22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 07 26/10/06 17:42 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 28 EKİM 2006 CUMARTESİ Herkes aklını başına toplasın Türkiye’nin şiddetli biçimde karşı devrim sürecini yaşadığının altını çizen Muazzez Hoca, her devrimin karşı devrim hareketiyle karşı karşıya kalabileceğine işaret ederek “Bizdeki karşı devrim de Kuran kursları ve imam hatip liselerinin açılmasıyla başladı. Cumhuriyetin 100’üncü yılına daha 20 yıl var. Herkesin aklını başına toplamaya ihtiyacı var. Cumhuriyetimizin 100. yılında artık karşı devrim unsurlarının ortadan kalkması gerekiyor” diyor. Yaşanan sürece ilişkin tepkisini ortaya koymaktan çekinmediğini söyleyen Çığ, “Bu benim vatandaşlık görevim. Eğer benim gibi binlerce insan vatandaşlık tepkisini ortaya koysaydı, memleket bu halde olmazdı. Bazıları karamsar ve ne olacak bu memleketin hali diyorlar. Buna çok üzülüyorum. Atatürk’ün ne kadar ağır şartlarda tüm sorunları bir bir aşmasını bildiğini ve bizlere bu yurdu armağan ettiğini unutmamalıyız. Bu durumun kıymetini bilmeliyiz” diye konuşuyor. Türbanın özgürlük konusu yapıldığı yönünde söylemler olduğunu da vurgulayan Muazzez İlmiye Çığ, “Onu bazı gazeteciler yazdı. Gazeteci bunu yazabilir mi? Bu mudur yaşama karşı sorumluluğu? Başörtüsüne özgürlük denilebilir mi? Bu özgürlük değildir. Eskiden köleler bağlanıyordu bunu kimse unutmasın” diyerek tepkisini ortaya koyuyor. ! 7 Bilimin özgürlük davası OZAN YAYMAN Yıl milattan önce 3500’ler. Uygarlık tarihini, kültürleri, bilimi ve dinleri etkilediler. Yüzlerce yıldan bu yana araştırmacıları peşlerinden sürüklediler. Bulunan izler, günümüze ışık tuttu. Sümerler sözü edilen. Sonrasında Akkadlar ve Babiller’in kültürlerine damga vurdular. Ardından İbraniler’in Tevrat’ına peşi sıra Müslümanlar’ın Kuranı Kerim’ine... Bu bir silsile. Hepsi öncekinden etkilenmiş, şekillenmiş öylece biçimlenmiş... Sümerler’in tanrıları da pek bir meşhur. “Ziggurat” dedikleri tapınaklarında yaşatmışlar her bir tanrıyı. Adı üzerinde “tanrı” bu! Neyi ne zaman yapacağı belli olmaz! Gün gelip esmiş adına hava tanrısı “Enlil” denilmiş, gün olmuş gürlediğinde gök tanrısı “Anu” olarak anılmış. Bilgelik tanrısı “Enki”, Ay tanrısı “Nanna” ve daha bir çoğuna Sümerler’in Ziggurat’ları şahit. Bunlar içinde birisi var ki; aşk ve bereket tanrısı diye anılan, “İnanna” bugünlerde gündemimizi fazlasıyla meşgul ediyor. Sadece bugünlerde de değil oysa. Yüzyıllar yüzyılı... İnanna’ya o dönem öykünen ve tapınaklarda erkeği tüm yönleriyle yaşama hazırlayan kadınların başlarını bağlama geleneğini, yaşandığı günden beş bin yıl sonra kaleme alma girişimi 3 gün sonra yargılanacak. 93 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Sümerler’in kültürüne dair yapılan bilimsel araştırmaların sonuçlarını yazdığı için hakim karşısına çıkacak. Ne demiş Muazzez İlmiye Çığ: “Sümerler’de tapınak fahişeleri erkeği yaşama hazırlardı. Salt seks objesi değillerdi. Her biri kutsal sayılırdı. Tapınaklardaki fahişeler dönemin hükümranının isteğiyle başlarını bağlarlardı”. Hepsi bu. Ne de büyük suç işlemiş Muazzez Hoca! Sen kalk, tarihin bir kesitine tünel aç, oradan günümüze ışık tut. Olacak iş mi şimdi bu? Oysa o açılan tünellerden o kadar çok ışık yayılıyor ki içeriye. Ortada bu kadar kanıtlanmış bilimsel görüş varken bir biliminsanını arkeolojik bulguları yansıttığı için hakim karşısına çıkarma da neyin nesi? Muazzez İlmiye Çığ buna “suskunluk” diyor. “Sadece suskunluk”. Günümüzün beş bin yıl öncesinin gerçeklerini bugün kaleme almak suç olabilir mi? Sorusuna, yanıtı: “Bilim yargılanamaz. Ama bir ülkede herkes suskun ise her şey mümkündür” oluyor. 93 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerdeki tapınak fahişelerinin başlarını bağladığını söylediği için yargılanıyor Yatçılar olimpiyatlara hazırlanıyor ŞİRİN GÜVEN Era Bodrum Yelken Kulübü tarafından düzenlenen ‘18. Bodrum Uluslararası Ahşap Yat Yelken Yarışması’ (18. Bodrum Kupası), Kayra Şarapları sponsorluğunda 1418 Ekim tarihleri arasında yapıldı. Yelkencilerin 4 farklı etapta yarıştığı Bodrum Kupası; konserler, defileler, kıyafet yarışmaları ve sokak şenlikleri gibi etkinlikler ile festival havasında geçti. Yarışlarda Türkiye’nin dört bir yanından ve yurtdışından gelen, son teknoloji ile yapılmış, en yeni yatlar yarıştığı için hem ticaret, hem de seyahat amacıyla gelenler de vardı. Bir anlamda bir bot şovuna da dönüşen yat yarışları sayesinde beğenilen Türk yatları satılıyor. Yarışların rotası gereği, Bodrum ve Gökova’nın en güzel ve gizli koylarında konaklandı. Yelkenler açıldı, balonlar şişti, takımlar kıyasıya yarıştı. Küçük aksilikler de olmadı değil ama hepsi atlatıldı. Denizciler, 2. etap sonrası yarım ay şeklinde İngiliz Limanı’na gemilerini demirledi. Yatların ortasında deniz üstüne kurulan platformda Nilüfer konser verdi. Ancak konser sırasında eğlenceye kendini kaptıran bir gemi işaret fişeği attı ve fişek Gökova’nın güzel ormanlarına geldi, ormanı da tutuşturdu. Canla başla ellerine yangın tüplerini alan topluluk, jandarmanın da müdahalesiyle kısa sürede yangını durdurmayı başardı. Ertesi gün ise çıkan fırtına yelkencileri oldukça zorladı ama deniz aşığı topluluk yılmadan yarışlara devam etti. Bodrum Kupası 4. etaptan sonra DMarin Turgutreis’te yapılan ödül töreniyle son buldu. Biz de bu hoş ortam içinde Era Bodrum Yelken Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Erman Aras ile yarışma ve yelkenliler hakkında söyleştik. Nasıl karar verdiniz Erman Aras ‘Bodrum Uluslararası Ahşap gerekiyor. Devlet bu işi yapmıyorsa biz ne yapabiliriz diye düşündük. Dünya ne yapmış diye baktık ve 3 hedef belirledik. Birinci olarak Bodrum Kupası gibi etkinlikler yapılabilir diye düşündük. İkinci olarak ise, yelken kulüpleri kurularak çocuklara yönelik yelken eğitimi verilebilir dedik. Son olarak da bir okul gemisi yapmayı hedefledik. Hepsini de zaman içinde gerçekleşirdik. Era Bodrum Yelken Kulübü olarak 18 yıl önce Bodrum Kupası’na başladığımızda 17 tekne vardı. Bu 17 teknenin sadece 3 tanesi Avrupa standartlarına uygundu. Gerisinin yelken bezleri şeker çuvalından yapılmıştı. O dönemlerde çok sıkıntı yaşadık. Dümenlerin hiçbiri yelkenle yol almaya yetmedi. Teknelerimiz istediğimizi yere değil, kendi istediği yere gitti. Ertesi yıl tekneleri yapan ustaları da yarışa davet ettik. Bu sayede ilk kez tekne yapan ustalar, yarışta teknelerini ve başka tekneleri görme olanağı buldu. Önce diğer ustaları geçmeye çalıştılar, sonra zamanla daha çok yat yaptıkça, kendi yatlarını da geçmeye çalıştılar.” Bu yıl kaç tekne katıldı yarışmaya? “Yarışan 70 yat var. Ama organizasyon tekneleriyle birlikte 100 yatın üzerindeyiz.” Bu yıl yarışlara konser ve şenlik de eklendi… “Bunu bir şenlik ve deniz festivaline dönüştürdük. Festivalimizde yapılan yarışları, güzel etkinliklerle renklendirdik. Hem kıyasıya yarış hem festival… Bu yıl 10 yabancı bayraklı yatımız var. Hollandalı, Avustralyalı, İngiliz ve İspanyol yarışmacılar var. Ancak yarışan teknelerden kamara kiralayarak da yarışı izleme şansınız olduğu için bu sayı teknelerde kalan konuklarla birlikte 400’e kadar çıkıyor. Ralli arabasının arkasına müşteri alıyorsunuz yarışlarda.” Peki bahsettiğiniz diğer iki projeyi gerçekleştirebildiniz mi? “Son yılların yelken şampiyonları da hep Era Yelken Kulübü’nden çıktı. Şu an hedefimiz, 2012 Olimpiyat Oyunları’nda madalya kazanmak. Diğer projemiz de okul gemisiydi. 32 metrelik bir tekneyi okul gemisi yaptık. Bu yıl 3 ay İngiltere’ye dünya okul gemileri etkinliklerine katılmaya gittik.” BENİ EN FAZLA SUSKUNLUK ÜZÜYOR! 301. madde kapsamında yargılanacak olan Muazzez İlmiye Çığ, yazar Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın da aynı maddeden yargılandığını anımsatarak “Ancak onlar yargılanırken AB ve bazı gruplar şiddetle karşı çıktı. Ama bilimsel bir görüşü ortaya koyan biri hakkında kimse sesini çıkarmıyor. Beni en fazla bu suskunluk üzüyor” diyor. Muazzez İlmiye Çığ, özgürlüklerin ve özellikle fikir özgürlüğünün olmaz ise olmazlardan birisi olduğunu vurgulayarak Orhan Pamuk ile birlikte TCK’nın aynı maddesinden yargılanacak olmasıyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Biz memleketimizi yükseltmek için canımızı vermekten kaçınmadık. Bana dünyaları verseler memleketim hakkında kötü bir satır yazmam. Ama bazıları özgürlük adı altında memleketini yalan yanlış ifadelerle küçük düşürüyor ve arkalarından büyük gürültü çıkarılıyor. Memleketini seven ve binlerce yıl öncesinin bilimsel bulgularını yazan Muazzez İlmiye Çığ hakkında ise kimselerin sesi çıkmıyor.” Ülkesini küçültme girişimlerini hiçbir biçimde kabul etmediğini söyleyerek ekliyor: “Bunlar nasıl kalem kullanıyorlar diye çok şaşırıyorum ve üzülüyorum. Bakın benim yargılanacak olmamla ilgili hiç ses çıkıyor mu? AB ya da destekçileri bir şey diyor mu? Hiçbir kimse karışmıyor. Niçin onların arkasında duruyorlar da benim yanımda olmuyorlar? Çünkü onlar memleketi kötülüyorlar. Ben ise her fırsatta yurtsever olduğumu dile getiriyorum ve sonucunda da yalnız bırakılıyorum”. 301. maddenin içeriğini araştırmadığını söyleyen Çığ, “Açık söylüyorum 301. madde nedir bilmiyorum. Hiç araştırmadım. Alıp da bakmaya ihtiyaç duymadım, çünkü kendimi biliyorum. Ben yurtsever, Atatürkçü, bilime inanan ve bu uğurda yıllardır araştırmalar yapan birisiyim. Konuyla ilgili avukatlarım gerekli hazırlıkları yapıyor. Ama duruşmaya gideceğim. Aksi halde polis zoruyla mahkemeye götürülmem söz konusu imiş” diyor. Ardından da ekliyor: “Yargılanacağım ve ne olacaksa olacak. Belki sonunda hapis yolu gözükecek. Şikayet sonrası savcı hayır deseydi ve bu yargılama konusu olamaz diye görüş belirtseydi şu an bu süreci yaşamıyor olacaktım. Bana öyle bir suç çıkarılmış ki; insanları küçük düşürmüşüm; tahkir etmişim; ayırımcılık yapmışım. Bunların hiçbirini kabul etmiyorum. Burada benim olmam önemli değil. Üzerinde durulması gereken konu, bilimsel görüşün yargılanacak olmasıdır. Bunun kabul edilir tarafı yok.” Yeni yetişen nesillerin birbiri arasında ayrım olmaması için Atatürk’ün tevhidi tedrisat olgusunu yaşama kattığını anımsatan Muazzez Hoca, “Demokrat Parti bu kazancı yerle bir etti. Onlardan sonra gelenler de hiçbir değişiklik yapmadı. O bakımdan Demokrat Partililer’i kesinlikle affetmiyorum. Yaşanan süreçte gençlerde suç bulmuyorum. Gençlere ne verirsen onu alırsın. Yetişen nesillere kuran kursları verildi, imam hatip liselerine gönderildiler. Bu çocuklara geriye dönük eğitim veriliyor. Bunu aklım almıyor. Yaşam ileriye doğru akarken biz bu çocuklara nasıl olur da geriye yönelik eğitim veririz?” sorusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Yat Yelken Yarışması’nı yapmaya? “1989’da ilk yarışları düzenledik. Türkiye’de yat turizmi hızlı gelişmeye başlamıştı. Ama maalesef bir takım önemli noktalar atlanmaya başlamıştı çünkü sadece turizme yönelik bir çalışma yapıldı. Yatlar, otel gibi düşünülerek daha konforlu hale getirildi. Ancak yat kelime anlamıyla rüzgârla giden araç demek. Bu noktada yelken atlandı. Motorlar bile yat adıyla verildi hep. Bu da bizleri yani bu işle uğraşanları çok sıkıntıya soktu. Mutlaka yelkenin ön plana çıkarılması gerekiyordu. Biz yat işiyle uğraşan esnaf olarak ilk önce devletimize gittik. ‘Bize yat turizmi için eleman yetiştirecek okul açın’ dedik ama bu güne kadar hâlâ okul açılmadı. Türkiye’de belki de bir tek bu sektör bir eğitim kurumuna dayanmıyor. Siz bütün Türkiye’nin tanıtımını yatlarla yapıyorsunuz ama tanıtımı sağlayan sektöre yönelik okul açmıyorsunuz. Denizcilik ile ilgili gemiye yönelik okullar var ama yat farklı bir şey. Yat gemi değil. Çünkü yatta 3 ya da 4 personelsiniz ve bu personeller hem denizcilik, hem kaptanlık yapacak, hem de otel gibi servis yapacak ve yelkenden anlayacak. Onun dışında gerekince de, gelen müşterilere, doktorluk ve psikologluk hizmeti verecek. Gerçekten yattaki personellerin okullarda eğitilmesi S Hobi Sanat Galerisi 20062007 yılı sezonunu, Orhan Taylan’ın ‘Tek Renk Yağlıboyalar’ sergisiyle açıyor. Sanatçı, bu yeni sergisinde tek renklerin hem sıcak hem de soğuk etkilerini, iki renk etkisi ile tuvaline yansıttı. Hobi Sanat Galerisi’ndeki sergi 17 Kasım’a dek açık. (0 212 225 23 37) Figür Sponsorluğunu Arçelik A.Ş ‘in yaptığı Leonardo’nun 12781513 yıllarına ait el yazmalarında tasarladığı makinelerin orjinal boyutlarındaki reprodüksiyonları içeren sergi İstanbullular ile buluşuyor. “Leonardo: Evrensel Deha” Sergisi, makinelerin kullanımına göre 5 bölüme ayrılmış. İlk 4 bölüm, Leonardo Da Vinci’ye eserlerinde ilham veren doğanın dört elemanı Toprak, Ateş, Hava ve Su’ya göre tasarlanmış replikalardan oluşurken 5. bölüm Da Vinci’nin tasarladığı diğer mekanizmaları içeriyor. Sergi 1 Kasım’da Rahmi Koç Müzesi’nde açılacak. Tel: 0 212 369 66 00 Evrensel deha Leonardo 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın başlarında İstanbul’da faaliyet gösteren Guillaume Berggren, James Robertson, Pascal Sébah, ViçenHovsep Abdullah Kardeşler, Gülmez Kardeşler, Bogos Tarkulyan ve Mihran İranyan gibi fotoğraf ustalarının eserlerinden oluşan ve Suna ve İnan Kıraç Eski İstanbul Fotoğrafları Koleksiyonu’ndan derlenen ‘Konstantiniyye’den İstanbul’a 19. Yüzyıl Ortalarından 20. Yüzyıla Boğaziçi’nin Rumeli Yakası Fotoğrafları Sergisi’ bir devrin İstanbul’unun fiziksel ve sosyo kültürel yapısı üstüne fikir verdiği gibi, şehrin eşsiz güzelliklerini hatırlamamıza da imkan sağlıyor. Sergi, 7 Ocak’a dek Pera Müzesi’nde. Tel. 0 212 334 99 00 ergi Tek Renk Yağlıboyalar Pi Artworks Beyoğlu’ndaki tarihi Yeni Melek Binasında, 26 Ekim Perşembe günü Yeni Melek ile ortak bir galeri açıyor. Çağdaş sanat alanında, İstanbul’ un sayılı noktalarından biri olmayı hedefleyen Yeni Melek’ in lobi alanında açılan Yeni Pi, genç ve yerleşik, ulusal ve uluslararası sanatçılara, koleksiyoner sergilerine ve bağımsız küratörlerden sergilere yer verecek. İlk sergi İrfan Önürmen ‘Figür’ Sergisi ise 12 Kasım tarihine dek Yeni Pi’de görülebilir. Tel : 0 212 236 68 53 Konstantiniyye’den İstanbul’a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle