Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
zonguldak 08 c 4 Ocak 2012 Çarşamba Maden Mühendis Mektebi ile yükselen ışık bilecek bir soru, kurulduğu tarihte kendisinden büyük ve daha eski tarihlere sahip Karadeniz Ereğli, Safranbolu, Bartı, Hamidiye kazalarının varlığına karşın Cumhuriyet döneminde, 1924’te il olan Zonguldak’ın neden il merkezi yapıldığı ve tüm bu ilçelerin kendisine bağlandığı. Benim hipotezim, kentte, 1902 yılında, havzada o sırada hâkim maden şirketi olan Ereğli Osmanlı Şirketi’nin bugünkü yerinde liman kurulması. Kent üzerine 3 kitap yazmış olan ABD Binghamton Üniversitesi profesörlerinden, geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Prof. Dr. Donald Quartet’in 2006 yılındaki son kitabından, bu limanın Kozlu’da yapılmasının düşünüldüğünü ancak nüfuzlu iki maden sahibi Eseyan ve Karamanyan’ın, Üzülmez’de bulunan ocaklarına yakın olması nedeniyle limanın bugünkü yerinde kurulmasını sağladıklarını öğreniyoruz. Cumhuriyetin ilk SGK’si 1922’de, “Amele Birliği Yasası” çıkarılıp, artı kömür tozlarını satarak yaşamını yitiren maden işçilerinin ve kazalarda sakat kalan işçilerin ailelerinin desteklenmesi sağlanmıştı. Amele Birliği Kurumu, Cumhuriyet döneminin ilk sosyal güvenlik kurumuydu. (SGK) Bu kurumun, Amele Birliği Hastanesi’nin kurulmasının ve Zonguldak’ın ilk merkezi olmasının daha sonra kentin ilk 5 milletvekillerinden biri olacak Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’in çabalarının önemi büyük. En önemli hamle Cumhuriyetin kent için bir diğer önemli hamlesi de 1924 yılında açılan Maden Mühendis Mektebi. Okul, 1926’da Prof. Dr. Refik Fenmen’in müdürlüğe atanması ve çabalarıyla bugüne bile örnek olacak bir yükseköğrenim kurumuydu. Fransız ve Belçikalı profesörlerin yanı sıra Türk bilim adamlarının eğitim verdiği bu okulda, çok değerli maden mühendisleri yetiştirildi. Behçet Kemal Çağlar, Sıtkı Koçman, Zeki Nedim Yerdelen, Dr. Enver Necdet Egeran hemen akla gelen isimlerden. Okulun yarattığı imkânların öğrencilerde uyandırdığı Cumhuriyet coşkusu, Behçet Kemal Çağlar’ın bize öğrenciyken yazdığı “10. Yıl Marşı” dizeleri olarak yansımakta. Devrimci eğitim kurumları Köy Enstitülerinin kapatılmasına bütün benliğiyle karşı çıkan Milletvekili Çağlar’ın Cumhuriyet sevdasında bu kentte geçirdiği üniversite öğrenciliğinin etkisini yadsımamak gerek. Ayrıca Prof. Dr. Fenmen, okulda sadece öğretim üyeliği ve yöneticilik yapmamış, çevre gezilerinde kömür yıkama tesisi olan Lavuar’lardan atık olarak çıkan taşın içindeki kömürlerin yakılmasıyla elektrik enerjisi elde edilebileceğini saptamıştı. Hesaplarını da bir kitap halinde yazmıştı. Bu şekilde Çatalağzı beldesinde bir termik santralin kurulmasını sağlarak, yıllarca Ankara ve Zonguldak’a elektrik enerjisi verilmesinin de önünü açmıştı Fenmen. PROF. DR. BEKTAŞ AÇIKGÖZ Eski Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü “Siyah akar Zonguldak’ın deresi/Yüz karası değil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası...” Şair Orhan Veli, yıllar boyunca maden işçisinin döktüğü alın teriyle hatırlanan, Cumhuriyetimiz içinde tarihi öneme sahip Zonguldak’ı, ülkemizin gururu maden işçilerimizi ve onların emeklerinin değerini bu dizelerle anlatıyor. Emeğin kenti Zonguldak, 6 Haziran 1899 tarihinde ilçe olarak kuruldu. Osmanlı Devleti’nin bu kararı almasında, Fransızları Zonguldak’taki yurttaşların işlerine bakmak üzere konsolos tayin etmesi ve bu konsolosun kentte ikâmet etmeye başlamasının etkili olduğu sanılıyordu. Bu tarihte Zonguldak mevkisinde 250 hane, Kilimli köyünde 42 hane, Kozlu köyünde 14 hanenin bulunduğunu Sayın Yard. Doç. Dr. Hamdi