13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 26/10/06 17:39 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 28 EKİM 2006 CUMARTESİ Haziran 1914’te veliahdı Ferdinand’ın Sarayova’da öldürülmesi üzerine Avusturya, 28 Temmuz’da Sırbistan’a savaş açar. Bunun üzerine Rusya 31 Temmuzda seferberlik ilan ederken, Almanya da bunu bahane ederek 1 Ağustosta Rusya’ya, 3 Ağustosta Fransa’ya savaş ilan eder. Böylece emperyalist güçlerin dünyanın paylaşılması amaçlı kirli ve kanlı savaşı başlamış olur. Ferdinand’ın ölümü başta olmak üzere, tüm tarafların savaşa katılım için ürettikleri tüm gerekçeler, ölüme sürecekleri halklarını kandırmaya yönelik bahanelerden ERDOĞAN başka bir şey değildir. Bu bahanelerin bilançosu ise 39 AYDIN milyon ölü olacaktır. Bu insanların annebabaları, çocukları, sevgilileri, hayalleri vardır ve emperyalist çıkarlar tüm bunları, bunlarla birlikte üretilmiş değerleri katledecektir. Bu yıkımdan en büyük payı alanlardan biri de Osmanlı topraklarıdır. 500 bin civarında sadece asker ölümü ve 1,5 milyar dolar civarında bir savaş gideri kaydedilmektedir. Ki bu korkunç fatura savaşa nasıl girdiğimiz ve niye girdiğimiz sorularının yeniden yeniden sorulmasını gerektirmektedir. Osmanlı Devleti emperyalist güçlerden biri olmamasına karşılık, İngiltereFransaRusya’ın oluşturduğu İtilaf Blokuna karşı AlmanyaAvusturya’nın oluşturduğu İttifak Blokunun üçüncü temel ayağı olacaktı. Kazansak bile bağımlılıktan kurtulamayacağımız bu savaşta ne işimiz vardı sorusunun yanıtını sonraya bırakıp, öncelikle savaşa nasıl sokulduğumuzu anımsayalım. 28 Savaşa nasıl sokulduk Talat Paşa Enver Paşa ? Midilli GARİP ANLAŞMA Savaşın resmen başlamasından bir gün sonra, 2 Ağustos 1914’te Osmanlı Devleti, Almanya ile “Savunma İçin İşbirliği” adıyla gizli bir anlaşma imzalayacaktı. Aynı gün hem genel seferberlik ilan edecek hem de ayak altında dolaşmasın diye Meclisi Mebusan’ı tatile sokacaktı. Anlaşma garip bir şekilde Alman Büyükelçisi Wangenheim ile EnverTalat Halil (yani İttihat’ın Almancıları) ve Sadrazam Said Halim Paşa arasında gizlice yapılacaktı. Sadrazam’ın bu süreçteki duruşu oldukça iğretidir; şöyle ki her kritik dönemeçte göstereceği gibi savaşa karşıdır; ancak makamını çok sevmekte ve gelişmelerin gösterdiği gibi zayıf iradelidir; bu nedenle de hem itiraz belirtmekte hem de sürecin peşinde sürüklenmektedir. Esasen sürece katılımı da, savaşa dahil olma amacındaki İttihatçıların, hükümetin başı olarak imza yetkisine ihtiyaçları nedeniyledir. Bu nedenle Sadrazamı işe dahil eden WangenheimEnverTalatHalil dörtlüsü, İttihatçı iktidarın muktedirlerinden Cemal Paşa ile İttihatçıların ekonomik aklı Cavit Bey’i, bu sürece olan rezervleri nedeniyle anlaşmadan haberdar bile etmezler. Özetle milyonları ölüme ve İmparatorluğu yıkıma götürecek olan anlaşmadan ne kurum olarak Hükümetin ne de Padişahın haberi olacaktı. Yani ne demokratik meşruiyet ne de monarşik meşruiyet açısından durumun izahı yok. O kadar illegal ki, Maliye Nazırı Cavit Bey durumu sorduğunda, “yemin ettik söyleyemeyiz!” yanıtını alacaktır. Anlaşmanın maddeleri de, benzeri anlaşma örnekleri açısından garipti. Buna göre Almanya Rusya ile savaşa girerse Osmanlı da savaşa girecekti. Savaş halinde Osmanlı kuvvetlerini Alman askeri heyeti yönetecekti (B. Tanör). Kuşkusuz anlaşma, saldırıya uğraması halinde Almanya’nın da Osmanlıyı savunmasını taahhüt ediyordu, ama buradaki asıl sorun Almanya’nın bir gün önce savaşı başlattığı gerçeğidir. Dolayısıyla anlaşma, olası bir saldırıya karşı Osmanlıya güvence oluşturmak için değil, tersine saldırgan taraf Almanya’ya savaş yedeği olmak, resmen ilan edilmiş bir savaşa katılımı taahhüt etmek içindi. Cavit Bey, sonradan haberdar olduğu anlaşmadan, “lehimize hiçbir şey olmadığı halde, Almanya için devletin hayatını tehlikeye koyduğumuzun belgesi” olarak söz edecektir. Onun uyarıları üzerine 4 Ağustos’ta ek maddeler için başvurulan Wangenheim, bağlayıcı olmayan bir mektup vererek işi geçiştirecekti. Sadrazamın Wangenheim’a “bizzat bildirmek istemediği” çözüm, gemilerin satın alınması olacaktı. Halil Bey’e ait olan bu cin fikirle gemilerin isimleri Yavuz ve Midilli olarak değiştirilerek İtilaf’ın basıncı atlatılacaktı. Ama zırhlılar bayrak, mürettebat üniforma değiştirirken, kafasına fes geçiren amiral Souchon’un komutası değişmeyecekti. Dahası Souchon, 9 Eylül’den sonra tüm Osmanlı donanmasının başına geçecekti. Esasen o sırada, bir bütün olarak Osmanlıyı Alman Genelkurmayı yönettiğinden herşey ‘normaldi’! Bu gerçekliğin farkında olan Hükümet, özellikle de Sadrazam ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa, olası provakasyonlara karşı gemilerin Karadeniz’e çıkışını yasaklamıştı. Ancak ‘Osmanlı bahriyesini açık denize alıştırmak’, ‘atış talimi yaptırmak’ gibi bahanelerle ve yine Enver’in özel izniyle bu yasak delinecekti. Bu fiili gelişmenin soruna dönüşmesi üzerine “Wangenheim’ın Said Halim’e gönderdiği mektup, Osmanlı Hükümetinin Alman tutsağı haline geldiğini gösteriyordu. Elçi, Souchon’un ancak Almanlardan emir alacağı, Yavuz ve Midilli’nin gerçekte Alman gemileri olmaya devam ettiğini bildiriyordu” (S. Akşin) Bu keyfiyetle Yavuz ve Midilli yanında diğer Osmanlı gemilerini de alarak Karadeniz’e açılan Souchon, 29 Ekimde Rusya’nın Odessa, Sivastopol ve Kefe limanlarını bombalayıp ve gemilerini batıracaktı. Böylece Osmanlı, tarafsızlık görüşmeleri sürdürüyormuş gibi yaparken ve tabii yine hükümetin ve padişahın haberi olmadan savaşa giriyordu; üstelik ilan etmeden ve saldırgan olarak. Bu gelişme sadece İtilaf başkentlerini değil, bizzat İstanbul’u da şok eder. Öyle ki Said Halim ve 4 bakan istifa edecek, Talat ve Enver ise, durumdan haberdar olmadıklarına dair yemin edecektir. Talat sonradan, “bu hadiseden hiçbirimiz önceden malümattar değildik. Fakat herkes gibi ben de Enver Paşa’nın haberi olduğuna kani idim” diye yazacaktır. HALKI ÖLÜME SÜRENLER KAÇIYOR Tüm bu süreçte Enver’i, “Alman isteklerinin sadık bir uygulamacısı durumunda görüyoruz. Gerçekten Almanlar, Avrupa’da savaş alanındaki yüklerini hafifletebilmek için Osmanlıların bir an önce savaşa girmesini, böylelikle üzerlerine İtilaf ordularını üzerlerine çekmelerini istiyorlardı. Enver de, Almanya’nın zaferine güvendiği gibi, barış olduğunda bu zaferin meyvelerinden en geniş ölçüde yararlanabilmek için Osmanlının tam sadık bir müttefik rolünü oynaması gerektiğine inanmıştı” (S. Akşin). Enver Paşa’nın anlayamadığı şey, Almanya’nın dost değil emperyalist bir ülke olduğu ve yalnızca kendi çıkarları için savaştığı gerçeğidir. Dolayısıyla Duyunu Umumiye yöneticisi Sir Adam Block’un da ifade ettiği gibi, eğer Almanya kazanırsa Osmanlı eski günlerine dönmeyecek, “Alman kolonisi olacaktı”. Herkesin herkesten kuşkulandığı bu komplocu atmosferde, başta Talat olmak üzere Almancılar sonuçtan memnundu; çünkü savaş artık başlamıştı. Nitekim tüm Alman Askeri Heyetinin sınır dışı edilmesi talebinin karşılanmaması üzerine Rusya, 1 Kasımda Kafkasyadan saldırıya geçer, İngiltere ve Fransa da 5 Kasımda Osmanlıya savaş ilan ederler. Meşru karar süreçleri içinde çalışmayan Osmanlı devlet aygıtının bu üç ülkeye resmen savaş açması ise ancak 11 Kasımda gerçekleşecektir. Bu arada Almanya’dan 5 milyon Osmanlı Lirası avans alınırken, Padişah da, halife sıfatıyla cihatı ekber (büyük cihat) ilan edecekti. Tabii bu “alafranga cihata” itibar eden olmayacaktı. Almanya, Avusturya ve tabii Balkan savaşlarının taze anılarına karşın Bulgaristan’ı içermeyen bu ‘cihat’, dinin ahlaksız ve emperyalist amaçlara nasıl alet edilebildiğini göstermenin çarpıcı bir örneği olacaktı. Mustafa Kemal’in daha sonra İzmir İktisat Kongresindeki konuşmasında da değineceği gibi, “milletin hakimiyetine sahip olmaması yüzünden” milyonları ölüme ve yıkıma sürükleyecek olan savaşa başlanmış olacaktır (B. Tanör). Savaş yenilgiyle sonuçlandığında ise, halkı ölüme süren İttihatçılar, 2 Kasım 1918 gecesi Alman denizaltısıyla kaçacaklardı. rih Ta e ç ANLAŞMA DİRENCİ KIRAMIYOR 2 Ağustos anlaşmasıyla savaşta saf belirlenmişti, ancak bir dizi nedenle hem savaşa fiilen girilemiyor hem de anlaşma legalleştirilemiyordu. Hem içerisi hem de dışarısı bu oldubittiye hazırlanamamıştı. İlan edilen seferberliği bile organize edemeyen bir kargaşa içinde savaşa girebilecek asgari hazırlık yapılamıyordu. Üstelik anlaşmanın gizli tutulduğu bu süreçte Rusya da Osmanlı ile saldırmazlık görüşmeleri içindeydi. Diğer yandan Almanya’nın büyük özgüveni nedeniyle henüz açık bir basınç altında da değildi. Ancak Eylül başında Fransa’nın Marne’de sergilediği etkin direniş, Osmanlının savaşa katılımı için baskıları da beraberinde getirecekti. Almanların amacı bir an önce cepheyi genişletmek, işbirlikçilerinin amacı bir an önce savaşa dahil olup hayal ettikleri pastadan paylanmaktı. Oysa manipülasyonla sürece dahil edilen Sadrazam anlaşmanın gereği olarak savaşa katılmayı engelleyen bir tutum sergiliyor. Talat’ın anıları bu durumun yarattığı gerilimi yansıtır: “..Anlaşmaya göre derhal harbe girmemiz icap ediyordu. Sadrazam derhal harbe girmek niyetinde olmadığı için her iki (Alman, Avusturya) sefiri de oyalıyordu. Ben ve arkadaşlarımın bazıları ise, bu hali memleketimizin menfaatlerine uygun bulmuyorduk; çünkü bir taraftan yapmış olduğumuz bir anlaşmayı ihlal ediyor, diğer taraftan ise Almanya’ya karşı sempatimizi açığa vurmakla tarafsızlığımızı suistimal etmiş oluyorduk” (T. Çavdar) Görüldüğü gibi Talat Paşa, kendine dair, ‘memleketin çıkarlarına’ ve ‘hukuka’ son derece bağlı bir yönetici tablosu çiziyor. Ne ki Sadrazam bu baskılara rağmen savaşa girmeyi engellemektedir. Bu durum, daha önce Said Halim Paşa yedeklenerek gerçekleşen komplonun, bu kez onu da dışarıda bırakarak sürdürülmesiyle aşılacaktı. Sadrazamın Osmanlı tebaasının ölüm cephelerine sürülmesine yönelik dizginsiz basıncı durdurma iradesi ancak 2 ay başarılı olacaktı. Nihayet 29 Ekim günü, Alman komutasındaki Osmanlı bayraklı savaş gemilerinin Rus limanlarını bombaladığını şaşkınlıkla öğrendiğinde, gücünün gerçek sınırlarını görmüş olacaktı. İktidarda böylesi güçlü bir Alman işbirlikçisi kanat varken, Osmanlı hükümetinin, Almanya’nın giderek artan savaş yükünü paylaşmamak gibi bir seçeneği olamayacaktı. KOMPLO ÜSTÜNE KOMPLO Kovalandığı için Çanakkale’den içeri giren Goeben ve Breslau zırhlıları Sadrazamın direncini kırmanın araçları olacaktı. Çanakkale önünde Enver Paşa’ya gönderilen giriş talebi, 10 Ağustos’ta, yine hükümetten ve belki de Talat’tan bile habersiz şekilde olumlu karşılanacaktı. Böylece kendi karasularındaki gibi bir rahatlıkla İstanbul’a gelen Goeben ve Breslau, sadece dışa karşı değil, Hükümet dahil içeriye karşı sürdürülen müsamereyi de deşifre eden bir faktöre dönüşecekti. Enver Hükümette, “bir oğlumuz oldu” açıklamasıyla işi oldubittiye getirmeye çalışacak, ancak gemilerin geri gitmesi basıncı ile karşılaşacaktı. Diğer yandan İtilaf devletleri gemilerin çıkarılması veya asker ve silahtan arındırılması yönünde bastıracak, aksi taktirde bunun savaş ilanı olarak kabul edileceğini söyleyecekti. Gemilerin gitmesi veya silahsızlanması şeklinde beliren Hükümet talebini Wangenheim’a ileten Said Halim, öfkeli bir azarlama ile karşılaşacaktı. Bu küstahlık varolan Hükümet içi krizi daha da arttıracak, ama hem işbirlikçilerin hem de Almanya’nın gücü karşısında onurlu bir tavır da geliştirilemeyecekti. Nihayet, ahne tozu Jeanne D’Arc’ın Öteki Ölümü Sezonun üçüncü oyunu olarak oyun atölyesi Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü adlı oyunu devam ettirecek. Bulgar yazar Stefan Tsanev’in Jeanne d’Arc efsanesinden yola çıkarak kaleme aldığı “Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü” oyunu, insanın, bireyin din ve milliyetçilik gibi egemen ideoloji tarafından nasıl abluka altına alınmaya çalıştığının işaretleri ile doludur. Fars ve dolayısıyla komedi öğeleriyle bezeli olan oyun, bu egemen ideolojiler karşısında insanın zaferini onaylayarak son bulur. Kemal Aydoğan’ın yönettiği, Haluk Bilginer, Esra Kızıldoğan Uygur, Emre Karayel’in oynadıkları Jeanne d’arc’ın Öteki Ölümü bugün ve yarın Oyun Atölyesi’nde sahneleniyor. Tel: 0 216 345 39 39 S Bir Anadolu kasabasındaki çeltik ağalarının yönetmeliklere karşı gelerek ektikleri çeltik, sıtmaya neden olur. Genç kaymakam ise idealist olmasına karşın tecrübesizdir. Sıtmaya tutulan kasaba halkı adına ağalarla mücadeleye girişir ancak kasabadan ardından teneke çalınarak sürülür. ‘Teneke’ idealizm ile baskın güç arasındaki mücadelenin oyunudur. Yaşar Kemal’in eserinden uyarlanan, Müşfik Kenter’in yönettiği, müziklerini Zülfü Livaneli’nin yaptığı oyun Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda 12 ve 26 Kasım tarihlerinde sahnelenecek. Camda Duran Kadın, Yoldan Geçen Adam Yolda, bir evin önünde ya da bir sokakta aval aval dolaşan ‘Adam’ın hikâyesidir bu. Romantiktir, duygusaldır ama bir o kadar da yorgundur gece karanlığında. Kaçan kaçmıştır ve sonra dönmüştür ama dairesel hareket kendini göstermiştir. ‘Kadın’ gene gitmiştir geldiği gibi ve ‘Adam’ dolaşmaktadır bir beynin iç kıvrımları içinde... Cem Kenar’ın yönetmenliğini yaptığı , Özgür Atkın ve Nurcan Yanık’ın oynadıkları oyun bugün ve 16, 17, 18, 23, 24, 25, 30 Kasım tarihlerinde Tiyatro Z’de sahneleniyor. Tel: 0212 249 16 65 ‘Bir yalan söyledim, bütün dünyam değişti...’ diyenlerden misiniz? Yoksa o yalan yüzünden sıra sıra yalanlar söylemeniz mi gerekti? Öyleyse yalanlarınız, kaktüs çiçek açana kadar peşinizden gelecek demektir. Barillet ve Gredy’nin ünlü ‘aşk ve yalan’ komedisi 2001 yılında 5. Afife Tiyatro Ödülleri’nde en başarılı komedi kadın oyuncusu ödülünü alan, Seray Gözler, Civan Canova, Sevinç Yıldız, Seval Gökçe, Orhan Kurtuldu, Tunç Günbay, Gökalp Kulan, Derya Keykubat, Rabia Başaran, Nevin Doğan, Murat Okay, Ayşe Emek Büyükçelik’in oynadıkları oyun bugün Şişli Cevahir Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor. Tel: 0 212 380 15 15 Teneke Uyarca Ekonomik kriz kurbanı ve bilim adamı Doc yer altı dünyasının büyükşefi ile tanışır ve hayatını yerin beş kat altında ölü çözeltici olarak kazanır. Uyarca, bilimin yer altı örgütlerinin emrine girebileceği ve yer altı örgütlerinin de devlet ile ilişki kurabileceği gerçeğinin tehlikeli boyutlarına bir kara komedi duyarlılığı ile yaklaşıyor. Friedrich Dürrenmatt’ın yazdığı, Şakir Gürzumar’ın yönettiği oyun, 31 Ekim tarihinde Aziz Nesin Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor. Tel: 0 212 249 69 44 Kaktüs Çiçeği eaydin?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle