Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 06 16/11/06 15:34 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 18 KASIM 2006 CUMARTESİ Türk edebiyatının usta kalemi Sait Faik Abasıyanık’ı doğumunun yüzüncü yılında bir öyküsüyle anıyoruz Simitle u başlığa kaşar peynirini de eklemek isterdim ama onun çayla simidin dostluğu karşısında silinip ikinci planda kalması daha doğru. Çünkü çayla simidi beraber bulduğumuz günler eksik değil, ama üçünü bir arada bulmak?.. Belki çayı da simitten ayırmak doğruydu. Yalnız simitten, sabahın o leziz, insan icadı yemişinden söz açmalıydım. Ama ne yaparsın, çaya kıyamadım. Simidin yanında o da ikinci planda kalıyor ama dostlukları da samimi bir dostluktur. Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz. Ballı, reçelli, tereyağlı, hatta pamplımuslu kahvaltıların sonunda sokağa bir otomobille çıkmayan insan varsa kızılır öylesine. Bu çeşit kahvaltıdan sonra ayaklarınız ıslanmadan otomobile atlamalısınız. Yine ayakkabılarınız çamurlanmadan maroken koltuklu bir yazıhanede telefonu ele alıp: Dün, akşam söylediğim gibi. On para aşağı olmaz. Tak telefonu kapamalı, tekrar açmalı: Borsadan ne haber? Yetmiş altı, yirmi mi? Satma, bekle. Efendim bekle diyorum sana. Elbet bir bildiğim var benim de. Yetmiş yediye de vermem. Seksenden on para aşağı olmaz. Peki bekliyorum. Öğleye kadar telefon edilmezse sözümden cayabilirim. Unutulmamalı... demeli. Ama çayı simitle içtikten sonra sokağın çamuruna karışır, dişlerimizde hâlâ susam kırıntıları oradan oraya koşabiliriz. Sokakta yağmur yağar, alnımızdan ter damlar. Dişlerimizde susam tanesi, çayın kokusu hala burnumuzdadır. Ah, bir akşam olsa, kağıt yığınları önümüzden bir eksilse, bir yatağımıza uzansak, ayaklarımız bir dinlense... Oh! Yine sabah oldu bak! Acem Hasan Efendi çayı B Çay demlemiştir. Şu abullabut simitçi de nerde kaldı? Allah belanı versin! Gelir, akşamki simidi dayar. Gelmez çayın tadı kaçar. Yeniden İstanbul sokakları. Memursanız evrak, muharrirseniz mevzu, işçi iseniz tarak, işsizseniz park... Her şey, içinizi delik deşik eden yağmurlu günün içine sinmiş çay kokusu, dişlerinizdeki susam tanesi ile tadını alır, ilk adımını atar. İşte şimdi kaşar peynirine sıra geldi. O gün keyfimiz yerinde uyandık. Cebimize bir baktık ki olur şey değil! Bir yirmi beşlik feda edebileceğiz. Aman bana yirmi beş kuruşluk kaşar peyniri! Eski olsun n’olur? İşte o zaman harikulade bir ziyafet sofrası kahvenin mermerindedir. Sarı, bakkal kağıdında yatan bu sarışın şey nedir? Kaşar peyniri midiri, kat kat baklava, telkadayıf mıdır? Yoksa şehvetle uzanmış bir kadın mıdır? İşte koparmaya kıyamadığımız yumuşak, taze iki simit. İşte Acem Hasan Efendi’nin ince belli, kırmızı benekli çay fincanı. İşte susamın kırıntıları! Doldurun avucunuza masanın mermerinden elinizin kenarıyla! Atın ağzınıza! Sonra kibrit kutusunun kapağından ufak bir parça koparın! Dişlerinizin arasındaki susamları ayıklayarak mesut işinize gidin! Sabahın büyük ziyafeti bitmiştir. Bir cıgara yakabiliriz şimdi. Yedigün, (45), 22 Ocak 1949 Ilık bir meltem esintisi alsa Kupası’nın profesyonel kategori birincileri 1417 Aralık tarihleri arasında Las Vegas’ta yapılacak 2006 Dünya Salsa Şampiyonası’nda Türkiye’yi temsil edecek. Salsa şov çiftler kategorisi birincileri ise önümüzdeki yıl düzenlenecek Avrupa Uluslararası Dans Organizasyonu’na gönderilecek. S Dans meraklısına Kilo vermek veya günün stresini atmak... Ya da sadece hoş bir dans izlemek... Salsa’yla ilgilenme nedeniniz ne olursa olursa olsun. 25 Kasım Cumartesi günü Maslak’taki Refresh The Venue’de yapılacak Salsa Kupası’na davetlisiniz. Salsa ve diğer latin danslarını tanıtmak, sevdirmek ve yaygınlaştırmak için yola çıkan Mundolatino Dans Merkezi’nin kurucusu Yonca Gülgeç, milyonlarca insanın kanını kaynatan bu kıvrak dansa gönül verenlerden biri. “Herkesin kanını kaynatan salsa ateşi önümüzdeki günlerde 2006 Salsa Kupası’nda yanacak. Etkinliği organize eden Mundolatino dünyaca ünlü dansçılara ve Salsa organizatörlerine evsahipliği yapacak” diyen Yonca Gülgeç aynı zamanda ödüllü bir dansçı. Latin dansları alanında Türkiye’nin önde gelen gruplarından biri olan Mundolatino, dünyanın en önemli salsa kongreleri arasında yer alan 4. Uluslararası İngiltere Salsa Kongresi kapsamında düzenlenen ‘Dünya Serbest Salsa Grup Yarışması’nda ilginç koreografisiyle dünya YILDIZ ÇELİK dördüncüsü olmuştu. Grup yarışmaya DJ Mehmet Ceyhan’ın hazırladığı, Karadeniz’in horonuyla salsayı birleştiren bir koreografiyle katıldı. Grubun dansçısı ve kurucusu Yonca Gülgeç, gösterdikleri başarılı performansla Türkiye’yi uluslararası alanda temsil etmenin gururunu yaşadıklarını belirtiyor. 2006 Salsa Kupası’nda yalnızca yarışmacılar ve ünlü jüri üyelerinin (dünyaca ünlü salsa organizatörü Paul Young, Porto Riko’lu dünya şampiyonu Jhesus Aponte ve partneri Candy Mena, salsa dünyasının en ünlü dansçılarından Farid Ferchaach ve partneri Barbara Cano) muhteşem şovlarını izlemekle yetinmeyip ‘Dans etmek istiyorum’ diyenler aynı gece 22.00’de başlayacak partiyle salsa coşkusuna ortak olabilecek. Dünyaca ünlü dansçıların ve tüm kategorilerdeki birincilerin şovlarıyla süslenecek partide Latin müziğinin Türkiye’deki önemli isimlerinden DJ Mehmet Ceyhan da bir performans sunacak. Mundolatino’nun salsaseverlere bir müjdesi daha var! İstanbul, 2426 Haziran 2007’de 1. Türkiye Salsa Festivali’ne evsahipliği yapacak... Güncel sanat ile ilgili çalışan küratörlerin işi kimi zaman gerçekten oldukça zor. Özellikle, koleksiyonu kısır yeni açılan müzeler ya da özel koleksiyonların sergilendiği kişi müzeleri söz konusu olduğunda yaratıcı küratöryel çalışmalar gerçekleştirmek göründüğü kadar kolay olmayabiliyor. Müzeler, doğal olarak, yeni alımlarını sergilemek ve izleyiciyi bir kez daha mekanlarına dahil etmek istiyorlar. Müzelerin bu amacını gerçekleştirmedeki en büyük silahlarını ise konseptli ve geçici sergiler oluşturuyor. Sergi kararı alındıktan sonra da “iş” küratöre paslanıyor. İşi kabul eden küratörler ise koleksiyona yeni katılan yapıtlarla başbaşa kalarak bu çalışmaları birarada tutacak harcı oluşturmak ile oluşturamamak arasında kalıyor. Sözünü ettiğimiz konu bağlamında, Proje 4L’de açılan ve küratörlüğünü Necmi Sönmez’in üstlendiği sergi, küratörün kendi seçmediği işlerle nasıl çalışabileceğini sorgulamamıza neden oluyor bir bakıma. Sönmez’in katalog metninde değindiği, koleksiyonu yeni açılımlarla yorumlama ve yapıtların açık uçluluğundan yararlanma çabası aslında küratöryel olarak bir çıkış yolu aramanın en net göstergelerinden biri. Yorum, açık uçluluk gibi kavramlardan çok serginin şiirsel başlığı ortak paydayı oluşturmada yardımcı oluyor. Ancak başlığın şiirsel olmasının yanı sıra İstanbul’u, kenti işaret ediyor olması ise gözden kaçmıyor. ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Can ve Sevda Elgiz’in ulusal ve uluslararası alanda pek çok önemli sanatçının yapıtını barındıran koleksiyonlarının yeni ayağını içeren bu sergi, çağdaş Türk sanatında son dönemde öne çıkan sanatçıların çalışmalarının yanı sıra koleksiyonun genç Alman sanatı örneklerini de içeriyor. Açıldığı günden itibaren ev sahipliği yaptığı sergilere atmosferi ile artı değer katan Proje 4L’nin mekanı bu sergide de devreye giriyor. Sergilenen yeni koleksiyona gelecek olursak; Elgizler, Proje 4L’nin müzegaleri olduğu günden itibaren çağdaş Türk sanatını destekleyen bir tavrı görünür kıldılar. Bu tavır koleksiyona yeni katılan işlerin profilinde de kendini gösteriyor. Çoğunu oldukça genç sanatçıların oluşturduğu yeni koleksiyon, son Meltem of İstanbul: Elgiz Koleksiyonu’ndan Genç Türk ve Alman Sanatçılar Proje 4L/ Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi 18 Ekim 20065 Mart 2007, Harman Sokak, Harmancı Giz Plaza GültepeLevent, Tel: 0212 28151 50 dönemde ulusal ve uluslararası sergilerde dikkat çeken isimlerin yapıtlarını içeriyor. 9. Uluslararası İstanbul Bienali çerçevesinde düzenlenen “Serbest Vuruş” sergisinde yer alan ve dünya basınında büyük ilgi gören “AB Çarşaflı Kadın” adlı çalışmanın sahibi Burak Delier, bu kez de politik olduğu kadar ironik bir yaklaşımı görünür kılan çalışması “Küçük Adam” ile sergideki yerini alıyor. Müzede ona ayrılmış odacığın köşesinde yüzünün yarısını örten maske ve elinde süngüyü anımsatan çivi ile duran bu küçük “kurşun asker” bir militanı ya da protestocuyu çağrıştırıyor. Serginin üst katında yer alan artvariumda sergilenen işiyle Nezaket Ekici, kolektif bir algının sınırlarını zorluyor. Elgiz Koleksiyonu için 2005 yılında özel siparişle üretilmiş bir sergi projesi olan “Ulusal Marşlar” işinde sanatçı, kültürel kimlik olgusuna değiniyor. Alman ve Türk milli marşlarını okuyarak hiç bir yere ait olamama durumunu en anlaşılır biçimiyle, dil ve aksanla anlatan sanatçı, aidiyet, ötekilik, yabancılaşma gibi kimi kavramlara da gönderme yapıyor. Merkez ve çevre ikiliği bağlamında sanatçının temsil edilmesi ve sanatçının yaşadığı coğrafyanın bu temsiliyete etkileri üzerine hayli kafa yoran Ferhat Özgür sergiye “uzanmak/erişmek/yetişmek” kavramlarını somutlaştırdığı bir dizi fotoğraf ile katılıyor. Ankaralı sanatçı, İstanbul’un farklı tarihi mekanlarındaki önemli yapıların önünde gerçekleştirdiği kurgu fotoğraflarıyla, bu kentin kültürel mirasının sanattaki ligleri de belirlediğini düşünüyor ve izleyiciyi bu konu ile ilgili düşünmeye çağırıyor. Genellikle kendi yaşamına ait gündelik, sıradan ve çoğu kez toplumsal belleği harekete geçiren görüntüler üzerinden yeni ve farklı anlamlar üreten Yasemin Özcan Kaya, bu kez de Türkiye’nin yakın geçmişini kendi imgesinin yer aldığı bir fotoğrafla aktarma yolunu seçiyor. Serginin Alman sanatçılarından Tina Benz’in yapıtlarından yola çıkarak müze mekanının bir bölümünü içine alan yerleştirmesi ve Jonathan Meese’nin de yine bu sergi için yaptığı performans ilgi çekici olmakla birlikte, Necmi Sönmez’in bu sergiyi oluşturan yapıtları birbirine bağlamak çabasının bir göstergesi olarak okunabilir. Meltem of İstanbul, uzun yıllardır Almanya’da yaşayan ve burada sık sık çalışmalarını görme imkanı bulamadığımız İskender Yediler’i, yazı ve resmi birarada hayli ilgi çekici bir biçimde kullanan Mustafa Kunt’u, çizginin sınırlarını zorlayan Mustafa Kula’yı ve Elgizlerin koleksiyonlarına kattıkları yeni çalışmaları izlemek için görülmesi gereken bir sergi. Ayrıca müzenin üst katında Elgiz’lerin koleksiyonundan seçmeleri de izleyebilir, bir özel koleksiyonun sınırlarına dahil olabilirsiniz.