Genç’in makalesinden öğreniyoruz. Zonguldak tarihine dair sorula Çok sayıda bilimsel çalışmaya, kitaba doktora ve yüksek lisans tezlerine kaynaklık etmiş Zonguldak, işçi hareketlerinin, insan emeğinin, kutsallığın abidesidir. Zonguldak tarihi de Cumhuriyet tarihinin önemli bir sayfası. Atatürk önderliğinde var olmanın savaşını veren Türk halkının, Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki Zonguldak’taki yaşamın araştırılmasını ve yazıya geçirilmesini, çocuklarımıza aktarılması için önemli bir miras olduğu kanaatindeyiz. abidesi Kutsallığın ‘Emekçiyken emekliler kenti’ olan kent İRFAN YALÇIN Kastamonu eyaletinin Bolu sancağına ve Ereğli ilçesine bağlı Elvan köyünün bir kıyı mahallesiyken 1920’li yıllarda Cumhuriyet treninin lokomotifi olan bir şehir Zonguldak... “Kömürleşmiş karanlıkları dele dele yürüyen, adım başı ölümle göz göze gelen, soluk soluğa bir emeğin yattığı şehir...” On yıllarca önce, 19. yüzyılın ortalarında, Bu kez söz işçi edebiyatında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk sendika tarihinin önemli isimlerinden Abdullah Baştürk’ün anısına düzenlenen “2011 Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülleri”ni kazanan “işçi edebiyatçıları” Ankara Temsilciliğimizde yer alan Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde (CKM) bir araya geldi. Süreyya Köle “Yakası Kürklü Yeşil Parka”, İbrahim Dizman “Süleyman Çelebi: Emeğe Adanmış Yaşam” ve Muzaffer Oruçoğlu “Grizu İkinci Mükellefiyet” isimli kitaplarını anlattılar. Prof. Dr. Gürhan Fişek de Oruçoğlu’nun ödül kazanan eseri için görüşlerini şöyle dile getiriyor: “Zonguldak denildiği zaman akla hep ‘kara’ gelir. Bu hem maden işçilerinin kömüre bulanmış tenlerinden, hem de yazgılarındandır. Muzaffer Oruçoğlu, bize, maden işletmecilerinin ‘kara kara’ yüreklerini de anlatıyor. Oysa Zonguldak, yeşillerin ortasında, maviyle yeşilin buluştuğu, insanın yaşama gülümseyerek bakacağı tam bir mesire yeri. Ne vazgeçebiliyorsun, ne günyüzü gösteriyor...” Türk, Ermeni, Rum, Fransız, İtalyan varsıllar, Zonguldak’taki kömürün kokusunu alır almaz geldiler. Ölüm yerleşkeleri açar gibi karanlık yollar açtılar kömür damarlarının içine. Sonra da “ölümlerden ölüm beğenmeleri için” çalışacak insan aradılar. Gözlerine kadar acıyla dolu yığınla aç insan, köylerinden kopup köpüren umutlarla geldiler; o soğuk, karanlık oyuklara girdiler. Yoktu yaşamlarından başka yitirecek şeyleri. Karıncalar kadar çoklar Zonguldak yöresinin köylüleri karıncalar kadar çoktular. Ama ne kadar çoksa onlar, yeraltındaki kömür de çoktu. Öyle ki, ta uzaklardan, Anadolu’nun en uzak köşelerinden bile insanlar geldiler ve binlerce girip toprağa, kömürü öğrendiler. Alınyazısıydı kömür, ekmekti; sevdiler. Alınyazısıydı kömür, ateşnefesti, göçüktü ve daha nice solgun ölümler; iğrendiler. Ama sonunda özdeşleştiler; sanki artık biraz kömürdüler. Yıllar yılı acılarla, ölümlerle çitilenir gibi çalıştı Zonguldak. En hızlı koşusunu İkinci Dünya Savaşı’nda, Mükellefiyet yıllarında yaptı. 67 il arasında o göğüsledi ipi ilk. Pandora’nın kutusu “Pusulardan, tuzaklardan, en kalın çelmelerden” geçe geçe büyüdü Zonguldak 1960’lı, 70’li yıllar... Ama ardından öyle bir fırtına esti ki, 12 Eylül fırtınası, kapağı açıldı o gün Pandora’nın kutusunun. “Ne var ne yok satılsın, fabrikalar, ocaklar kapansın!” sözleriyle yerin göğün inlediği yıllar! Bir buçuk milyar ton kömürle doluyken Zonguldak’ın karnı, yaban ellerden kömür satın aldık o yıllar. Bir kara gülmece ki, artık o kadar olur. Sonra ansızın bir isyanın şiiri; kar altında uzun yürüyüşü yüz binlerin... “Emekçiyken emekliler kenti” olan Zonguldak’ın son çırpınışı...