iyi olup ama... yapabilecek ortam yarattık kendimize ve başarılı Ama burada bir fark var. Tiyatro kendini ifade aracı... olmadığını sohbet ederek de anlayabilirim.” “Dünyanın en büyük olduk. Kimsenin desteği olmadı bize, beş Diğerlerinde bu yok belki de fark odur. Bu biraz riskli değil mi? “Ama yalanı bu. Bunu parasız girdik bu işe hatta bizzat çimentosuyla “Şöyle ki diğerlerinde kendinizi ifade riski göze almak gerekiyor. Risksiz söyleyenler kendileri de demiriyle, sahnesiyle ediyorsunuz ama birebir ilişkilerde. hayat var mı?” biliyorlar yalan kafesiyle her bir ayrıntıya Burada siz kendinizi ifade ediyorsunuz ve Polis filminin çekimleri söylediklerini. ‘Halkın kafamızı yorduk. Evet birileri sizi seyrediyor. Fark o. tamamlandı. Nasıl bir sonuç haber alma özgürlüğü ben bu işlerden Seyredenlerin hayatına dahil oluyorsunuz bekliyorsunuz? “İyi ki bu filmde var’ diyorlar. İnsanlar anlamam ama her ve onları etkiliyorsunuz. Eğer sanat yer aldım ve iyiki Onur Ünlü ile fakslar telefonlar mı yerinde kendi emeğimiz var çünkü düş yapıyorsanız tabii... Eğlence üretiyorsanız çalıştım. Film iyi mi oldu kötü mü seyirci karar yağdırıyor ‘bize bunları kurmayı becerebiliyoruz. Önce hayal bu böyle değil. Onun da yeri var, o da verecek. Emeğe saygı falan da tuhaf ve içi boş bir gösterin’ diye. Onlar ediyoruz sonra hedeflerimizi koyuyoruz. lazım. Ama sanat ile eğlence arasındaki farkı anlamak için söyleyiştir yani. Hiç kimse her emeğe saygı gösteriyorlar, birileri de Hayal etmediğimiz şeyi öğrenmemiz sanırım böyle bir test yapmak gerekiyor. Ben bir sanat duymak zorunda değildir. Bazı emeğe de saygı röntgencilik yapıp onları mümkün değil ki. Önce düşleyeceksin. yapıtıyla karşılaştığım zaman değişip dönüştüm mü duymayacaksın. Kenan Evren az mı emek verdi seyrediyorlar.” Hepimiz birer düştük ana karnında...” farklı bir şey oluştu mu bende, bunu Türkiye’yi bu hale getirmek için? Hitler az mı Magazin hep vardı ama... Sosyal Kafanızda yeni düşler var mı? sorgulamak gerekiyor. Tiyatroya girerken emek verdi Nazizme? Emek kutsal falan “Oyun Atölyesi’nin Ankara ve ve siyasal baskıdan bir kaçış olarak başka, çıkarken başka biri miyim buna değildir. İnsanları mutluluğa götüren İzmir şubelerini açmak değerlendirilir kimi kuramcılara bakmak lazım.” doğru emek kutsaldır.” istiyorum.” göre... “Çok haklısınız. Dünyanın Alkışın değeri kalmadı Bir dahaki yaşamımda doktor olacağım Doğru emek kutsaldır Düş kurmak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle